Paul'un Peter hakkında söyledikleri, Peter'den çok Paul'u tanımamızı sağlar -Spinoza |
|
||||||||||
|
Etçil bir yaratığa zorla ot yedirmeye çalışmak garâbetinde; toplumcul ya da “biz”cil insanı toplumdan tecrit etmeye onu “ben”cil yapmaya çalışıyoruz.Bu durum da tecrit edilen insanı insanlıktan çıkarıyor.İşte alın terör hâdiseleri buna en ideal örnek.Tam bir vahşet makinesine dönüşen insanlık, yine insanlığın bizatihi kendisini katlediyor, o susturulmanın öcüyle kendisini susturanları sonsuza dek susturmaya çalışıyor.Elbette bu vahşet yollarına süluk edenler, haksız oğlu haksızlardır ama onların gırtlaklarını sıkanlar da bu haksızların biraz uzaktan da olsa anti demokrat akrabalarıdır. İnsanlığı bu vahşet arenasından çıkarmanın yegâne yolu onun için özgürlük, demokrasi kapılarını sonuna kadar açmak olmalıdır.Üzerine aslanları, kaplanları ve de gladyatörleri sürdüğünüz istibdat arenasındaki insanın, can havliyle yanlış sözler söylemesi de mümkündür, yanlışlar yapması da.Bu arenada ecel terleri döken bu insanı, aslanları ısırmakla suçlamak ya da kaplanlarının kulaklarını ısırarak onların haklarına riâyet etmemekle ayıplamak aslında biraz da kendimizi, kendi baskıcı görüşlerimizi suçlamak ve ayıplamak olmuyor mu? Karanlık bir odada sıkıştırdığımız, korkuttuğumuz bir kedinin boğazımıza atlamasının sorumluluğu biraz da bize âit değil midir? Yok saydığımız ve tamamen toplum hayatımızdan silmeye çalıştığımız, bir ışınlanma makinemiz olsa, gözümüzden ırak olsunlar da nereye giderlerse gitsinler diyerek sonsuzluk boyutlarından birisine göndereceğimiz milyonları, kendi yetimliklerine tehcir ettikçe elbette onlar kendilerini himâye edecek pek çok yanlış “üvey babalar” da bulabileceklerdir.Bu durum da yine pek çok yanlışlıkları doğuracaktır.İşte batının bugün, genelde Doğu toplumlarına, özelde de Müslümanlara daha dar anlamda Türklere karşı yaptığı da budur. Bizi hayatlarından tehcir etmeye çalışan bir kitle vardır karşımızda.Hümanist, Feminist ve hatta Demokrat takılan bu kitlenin bizim insanlığımıza, kadınlarımızın kadınlığına ve de en tabi hak ve hürriyetlerimize en ufak saygısı yoktur.Hani “kendine Müslümandır” derler ya bunun gibi onlar da kendilerine Hümanisttir, kendilerine Demokrattır.Onların şuuraltlarındaki fısıltıya göre kendilerinden olmayanlar, derhal sürülmeli, toplum hayatından yer altının en karanlık dehlizlerine gönderilmelidirler.Onlardan olduğunuzu iddia etseniz de kabul edilmeyeceksinizdir zâten.Çünkü siz hâlâ Türksünüz ve hâlâ Müslümansınız.Hâlâ o kitlenin tarihinde derin kırılmalara sebep olmuş, onların istilâcı, sömürgeci pek çok emelini engellemiş bir milletsiniz. Halbuki yer altına her girildiğinde yeni bir Ergenekon ülküsü de canlanır ki bu da kısa vâdede rahatlayan müstebitlerin altlarındaki toprağı titreten, kayaları darmadağın eden müthiş bir yücelme ve çalışma hamlesinin habercisidir.Yerin üstündeki kalabalık eğlenceli müziklerinin gürültüsünden, danslardan, kahkahalardan yer altındaki kaymayı, sarsıntıyı, gümbürtüyü hissedemez. Halbuki yerin altındakiler çoğalmışlar, kendi kendilerini ve de başkalarını da idâre edebileceklerini görmüşler, kendilerine güvenlerini kazanmışlar ve yerin üstüne çıkmaya çalışmaktadırlar.Onların gâyesi gün ışığını görebilmektir, özgürlüğün yer üstü dünyâsının güzelliklerinin tadına varabilmektir.Temel bir hak olan yaşama haklarını savunabilmektir.Çünkü yer altındaki hayatın oksijeni, güneşi ve de hayata lüzumlu bütün imkanları kısıtlıdır.Onlar da insanca yaşamak istemektedirler. Onları yerin dibine tıkanlar ise altlarından her sâniye göçüp giden zeminin farkında değillerdir.Alttakilerin üsttekileri yerin dibine geçirme gibi bir arzusu yoktur ama üsttekiler alttakileri unutmak, onları hayatlarından silmek adına onların üzerlerine evler ve yerleşkeler yapmışlardır.Üstelik alttakilerin tamamen yok olduklarına kendilerini de inandırmışlardır.Yıllarca o dehlizlerin karanlıklarında yaşamış olanlar ise artık yukarı, güneşe, yaşama çıkacaklardır.Buna karar vermişlerdir.Sonuçta alttakiler yükselirken bu sefer üsttekiler alttaki dehlizlerin karanlıklarına gömüleceklerdir. Aslında bu hazin manzaraya hiç de gerek yoktur.Üsttekiler ve alttakiler çeşitli elçiler vasıtasıyla el sıkışsalar, birleşseler dünya nimetlerinden, özgürlükten, demokrasiden beraberce istifâde etseler, ne yer altındaki karanlık dehlizler, ne de yer üstündeki istibdat bir tehdit oluşturmayacaktır.Belki birlikte, o yer altındaki dehlizlere turlar bile düzenleyeceklerdir.İki kitle de yerin altındaki bu karanlıklarda yaşamadıklarına şükrederek yeniden, yerin üstüne, demokrasiye, özgürlüğe, sevgiye ve saygıya kanatlanacaklardır. Özelde Danimarka, Hollanda gibi ülkelerde genelde de pek çok batı ülkesinde, Müslümanları ve de Türkleri toplumlarından soyutlamaya, hatta onları batıdan kovmaya çalışan bir zihniyet hâkim durumda.Hıristiyanlığa, Yahudiliğe oldukça toleranslı ve saygılı olan bu gibi ülkelerde Hazreti Muhammed’e karşı saygısızca laflar edenler, onu ve değerlerimizi aşağılayan resimler, karikatürler yapanlar; ardından da bu hakaretleri bir bayram edâsıyla ödüllerle kutlayanlar, tabanlarındaki sessiz erozyonun hiç mi hiç farkında değiller. Hayatlarından, toplumlarından geçici olarak sildikleri kayıp Kıta Atlantik’in çocukları, şimdi üstteki pek çok insan için oldukça gizemli, oldukça ilgi çekici hâle gelmiştir.Bir zamanların yerin dibine itilmek istenen Sümerleri, İnkaları hakkında şimdi bestseller(çok satan) kitaplar çok şeyler söylemekte; çok kişiler, çok anlamlar çıkararak bu kitapları okumaktadırlar.Hatta yerin üstündekilerin bir çoğu da şimdi yerin altındakileri haklı görmektedir.Bugün yerin altına itilenlerin gelecekteki durumları da kesinlikle böyle olacaktır.Buna tarih şâhittir. O halde bastırmak, yerin, şuuraltının karanlıklarına itmekle Avrupa, genelde de tüm Batı, Türkleri hayatlarından ve toplumlarından asla kovamazlar.Gerçekle yüzleşmek, sindirmekle, korkutmakla değil, gerçeği kabul etmek ve onunla aynı düzlemde el sıkışmakla olabilir.Soykırım yasalarının inkârını yasaklamak gibi iptidâi kanunlar, bugünün özgür dünyasında bize ne kadar da gülünç gelmektedir.Bu yasaklamalarla tarih değişmiş mi oluyor yoksa birileri gündüzün aydınlığından kurtulmak için gözlerini mi kapıyor?Gözlerini kapayanların yalnızca kendileri için özel, lüks ve çok kullanışlı bir gece oluşturabileceklerini kimse bilmiyor mu acaba? Gönül ister ki, yerin altındaki karanlık mağaralara lâyık görülerek devamlı aşağılananlarla, yerin üstündeki güzelliklerin, erdemlerin, ilimin, bilimin, demokrasinin sâdece kendilerine âit olduğunu söyleyerek yer yüzünde kendilerini ayrıcalıklı görenler arasında sonsuza kadar sürecek bir barış tesis edilsin.Eğer bu barış ortamı oluşturulamazsa Batı, yerin altına ittiği Müslümanların ve Türklerin yer üstüne çıkma mücâdelesine şâhit olacak. Genç nüfusu elinde bulunduran Müslümanlar, aralarındaki birliği de sağlarlar, eğitim, bilim, güzel ahlâk, demokrasi menfezlerini kullanarak soluk almak, insanlıklarını insanca yaşayabilmek için yer üstüne çıkmaya başlarlarsa, pek çok Avrupa ülkesinin yöneticileri, aydın zümresi, Türklerden ve Müslümanlardan oluşmuş olacaktır.Bu durumda yönetimde, iş sahasında yaşlanan batılı nüfusu da körelerek yerini; Türklere, Müslümanlara bırakacaktır. Biz Türkler ise batılı ülkelerin Müslümanlarla ya da Türklerle çatışmasından değil elbette el sıkışmasından yanayız.Batı, Türklerin ve Müslümanların bütün değerlerini içine sindirerek onları dışlamaktan vazgeçmelidir.Onları yer altına itmemelidir.Yerin üstünde Türklerle, Müslümanlarla, saygı, sevgi, barış çerçevesi içinde yaşamalıdır. Batının Müslümanlaşması ya da Türkleşecek olması kaygısı, velev doğru da olsa, en azından onların ayaklarının altındaki zemin sağlamdır ve her hâlükârda barış içinde yaşamaktadırlar.Zeminin kayması ile yer altındaki çukurlara düşmeleri sonucunda bünyelerinde oluşacak arızalardan, sakatlıklardan oldukça uzaktırlar. Çünkü yerin altındakiler şimdi gözlerinin önündedir ve artık onların kendilerine zarar vermeyeceklerinden, çatışmadan hoşlanmadıklarından oldukça emindirler.Daha önce yerin altına itilmek istenenlerse, şimdi kendilerine yardım eli uzatanlara minnettardırlar… Ben de bu noktada dünyanın insanlarına bir öneride bulunma gereği hissediyorum!Yerin altını üstüne getirecek çatışmalara özenmek ve özendirmek yerine, yerin üstünde el ele, barış içinde yaşasanız olmaz mı? Eminim ki, güneş, oksijen ve dünyanın diğer bütün nimetleri sizin birlikte kullanmanızla zerre kadar tükenmeyecektir. Özgürlük, barış, hukuk, bilim ve demokrasi ise, emin olun kullanıldıkça, yaşandıkça daha da artacaktır. Bu değerlerden yüreklerinize sızacak aydınlıkla aydınlanmaya, özgürlüğün, barışın ve sevginin dünyasında teneffüs etmeye ne dersiniz?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |