• İzEdebiyat > Deneme > Doğa ve Dünya |
121
|
|
|
|
Bu kentte sokaklar, yağmurun geceye söylediği şarkıları dinleyerek uyurlar. Yağmur sabahın perdesini araladığında motor sesleri Varilci Sokağında yankılanır. Tersanede palamut, kıraça ve çinakop kasaları yaldızlanır. Sinsi bir ahmak ıslatan saçlarımızdan |
|
122
|
|
|
|
Bizim muhayyilemizde ata, ulaşılması güç ama bir o kadar da saygıya yakın, kutsal bir kavramı ifade eder. |
|
123
|
|
|
|
Tırnaklarımda toprak kalıntıları var.Eşeleyip durduğum kendi mezarımı açabilmek içine usulca kıvranıp uyuyabilmek için.Kalıntıları temizliyorum yılanlarla böceklerle, bedenim arınsın.
Bir derin uyku, esneyipte uyanmamak üzere.
Sadece bir uyku.
Arsız bedenimi derin arınmalardan geçirip sadece bir kemiğe dönüşmek üzere.
Yağmur altında ıslanıp suyu hissetmek denizin kokusunu artık alamamak üzere.
Sahilde kumlar üzerinde sırılsıklam sarhoş olmamak, bir yengeçle artık salsa yapamamak. |
|
124
|
|
|
|
*Ölümü kabullendiğin an,ölümün sana en çok yaklaştığı andır.
|
|
125
|
|
|
|
Herkesin denizi kendine güzel elbet. Ama Karadeniz bir başka güzel sanki. Hele o an be an değişen yüzü daha da bir güzelleştiriyor onu. Havasından mıdır, suyundan mıdır bilmem; kararsızlığı üstündedir daima. Bir bakarsın sessiz, sakin, duru... Mavi bir çarşaf gibi uzanır gider göz alabildiğince. Bir bakarsın sebebsiz bir öfkeye bürünür. Bürünürde, öfkesinden laciverte dönüşür rengi... Sonra bütün hiddetiyle o kara dalgalarıyla döver durur kıyıyı. Bir de o nehirlerin bentleri yıka yıka, dağların bağrından taşıyıp getirdiği çoşkun sularla birleştiğinde... İşte! İşte o zaman korkmalı Karadenizin hiddetinden.
|
|
126
|
|
|
|
Hayatın anlamı umman deryada mıdır yoksa minik ellerde mi? |
|
127
|
|
|
|
içine aldıkların ve almadıklarınla ayrılırsın |
|
128
|
|
|
|
Önce dağlara yağar kar, sonra eğilir dağlardan ovanın düzlüklerine. Köy köy, şehir şehir beyaza bürünür her yer. Dağlar yeşillendiğinde anlarız baharın geldiğini. Dağlarda menekşeler açtığında biliriz bahar havasını. Dağlarda ongunlaştıkça yeşil tonları, |
|
129
|
|
|
|
Bu yazım çok sıradan; ama yine de yazımın arkasındayım... |
|
130
|
|
|
|
Bir mirastır tohum toprağa.Ağaç ormana mirastır. Yağmur buluta mirastır ve yağmur şakır şakır yağdığında yeryüzü ıslandığında insan bu döngüye muhtaçtır.Kimse kimsenin elinden avucundan cehennemi çalmasın.Kişi kendi eliyle kendini yakmasın. |
|
131
|
|
|
|
Sanki bir körük yüreğime yakın bir noktada üflüyor ve ben yanıyorum.Çünkü ben en çok ağaca benziyorum. |
|
132
|
|
|
|
Yalnızca gökyüzü değil, insanın iç dünyası da bulutlanır bazen... |
|
133
|
|
|
|
Neyin peşindeyiz? Ne ölüden ders çıkartabilmekteyiz ne de diriden...Kördüğüm yumağı haline gelmiş insanlık...Sistem maalesef firavunların ölmesine müsaade etmiyor....Yeni firavunlar yeni |
|
134
|
|
|
|
Zen bilgeleri bilinen ciddi bilge kalıbına uymazlar , çoğu bir soytarıyla bile karıştırılabilir . Çünkü zen bilgesi için dünya bir illüzyondur . |
|
135
|
|
|
|
Ada ile Eda, aile içinde kendilerine en yakın gördükleri babalarına açmaya karar verdiler, aşklarını.İkisinin de babası ile arkadaş gibi samimiyetleri vardı çünkü..
|
|
136
|
|
|
|
Susuzluktan kavruldu yüreklerimiz.Daha bir iyi anladık mı acaba Afrikalı o küçük çocuğun yakıcı güneş altında aç susuz neler çektiğini? |
|
137
|
|
138
|
|
|
|
Ey sevgili, içki içmem günahmış. Bu gece efkarlıyım söyle nasıl içmeyeyim. Gel yanıma, sana bakıp içmeden sarhoş olayım. Ne ben günaha gireyim ne sen hoyrat ellerde kadeh gibi kırıl. Seni sevmek üzüme bakıp şarap küpüne dönmektir. Gel otur yanıma, sağım solum bağ bahçe olsun. Yüreğim yanında ezilip büzülerek şaraba dönüşsün, sarhoşluk damarlarıma dolsun. Ne ben günahkar olayım ne sen başımı döndüren içki ol. Yanımda altından şarap nehirleri akan cennet gibi kurul da, seni sevmenin sevabına ereyim. |
|
139
|
|
|
|
Deniyordum, dönüyordum, dalıyordum ve bir daha saate bakıyordum, çok fark eden bir şey olmamıştı şimdide 5.35’i gösteriyordu. Kalkmalıydım, zorundaydım, zamanı durduramazdım, oyalanazdım, duyarsız kalamazdım |
|
140
|
|