Yaşam kısa, sanat uzun, fırsat aceleci, deney aldatıcıdır. -Hippokrates |
|
||||||||||
|
O nefis konuşmaların yer aldığı “Yedi Gece” (Çev. Celal Üster, İletişim Yay.) daha pek çok sebep yanında, iyi bir okurun ayak izlerini takip ederek, edebiyatın nasıl bir hazza dönüştüğünü görmek için de okunabilir, okunmalıdır. “Kitabı, bana sunduğu estetik coşkular için okurum…” Hangi iyi okur böyle yapmaz ki! Bir edebiyat okurunun serüveni, gerçekte haz peşinde tüketilmiş zamanların toplamıdır. Elbette “görev” için okunmuş kitaplar da vardır fakat kütüphanelerin asıl rengini, zevkle okuyup büyülendiğimiz kitaplar verir. Zaten bizi biz yapan kitaplar da bir şeyler öğrendiklerimizden çok, estetik zevkimizi belirleyen, beğeni düzeyimizi, hayat algımızı yükselten kitaplardır. Yine çok iyi bir denemeci olan Emerson, “kütüphanenin, büyülenmiş ruhlarla dolu tılsımlı bir oda” olduğunu söylemişti. Borges, bu cümleyi, “Bu ruhlar, biz çağırdığımız zaman uyanırlar. Kapalı duran bir kitap yalnızca bir cilttir, başka şeyler gibi bir şeydir. Ama kitabı açmayagörün, kendini ellerinize bırakıverir, estetik bir olay gerçekleşir.” sözüyle tamamlar. “İyi bir okur” olmaya niyet etmiş birinin, galiba önce, kitapları eline alınca “estetik bir olay”ın gerçekleştiğine inanması gerekiyor. Peki, bu nasıl gerçekleşecek? Örneğin okumaya yeni başlayan birine kitabı eline aldığında “estetik bir olay”la karşı karşıya olduğunu nasıl anlatacağız? Bunun zor fakat bir o kadar sevaplı bir iş olduğunu söylemeye gerek var mı? Birine, söz konusu olan bir çocuksa, edebiyatın büyüsünü tattırmanın zorluğu ortada. Çünkü çocuklar, başta kelimelerin ve anlamın büyüsüne değil, maceraya odaklanırlar. “Olay” neredeyse her şeydir onlar için. Bu yüzden şiire pek gönül düşürmez çocuklar. Şiirin soyut dünyası onların ilgisini çekmez pek. Hal böyleyken, “çocuk şiiri” diye bir tür bana oldum olası anlamsız gelmiştir. Ben kendi hesabıma, kızım Zeynep Rana’ya şiiri sevdirmeyi bir türlü başaramadım. İyi şairlerin en güzel şiirlerini bulup getirmeme, okutup ezberletmeme rağmen, bir şiir okuru olamadı henüz. Demek ki şiirin bir zamanı var. Öyle ya, şiir “öğretilebilen” bir sanat değildir, tıpkı müzik gibi duyumsanan bir sanattır. Borges de öyle diyor: “…Ben(se) şiirin duyumsanmasına inanıyorum, öğretilmesine inanmıyorum. Okulda belirli metinlerin nasıl sevileceğini öğretmedim; öğrencilerime hep edebiyatın nasıl sevileceğini, edebiyatın nasıl bir mutluluk biçimi olarak görüleceğini öğrettim.” Galiba asıl mesele bu: edebiyatın nasıl bir mutluluk biçimi olarak görüleceği… Sonbahardayız, yakın bir zamanda kış tamamen hükümranlığını ilan edecek. Hazır okulla pandemiden dolayı bir yıl ara vermiş ve okulunu çok özlemiş çocuklar için kitapların tam zamanı diye düşünüyorum… Çoğunuz bir sürü mecralarda “yazın okunacak kitaplar” listesine alışkın olabilirsiniz. Hem bu listeler kimin onu da bilmiyorum ben. Bir edebiyat okurunun listeye ihtiyacı olduğunu filan düşünmüyorum. Bunlar, “boş zamanlarımda kitap okurum” diyen mevsimlik okurlar içindir. Yalnız, çocukları, okuma serüveninin başındaki “aday”ları istisna tutmak gerektiğini düşünüyorum. Okuma sevgisinin tutuşacağı buluşmalar için iyi bir vesiledir yaz tatilleri. Evet, şu yalancı dünyanın içinde başka bir âlem de mümkündür! Orada acılara bulanmış tarifsiz mutluluklar vardır. Okullar açılmadan önce trendyoldan, kitapkurdundan, kitap mağazalarının internet sitesinden bir sandık dolusu kitap seçmiştik Zeynep Rana’yla. Öyküler, hikâyeler, kısa romanlar vs… Artık iyi yazarları tanımanın zamanı geldi diye düşünüyorum. Bitirdiği her kitabın ardından, hem İstanbul turu, hem de kumbarası için kazanç da sağlayacak benden. Böylece okurluk, çifte ödüllü bir serüvene dönüşecek. Fakat her şeye rağmen bu yolculuktan iyi bir okur çıkar mı, ondan emin değilim. Sonuçta, “okur”luk, bütünüyle kişisel bir yolculuk. O öykülerin, hikayelerin, romanların sayfaları arasında içinin sesine uyan kaç cümle bulacak; kendisini derinden sarsacak, önüne yeni bir âlem açacak hangi “an”larla karşılaşacak, bunu kestirmem mümkün değil. Okur-yazar anne babaların yapacağı, en fazla çocuklarını “iyi” kitaplarla buluşturmaktır diye düşünüyorum. Onların, “hiçbir yere götürmeyen” kitaplarla zaman kaybetmesinin önüne geçmek gerektiğine inanıyorum… Gerisi, o büyülenme anını beklemeye kalıyor. Bir gün, öyle bir kitaba rastlayacaklar ki, okumadan yaşanamayacağını fark etsinler istiyorum. Ve önlerinde sonsuz bir evren açılsın. O zaman bize hiç mi hiç ihtiyaçları kalmasın…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |