• İzEdebiyat > Öykü > Sevgi ve Arkadaşlık |
41
|
|
|
|
Gitmeyi istemekle, gitmesini istemek at başı giden olgular, bir bakıyorsun giden arkasından yas tutmuşsun, bir bakıyorsun gittiğin halde yas tutmuşsun, acaba gittiğin senden önce gitmiş olsaydı, acın nasıl değişecekti?
|
|
42
|
|
|
|
köpekler kangal olursa aidiyeti kuvvetli olur |
|
43
|
|
|
|
Yalnızlık demiştin değil mi?
Yalnızlığına çare olabilirim.
Kendi yalnızlığımı katar da içine çeşni bile yaparım, ama dindirir miyim arttırır mıyım işte orasını bilmem. |
|
44
|
|
|
|
Oyunun bir parçası olsa bile insanın tüylerini diken diken ediyordu... |
|
45
|
|
|
|
vefa yı öğrenmeye çalışıyordum ondan...terketmemeği unutmamayı...ölümü beklemek bu kadar güzelmiydi... |
|
46
|
|
|
|
Parkın çıkış kapısına yönelirken,güneşte ardında bıraktığı kızıllıkla kayboluyordu...
|
|
47
|
|
|
|
Kamyona yüklenenler bitmiş, üstlerine kalın yeşil muşamba yanlardan sıkıca gerilmiş, eşyaların arasından minik başını çıkarıp el sallamıştı bana ağlayarak. Önce onun kokusunu yitirdim sonra da hepsinin siluetlerini... O günden beri sokaklardayım. |
|
48
|
|
|
|
Herkesin öyküsü farklıdır; anlatılanlar aynı olsa bile. |
|
49
|
|
|
|
Nice yıllar geçti, aradan...
Sen üniversiteye başlamıştın. Kavak yellerinin tatlı esintisine kapılmış, sınıfta kalmıştım, ben de.
Bir sınıf arkadaşımız söyledi.
-Adresimi vermeyin ona, demişsin.
|
|
50
|
|
|
|
Yine hazan mevsimi geldi.
Dertli başıma taç olmak için dökülen sararmış yapraklar, kaldırımlarda sürünüyor.
Ağlayan bulutlar geliyor, karalara bürünmüş. .... |
|
51
|
|
|
|
Aleyda’yla Nilüfer birikte olmayı çok sever, beraber dolaşırlardı hep. Ve büyüklerin hiç anlamadığı oyunlar oynar dururlardı. Büyükler anlamıyordu ama... Aleyda’nın sihirli parmakları vardı... |
|
52
|
|
|
|
Çiçek Hüzünle Seyredermiş suyu, su ise neşe ile bakarmış çiçeğe, kimisinde hüzün kimisinde neşe farketmez ki, AŞK ın çeşitli halleri var işte...
yetmiyor arkadaşlar |
|
53
|
|
|
|
Tamâmen üç farklı karakterdeki kızın, kesişme noktası. Birbirlerinden ayrı karakter olmalarına rağmen aralarındaki çok güçlü bağın öyküsü. İçlerinden birinin intihârının ve bunun diğerlerinin üzerindeki etkisinin öyküsü ve âilelerin karakter oluşumundaki etkisinin öyküsü... |
|
54
|
|
|
|
Evet! Azap Yolu filmi bu şekilde başlıyordu. Aşinası olduğum bir şeydi bu; hayatımda birebir yaşamıştım.
|
|
55
|
|
|
|
Lise bittiği yıl kazandığım Hukuk fakültesi öğrenciliğine, annemin, evlere temizliğe giderek kazandığı üç beş kuruşla başladım. Anneme, artık yük olmak istemediğimden, üniversite kampüsü civarında, üniversiteden öğrencilerin mekan edindikleri bir kafeteryada part-time olarak çalışabileceğim bir iş bulmuştum. |
|
56
|
|
|
|
Bu yazı yaşadıklarımdan, yazdıklarımdan, havadan, sudan okuduklarımdan kısacası yaşamdan etkilenerek yazılmıştır.
(Mart - Nisan 2002'de yayınlanan ve sonradan okuyuculardan aldığım eleştiriler doğrultusunda okuduğum *Fahrettin Çiloğlu'nun *Nisan adlı h |
|
57
|
|
|
|
Dost dediğin tuttuğun el değil değdiğin yürektir... |
|
58
|
|
|
|
Şemsiyesini açan, yüzleştiğim içimdeki can dostuma: Sevgilerden yağmur damlalarının küçük dokunuşları |
|
59
|
|
|
|
Toplu taşıma merkezi, kentin tam ortasındadır. Otobüsler oradan kalkar, dönüp dolaşıp oraya gelirler. Kısır bir döngünün başlama ve bitiş noktasıdır burası. Ya da tilki ile kürkçü dükkânı hikâyesinin bir tezahürüydü bu durum. Şehrimizin tek kültür ve sanat merkezide buradadır. Yaz kış telaşı hiç bitmez. Bir hengâme bir koşuşturma. |
|
60
|
|
|
|
Bu öykü denemem can dostumun söylediği bir paragrafla başladı. Sonra kelimeler içimden aktı. Şiirimsi – deneme- öykü karışımı bir yazı ortaya çıktı. Can dostum bana bir artı daha kattın. Yine içimdeki saklı kelimelere çıkan yolu açtın. İyi ki varsın. Postacı bir mektup getirdi. Üzerinde ismim yazılıydı. Gönderene baktım. Sevgilimin ismiyle karşılaştım. Bir anda ağzım kulaklarıma vardı. Yüzümdeki tebessüm yüzüme bir başka yakıştı. Zarfı açıp açmamak arasında kararsız kaldım. Bana mektup yazmak adeti değildi… |
|