Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / Ve bir orman gibi kardeşçesine... |
|
||||||||||
|
Aile kahvaltı masasındaydı. Eyüp babasının sert laflarına dayanamayıp sofrayı terk etti. Sık sık böyle olurdu. Bu evde anlaşıldığını düşünmüyor, hissetmiyordu. İlk en uygun fırsatta evi sonsuza dek terk edecekti. Asansöre bindi. Apartmandan çıktı. Aylin, elinde çantalarla göründü. Selam verdi. Eyüp Aylin’i önemserdi. Aylin lise bir terkti. Ondan 2 yaş büyüktü. Kedi gibi samimi sokulurdu Aylin. Birçok zor gününde onun yanında olmuştu, diğer kızlar gibi hopa zıppa şeyler peşinde değildi. Teyzesinin emlak dükkanında sekreterlik yapıyordu. Eyüp onun yanında kendini bir muhteşem insan, acayip değerli bir varlık olarak hissederdi. Belki de Aylin fazla iyi biriydi. Aylin durdu, çantadan bir kırmızı elma çıkarıp attı. Eyüp havada yakaladı elmayı, teşekkür etti. Aylin’in gözü gözüne değince çok iyi hissederdi, Aylin’in mavi bakışları vardı. Huzur veren. Aylin sürekli bir koşturmaca içindeydi, sürekli bir takım işleri halletmesi gerekirdi. Oturup saatlerce müzik dinlemezdi, cep telefonuyla ya da bilgisayarla uğraşmazdı, televizyon hiç seyretmezdi. Büyük bir gelecek, kariyer peşindeydi. Her seferinde içtenlikle davranırdı Eyüb’e; ama kısa süreli ve ayak üstü olurdu bu sohbetler. Aylin çok kuvvetli bir kızdı, kendini ayakta ve hayatta tutma taktiği her nasılsa çok sağlamdı, Eyüp onu ağlarken ya da üzgün hiç görmemişti. Babası yıllar önce ölmüştü, annesiyle yaşıyordu. Eyüp, sorunlarını unuturdu onu gördüğünde, o uzaktan el salladığında bile. Oysa Eyüp onunla oturup bir saat baş başa hiç sohbet etmemişti. Ama Aylin beraber 25 sene geçirmişler gibi bir enerji, candanlık yayardı. Aylin’in tatlı ve sihirli enerjisi olmazsa olmazdı. İlerde belki onunla evlenirdi ya da ona benzeren bir kızla. Eğer Eyüp gelecekte iyi bir noktada olacaksa bunda payı Aylin’in büyük olacaktı. Çıkarsız, şartsız bir sevgiydi Aylin’inki. En az; ama en çok yardım edendi basit ve doğal karşılaşmalarda. Eyüp’ün arası herkesle, her şeyle kötü olsa bile tek bir insan yeterdi onu ayakta tutmaya, mücadele etmeye: Aylin ve gökyüzü ve güneş. Hepsi aynı şeylerdi. Güneş yakıyordu mahalleyi, pinekleyecek gölge bir yer bulsa iyiydi, çardakta komşu yaşlı kadınlar oturmuş el işi yapıp oyun oynayan torunlarına göz kulak oluyorlardı. Celil geçiyordu yoldan. “İşin yoksa gel” dedi, kaldırımda ilerlemeye başladılar. “Bizim eve boya yapılacak da, boyacı adresi bulamadı, köşebaşında onu bekleyeceğim.” dedi Celil. Bulvarın başında bekliyorlardı. Ağacın gölgesinde. “Evde bir sürü iş var, yarın da parkeciler gelecek. Can sıkıcı. Senden n’aber?” “Ne yapacağımı kestiremedim. Yapacak işim yok. Bakınıyordum öyle. Karnım çok aç, eve gidesim yok. Bir şey yapasım yok.” “Evde bir şey mi oldu?” “Boş ver.” “Takma kafana. Olur.” Güldü. Alımlı ve parfüm kokulu sarışın bir kız geçiyordu önlerinden. Daracık kot pantolon giymiş. Celil kıza baktı: “Nasıl?” “Çok güzel.” “Portakal…orda kal…. Mustafa abinin kız kardeşi o.” “Ne bileyim.” Güldü. “Duydun mu birini öldürmüş.” “Vay!” “Kim bilir ne kadar yatacak, iyi bir adamın o halde, orada olması acı. İnsan bazen neyi yapacağını, neyi yapmayacağını bilemiyor, öfke işte. Acaba biz ne yanlışlıklar ya da suçlar işleyeceğiz? Bu çevrede Mustafa abi kadar yürekli biri görmedim. Herkes kendi derdinde, çıkarı peşinde… Şu tipe, geçene bak. Buna ne dersin?” Ceyhun geçiyordu yoldan. Eyüp güldü. Celi dedi ki: “Ceyhun’dan hiç hoşlanmıyorum, bir gün onu güzelce pataklayacağım. Uygun bir sebep çıktığında. Buna bir kere selam verdim, umursamadı beni, başını çevirip gitti, o günden beri gıcığım buna. Süslü güzel kız arkadaşları da var. Bizimle tanıştırdığı yok. Komşuyuz şurada. Bana faydası olmayan komşuyu döverim arkadaş! Dayağın kralını hak eder.” “Bir yanlışlık yaptığımda annem bana hep onu örnek gösterip över. Kibar, sessiz, sakin, çalışkan falan filan. Ben de sevmem onu. Ama insan sonuçta, tanısak severiz belki de.” “Akşam senle bizim evin arkasında yakalım mangalı, tavuk pişiririz, ne dersin?” “Olur.” “Nerde kaldı bu şapalak boyacı be?” “Geliyor bak.” Celil el salladı, araç kenara yanaştı. “Akşam bize gel” dedi Celil. Araca atladı, araç uzaklaştı. Eyüp eve gitmeyi, karnını doyurmayı düşündü; ama biraz daha oyalanmalıydı, babası evden çıksındı. Ceyhun annesiyle birlikte geçiyordu oradan. Eyüp yerde gördüğü boş meyve suyu kutusunu fark etti, üstünde sıçrayıp patlattı kutuyu. Kadının ödü patladı. Ceyhun hışımla gelip tokat patlattı. Eyüp karşılık verecekti, bilemiyordu, çok öfkeliydi, tam o sırada kadın araya girip oğluna çıkıştı ve Eyüb’e de sakinlik sözler söyledi. Bir omzunu okşadı. Ceyhun annesiyle giderken arkasına dönüp parmağını tehditle salladı, bu hesap burada kapanmadı dercesine. Eyüp, boş kutuları ya da florasan lambaları patlatmayı severdi, patlama sesi hoşuna giderdi, çocukluk günlerinde edinmişti bunu. Yediği tokatla kalmıştı ve çok kızgınlığı eriyordu. Güldü kendine. Eyüp az ilerdeki parka gidecekti, Celil bisikletiyle geldi arkadan: “Gel benle, annem sosis kızartı, kahvaltıda bir sürü şey var, sen aklıma geldin!” Eyüp, bisikletin ortasına oturdu, Celil bedallara bastı. Eve geldiler, kahvaltı masasına oturdular, kahvaltıdan sonra Celil Eyüb’le beraber boyacıya yardım etmeye başladı, boyacı ne isterse onu yapıyorlardı, Celil’in babası Saim ara ara onların yanına geliyor, denetleme yapıyor, işin ne boyutta olduğuna, nasıl yapıldığına bakıyor, o esnada bir sohbet açılıyor boyacıyla aralarında, Celil de sohbete giriyordu. Saim çok esnek bir adamdı. Eyüp buna şaşıyordu. Siyaset ve ülkenin geleceği hakkında konuşuyorlardı. Celil yer yer babasına kızıyordu, fikirlerini dengi bir arkadaşına anlatır gibi rahattı. Üstelik babasının hiç sevmediği, yerden yere vurduğu partiyi destekliyordu. Eyüp babasıyla böyle asla konuşamazdı. Akşam yaklaşmıştı. Celil, tavukçuyu aradı, tavuk ısmarladı, motorlu eleman gelip tavukları getirdi. Bunu babasına ya da annesine sormadan yapmıştı. Eyüp bunu kimseye sormadan asla yapamazdı, sorsa bile izin verilmezdi. Tavuk mutfakta pişirilirdi sadece. Mangal sefası bitmişti geç saatte. Eyüp dairesinin ziline bastı korkarak. Annesi kapıyı sessizce açtı ona. “Bu saate kadar nerdeydin? İpini koparan köpek gibi sokaklarda ne yapıyordun?!” … “Baban kafanı patlatacak!” … “Anne, uykum var.” Gece yarısı uykudan kaldırdın beni, yarın görüşürüz senle! Feride hanımı korkutmuşsun fena halde. Kafayı mı yedin, kutu patlatmak da nedir, eşek kadarsın. Büyü artık. Ceyhun’un eline sağlık, seni güzelce pataklamalıydı.” “Ceyhun mu söyledi?” “Feride hanım geldi, özür diledi. E kadın haklı, bir de özür diledi, beni çok utandırdın!” Annesinin can dostu Feride’ydi. Odasına girdi, üstünü çıkardı, pijamalarını giydi, ışığı kapatıp yatağına uzandı. Ağlamaya başladı. Celil arıyordu. Cep telefonunu eline aldı, açacak durumda değildi; ama açmasa olmazdı. Celil ses tonundan durumun ne olduğunu az çok anlayabilmişti. “Ne yapıyorsun diye bir bakayım dedim. Sizinkiler sert çıktı mı, nedir durum, merak ettim, en son moralin çok kötüydü, çok ısrar ettim; ama bizde kalmadın, nedir durum?” Eyüp Ceyhun meselesini anlattı. “Kafana takmamayı başardıkça hiçbir şey seni sarsamaz. Televizyonda yabancı dizilerde küçücük çocuğa seninle konuşabilir miyim diye soruyor ebebeynler, o diziler saçma sapan olabilir; ama o noktaları çok sağlam. Ebebeynler hata yapınca özür diliyor. Beni bağışla diyor ya da öpebilir miyim, sarılabili miyim diye soruyorlar. Çocuk ve gençler birey olarak saygı görüyor ailede. Bizde tam tersi. 25 yaşında olsan bile yetişkin muamelesi yapmıyorlar sana. Maddi olarak onlara bağımlıysan birey /yetişkin değilsin. İnsanlar eğitimsiz, cahil, sert, gergin. Neşesiz. Çeşit sıkıntının olduğu bir ülkeyiz. İyi taraflarına odaklan. Bir köşede uyuştutucu içerek ölen gençlerden biri olmamak için mücadele şart. Zor durumlarda karakterini, sabrını koru. Pisliğe bulaşmazsın böylelikle. Yarın ben o Ceyhun’u bulup ağzını burnunu kıracağım.” “Sakın yapma. Ona gereken dersi ben vereceğim. En uygun şekilde.” “Peki o zaman. Ama izin verdiğin zaman, onu güzelce döverim. İz bırakmadan. Şunu da söylemem lazım; insanların sana bakış açılarını beğenmiyorsan, değiştirmek için elinden gelen her şeyi yapacaksın, kendini kabul ettirirsin, fikirlerini kabul ettiremesen de saygı duyulmasını sağlarsın. Cesur ol.” Ertesi gündü. Eyüp geç kaktı ve bir süre evde bilgisayar başında vakit geçirdi. Sonra sokağa çıktı. Takılacak kimse yoktu. Dostları ya köylerine ya da tatil yerlerine gitmişti, birkaç dostu da yaz aylarını çalışarak geçiriyordu. Eyüp de bir işte çalışmak istemişti; ama babası izin vermemişti. Cep telefonunu eline aldı ve Celil’e mesaj çekti. Celil evde değildi, kuzenine gitmişti, akşam ya da yarın dönecekti. Eyüp, basket sahasına gitmeye karar verdi. Bodrumdan topu alıp yola koyuldu. Sıcak hava kavuruyordu ve burada basket oynamak delilikti. Okulun basket sahasına yakın tek katlı bir ev vardı, bahçesi kocamandı, Eyüp o tarafa, ağaçların gölgeye geçti. O evde sert karakterli bir adam ve melek gibi yumuşak karısı yaşardı. Eyüp okuldan çıktığı kimi günler bahçe çalışan adamdan meyve rica ederdi, şeftali, incir, armut ya da elma. Adam meyve ağaçlarına çok iyi bakardı, 2 ineği vardı. Adam sütü kapısına gelenlere satardı ve incirleri bakkala verirdi, bakkal satardı onları. Evin bir yanı boş arsaydı, adam ineği buraya bağlar, otlamasını sağlardı. Eyüp, küçükken, ilkokul dönüşü ondan elma ya da başka meyve istediği çok olmuştu, asabi karakteriyle bilinen ve çocukların korktuğu bu adam her seferinde Eyüb’ü boş çevirmemişti. Yıllar geçmiş, adam yaşlanmış; ama güzel bahçeli evinin önünde yine arı gibi bir şey yapmaktan geri durmuyordu. Eyüp, selam verip bahçeye girdi. “Selam Hamit amca. Sen eskiden elma verirdin bana. Unuttun tabi.” Güldü. “Yaşlılık işte.” Güldü. “Ama bilirsin çok şey.” “Yok canım. En azından görgüyü bilirim. Ama şu var; ömrünüzü görgüsüzlükle geçirirseniz; bir gün tuşa gelirsiniz.” Sohbet öyle aktı ki… Eyüp, bahçe işlerinde ona yardım etmeye koyulmuştu. Birkaç saat geçmişti. Eyüp oradan ayrılırken Hamit ona bir poşet dolusu şeftali verdi. Eyüp eve gelmişti. Birisi onu bahçede Hamit’e yardım ederken görmüş, annesine yetiştirmişti. “Oraya bir daha gitmeni istemiyorum!” “Yaşlı ve zararsız biri o. Derdin ne; anlayamadım?” “Oraya gitmeyeceksin! İyi biri değil o adam.” Babası da içerden, televizyonun başından dedi ki: “Oğlum, o adam sabıkalı, birini baltayla öldürmüş. 20 yıl yattı cezaevinde. Böyle birinden iyi hiçbir şey öğrenemezsin. Hastalık kaparsın ondan, yanlış huy, yanlış bir şeyler. Ne bileyim. Sonra onun gibi olup cezaevinin yolunu tutarsın oğlum. Temiz geçmişi olan, iyi giyimli ve iyi insanlarla takılacaksan takıl. Ceyhun gibi. Babası da örnek insan, iyi para kazanıyor, oğlu çok saygılı, efendi bir çocuk.” Eyüp ses etmedi; çünkü Celil’in dediklerini hatırladı, kesinlikle takmayacak; ama inandığını ve bildiğini okuyacaktı. Ertesi sabahtı. Kapı zili çalıyordu ve kapıya bakan yoktu. Mecburen Eyüp gitti. “Selam. Anne yok mu?” dedi Ceyhun. “Çağırayım.” Ceyhun ona göz kırptı, Eyüp bu dostça hareketi hiç takmadı. Az sonra Şenay kapıya geldi. “Annem sizi kahvaltıya bekliyor, Şenay teyze.” “Az sonra gelirim.” “Şey diyecektim, denize gideceğim, Eyüp de gelebilir isterse, iletirseniz.” “Tabi canım. İyi geçinin ama.” “Söz. Annem birlikte giderseniz iyi olur demişti, olayı biliyorsun, severim Eyüb’ü.” Şenay güldü: “Denize hemen mi gidiyorsun?” “5, 10 dakika sonra. Aşağıda onu beklerim.” Şenay, kapıyı kapattı. “Ceyhun, denize gidiyor, seni de çağırdı, birlikte eğlenirsiniz. “Hayatta gitmem!” “Hata edersin derim. O zaman evden kaybol, kız kardeşinin arkadaşları gelecek.” “Peki” dedi, hazırlandı, annesinden harçlık aldı, dışarı çıktı. Apartmanın bahçesindeydi. Ceyhun’un elinde basket topu vardı, yere vura vura yanaştı Eyüb’e. “Nasılsın kardeşim?” “İyidir.” “Az sonra kızlar gelir, (güldü) mayonu giydin mi?” “Gelmiyorum ki.” “Annen iletmedi mi denize gideceğimi.” “İletti de…” “Ben sanmıştım ki… buzları eritirdik… Ben de geliyorsun sanıp sevinmiştim. Kırıldım bak. Kız arkadaşlarım da gelecek. Çok eğleneceğiz. Kızlarla tanışmayı istersin herhalde, hepsi çok güzel kızlar. Bunu kimseye teklif etmem bilesin. Yeniden düşün dostum?” “Teşekkür ederim; ama benim başka bir planım var.” “Yalan atıyorsun. Bak insanlık yaptım geldim yanına, beni umursamıyorsun! Sen bu böyle devam et!. Acı çekeceksin. Çok pişman olacaksın!” “Ama sen de bana tokat attın boş yere. Bana babam bile öyle vurmadı hiç.” “Olan olmuş, unutmalım derim. Sana dostluk elini uzatıyorum Eyüp, haydi!” Eyüp elini uzatmadı. “Öyle olsun” dedi Ceyhun. “Sana uzattığım dostluk elini geri çevirdin, tutmadın bile. Ama sen bu hâlinle hep kaybeden olacaksın. Ben güzel bir evde yaşarım. İyi bir şirkette çalışırım. Güzel bir karım ve çocuklarım olur, sen sürünür durursun. Buralarda takılacak kimse bulamıyorsun, yalnızlık acısı çekiyorsun. Sunduğum şansı çocukluk yapıp reddediyorsun. Bir de şu var, demeden edemeyeceğim; bence ebebeynlerinin sözünü dinle, o cezaevi eskisi katil morukla hiç görüşme.” “Sen bunu nerden biliyorsun?” “Babam görmüş seni. Annemle konuşurlarken duydum. Annem konuyu annenle konuşacağını söyledi. Bilirsin ailem senin kötülüğünü istemez ki… Barışmayacak mısın benle?” “Özür bile dilemedin.” “Olan oldu, neyse, sana son kez elimi uzatacağım, ya sıkarsın ya sıkmazsın senin bileceğin iş.” Elini uzattı. Eyüp karşılık vermedi. “Özür dilerim.” … “Peki.” Eyüb’ün canı barışmayı çok istedi; ama bunu kızlar için kabul ettiğini düşünürdü Ceyhun, bu yüzden elini uzatmadı, başka bir zaman ona elini uzatmaya karar verdi. “Başka bir zaman” dedi Eyüp. Ceyhun çevreyi gözetledi, kimsenin olmadığını görünce, aniden diğer eliyle karna yumruk atar gibi yaptı. Eyüp korkup sakındı. Ceyhun güldü: “Salak seni… Peki, kardeşim, başka zaman olsun.” Eyüp, o gün da Hamit’in yanına uğradı, saatlerce bahçede kaldı, yedi içti, işlerde ona yardım etti. Yıllar geçmişti. Eyüp çok değişmişti, fiziken ve ruhen. Üniversite okuyordu, edebiyat fakültesinde, yazar olmayı kafasına koymuştu. Yaz tatiliydi. Mahallede çok şey değişmiş, imar planı gerçekleşmiş ve eski binalar yıkılıp yerine yenileri yapılmıştı. Aylin, yaşından büyük bir adama çok âşık olup evlenmiş, çalışmayı bırakıp ev kadını olmuş, bir çocuğu olmuş, sonra kocasının uyuşturucu bağımlısı olduğunu öğrenmiş, boşanmak istemiş, kocası tarafından bıçaklanarak öldürülmüştü. Celil ise siyasi işlere, şeylere yakın bir üniversitede okuyordu. Hamit ve karısı ölmüştü. Harabe evi ve arazisi satılığa çıkarılmıştı emlakçı tarafından. Celil, üniversiteden siyasi nedenlerle kavgalı olduğu çocuklarla yolda karşılaşınca kavga başlamış, Celil’i bıçaklamak istemişler, Celil kaçmış, taraflardan birinin elinden düşürdüğü bıçağı alıp atağa geçmiş, onu öldürmek isteyen genci ağır yaralamış, cezaevine düşmüştü. Eyüp, haberi alır almaz onu görmek için cezaevinin yolunu tuttu. Ama onu göremedi, hastaneye götürülmüştü, Eyüp uzun bir süre bekledi, cezevi aracı geldi nihayet, ayak üstü konuştu Celil’le, kısa bir süre, Celil Ceyhun’un da burada yattığını söyledi. Ceyhun ve takıldığı arkadaşları araba çalmak, gasp, tecavüz, banka ve internet dolandırıcılığı gibi bir sürü suçtan cezaevine düşmüştü. Bir insanın bilgisi yetse bile, onu taşıyacak erdemi yoksa, neyi kazanırsa kazansın, sonunda her şeyi yitirirdi. Hamit böyle demişti Eyüp’e. Ona böyle çok öğüt vermişti. Ceyhun’un; aklı, bilgisi, zekası normal üstüydü. Ama yanlış şeylere kafa yorunca o yollara akıp gitmişti. Celi dedi ki: “Mutlaka onu ziyaret et, belki bir şeyi anlamasına, kavramasına yol açarsın. Bir kez karşılaştık, berbat haldeydi. Çok acıdım ona.” Eyüp bekliyordu Ceyhun’un gelmesini. Kısa bir süre sonra Ceyhun geldi. Eyüp ona elini uzattı, geçmişi hatırlayarak. Malum günü. “Nasılsın?” dedi Eyüp. “İyiyim.” Güldü. “Nerden çıktın sen?” Eyüp, Celil’den söz etti. İkisi de sustu. Ceyhun önüne baktı, uzun bir süre sonra gözlerini yerden kaldırmadan dedi ki gözlerinden yaşlar düşerek: “Düştüğüm boşluğu hayal edemezsin. Ne hayal ettim, nereye geldim. Annem trafik kazasında ölüp gitti aniden. Tek o gelirdi. Artık yok. Babam da yeni bir kadınla evlendi, buraya düştüğümden beri yokmuşum gibi davranıyor. Ya sen ne oldun? Keşke senin gibi biri olabilseydim. Herhalde iyi bir mesleğin vardır, üniversitede okuduğunu duymuştum. Berbat haldeyim. Bazıları yaşarken ölür. Ölmekten beter oldum.” “Olur böyle şeyler. Böyle anlarda insan yeniden doğar. Hatırlıyor musun, bana acayip sert bir tokat patlatmıştın, sonra barışmak için denize gitmekten söz etmiştin, o gün keşke barışsaydım seninle, çok pişman oldum.” “Geç de olsa elini uzattın kardeşim.” “Umut kesmemek lazım. Ders çıkarıyorsan tamamdır. Burnuna ne oldu o bandaj ne için?” “Kırıldı. Yani biri sataştı, kavgada oldu. Yarın ameliyat olmam lazım. Yanımda bekleyecek kimse yok. “Ben olurum yanında.” “Ama izin vermezler.” “Belki verirler.” “Gövdene bir testere yapıştır, kelepçeyi sökmek için. Kaçıp giderim bir yere.” “Tabi.” Güldüler. Bir süre daha konuştular. Eyüp, oradan ayrılınca alışverişe gitti. İç çamaşırı, terlik, pijama, havlu, peçete, kolonya, ıslak mendil, bir çift terlik ve gerekli gördüğü birçok şey, içecek, yiyecek ve giyecek satın aldı. Ameliyat olacak bir hastaya ne lazımsa, aşağı yukarı. Ertesi gün bunları Ceyhun’a verdi. “Annemin yapacağı şeydi bu, çok teşekkür ederim!” dedi Ceyhun, “10 yıl yersin diyorlar. Ben sadece onların arasına bir kez katıldım, eğlencesine; sarhoştum, işbirliği yapıp beni elebaşı gösterdiler. İşim bitik. Ama içlerinden biriyle çok sık takılırdım. Ne bileyim başıma bir çorap öreceklerini. Ama hep derdim kendime, bu çocuk densiz, görgüsüz, uzak dur ondan. Bazı hareketlerinden iğrenirdim. Ama severdim onu, ayrı kalamazdım. OIan bana oldu” “Tuşa geldin demek. Bir arkadaşımın babası avukat. İtibarlı biri. Senin için görüşeyim.” “Çok iyi olur. Adam olmayı başaramadım. Düştüm bu hallere.” dedi gözlerinden yaşlar düşerek. “Henüz şansını yitirmedin. Takma kafana… Burada zamanı geçirmenin zor olduğunu anlarım, bir faaliyet yaptırıyorlar mı?” “Yok be. Ne gezer. Bir abi var, kuşçu, onun kuşlarına bakmak ve uçurmak çok zevkli, en mutlu anımı onlarla yaşıyorum.” Muhabbet uzadıkça uzuyordu. Gardiyan göründü: “Süre bitti, gidiyoruz.” İsa Kantarcı
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © İsa Kantarcı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |