"Hemen yüzüne gül suyu seperek Leyla'yı ayılttılar." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Dindar Kızın Kendini Arama Çabaları Simsiyah Hücremle Tanıştıracağım İnsanları Çünkü nasıl hayatta kaldığıma dair formülleri kimse bilmiyor. Bu işinize yarayacaktır. Bu bedensel ve ruhani varlığınızı tuzaklardan kurtarmanıza yardımcı olabilir. Ruhsal kurtuluş tek önemli şeyler hayatta. Gerisi yalandır. Ve yaşam akıl almaz tuzak ve zehirlerle döşenmiştir insanlar, şeytanlar ve kötücül enerjiler tarafından. İki intihar denemesi çok faydalı bir şeydir. Tabi hayatta kaldıysan. Kaldım. Kalamadı başı örtülü kız alışveriş merkezinde kendini betona atarken…kimse onun hikayesini merak etmedi, araştırıp yazmadı. Benim içim acıdı, denedim çünkü ve hayatta kaldım…şans! Benimki beton değildi ama…toprak..araç üstü… Yazar Olarak Başarı Elde etmenin formülü Birçok şarkıcı boktan şarkılarıyla üstelik boktan ses tonlarıyla tarihe geçti, klasikler arasında yer aldı, nasıl oluyor bu iş? Şaşıyor insan. Bilinçler boktan demek ki. Adını vermiycem… tarihin en boktan gruplarından, adamın sesi kız gibi, şarkılar klipler iğrenç, kitleyi etkilemek amaç, ama solist pek meşhur olmuş, başrolde oynadığı film var. Hayret. Müzik tarihi boktan şarkıcıların zirvede olduğu yıllarla dolu. Eşcinsel bir şarkıcı var, cinsel şeysi onu ilgilendirir de..ama adamda hiç ses yok, tarihin en kötü şarkılarını seslendirmiş, klipleri iğrenç, nasıl olur da meşhur oluyor? Yani bok da olsa her şeyin alıcısı var. Eşcinsel…çevresi…adam bunlarla meşhur olabilmiş, youtube’de klipleri döner durur. Böyle boktan kıyamet kadar çok şarkıcı var. Edebiyat tarihi boktan kitaplarla dolu, bunlar çok satılmış. Yerli ve yabancı edebiyat. Çok övdükleri kitabı alıp okuyorum, bok gibi geliyor bana. Hep böyle oldu. Yalan dolan övülen kitaplar. Ha; onlar boktan ürünlerle, çöplerle meşhur olup parayı balya balya götürdülerse sen de meşhur olabilirsin, bunun yolu bilgi edinmekten geçer. Teknik yardım şart. Bakıyorsunuz her yerde sitelerde tonla yazar var, bu sitede. Ben yazdım oldu diye bakarlar, araştırmazlar, duygusal bakarlar, merak etmezler, eleştiri almazlar, sormazlar, soruşturmazlar, siz neden meşhur olasınız ki. Meşhur olmak için beden ödemediniz ki. Emek de harcamadınız ki. En basit konuları düzgünce vurucu işlemek yeter. Nedir bunlar. Kardeş ilişkileri, kardeş sevgisi, aşk, aile ilişkileri. Sevgi merkezli işler. Okurun kalbine ruhuna geçecek işler, bunları film gibi anlatmak şart. Dili kullanmasını bilmek şart. Şiir bilmek şart. Pandemi döneminde insanlar en çok Sabahattin Ali kitapları okumuş. Bu adam basit konuları ele alır, sevgi merkezli yazar, dili iyi kullanır, Türk ve dünya okurunun sevdiği budur. Sevgi tamam da günümüz okura yetmez bu, bu sevgi aşk ilişkisini yazarken işin içine suç, pis şeyler, garip şeyler ekmek lazım, okuru bu çeker, konuyu öyle yerlere taşımalı ki yazar, okurun çarpabilsin. Buna yazar numaraları, yazar buluşu, yaratıcılığı derler. İş bu kadar basitken ortam yazar olmaya çalışan ama asla olamayacak binlerce yazarcıkla dolu, neden başaramazlar; kafaları basmaz, göremezler gerçekleri. Ben onlarca yıl harcadım başarılı olmak için, ve işin ruhunu çözdüm. İşin ruhunu çok az insan bilir ve uygular. Amerikalı yazarlar onca boktan korku kitaplarıyla nasıl meşhur olmuş, adamın kitabı 350 milyon satmış ve boktan tonla kitabı film olmuş. Tam kafayı yemiş ve fantezi dünyasında yaşıyor, ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde 400 yıl tedavi görmeli. Ha; kimi okur, çoğu böyle şeyleri seviyor. Yozlaşmış okur bu. Gelişmiş okur fantezi dünyasında dolanmaz ki. Ortaokul, lise öğrencilerini kandırabilirsin boktan korku kitaplarıyla. Kore dizisiyle büyüleyebilirsiniz onları. Ben hangi tip ailelerinin o kore dizisini izleyen çocukları yarattığını düşünmek istemem, evladım olsa keser parçalarım onu. Benden kore dizisi izleyecek evlat çıkmaz, çıkamaz. O evladın .mına koyarım… Benden çıkacak evlat uyuşturucu bağımlısı olmaz, olamaz, ona dünyayı dar ederim. İntihar da edemez, ona dünyayı dar ederim. O tip aileler çocuklarıyla gerçek ruhani iletişim kurmayan kof ailelerdir. Benden çıkacak çocuk hırsız da olamaz. Çok üstün bir şey olur, olmak zorundadır. Bir keresinde hırsızlığa başvurdum. Annem ise hırsızlığı asla sevmeyen biridir, canıyla dişiyle hırsız evlada karşıdır. Fakat ben bunu bilmiyordum lise çağında. Kantinde çalıştığım dönemde fişleri çaldım, 15 kadar küçük fiş, plastik, para yerine geçen. Ve annem nasıl olduysa gardropta ceket cebindeki fişleri fark etti ve beni çağırdı, ne bunlar dedi, dehşete kapıldım korkudan ve cebimde unutmuşum dedim, ve hemen onları alıp kantine gizlice aldığım gibi yerine koydum ve ilk hırsızlık denemem bitti, tükendi, bir daha öyle şeye sapmadım. Benim annem benimle öyle ruhani ve yürekli ilgilendi. Ben bu yüzden hiçbir kötücül şeye köklüce sapmadım, sapamadım, annem peşimde dolandı durdu, sonunda yazar oldum, annemin gurur duyacağı bir noktaya çakılı kaldım durdum. Annemle babamla çok kapıştım durdum ama utanılacak bir durum yerine ilahi bir durum ortaya çıktı. Yoğun din baskısıyla, iğrençlikleriyle tam tersi bir yöne gittim ve sonra yıllar sonra ortaokulda okuyan bir kız çocuğuyla (13) yaşında…sohbet ettim, edebiyat sitesinde, bütün kız arkadaşlarının bir sürü sevgilisi varmış, tek benim yok, bir kızın bir sürü sevgilisi olduğunu duyunca şok geçirdim. Alın size dindarlık…sonuç bu… Dinden bunalan baygınlık geçiren milyonlar var. Sevgi lazım… Bana dinle minle vs ile öğretmeye çalıştıkları her şeyi su gibi öğrendim ve onların bilmedikleri her şeyi öğrendim kapışa kapışa…üzüle üzüle..ağlaya sızlaya, öfkelenerek..kaybederek… Tek isyanım var, insanlara… Allah’a isyanım yok, olmadı da.. Sonra…din baskısında…çevre baskısında…haraptar olan…bir kız yoluma düştü… Hayatımda tanıdığım en güzel şey..annem babam ve kız kardeşlerimden sonra o kızdır… Kore dizisi asla izlemezdi… Onu yoğun dindarlıkla büyütmüşlerdi…ve kız bu dindarlığı sevmiyordu, onu kara çarşaf altına sokmak için girişimde bulundular. Bu kız da benim gibiydi, o şeylere kapılmak istemiyor, kendini gerçekleştirmek istiyor, o şeylere boyun eğmiyor, delice hareket ediyor, dindarlaşmayı reddediyor, en boktan tiplere vuruluyor, gelip bana anlatıyordu. Saf, iyi yürekli…dindar kızı ne edeyim, gelip bana dertlerini anlatıyor, gidiyor, abi diyor usul, kibar sesiyle bana, ya ne edeyim dindar kızı, çok hoş suratı var, hep siyahlar giyer, hep başı kapalı, ya ne edeyim ben bunu, moral veriyorum, kıçına basıyorum tekmeyi; gidiyor, ben bu kızı öpeyim, bununla sevişeyim diye bir düşünce içimden geçmiyor, geçemiyor, bu kızda özel bir şey fark ettim. Muazzam yalnızım bu arada. Her yeri kapalı kıza bir gün kalçasını merak ettiğimi söyledim netten ve birkaç gün sonra pardösüyle geldi odama. O lanet siyah şeyi çıkardı, öne eğildi, odaya gelen küçük ablamla sarılmak için, kızın arkasına baktım, öne eğilince siyah pantolon gibi şey arkasında beyaz külotu görünmüştü, heyecanla içim yandı, alev hissettim kalbimde. Ablam kısa sohbetin ardında odayı terk etti, kızla baş başa kaldım. Siyah tayt giymiş, şoke olmuştum, (insanmış, diğer kızlar gibi) ötede günlük duruyordu, “onu bana verir misin?” dedim. Ayağa kalktı, kalçasını görebildim, birkaç adım attı, bana döndü, onu süzdüm ve gözlerine baktım, inanılmaz güzeldi, tatlıydı, zarifti. Yanıma oturdu, birlikte şiir yazmayı düşündüm, “kolumu omzuna atayım” dedim, yapmadım, yapamadım, doğru gelmedi. Sonra delice pişman oldum tabi… Sonra. Yine bir gün odama geldi, “annenle konuşayım” dedi, içeri gitti, cep telefonunu yanıma koydu, içimdeki ses dedi ki; “aç bak telefonu,” açtım; şoke oldum. Fotoğraflarda çıplaktı, gözlerime inanamadım, bu neydi, sinir oldum, bu neydi orospu gibi çıplaktı, olamazdı, bu büyülü kız çıplak halde neydi böyle? Algılayamadım; korkunçtu. (kendi uydurduğum ve onun dindarlığından bulaşan…o ilahi saçmalıkları bir kenara attım; heyecanlandım. Siyah iç çamaşırlarıyla boy aynasında banyoda poz veriyor, önden, arkadan, her şeyini gördüm, ufak memeler, zarif bel, beyaz, ay gibi beyaz vücut, kusursuz bir vücut, bacaklar…bel mükemmeldi…bir bacağını öne atıyor, bana bu film gibi sonsuz çekici ve şiirsel geldi. Sokaklarda sahillerde bunlardan tonla vardı; ama hiçbirinde böyle mükemmel hissetmemiştim, çarpılmamıştım. Tam bu sırada annesi aramaz mı? Panikledim, onun annesi de annem gibi delice dindardı, telefonu açsam mı açmasan mı diye düşündüm, açmadım ve meşgule de düşürmedim. O kız bana hazinesini göstermeseydi onla asla işim olmayacaktı, sonra düşündüm, “o fotoğrafları benim için mi çekti diye?” Bunu ona zaman gelince soracağım. İçerden geldi ve yanıma oturdu, nasıl anladıysa, “sen cep telefonumu karıştırdın?” dedi. Yalan attım. Israr etti, “evet” dedim. “Kızdım” dedi. Kızmış gibi öfkeli değildi ama. “Özür dilerim” dedim. Ruhuyla konuşuyordu, bunu yıllar sonra anladım. Çıplak fotoğraflarına baktığım için zerre rahatsız görünmüyordu; sanki bunun olmasını istemiş, sanki görevi gerçekleştirmiş gibi bir haldeydi. Bu düşsel manzara sürekli benimleydi, aklımdan çıkmıyordu, delirmiş gibiydim. 2 Neyse ki cep telefonumla o fotoğrafların bazılarını fotoğraflamıştım, sık sık onlara bakıyordum. Uzun zaman oldu, değerli kız görünürlerde yoktu, babası kamyon şoförüydü, iri yarı, kasketli bir adamdı. Markete gidiyordum, adam beni gördü selamladı, utandım, cep telefonumdaki kızının fotoğrafları aklıma gelince korktum. Onları silecektim. Sonra elim varmadı, kalsın dedim. Değerli kıza internetten birkaç cümle yazıyor, nasıl olduğunu soruyordum, üstüne düşersem havalara girer diye. O hep gelirdi, yine gelir diye düşünüyordum, kendimi öykülerime vermiştim, onları bitirmeye çalışıyordum. O soğuk kış gecesi ondan bir mesaj aldım. “Evlendim ben” dedi. İnanmadım, evlilik fotoğrafını attı, evlilik dairesinde çekilmişti, makyajı berbattı, yanında yakışıklı bir genç adam vardı. Şoke olmuştum. “Yazın düğün olacak, seni de davet edeceğim” dedi. Üzülmüştüm. “Mutlu olursun umarım” türünden bazı yalanlar attım. Oysa onun gebermesini diliyordum, ama kızgınlığım yanlıştı, onunla yazışmayı kesmek, onu engellemek, onu tokatlamak, ya da ona ağır küfürler etmek istiyordum. İçimden çok kötü şeyler geçiyordu. Nasılsın diye hiç sormadı, ne yapıyorsun diye sormadı. Bana altın hediye edersin herhalde dedi gülücük attı. “Ebenin amını alırsın” dedim içimden. Çok ucuz bir tencere alırım, kocan kafana fırlatsın diye. Kafan yamulsun.” Güldü. “Neden böyle dedin?” “Evlilik işleri sana göre değil bence. Kimseyle anlaşamazsın sen.” “Hım” dedi. “Onu ne kadar tanıyorsun? “Tanımıyorum; görücü usulü başladı. Ama çok iyi biri.” “Kaçmam lazım” dedi, defolup gitti. Çok geçmeden kesin boşanır, sevdiği adamları bana anlatıştı, sap saçma tipleri seviyordu. Çıkarcı ve kıro tipleri seviyordu. Uzun boylu, yakışıklık görünen bir tip oldu mu tamam; hemen kesiliyordu. Düşünceler, fikirler…bunları hiç umursamıyordu, kıskanç, öfkeli tipleri seviyordu. Ama kıskanç sevgiliye yalanlar atmak konusunda uzmandı, evden çıkma diyormuş bir sevgilisi, evdeyim deyim dolanıyormuş dışarda bir yerlerde. Ben ona acır, moral verir, böyle tipler seni anlayamaz derdim, dert yanardı, ne çok derdi varmış, bunları sadece bana anlatırdı, bir gece yazışıyoruz, regl oldum dedi, benim gözlerimin önünde orası capcanlandı ışıklar içinde. Başka bir gece yazışıyoruz, “ne yapıyorsun?” dedim. “Göğüslerime krem sürüyorum.” Dondum kaldım, antik bir heykel oldum bilgisayar başında. Dondum kaldım gözümün önüne memeleri geliyor, düşünüyorum, nasıl memeler, nasıl yani, uçları nasıl peki? Haydi durma durma; sor. Sorsam mı? Tam sırası sor haydi. Sorarsam ona asılmış olacağım. Kızabilir. İçim gitti ama memelerine dair soru sormadım. Çünkü bu değerli kıza adi bir şey yapma dedim. Bu kız diğerleri gibi değil. Başka bir gündü, odamdaydı, konuşurken kabız olduğunu söyledi, babası erik kurusu almış filan. Doktora gitmiş, doktor krem vermiş. Hemen gözümün önüne kıçı geldi, oraya krem sürme anları. 3 Gelip gidiyordu ve günün birinde ona odamdan ayrılırken sordum korkarak; “seni kucaklayabilir miyim?” Ondan sonra her gidişinde ona sarıldım, bu hafif bir sarılmaydı, kibarca, ve iki elimle başını tutup yanaklarını öpüyordum. İzin vermeyecek, kaçacak diye korkarak. Bir sevgili bulurdu, çok sürmez, biterdi o iş. Evlilik işi de öyle olacak diye düşünürdüm, bu kızın kıymetini bilmiyorlardı o da aptallara sarıyordu kafayı. “Bir gün yine bana gel” dedim. “Evliyim gelemem” dedi. Ondan umut kesmiştim, sonra bir gece bana yazdı, “yarın sahilde buluşalım.” Çocuk gibi sevinerek sahile gittim, yolda gördüğüm çiçeklerden kopardım ona. Üzgündü. Sigara yakmıştı. Sigara içemezdi, öksürürdü; ama yakmıştı. Hayalet gibi bakıyordu. Ağlamaya başladı. “Neyin var?” Ses vermedi. “Ne oldu?” “Almanya’da öğretmenim demişti, yazın düğün olunca Almanya’ya gidecektik, Van’a annemleri görmeye gidelim dedi. Gittik herkes kürtçe konuşuyor, tek kelime anlamadım, çok eski bir köy eviydi, ahır yakındı, gübre kokusu vardı evin içinde. İki yaşlı insan, bir sürü çocuk. Bir nene. 3 kadın. Küçük ev çok kalabalıktı. İki bekar kız kardeşi ve ablası. Ablasının kocası ölmüş, beş çocukla gelmiş bu eve. Düğün olduktan sonra bu evde kalacakmışım, o da öğretmenlik yaptığı köye gidecekmiş, orası uzakmış, orada kalması gerekiyormuş, ben de çoluk çocuğa kahvaltı hazırlayacakmışım sabahın köründe, sığırlara bakacakmışım, on taneymiş. Tavuklar varmış, 30 koyun. Detaylı detaylı anlatıyor, kocamış anasına babasına da hizmet edecekmişim. Tezden kürkçe öğrenmeliymişim, internette her şey varmış… Kandırdı beni göt herif.” “Neden evlendin ki?” “Bizim ev kalabalık, sorunlu, insanlar birbirini yiyor, tımarhaneden beter bu evden kurtulmam lazımdı, bari Almanya’ya gideyim de hayatımı yaşayayım dedim, burada bir işe girsem çok az para verirler, ömrün çürüsün, akşama kadar çalış, gel yemek ye, yat, sonra ertesi gün yine işte git, Almanya’da olsam iyi bir maaşım olurdu, bizim ev kalabalık ve para sorunu bitmiyor. Ama Almanya diye gideceğim yer bizim evden kat be kat kötü durumda, dağın başında bir köy, gece tek sokak lambası yok, her yer simsiyah, her yerde köpekler var, ve çok acı soğuk. Kırsal alanda kafayı oynatırım herhalde. Televizyon bile yok. Tandır diye bir şey var, yerde çukurda ateş, orada ekmek pişiriyorlar, oraya girdim dumandan boğuldum, diğerlerine bir şey olmadı, kuru inek boku yaktılar, genzim yandı kusacak gibi oldum; dayanamadım çıktım, onlar güldü, ben bu terk edilmiş virane yerde ne ederim, gece canım sıkılsa komşuya oturmaya gidemem. Düğün hediyesi o ucuz tencere olayın gerçek çıkacak gibi. Ben kafasını patlatırım bu adamın, orospu çocuğu bana Almanya’da gül gibi geçinip gideceğiz demişti. Almanya’ya dair bir sürü şey anlatmıştı. 4 Bilgisayar başında sabahlıyordum, bitirmem gereken öykülere yoğunlaşmıştım, gecenin belli bir saati ne yazmak ne de başka hiçbir şey gözüme güzel görünmüyordu, dışarı çıkıyordum, kafayı dağıtmak, yenilenmek için dolaşmak en iyisidir, karanlık yollarda yürüyor, gecenin sessizliği ya da seslerini dinliyor, soğuğu hissediyor, sokak kedileri, köpekler, yollara sarkan ağaç dalları. Bazen hava hafif yağmurlu oluyordu. Annem uyanıyor; gecenin bir yarısı nereye, bok mu arayacaksın dışarda diye kızıyordu, az dolaşıp geleceğim diyordum. O gecelerin birinde erkek kardeşim, odama geldi sigara yaktı ve şöyle dedi; çok büyük bir iş peşindeyim, bana yardım edersen payını alırsın. Zannettim mi bir boya işi aldı, ara ara bu işi yapardı, binaların boya işini alır, yanında birkaç kişi çalıştırırdı, bazen de tesisat işi alırdı, bu konuda da yardımcılar çalıştırırdı, Sana tabi ki yardım ederim dedim, bana da para lazım. Birilerinin pahalı motorlarını çalmaktan söz etti, onları çalıp kamyona yükleyecektik sadece, kamyon onları suriye, ırak gibi ülkelere götürecekti, Sen çıldırmış olmalısın dedim, Ya ne ilgisi var, gidip keşif yaptım, adam motoru apartmanın önüne park ediyor ve sık sık kontak anahtarını da üstünde bırakıyor, yaşlı bir adam, yetmiş yaşında var, motoru yeni almış, iyi kullanamıyor, kaza yapacak sakat kalacak, ailesinin başına bela olacak, biz ona iyilik yapmış olacağız. Başka bir motor daha var, bir zibidinin motoru, üniversite öğrencisi, sevgilisiyle gezip duruyor, evin bahçesinde duruyor motor, bahçeye girmek çok kolay, yazlığın bahçesinde, orada gece kimsecikler olmuyor. Motoru alıp yoldaki kamyonete yükleyeceğiz sadece. Brandayı kapatacağız; tamamdır, her bir iş 15 dakikadan az sürer. Ben bu işe girmem kardeşim dedim. Başını belaya sokacaksın. Birkaç gün sonraydı. Ben gecenin üçü sokağa çıkacaktım, yağmuırlıuydı hava, bir de baktım yoldan elinde sigara geliyor biri, kardeşimdi bu. Yüzü gözü morarlmış, birinden fena dayak ymiş. Motoru çalmaya gittiği semtte birkaç serseri sataşmış buna, ağız dalaşı kavgaya dönmüş. İyi olmuş sana diyecektim, demedim, namuslu işler peşinde koşmalısın. Acıdım ona. Ya çok salakçaydı belki ama 5 Değerli kızdan tek mesaj yoktu, acaba nasıldı, neler yapıyordu. Pazar günüydü, akşam oluyordu, yine bilgisayar başında sabahlamıştım, çay yapmak için mutfağa gittiğimde ablamı esrar içerden gördüm. Sen ne yaptığını sanıyorsun. Nerden aldın onu Güldü. “Sende ister misin?” “Annem onu görürse seni mahveder.” Güldü yine. “Annem nerde?” “Pazara gitti.” “Bari git odanda iç şu boku.” Kahvaltı yapıp dışarı çıktım, yapacak bir iş yoktu her zamanki gibi. Mutfak camına yaklaştım, abla bir miktar para verir misin?” “Gidip iş bulsan iyi edersin yaşın 37 olmuş, yazar olacağım saçmalığındasın.” “Ya kitabım basılacak satılacak, o zaman para olur, bu iş sandığın gibi kolay değildir.” “Beş kuruşun yok, günlük işler yap.” Arada yapardım. “Ablam 10 lira uzattı. Şaka yapıyor herhalde, ben de şaka yapayım diye düşündüm: Teşekkür ettim. “Gel lan” dedi, 100 lira uzattı. Pazardan tepeye gidecektim, oraları yeşilliktir, iç çamaşırlarını gördüm, delirdim, renk renk, sutyen, külotlar, ne kadar güzeller, bunlardan değerli kıza alayım diye düşündüm, onun vücudunda gördüm iç çamaşırlarını, aklım gitti, ama gidip adamdan nasıl satın alacağım, utanırdım, sigara yaktım ve orada bir yerde dikilip iç çamaşırlarına, satıcı adama bakıyordum. Cesaretimi topladım ve yaklaştım sergiye, araya girdim, oradaydı iç çamaşırları, askıdaydı. Renk renk birçok iç çamaşırı takım aldım. 150 lira da bende vardı, ablamın parasını da katmıştım, sonra marketten sigara yakıp tepeye çıktım, tepede ıssız bir yere geçtim, açıp baktım çamaşırlara, kokladım, bunlar değerli kızın bedeninde nasıl olurdu? İlah gibi olurdu, şiir gibi olurdu, ama ben göremeyecektim, evli olurdu, onları giydiğini kocası görürdü, olsun, ne yapalım, ben ise onu hayal ederdim, satın aldığım iç çamaşırları vücudunda olacaktı, her yerine değecekti, bacak arasını saracaktı, memeciklerini saracaktı, benden bir parça vücudunu ısıtacaktı, bu teskin ediciydi, bu huzur vericiydi. Onun tatlı vücuduna para verip satın altığım giysilerin olması… gurur vericiydi. Hayal etmesi bile rahatlatıcıydı, düş gibiydi. 6 Acıkmıştım, eve geldim mutfağa girdim, annem patates kızartıyordu, elinde sigara vardı. Masadan sandalye çekip oturdum. “Anne, esrar mı içiyorsun?” dedim. Güldü. “Bu fena değilmiş” dedi. “Anne çıldırmış olmalısın” dedim. “Ablan verdi, bir dene” dedi. “Aldığım bütün haplardan daha etkili. Çok kötü bir şey dedikleri bu muymuş ya, hiç de öyle değil.” Annem sigara bile içmezdi. Çantada ne var, üç ekmek ya da sucuk mu aldın? Dün gece sucuk alacağım demiştin, para vermiştim. “Yok.” “Ne var çantada?” “Önemli bir şey değil. “Ne var; söylesene?” “Ya önemli bir şey yok.” “Ver çantayı.” Vermek istemedim ama gelip aldı. Çantanın içine baktı, bu iç çamaşırları da neyin nesi, komşuların iç çamaşırlarını aşırmaya mı başladın? Yazar olacağım derken sabahlara dek bir şeyler bir şeyler…oğlum kafan gitmiş senin, git bu çamaşırları aldığın yere koy…demek geceleri bunun için sokaklarda çıkıyordun…ya git kendine sevgili bul oğlum, bir iş yap, bu çamaşırlara ihtiyacın yok mu? Bunlara bakıp mastürbasyon yapınca hayatın gelişecek mi? Normallikten iyice çıktın, yaşın 37 olmuş, saçma sapan şeyler peşindesin. Eh hep evde pc başında kala kala, bak derhal bunları aldığın yere koy, yoksa o bilgisayarını paramparça ederim!” Bu sırada ablam girdi mutfağa. Annemin kızıp yere fırlattığı iç çamaşırları görünce; “bu da neyin nesi? dedi, güldü, “anne çok haklısın, bu çocuk kafayı yedi. İnternette bir kedi okudum, geceleri komşuların iç çamaşırlarını çalıp topluyormuş bir yere, Amerika’da bir kedi bu, sapık kedi, bizim evin de sapık kedisi varmış meğer.” Gülüyordu. Tam bu sırada erkek kardeşim girdi mutfağa. “Anne patates ne alemde? Bu da nedir, bu çamaşırlar da nedir? İç çamaşırları gök kuşağı toplantısı mı yapıyorsunuz?” Güldü. Annem ablam bana saydırmaya devam ederken. Erkek kardeşim de yüzüme, iğrenç bir şeymişim gibi bana bakıyordu, “daha dün bana motor çalma diyene bak, acınası sapık abim… “ bir çamaşırlara bakıyor, bir bana. “Ne oldun, kireç gibi soldun değil mi? dedi erkek kardeşim, “yakalandın tabi, foyan ortaya çıktı. Ben de diyordum geceleri abim nerelere gidiyor, tepelerde ne haltlar karıştırıyor diye. Demek iç çamaşırları avcısısın.” Yerden, sağa sol saçılan iç çamaşırlarını topluyordum. Bu salaklara tek laf etmeyecektim. Devamını sonra yazarım.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © İsa Kantarcı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |