• İzEdebiyat > Öykü > Sevgi ve Arkadaşlık |
81
|
|
82
|
|
83
|
|
84
|
|
|
|
‘’ Hepimiz bazen birileriyle o kadar yakınlaşırız ki dostluğumuzu ya da kardeşliğimizi hiçbir şey engellemiyormuş gibi görünür, bizi ayıran küçücük bir köprü vardır, hepsi o kadar. Ama tam sen bu köprüye adım atacakken sana şu soruyu sorsam: Bu köprüyü geçip bana gelir misin? İşte o anda artık bunu istemeyiverirsin; sorumu tekrarlasam öylece suskun kalırsın. O andan itibaren aramıza dağlar ve azgın nehirler girer; bizi ayıran ve birbirimize yabancılaştıran duvarlar örülüverir önümüzde ve bir araya gelmek istesek de artık yapamayız. Ama o küçücük köprüyü düşündüğünde, sözcüklere sığmayacak kadar büyüyüverir gözünde; yutkunur ve şaşar kalırsın…’’ Nietzsche
|
|
85
|
|
|
|
Banyo'dan çıkar çıkmaz, üzerini giyinip hemen aşağıya iner..'Anne ben dışarı çıkıyorum..', der..'Nereye böyle acele, acele..'/'Geleceğim..'/Hızla evden aşağıya inerek bahçe kapısından gölün bulunduğu istikamete doğru koşmaya başlar../ |
|
86
|
|
|
|
Ve hayat, acısıyla, tatlısıyla, sevinciyle, kederiyle el ele tutuşup, yarınlara umutla yelken açarken, bir masada oturan dört kadınının yüreği tek bir düş için çarpıyordu.
|
|
87
|
|
|
|
Teninden esip geçen esanslı rüzgarı hissedemeyen, sevginin ellerinin yumuşaklığını kendi avuçlarında hissedemeyen, baharı koklayamayan; kısacası beş duyu organına sahip tüm duyulardan yoksun duygulu Pinokyo.. Bir kalbim yok ama bir o gerçek. Gerçek ayak i |
|
88
|
|
|
|
Siz de sevgiliniz gitmeden önce ağlamaya başlasaydınız, sevgiliniz gidecek yol bulamaz, mecburen sizin yanınızda kalırdı. Sizin, sevgili gittikten sonra döktüğünüz gözyaşları, ancak yolcuların arkasından dökülen bir kova su yerine geçer."
|
|
89
|
|
|
|
Hiç ,Siyah Lale gördünüz mü? Olmayan çiçeğin adı mıdır? Siyah Lale ... |
|
90
|
|
|
|
bu hikayem bir kedi ve bir köpeğin arkadaşlıklarının nasıl başladığını anlatıyor.Gerçek dostun kara gğnde belli olcağını çok iyi açıklıyor.Bu hikaye tamamen hayal ürünüdür. |
|
91
|
|
|
|
Bahsettiğim üzere hayat hikayemizin ilk satırları... |
|
92
|
|
93
|
|
|
|
Ayakları onu otomatik olarak sahilin sonundaki duvarın ardına, ağacın altındaki kimsesiz küçük düzlüğe getirmişti. Eskiden beraber geldikleri, yan yana oturup manzarayı izledikleri küçük düzlüğe... Sakinliği buldukları yere... Artık bulamayacakları yere. |
|
94
|
|
|
|
Türkiye çapında tanınmış değerli bir müzisyenimizin balerin eşinin gerçeğe yakın öyküsüdür. |
|
95
|
|
|
|
Yol kenarında park etmiş araçların arasından, tekrar alt caddeye inerler..Bir taksiyi durdurup, binerler ve kentin en kalabalık semtine doğru hareket ederler../.. |
|
96
|
|
|
|
Bu bir hikaye denemesi.Yazar başından geçmiş bir olayı anlatıyor.Bir çeşit anı da diyebiliriz bu yazıya.Bir kediyle, bir insanın duygusal diyalogları.Evet yanlış duymadınız diyalogları..Sanıldığının aksine kediler de konuşur biliyor musunuz? |
|
97
|
|
|
|
Genelde rüya görmemesine rağmen, o gece.. /’Merhaba..’ diyen bir sesle gözlerini açmıştı.. /Ses öylesine uzaktan geliyordu ki, duymakta zorluk çekiyordu../Gözlerini tekrar kapadığında.. |
|
98
|
|
|
|
Safiye'nin dişi bir eşek olduğunu söylemezsem nereden bileceksiniz? Ama bu bir köy öyküsü değil. Bir kent öyküsü de değil. Bu değişimin öyküsü. Neyin değişimi derseniz, açıp okumanız gerekecek. |
|
99
|
|
|
|
Onu ilk kez rıhtımda yürüyüşe çıktığımda görmüştüm. Görünüşte kalabalıktan bunalmış ve kafasını dinlemek için kendini rıhtıma atmış bir insanın görüntüsü vardı. Üzerinde haki renkte bir takım elbisesi ,başında da modası geçmiş türden bir fötr şapkası ile tam bir İstanbul Beyefendisi görünümündeydi. Oturduğu bank sanki ona tahsis edilmiş gibi ilk gördüğüm gün ve sonraki günlerde hep aynı yerde ve aynı vaziyette otururdu. Gözleri ufuk çizgisinin ötesinde bir yere takılmış gibi uzun uzadıya bakardı. Günlük rutin yürüyüşlerim esnasında ona baktıkça, artan bir merak duygusunun varlığını fark ettim. Onun o vaziyeti, yüzüne yerleşmiş hüzün beni daha çok meraka itiyordu. Kimdi? Neden hep o bankta ve kımıltısız oturuyordu. Yüreğimi sızlatan duruşu, onu bana gün geçtikçe yaklaştırıyordu.
|
|
100
|
|
|
|
O, insanları ayırım yapmadan severdi. Hele de onlar böylesine çaresiz ve yalnızsalar... Gönül tamburasının telleri öyle delicesine çalardı ki, saçının tellerinden, ayak parmaklarına kadar nağmelerini hissederdi. İşte bu nağmeler ve duygu yükünün taşıdığı sevgi seli onu yaşama bağlıyordu.--------------------
Sibiryanın o uçsuz bucaksız steplerinde dünyaya geldiklerinde, nerede yaşamak istersiniz diye elbette sorulmamıştı. Batı yada okyanus ötesi medeniyetlerde yaşamak yerine, kıraç bozkırlarda yaşamı kucaklamak onların yeğlemesi değildi ki...
O gün Alışan obasına güneş bir başka güzellikle ve muştuluk istercesine de okadar acelecilikle, ikizlerle beraber doğmuştu. Çünkü o gün Tyos Toyu yani bahar bayramıydı. Ondört çadırlı oba onları kutsamış, iki bayramı birden yaşamıştı. |
|