İnsanlar yalnızca yaşamın amacının mutluluk olmadığını düşünmeye başlayınca, mutluluğa ulaşabilir. -George Orwell |
|
||||||||||
|
Ne yazık ki çoğu zaman zahmet, telaş ve mağduriyet ile aynı cümlelerde kullanıldı yağmur. Trafik sıkışıklığının, sırılsıklam olmanın, tir tir titremenin ve işe ya da eve geç kalmanın nedeni olarak gösterildi. Hazırlıksız yakalanıldığında sitemler edildi, dinmediğinde hakaretler savruldu, sel olup taştığında lanetler okundu. Oysa onun sesine kulak verdiğinizde ne kadar sakin, dingin ve içten olduğunu anlayacaksınız. Gürlemesinin ardında sükûnet vardır onun, hızla akmasının ardında bir şeyler fısıldayıp durur. Tabii duyana ya da anlayana… Bir anlamda da sabrı öğretir o, dişi sıkmayı. Dolly Patron, “Gökkuşağına ulaşmak istiyorsan yağmura katlanmak zorundasın.” der. Peşi sıra gelecek güzelliği bilen, ferahlığın arifesindeki kasvete aldanmayan için yağmur “Hoş geldin, safalar getirdin!” ile karşılanır. Âşıklar el ele tutuşmak için onu bekler. Yağmurda el ele tutuşup da gezmek ayrı bir keyiftir. Yağmur bahanedir, ıslanmak bir araçtır, koşturmaca tatlı bir yalandır. Yağmura yakalanmak; az sonra bir saçak altında yan yana oturmanın ve anlamsız kahkahaların doyumsuz hazzı demektir. Maniler âşıkların hâllerini dillendirir hafiften ironiyle: Yağmur yağıyor yağmur/Tülbendimin katına/Çok üşüdüm sevdiğim/Al ceketinin altına. Yağmur bir otobüs durağında yakalar bazen sizi ya da sizi bir otobüs durağına sürükler usulca. Sizinle birlikte başkalarını… Az önce selam vermeden geçenleri cezalandırıp aynı çatı altında yaşamaya mahkûm etmiş gibidir. Öğrenciyi, müdürü, işçiyi, işsizi, yaşlıyı, genci, kadını ve erkeği getirir yan yana. Onlardaki acziyeti izler tebessümle. Sonra onlara tanışma, kaynaşma süresi verir. Dindiğinde yine herkesin başka bir yöne doğru yürüyeceğini düşündükçe daha çok yağmak ister, daha çok gürlemek… Yağmur yoksul için soğukların habercisi, olmayan odunun, kömürün çığlığıdır. Evet yoksul, kâğıda sarılı ve sırılsıklam olmuş ekmeğine bakarken sıkar dişlerini. Sonraki günün kaygısı sarar yüreğine her yağmurla; çünkü sonraki gün yine acı dolu, yokluk doludur. Yağmura bakar bir ümitle, peşinden güneşi, sıcaklığı getirsin diye ama nafile… Yağmur yerini soğuklara, üşümelere, üç çocukla birlikte evin bir köşesinde yorgana sarılmalara bırakacaktır. Camdan elleri yanaklara dayayıp uzakları izlemenin resmidir yağmur. Uzaklara çok uzaklara bakmanın, yaşanılan andan memnuniyetsizliğin ya da güzel, mutlu günlerin hayallerinin vazgeçilmez tablosudur. Cama vuran her damla bazen akan gözyaşlarına eşlik eder; terk edilmenin, hüznün ya da pişmanlığın yansıması olur. Kimi, yağmurun cama sert vuruşuyla silkinmek ister, kimi de dışarıdaki hareketi ve hızı evdeki sükûnetle izlemek. Cahit Sıtkı ne güzel anlatır bu hâli: Dışarıda yağmur yağadursun/Ve yağmur gibi sonsuz olan/Gözyaşların ve sayıklaman/Camlarda halka halka dursun. Hayat, bazen elleri cepte bir sabah erkenden adımlamaktır kaldırımları. Yağmur yine yoldaşınızdır sizin, yine arkadaşınızdır. Sıcak bir simidin ve çayın tamamlayıcı ögesidir. Mırıldanan bir şarkının, çalınan bir ıslığın ya da akan bir gözyaşının sakin izleyicisidir. Yağmur en sadık dosttur çoğu zaman. İtiraz etmeden, alay etmeden dinler. İyi bir sırdaştır, kimseye anlatmaz duyduklarını. Gönlü geniştir, hemen şaşırmaz ve dışlamaz. Başınızı, yanaklarınızı okşar. “Olur böyle şeyler.” der gibidir çoğu zaman. B u yüzden ilk başvurulan bir dert ortağıdır. İnsanların türlü hâllerini tasvir etmede yağmur gibisi yoktur. Atasözlerimiz ve deyimlerimiz, tokadı indirir gibi dile gelir. Söz gelimi kendisi için bir fedakârlık getirmese de başkasına iyilik etmek istemeyen kişiyi “Yağmur olsa kimsenin tarlasına yağmaz.” diye tanımlar. “Yağmurda ıslanmayan” sözüyle nasipsiz, gelişmelere kapalı insanları ifade eder. Ara sıra öğüt de verir yağmur, atasözü olup dile gelir: “Yağmur yağsa kış değil mi, kişi hâlini bilse hoş değil mi?” Kendini unutanlara, varlığının değerini bilmeyenlere yokluğuyla ceza verir. Muhtaç eder kendine, peşinden sürükler herkesi. Yağmur duasına çıkanları izler tebessümle. Ama dayanamaz yine, acır; şefkatine, merhametine karşı koyamaz ve boşanır sağanak sağanak. Sezai Karakoç yağmur duasının açamayacağı kapı olmadığını haykırır dizelerinde: Yağmur duasına çıksaydık dostlar/Bulutlar yarılır, hava açardı/Şimdi ne ihtimal ne de imkân var/Göğe hükmetmekten kolay ne vardı/Yağmur duasına çıksaydık dostlar? Yağmurla dost olabilen, iliklerine kadar yaşar o güzelliği. Yağmuru anlayabilen, çıkar uzun ve gizemli bir yolculuğa. Varlığını fark edebilen yaşamını renklendirir, zenginleştirir ve anlamlandırır. Onu ıslanma, birikinti, sel, şemsiye ve üşüme diye adlandırana yağmur ne yapsın onu ıslatmaktan, kapalı bir yere hapsetmekten başka?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Halil Zenciroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |