|
• İzEdebiyat > Deneme > Doğa ve Dünya |
41
|
|
|
|
“Çınar” sözcüğü sizlere neleri hatırlatır? Tevfik Fikret’in “Çınar” adlı şirini mi?
Tevfik Fikret, ne murat etmişti bu şiirde bilmem ama bizim Orduzu’daki çınarı her gördüğümde, gayrı ihtiyarı Tevfik Fikret’in o meşhur “Çınar” adlı şiirin bazı mısraları dilime dolarım; “Enli, boylu, vakûr. /eğilmemiş, mağrûr/ Koca bir gövde; belki altı asır,/Belki ondan da fazla, dalgın, ağır,/Kaygısız bir ömür sürüp gelmiş;”…
Aslında şimdi; “Söyle ey çınar… Seni kim şimdi bağlayıp saracak?” yerine “Söyle ey Şevket… Senin gözyaşlarını şimdi kim silecek?” diyerek bir köşeye çekilip gizli gizli ağlayasım geldi…
|
|
42
|
|
|
|
İlk canlı olan hücrenin oluşabilmesi nasıl mümkün olabiliyorsa, her bir canlı türünün atası olan canlının da müstakil olarak ve de aniden varlık sahnesine çıkabilmesi, mantıki açıdan o derece mümkündür. |
|
43
|
|
|
|
Hayatı anlamlandırmak biraz da kendimizi anlamlandırmakla alakalı galiba...Nasıl bakıyoruz hayata ya da hangi renk gözlükleri kullanıyoruz bu mana keşşaflığına soyunurken? |
|
44
|
|
|
|
Geriye dönüp baktığımız zaman bazen yaşananlara kendimizde inanmıyoruz. Kişinin kendini bilmesi kadar
Erdem olmaz. Bilmezse bet bereket olmaz, uyum olmazsa
devlet olmaz. Bu yazıda gecekonduculardan da bahsettik.
Tanıtım yazımda da kısaca Devletten bahsetmek istiyorum.
89 Yıldır savaşa girmedik, oysa 1945 yılının Almanyasında
taş taş üstünde kalmamıştı. Hacı Ömer Sabancı da sıfırdan
buralara geldi. Türkiyeyi Almanya ve Hacı Ömer Sabancı'yı
ölçü alarak, varın siz kıyaslayın. İş çalışmaktan açılmışken
Ülkede 300.000 sahte emekli olduğunu, ben söylemiyorum
İlgili Bakan, Sayın Yaşar Okuyan söylemişti. |
|
45
|
|
|
|
Aşk fısıldamaları var şu anda burada. İnsanlar sessiz ve düşünceli yürüyorlar. Endişelerin olmadığı zaman bu. Sadece gözükmek için çabalayan ay, bulutların gücü ve yağmurun sesi var. Denize düşmek için büyük bir çaba harcıyor yağmur |
|
46
|
|
|
|
Siz yoksunuz diye ben,
Zalimlikten azad ettim nisanı.
Aslında yakışyor da zalim olmak nisana.
|
|
47
|
|
|
|
kaç bahar tükettin ömrüm yaşamak uğruna derken, neler götürdü bizden baharlar... |
|
48
|
|
|
|
Asıl şelale burada ama bilen yok. |
|
49
|
|
|
|
Bir şarkı çalınmakta bir yerlerden...
“do re mi fa sol la si do…”
Sesim çirkin de olsa ne güzel eşlik ediyorum; dinle bak, duyuyor musun?
|
|
50
|
|
51
|
|
|
|
Deniz dalgaları eşliğinde bir ileri bir geri oynaşıp duran kumsaldaki çakıl taşlarını hiç düşündünüz mü? |
|
52
|
|
|
|
Boşluk büyür mü dersiniz? Yerini hiç kimse dolduramıyorsa, yüreğinize her gün koca bir çığ düşüyorsa cevabı dopdolu bir evettir. Bunu en iyi, uzattığı eli boşta kalanlar, sadece kulaklarında sevdiğinin sesiyle avunanlar ve maziyle yaşayanlar anlar.
|
|
53
|
|
|
|
Bence 2011 yılı, “kıyam yılı” olarak ilan edilmeli.
Zira dünya halkları kıyama geçti…
Yıllardır kendisinden olmayanlar tarafından yönetilen, sömürülen, aç bırakılan, ezilen ve hakları ellerinden alınan dünya halkları ellerinden alınan haklarının iadesi için kıyama durdular.
İlk ateş, ilk kıvılcım Tunus’ta çıktı ve kısa sürede yangına dönüşüp Zeynelabidin bin Ali diktasını devirdi.
Sonra Tunus’taki kıvılcım bütün Ortadoğu’ya yayılmaya başladı.
|
|
54
|
|
|
|
Hayat kêlamsızlaştırır. Bu yüzden, hissetmek yeni tanrıdır. |
|
55
|
|
|
|
İzmir bunaltıcı bir yaz sabahına hazırlanırken, biz 300 kilometre ötedeki zirvede kış mevsimini yaşıyor gibiyiz |
|
56
|
|
|
|
Ben Malatya’yı Şirket İşhanı ile tanıdım.
Ahşaptan iki katlı, çok çeşit esnaf ve zanaatkârın iş yaptığı bir ğandı/handı.
Manufer’in dükkânı bizim dağ kesimin bir buluşma noktasıydı.
O bir Ermeni’ydi ancak Türkçe ve Kürtçe’yi çok iyi bildiği için bizim dağ adamlarına, -bir zamanlar dışlanan, horlan, şehre girmesine bile tahammül edilmeyen dağ insanına- o iyi davranırdı. Sekiz köşeli şapkalarıyla şehirde boynuzlu yabani bir geyik gibi dolaşan dağlı damları misafir eder dükkânında ağırlardı. Karşılığında da dağ insanları, ondan alışveriş yaparlardı
Şimdi gelişen ve değişen modern Malatya’mızın sokakların herhangi birinde bu soruyu tekrar sorsam; “Şirket İşhanı nerde” diye sorsam, kim ve kaç kişi bilir?
Bilemiyorum…
Yoksa gelişen ve değişen Malatya asimile mi oluyor… |
|
57
|
|
|
|
Kimi sevdiysem, kimi kucaklayıp, kime sığındıysam paraladı beni… Taşladı, horladı, paramparça etti… Hep kendini düşündü… Çıkarları hep ön planda oldu…
Sadece kendisi oldu… Kimseye saygı duymadı, kimseyi sevmedi… Çünkü sevgi, saygı yoktu onun için… |
|
58
|
|
|
|
eski teknolojiler, yani pek çok gelişmiş ulusun hurdaya kaldırdığı teknolojiler kullanılarak ülkemizde nükleer santrallerin yapılması düşünülüyor. peki nedir nükleer santral? nasıl çalışır ve neden deniz kıyıları tercih edilir bu santraller için? bilindiği gibi son günlerde japonyaya gelen dev dalgaların zarar verdiği bir nükleer santral var. sonuçlarını hepimiz biliyoruz. işte bu yazı nükleer santrallerle ilgili bri şeyler söyleyecek. |
|
59
|
|
|
|
Tarihte bir gerçek vardır, zamanla bu gerçek abartılarak düşle yoğrulur. Günümüz bilgi ve bilim/teknoloji çağına gelindiği zaman ilk gerçek yeni kuşaklara nasıl öğretilmelidir? |
|
60
|
|
|
|
Değişim, hayatın bir gerçeğidir. Kuşlar, bitkiler, şehirler değişir. Dünya kirlenir, sular tükenir, ağaçlar azalır, savaşlar filan olur, edebiyat akımları gelir geçer. Biz de “hayat değişiyor” deriz. İnsanlar da sürekli değişir. Yaşlanırız, saçımızı kestiririz, boyumuz uzar, kilo alırız... |
|
|
|