Bir kimse, neden oltasını, içinde tek bir balık olmadığını bildiği bir göle sarkıtır? -Adalet Ağaoğlu |
|
||||||||||
|
Güzel İnsan, Yürekli Dost RECEP MEVLÜT KARAGÜR Yoldaş’a SEVDA…… Yüreğimin derinliklerinden gelen acılara aldırmadan sahte bir gülümseme savurdum hayatın orta yerine. Tüm tutsaklıklara ve kavgalara aldırmadan içim acıya acıya baktım gökyüzüne. Kendi benliğimden utanır olmuştum artık, çaresizlik mi denirdi bunun adına yoksa beceriksizlik mi? Bilmiyordum. Tek bildiğim günden güne kaybeden bendim ve kazanan yüreğimin tam orta yerine derin sızılar bırakan o ayrılık denen kalleş burukluktu. Neydi sorun? Artık düşünmek bile zor geliyordu, aldığım nefesin acısıyla yanaklarımı yıkayan gözyaşlarının bir iki kadehle hafifleşen yükü altında eziliyordum. Derin suskunlukların orta yerinde çığlıklarım duyulmaz olmuştu artık. Sevda demiştik adına, sevda neydi bu arada? Emek miydi yoksa? Özgürlük mü? Umut etmek miydi sevda? Yoksa yürekte kalan acımıydı? Artık adını koyamaz olmuştum. Dinlediğim Türkülerin sevdayı anlatan dizeleri bana hayal gibi geliyordu. Özlüyordum nefesini derin yalnızlıklar içinde ve seni öyle bir yere koymuştum ki yalnız kalamıyordum nefesinin özlediğim zamanlarda. Çocukluk muydu yaşadıklarımız? Yoksa bir masal mıydı? Sen hiç beni kokladın mı gecenin bir saatinde son kadehini Dünyanın anasına avradına küfürler savurup içerken? Ve hiç sen öylece baka kaldın mı bomboş bir duvara, o soğuk beton yığınına yüreğinden geçenleri anlattın mı sayıklarcasına? Ve sen hani o son telefondan sonra attığın her adımda, içtiğin sıcak bir çayın o tatlı buğusunda ve sen gözlerinin her kapayışında beni düşündün beni yaşadın mı? Ne değişir ki? Bunları sana söylesem, sen beni düşünsen yoksun artık. Senin yokluğunda aklımdan geçenler bunlar olsan ne yazar olmasan ne elde var yalnızlık ve elde var hüzün. Bir kadehte Tanrının ve senin bana yasakladığın şerbet öbür yanda kulağımda bir nağme ve gözyaşlarımın gölgesinde yaşayamadığım derin sensizlik. Acım o denli büyük ki yüreğimde ve adını koyamadığım bir sızı var hala içimde işte bu acının tarifini aramak için şimdilerde Dost seslere sarılıyorum telefonda. Hani belki bir merhem olur, bir nebze hafifler içimdeki acı diye ama nafile. Konuştukça ağırlaşıyor bu sızı ve susmak istiyorum artık nasıl yapacağımı bile bilmeden. Ha susar mıyım? nasıl susayım gözlerini düşlerken? Nasıl susayım nefesini özlerken? Sevda demiştik bir kere. Sevda. Sahi neydi bu sevda? Ulaşamadığım ufuk çizgisiydi beklide. Yada parmağımızın ucundaki her an uçmaya hazır bir uğur böceğiydi. Kısa soluklu kanat çırpmaların ardından gözden kaybolup gidecekti. Oysa ben sende bana kattıklarını sevmiştim ya neyse. Söylesem de, susamda ne fark eder ki. Artık ellerinin sıcaklığı uzaklarda, gözlerinin o beni benden alan büyüsünde kayboluyorum bu gecenin kör karanlığında. Yoksa üşüyor musun? Yoksa hala nemli mi yanakların? Hala öfkeli misin bana derin derin? Ne demiştik? Sevda değil mi, Neydi bu sevda? Şu an gözlerimden yanaklarıma süzülen yaşlar mı? Sen benim göz bebeğimdin oysa, gözümden bile sakındığım şimdilerde damla damla süzülüyorsun gözlerimden ve her damla yüreğime bir hançer gibi saplanmakta. Sevda buymuş be sevgili, bizim türkülerde dinlediğimizle alakası olmayan bir sevda. Hasret hasret kokan bir sevda. Hasret demişken; ne diyordu o yürek hoplatan sesiyle Hasret ”Eğer Çekemezsen Gülün Nazını, ne dikene dokjun canım Ne gülü incit” ben beceremedim çekemedim nazı ne yaparsın yine Hasretin sesine sığınıp bir dize daha takılıyor dilime “ Bir İnsan Ömrünü Neye vermeli; Harcanıp gidiyor ömür dediğin; Yolda kalan da bir Yürüyende bir, Harcanıp gidiyor Ömür dediğin” İşte böyle kim yolda kaldı kim yüyüyor bilmiyorum ama geçiyor Ömür. Ve sen bu geçen ömürde en temiz yerde kaldın. Sevda demiştik ya, Aşk diyemedik biz sıradan olmamak için, Sevda dedik hep neydi bu sevda? Aşkın göz yaşı olurmuş, sevdanın ise gülen gözleri be sevgili şimdi sen gözyaşı oluyorsun gözlerimde en temiz yanımda en sıradan halinle. Oysa sevda demiştik biz. Gerçi neydi bu sevda bir söylesene be sevgili…. Bir söyle….
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © HAMZA EKİZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |