Düşmekten yükselme doğar. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Bölüm 1: İki kız İki kız… Yeşim’le Gamze… Hayır, onlar kardeş değil. Ama şimdilik dost da değiller… Birbirleriyle asla kavga etmezler aynı zamanda moda hakkında tartışma yapmaz, birlikte vakit geçirmez, sinemaya gitmezler. Bu iki kız ayrı dünyalarda yaşıyorlar, evet. Ama bu ileride, iyi birer dost olamayacaklarını göstermez öyle değil mi? İsterseniz kahramanlarımızı bir tanıyalım hem birazdan yaşadıklarına tanık olacaksınız ve nasıl göründüklerini bilmek hakkınız… Yeşim kısa, düz, sarı saçlı, kahverengi gözlü, cıvıl cıvıl bir kızdı. Dersleri fena sayılmazdı. Gamze ise uzun, dalgalı, siyah saçlı, iri mavi gözlü biriydi. Derslerinde oldukça başarılı ve disiplinli bir öğrenciydi. Beraber olmaları azıcık imkânsız gözükse de aslında birbirlerini tamamlıyorlardı. Sanırım öğretmenleri Sevgi Hanım bunu anlamıştı. Öyle ki ikisini de okul gazetesine yazar olarak seçmişti. Başta Yeşim de Gamze de şaşırmış, pek istekli davranmamıştı. Sonra kaderlerinde olana uymuş, kabul etmişlerdi. Gamze bir hayvan sever olarak hayvanlar konusunu almıştı. Yeşim ise tüm öğrencilere okullarının ne mucizevî bir yer olduğunu kanıtlamak için okul konusunu seçmişti. Hafta sonu internet sitelerinde sörf yapmak gibi eğlenceli bir şey yerine okula gelip ilk yazılarını yazacaklardı. Kış olmasına rağmen güneş yeryüzündeki tüm canlılara gülüyordu. O gün cumartesiydi. Yeşim ile Gamze’nin okul gazetesine ilk yazılarını yazacakları gün. Tüm gazete üyeleri okula erkenden gelmiş gibi gözüküyordu. Üyeler okul yazılarının yazıldığı sınıfın içinde masalarına yerleşmişti. Gamze ve Yeşim’e de onlara özel masalarını gösterdiler. Şimdi bulundukları sınıf ürpertici bir sessizliğe kapılmıştı. Yeşim yazacaklarını düşünürken Gamze başlamıştı bile. Konusu atlarla ilgili olacaktı. Gamze’nin yan tarafındaki masada oturan Yeşim’in de parmakları sonunda bilgisayarın tuşlarına değiyordu. Yorucu bir 3.30 saat geçmişti. O süre içerisinde hiç dinlenmeden yazılarını bilgisayarlara kayıt etmişlerdi. Eğer yazıları bitmediyse öğrenciler pazar günü de yazılarına devam edilebilirlerdi. Ama bu günlük bu kadarı yeterliydi. Şimdi herkes evine dönüyordu. Sadece Yeşim evinin yolunu değiştirmiş, Gamze’nin arkasından ona bir şey söylemek için gidiyordu. —Gamze beni bekle! ¬—Oh! Yeşim sen miydin? —Evet —N’ oldu. Bir şey mi diyeceksin? —Gazete de bize ayrılan bölüm çok kısa. Bu yüzden benim konum bitti. —Benim konumda bitti. —Öyle ise biz yarın okula gitmeyeceğiz —Bu doğru —Tamam. Ev telefonunu biliyorum. Sezin’ den öğrendim. Seni arayıp adresi veririm. —Ne adresi? Ne diyorsun? —Benim evimin adresi. —Evine gelmemi falan mı istiyorsun? —Evet —Gelebilirim. Ama neden? —Bir bilgisayar oyunu aldım. Onu çözmeliyiz —Bana uyar. —Harika. 1.00 ile 4.30 arası —Tamam. Yarın Görüşürüz. —İyi akşamlar. —İyi akşamlar. Gizemli bir biçimde birbirilerine yaklaşıyorlardı. Bölüm 2: Oyun başlıyor Günlerden pazardı. Gamze Yeşim’in telefonda verdiği adrese gidiyordu. Yeşimler’ in evi çok hoştu. Zengin oldukları evin dış görünüşünden anlaşılabiliyordu. Dolambaçlı merdivenleri, uzun koridorları geçtikten sonra Yeşim’in odasına ulaşılıyordu. Gamze böyle bir oda daha görmemişti. Huzurlu bir hava veriyordu insana. Bir o kadar da değişik hisler uyandıran bir odaydı. Oda iki bölümden oluşuyordu. Bu iki bölümü bir duvar ayırıyordu. Duvar kapı ile değil, bir pencere ile geçiliyordu. Ve ikinci bölüme ulaşılıyordu. Bu bölüm bir kitaplıktan oluşuyordu. Gamze bu bölümü ne kadar merak etse de odanın sonunda ki bilgisayarın yanına gitmek zorunda kaldı. Yeşim ise o sırada oyun CD’sini bilgisayara takmakla meşguldü. Bilgisayar oyunu başlatmıştı bile. İlk önce Play yazısı çıktı. Yeşim bu yazıya tıkladıktan sonra bilgisayar Level1 yazısını gösterdi. Yani oyun başlamıştı… Karanlık bir oda vardı. Odanın ortasında ise üzerinde kan bulunmayan ama öldüğü anlaşılan biri. Bir cesetti bu! Evet, bir cesetti. Oyunun bir parçası olsa bile insanın tüylerini diken diken ediyordu. Odanın geri kalanında ise bir yatak ve bir masa vardı. İşlemeli yorgan açılınca bir kürk manto çıkmıştı ortaya. Yastıkları kaldırınca ise bir ruj çıkıyordu. Bulduğun eşyalar ekranın aşağısındaki boşluklara yerleşiyordu. Sağ taraftaki masanın hiç çekmecesi yoktu. Ama üzerinde boş bir kâğıt vardı. Bu kâğıtta ekranın altındaki yerini aldı. Masada başka bir şey olmadığı için Yeşim sol tarafa tıkladı. Karşılarına bir pencere çıkmıştı. Perdesizdi ve açmak için bir kolu bile yoktu. Bu pencerenin camlarının hiç silinmediği gayet açıktı. Çünkü dışarısı görünmüyordu. İlk önce mantoya sonra pencerenin camına tıkladılar. Böylece o kahverengi manto bir işe yaramış, camı silmişti. Artık dışarıyı görebiliyorlardı. Gündüzdü ve otlardan başka bir şey yoktu. Yalnızca yemyeşil otlar. Bir de dışarı çıkmak için kullanılan bir kapı. Keşke odanın içinde de dışarı çıkmak için kullanılan bir kapı olsaydı. Yalnızca kırabilecekleri bir cam vardı. Ama camı da kâğıtla, rujla veya manto ile kıramazsınız değil mi? Umutsuz bir şekilde ekrana bakan Yeşim’in aksine Gamze bir şey bulmuşa benziyordu. Yorgana ve yastıklara tıkladı. Böylece hepsini aldı. Yorgan ve yastıklarla kürk mantoyu birleştirdi. İlk önce onlara sonra da cama tıkladı. Ve cam kırıldı. Oyun 4 bölümdü ve artık iyice yaklaşıyorlardı. Ekranda görünen yazı bunun kanıtıydı.Level2… Şimdi bahçedeydiler. Kırılan cama tıklayıp cesedi yanlarına almışlardı. Hatta cesedin üzerini arayıp işe yarayan bir şey var mı diye bakmışlardı. Ama maalesef… Sanki… Ceseti öldüren o zalim, kibirli ve lüzumsuz kişi bir iz bırakmamaya çalışıyordu. Anladınız değil mi? Cesedin üzerinde işe yarayan bir şey yoktu. Yalnızca askılı siyah bir elbise ve çizmeler. Bahçeye gelince.. Otlardan başka bir şey yoktu, sadece alabildiğine uzanan otlar. Evin çatısına çıkacakları bir merdiven ya da su borusu da yoktu. Hatta cesedi koklatacakları bir köpek bile yoktu. Sadece evin camından çıkanlara sert bir bakış atıyormuş gibi görünen çıkış kapısı. Eğer bir ağaç olsaydı tırmanıp, kapının yanına örülmüş çitlerin üzerinden zıplanabilirdi. Bu bir bilgisayar oyunu evet ama bu tür şeyler de yapılabilirdi. Ama hayır! Bilgisayar programcıları her şeyin zor olmasını istiyordu. Öyle değil mi? Bu yüzden çitlerin arkası gözükmüyor, üzerine tırmanılamıyor olabilir. Bence… Ya sizce? Neyse, siz bunları boş verin ve Yeşim ile Gamze’nin durumunu düşünün. İkisi de şaşkınlar. Ve belki o aptal kapı ya da çitler yüzünden oyunu kazanma umutları kayboluyordur. Ama o da ne? Yeşim’in yüzünün haline bakın! Umudunu yitirmemiş, mücadeleci biri gibi görünüyor. Şimdi ise Gamze’ye bir şey söylüyor. —Evet, bu kesin. Bu.. —Yeşim n’ oldu? —Bu bir kemer değil mi? Evet kesinlikle bu bir kemer. Cesedin üzerine bak! —Oh! Daha önce nasıl görmedik? —Bilemiyorum ama… —Hadi tıklasana! —Tamam. Kemere tıkladılar. Şimdi kemer, ekranın aşağısındaki kâğıdın ve rujun yanındaydı. Yeni yerleşmiş olduğu bu yerden, Gamze’nin üzerine tıklayışıyla ayrılması ile ekranın aşağısına yerleşmesi bir oldu. Gamze kemeri alarak kapının anahtar deliğine soktu. Birkaç dakika beklediler. Ama kapı “ bu küçük kemerle beni asla yenemezsiniz” dercesine açılmamakta ısrar etti. Kemer bir kez daha, bir daha ayrılmamak isteğiyle ekranın altındaydı. Yeşim olanların pek farkında değildi. Yalnızca yeni cisimler arıyordu. Kemer gibi bir şeyler. Bulması da uzun sürmedi. Yerde diğerlerinden iki kat daha büyük bir taş vardı. Yeşim bunu fark etmiş ve o taşa tıklamıştı. Taş ekranın altına, kemerin yanına gitmişti. Peki, taşla ne yapacaklardı? Kapıya mı fırlatacaklardı? İsterseniz siz de düşünün. Belki kızlara yardımınız dokunur. Evet, ben bile şuan düşünüyorum. Tabi kızlar bizden önce bulursa yapacak en iyi şey tebrik etmek olur. Ve sanırım siz şuan bunu yapmalısınız. Çünkü Yeşim bir şey buldu. —Gamze! Maalesef Yeşim tam bunu söylerken tahmin edemeyeceğiniz bir şey oldu. Gamze saatine bakıyordu ve gitme vaktinin geldiğini anladı. Bunu Yeşim’e söylediğinde zavallı kızcağızın yüzünü görmeliydiniz. O pembe yanakları gitmiş yüzü sapsarı olmuştu. Bizim Yeşim’in yüzü sapsarı oluyorsa ya hastadır ya çok üzülmüştür. —Neyse nasıl olsa sabahçıyız. Yarın 2.00–5.00 arası bize gel. Devam ederiz —Tamam, ama kaldığımız yerden devam edemeyeceğiz. —Yok, hayır! Edebiliriz. Bu yaptıklarımız bilgisayarın belleğine kayıt olur. —O zaman harika! Yarın görüşürüz —Görüşürüz Hikâyemizi burada bölmek hiç hoşuma gitmiyor ama üzgünüm, bunu yapmalıyım. Hikâyemizin devamını yakında öğreneceksiniz. Sabırsızlanmayın. YAZARIN NOTU: Yeni hikâye gelene kadar bunun gibi bir oyun CD’si alın ve eğlenin!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Burcu Şahin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |