Bir kimse, neden oltasını, içinde tek bir balık olmadığını bildiği bir göle sarkıtır? -Adalet Ağaoğlu |
|
||||||||||
|
öncelikle burada ne aradığını ve ne bulduğunu inan bilemiyorum. Bloğumdaki tüm yazıları senin için değil, kendim için yazıyorum. Hoşuna gidiyorsa tabii ki okuyabilirsin, gitmiyorsa istersen yorumlarınla eleştirebilir farklı fikirlerin ortaya çıkmasına vesile olabilirsin… Bunları yapamıyorsan lütfen “Gölge etme başka bir ihsan istemez”… Yukarıdaki mini ilamı veya açıklamayı aslında uzun zaman önce yapmam gerekiyordu fakat bir türlü yoğunluktan yapamadım. Artık bu ilamdan sonra mail üzerinden sipariş usulü yazılar yazmamı isteyen okurseverlerin bu duruma bir son vereceğini ümit ediyorum… Çünkü gerçekten saçmalıklara ayıracak hiç vaktim yok… Her ne ise, bugünkü denememizin konusu; “Gen’ellemeler…” Şöyle bir düşünelim, genellemeler olmazsa; detaylardan, tüme varmaya çalışan yazarlar ne yazardı hiç düşündünüz mü? Ya da edebiyat sürekli olarak size, yaşam kalitesi için -şiir değilse-, vasiyetiniz kadar özel sırlarınızı “giriş – gelişme ve sonuç” noktasında daha da acıklısı anafikri olan bir düzyazıya dönüştürme mecburiyetini dikte etseydi ne yazardınız acaba? Aslında ortalamalara, ortalamaları anlatma başarınız, uçları, bir çaneğrisiyle özetleme bilgeliğiyle bir arada olursa, geneli özelle özetleyebilir ve beğenilirsiniz hiç kuşkusuz. Ama dikkat! Bu kadar uzun cümleler, okuyucuyu yorabilir, usandırabilir. Beri taraftan tüm genel hikâyeler, o meşhur “evrensel” temalar, hep genellemeler yapılarak değerlendirilir. Ancak son yıllarda sosyal medyada genellemeler, başlı başına popüler bir yazı konusu oldu… Yani, insanoğlu “genleri ellemeye” başladı ve kendini artık hep ulaşmaya çalıştığı yaratıcıya daha yakın görüyor diyebiliriz. Genlerin günümüzde tanımlanabiliyor olması, sağlık için nasıl büyük bir devrimse, hukuk için daha da büyük bir devrimdir. Bilimin bugün ulaştığı noktayı, güncel olma riskine girmek istemediğim için atlıyorum. Çünkü gen-elleme hukuku ve daha sonrası durumlar için oldukça tahrik edicidir. Ama ben bu yazıda daha çok genlere müdahale ediliyor olması üzerinden, cinsiyetler doğrultusunda biraz fikir teatisi yapmak istiyorum. Örneğin, eğer seçim şansı olsaydı anne ve babalar, doğacak çocukları için hangi cinsiyeti tercih ederlerdi gerçekten merak ediyorum… Ya da bu seçimin “erkekler” ve “kadınlar” arasındaki ilişkilerde etkisi nasıl olurdu? Tek cinsiyet toplumu ütopyaları, Amazonlar, eşcinsellik ideolojisi, ilerleme, rekabetçilik psikolojisi, toplumsal mobilite, hatta evrim ne kadar izlerdi çizilmiş olan bu yolu? Mesela; kadın – erkek zıtlığı androjenide, bir karma cinsiyettin potasında eriyebilir miydi? Anneler kendi “tip”lerine uygun seçmiş oldukları, “ideal” oğulları, Oedipus kompleksinden bağımsız erkek çocuklar olarak yetiştirebilecekler miydi? Babalar; bütün jenerasyonlar içinde yer alan, ince belli, uzun bacaklı tatlı, şirin, seçilmiş genç kızlardan oluşurken, “American Beauty” sendromunu hala yaygın bir şekilde yaşanmaya devam eder miydi? Aile, dediğimiz kavrama ve barındırdıklarına ne olacaktı? Pekiyi aileden sonra, kim veya kimler seçecekti doğacak çocukların genlerini? Hiç kendinize -imkânınız olsaydı- bütün yetenek parametrelerini doğacak bebeğinize yükler miyim? diye sordunuz mu? Küçücük bir bebeğin hatasız bir robota dönüştüğünde ne kadar sevimli olabileceğini umabilirsiniz? Deha ölçütünde seçileceği muhakkak IQ seviyelerindeki bebekler için nasıl bir eğitim modeli kurulacak? Ya da sanat, bilim ve spor gibi, mesaiyi ödüllendiren, ama çalışkanı yetenekliye ezdiren meslekler hangi ufka uzanacak? Yine cinsiyetler çerçevesine girersek, erkek ve kadın meslekleri ayırımı kalacak mı örneğin? Genleri doğum sonrası ellemek imkânı doğarsa, bütün erkeklerin, malum uzantılarının boyunu belirleyen gene müdahale ettirmek için, cinayet dâhil, neleri göze alabileceğini merak etmiyor musunuz? Ya da hanımların yapacağı sonu belirsiz “düzeltilecek genler” listelerini? Mükemmel erkek ve mükemmel kadınlardan oluşan bir toplum, mükemmel bir toplum düzeni kurarsa, Leyla vü Mecnun’un aşkı nasıl olurdu? Kusursuzlar, kusursuz bir aşk mı yaşarlar ve kusursuz olursa bu aşk olur mu? Bilim-kurgu filmlerindeki, ya da uzaylı fıkralarındaki türden yakınlaşmalar dünyevi aşkın yerini alabilir mi? Yoksa aşkın yerini, yazarın da malulü olduğu, karşı cinsin kusurlu-kusursuz bütün bireylerine duyulan marazi hayranlık mı alır? Genlerimiz tanrının teknolojiye sağladığı en büyük üstünlüklerden biriydi. Yaratılışın “nasıl”ı bilim için en büyük soruydu. “Genleri ellememize de o izin verdi” düşüncesi de elbette saygıya değer. Ama şimdi en büyük soru şu: yaratıcıyı taklit ederek, değiştirdiğimizi düşündüğümüz kaderler, vektörel bir birleşmede, insanlığın ve dolayısıyla evrenin doğrultusunu ne kadar etkileyebilecek? Bunu sanıyorum hiç birimiz bilmiyoruz. İçimizden birçoğumuz benim gibi bunu bilmek de istemiyordur herhalde. Ancak bilmek isteyenler, eğer birileri ortaya çıkıp da bir an önce onlara anlatmazsa, muhakkak deneyerek öğrenmiş olacaklardır. Ama, fakat ve lakin, risk büyük efendim. Gen-ellemeler “özel”liklerini öyle ya da böyle kaybettirecek insanlara diye düşünüyorum. Bilmiyorum siz ne düşünüyorsunuz? Sahi ne düşünüyorsunuz?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |