..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bazen evrende yalnız olduğumuzu düşünürüm, bazen de olmadığmızı. Her iki durumda da bu düşünce beni afallatır. -Arthur C. Clarke
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > Oğuz Düzgün




4 Mart 2007
Amerika Osmanlı Tarafından Keşfedilseydi?  
Oğuz Düzgün
Biraz hayal gücümü kullanayım dedim ve başlıkta eksiltili bir cümleyle ifâde ettiğim suâli öncelikle kendime sordum: -Amerika kıtasını Osmanlı Devleti bulsaydı ne olurdu acaba?


:EFHC:
Biraz hayal gücümü kullanayım dedim ve başlıkta eksiltili bir cümleyle ifâde ettiğim suâli öncelikle kendime sordum:

-Amerika kıtasını Osmanlı Devleti bulsaydı ne olurdu acaba?

Piri Reis’in haritalarında Amerika kıtasından haber verildiğini biliyoruz..Hatta Müslüman Tüccarların çok önceleri Amerika kıtasını ziyaret ettikleri de çok iyi biliniyor.Diyebiliriz ki Osmanlı’nın bilhassa coğrafya ile ilgili denizcileri böyle bir kıtanın varlığından haberdardı ancak çeşitli sebeplerle burayı ele geçirmeye gitmemişlerdi.

Zaten Kristof Kolomb da bu kıtayı tesâdüfen belki de tevafuken bulmuştu.Onun amacı Hindistan’a varabilmekti.Böylelikle zengin topraklara ulaşabilecekti.Hatta o ölümüne kadar bu kıtanın Amerika kıtası olduğunu bilmiyordu.Geldiği yerin Hindistan’ın batısı olduğunu sanıyordu.Hatta bu nedenle karşılaştıkları Kızılderilileri “İndians” yâni “Hintliler” olarak adlandırmışlardı.Daha sonra ise bu “İndians” tâbiri yerleşti ve Kızılderililer galat-ı meşhur ile “Hintliler” olarak anıldılar Anglo-Sakson dillerinde..

Belki de Kızılderililere konulan bu isim sömürgeci bir zihniyetin farklı bir şekilde tezâhüründen ibâretti.Hint-Avrupa menşeli kavimler olarak Kızılderililerin de Hint kökenli olduklarını onların ve de dünya insanlarının şuuraltlarına kazımak.O milletin fertlerini cismen yok ettikleri gibi gerçek kimliklerini de bir daha anılmamak üzere yok etmek.Gelecekte “kimdi bu yok olan kavim?” diye sorulduğunda “Hint kökenli bir kavimdi işte” diyebilmek..Karşılığında “vay be Amerika’nın yerlileri de Âri ırktanmış” dedirtebilmek..Bu bahsettiğim tez belki de çok aşırı bir komplo teorisi olarak algılanabilir ama olaylara bize gösterildiği şekildeymişler gibi bakmak da her zaman için çok doğru sonuçlar vermiyor.İnanç dışı konularda biraz sorgu, biraz şüphe gerçeği bulmaya yakınlaştırıyor insanı.

Başlıktaki soruma döneyim tekrar onu biraz daha açarak.Amerika’yı İspanyollar değil de Osmanlılar, dolayısıyla da Türkler keşfetseydi değişen bir şey olur muydu acaba?

Bunun cevabını bulabilmek için Osmanlı’nın egemenliği altında yaşayan milletlerin, halkların durumlarına bakmak gerekir.1396 yılından Osmanlı egemenliğinde kalan Sırplar bilindiği gibi 1878’de bağımsızlıklarına kavuştular.Hatta Osmanlı bu bölgeleri keyfinden de ele geçirmiş değildi.Osmanlı’yı haritadan silmek isteyen Macar Kralı Sigismund komutasındaki Haçlı Ordularına karşı koymaktı isteği.Tabii ki bu savunma başarılı olunca bir taşla iki kuş vurulmuş oldu.Sonuçta Bulgaristan ve Sırbistan gibi ülkeler Osmanlı Hâkimiyetine geçtiler.Osmanlı fethettiği bölgelerde sevinç gösterileriyle karşılandı.Yine Osmanlı, hiçbir soykırım yapmadı Sırplara.Onları kendi ırklarıyla, dilleriyle ve dinleriyle kabul etti.Sırpları asimile etmeye çalışmadı.Onun amacı sevgi ve hoşgörüyle bu gibi toplumları kendine bağlayabilmekti.Bu amaçla Kervansaraylar, Medereseler, Hanlar, Köprüler, Hamamlar, yollar inşa eyledi fethettiği yerlere.

Şunu söyleyebiliriz ki Osmanlı Müslüman kavimleri bile asimle etmeye çalışmamıştır.Onları olduğu gibi kabul etmiş, o halklardan sadece “Devlete” itaat beklemiştir.Tabii ki kendi isteğiyle Müslümanlaşanlar hatta Türkleşenler olmuştur ama bu baskının, zulmün değil sevginin başarısıdır.Soykırım yapıp bir milleti yok etme kolaycılığı varken, egemenliği altındaki halkları kendi değerleriyle birlikte yaşatıp, onları kendi devletinin sancağı altında, kendi davasına hizmet ettirme becerisini gösterebilmiştir Osmanlı.Tabii ki o bunu yaparken dini bir sorumluluk da hissediyordu.Ehl-i kitap olan kavimler “Zımmi” idiler.Onların İslam hukukunda ayrı birer hukukları, ayrı mahkemeleri vardı.Onların ibadetlerine, kiliselerine karışılmazdı.Bu İslâm’ın kendi özünde var olan bir özellikti zâten.İşte Osmanlı bu özellikten de faydalanmasını bildi.Bu da hükümranlığı altındaki o kavimlere yaradı elbette.Meselâ Sırbistan, 500 yıla yakın benliğini, dinini, dilini kaybetmeden yaşayabildi.Bu sadece ve sadece Osmanlı Devletinin hoşgörüsü sâyesinde oldu.Tabii Osmanlı Devleti hoşgörü gösterdiği bazı milletlerden hak ettiği karşılığı alamadı.Hatta yer yer ihânetler de gördü.Bu da ayrı bir gerçek.

Bu örnekler elbette arttırılabilir..Bulgarlar, Macarlar, Hırvatlar, Rumlar, Araplar hatta Yahudiler ve daha pek çok kavim dillerini, dinlerini ve benliklerini koruyarak Osmanlı Devletinde özgürce yaşadılar.Yaşadıkları yerler ellerinden alınmadı, onlara ne soykırım, ne de başka bir zulüm yapılmadı.Onlar doğdukları topraklardan uzaklaştırılmadan, köleleştirilmeden, aşağılanmadan özgürce yaşadılar.Hatta bazı Balkan ülkelerinde kendilerine kimlik bile verilmeyerek, Çingene denilerek aşağılanan Romanlar, en rahat ve huzurlu şekilde Osmanlı topraklarında göçebe yaşamlarını sürdürmüşlerdi.Osmanlı, onları insan yerine koymuştu. Osmanlı terminolojisindeki kulluk İnsan olmayı ifâde ediyordu.Allah’ın bütün kulları hatta bütün mahlukları saygıyı, sevgiyi hak ediyordu.Osmanlı’nın bu hoşgörüsüne karşılık vermekte gecikmeyen Romanlar kısa bir süre içinde Müslümanlaşmışlar ve pek çoğu da Türkleşmişlerdi.Bugün Balkanların pek çok Kasabasında göz yaşları eşliğinde Türkçe şarkı plaklarını, kasetlerini dinleyen, eski şaşaalı, itibarlı dönemlerini özlemle yâd eden diğer halkların yanında Romanlar da epey bir yekun tutar.Zaten hangi kökenden olursa olsun, Balkanlarda, Kafkaslarda zulme uğrayan milletlerin Anavatan diyerek göçtükleri son nokta ise hep Türkiye olmuştur.Bu da şâyan-ı dikkat bir hadisedir.

Yine bilindiği gibi İspanyollar Müslüman gemicilerin de yardımıyla Amerika’yı keşfettikleri ve Kızılderililere karşı soykırım hazırlıklarının başladığı sırada Osmanlı, Müslüman Araplarla birlikte soykırıma uğrayan başka bir halkı; İspanya Yahudilerini kurtarma telaşı içindeydi.İşte bu noktada Osmanlı Amerika’yı fethetseydi ne yapardı? sorusunun cevabı zihninizde daha da şekilleniyordur sanırım.Amerika’yı bir sömürge yapmak amacıyla ele geçiren İspanyolların ve ileriki yıllarda da Portekizlilerin, İngilizlerin Kızılderili halka nasıl davrandıklarının ip uçlarını dindar bir İspanyol’un şu sözlerinden yakalamaya çalışalım:
“1523'de papaz Motolinia Meksika’daki izlenimlerini şöyle anlatıyor: "Kızılderililerin eğer altını yoksa çocuklarını satarlardı. Eğer çocukları da kalmamışsa kendi hayatlarını verirlerdi. Bu haraçları veremediklerinden ötürü Kızılderililer işkence acıları altında ya da gaddarca zindanlarda öldürülürdü. Zira İspanyollar onlara hayvani bir vahşilikle muamele ediyor ve onları hayvandan daha aşağı görüyorlardı…Kızılderililerin cesetleri köpeklerin önüne yem olarak atılıyor, vücutlarından yaralara iyi gelebilecek bir yağ üretiliyordu. Kızılderili kadınlar sıra halinde direk ve ağaçlara, çocukları da onların ayaklarına asılıyordu. Bir hakim de, İspanyol sömürgecilerin su kıtlığında bahçe ve tarlalarını Kızılderililerin kanları ile sulamaları talebinde bulunmuştu. Bütün bu gerçekler pek çok tarihçi tarafından dile getirilmiş gerçeklerdir.( Muhammed Mertek, 70 Milyon İnsanın Yası, Zaman, 25 Ocak 1992)
Başta sorduğumuz o sorunun cevabını şimdi verebiliriz.Hem de büyük bir gönül rahatlığıyla yapabiliriz bunu.Eğer Osmanlı Devleti Amerika’yı keşfetseydi veyahut da fethetseydi yukarıda sayılan zulümlerin hiçbirini uygulamayacaktı.Çok kısa bir süre içerisinde 70 milyonluk Kızılderili nüfusunun %98’ini yok etmek gibi zulmü Osmanlı asla yapamazdı.Hatta Osmanlı’nın böyle bir zulmü yapabileceğini onun en azılı düşmanları bile savunamazdı.Zira Osmanlı en azılı düşmanlarına bile kucak açmıştı engin hoşgörüsüyle.Az önce verdiğimiz bazı örnekler de bunun en canlı ispatı.Ne mi olurdu Osmanlı 1492’de Amerika’yı fethetseydi?Hayal gücümüzle o günlere gidelim ve görelim ne olacağını hep birlikte.
Bayezid-i Veli (Evliya Yıldırım Beyazıt) bembeyaz atıyla Kaptan-ı Derya Hersekzâde Ahmet Paşa’nın kaptanlığındaki filikasından iniyor tüm heybetiyle..Yanında Vezir-i Âzam Koca Davut Paşa öbür yanında da Şeyhülislam Molla Gürani de el pençe divan bir vaziyette bekliyorlar.Yıldırım Bayezid bir Yeniçeri’nin yanık sesiyle okuduğu “İnne fetehna” ayeti eşliğinde atından iniyor.Huşu içerisinde secdeye kapanıyor ve ellerini göğe açarak Allah’a şükrediyor..İlk emrini veriyor:
-Bu memleketin bir adı var mıdır tez araştırıla.Ve bu bilad o isimle anıla.Halkı bize saldırmadıkça emandadırlar, bu da bu biladın halkına ilan edile.İlay-ı kelimatullah davasına halal gelmemesi için, kadınlara, çocuklara, din adamlarına ve ihtiyarlara zinhar dokunulmaya.Onlara asla zulmedilmeye.
Bu sözlerin söylendiği sırada Kızılderili Şefi Konuşan Kartal çıkar gelir diğer savaşçı Apaçilerle birlikte.Bu gelenler kimlerdir diye merak etmektedir Veli Pâdişah. “Bunlar da bizim gibi birer insanmış, Allah’ın kullarıymış” diye geçirir içinden.Kızılderili Şefi Konuşan Kartal gülen gözlerle karşılar konuklarını.Zira Kızılderili geleneğinde de misafir önemlidir.Misâfirler Kutsal Ruh tarafından gönderilmişlerdir çünkü.İki lider sözlerle ifade edilemeyen ancak bakışlarla ve yürekle ifade edilebilen bir dille konuşurlar kendi aralarında.Osmanlı Padişahı, Kızılderilileri yerlerinden sürmeyecek, onların yaşamlarına, dillerine, kültürlerine müdahele etmeyecektir.Kızılderililerin de bu kıtaya yerleşecek Müslüman Türklerin yaşamlarına, dillerine ve kültürlerine müdâhele etmeyeceğinden emindir.
Hatta ileride bu yeni kıtayı ziyarete gidecek olan Evliya Çelebi Seyahatnâmesinin Kızulderilistan bölümünde onlar hakkında şunları yazacaktır:
“Apaçustan denilen diyar oldukça kalabalıktır.Burası yüzlerce şehirden oluşan bir memlekettir.Sultan Bâyezid’in ilk adım attığı şehir Şehr-i Bâyezid olarak anılır.Bu şehirde 100 civarında Câmii, 10 Medrese, 30 köprü, 15 Hamam, 10 adet kervansaray bulunmaktadır.Apaçüstan halkı tarımla ve hayvancılıkla uğraşmaktadır.Derya kıyusunda yaşanlaru balıkçıluk da ederler.Şehir insanı Apaçuce ve Türkçe konuşmaktadır.Bu beldenin Apaçu olarak da anılan milleti bizim Tatar Türkmenlerine benzerdür.Türkmen olma ihtimallerü kavidür.Lakin dilleri biraz başkacadur.Şehrin ekseriyeti müselmandır.Apaçu denilen kavmin bir kısmı Şaman dinine berdevamdır.Lâkin bunlar Mukaddes Ruh diye tesmiye ettükleri tek Allah’a iman ederler.Yâni haniftirler.Öldükten sonra dirilmeye de inanurlar.Geceleri ateşin başında davul çalarak, raks iderek Allah’a dua ederler.Fakat onlar da Hz.Muhammed’e, Kur’an’a hürmetkârdırlar.Bu Şâmanilerin de pek çoğu Cuma vakitlerinde Câmiye giderler.İhtimaldir ki çok yakında onlar da diğer Kızuldereli kavmi gibi tam bir Müslüman olalar.”
Ve sene 2007 olduğunda Kızılderilistan Başkanı Ali Koşanarslan Bağdatta’dır..Onun bütün dünya insanlarına hitaben söylediği şu anlamlı sözler dünya televizyonlarından canlı olarak yayınlanır:
“Şu gerçeği iyi biliyoruz: Toprak insana değil, insan toprağa aittir! Ve bu dünyadaki her şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi, ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de dünyanın başına gelen her felaket insanoğlunun da başına gelmiş sayılır! Bildiğimiz bir gerçek daha var: Sizin Allah'ınız bizimkinden başka bir İlah değil! Aynı Kutsal Ruh’un yaratıklarıyız.Bu nedenle Osmanlı’nın da yaptığı gibi barışı, sevgiyi, kültürümüzü ve öz medeniyetimizi tüm dünyaya yaymalıyız.”




.Eleştiriler & Yorumlar

:: good
Gönderen: İbrahim Derûn / , Almanya
9 Mayıs 2010
hayal gücün yirtilmis, ama güzel kolombdan önce de kesfedildi onlarca defa bu kita... //// Teşekkürler İbrahim bey...Haklısınız...

:: Keşke hayal olmasaydı
Gönderen: Tanju Elverdi / , Türkiye
17 Aralık 2008
gerçek olsaydı bile böyle olmazdı. Biz türkler bununda cılkını çıkarırdık. Başarılar.

:: ????
Gönderen: Ferhat / , Türkiye
17 Ağustos 2008
Aradan 200 ve ya 300 sene sonra şöyle bi şey yazarsak hiç şaşmam. Türkler cep telefonu bulsaydı neolurdu. Türkler ilk aya çıksaydı neolurdu. Çok hayalli bu yazı bence. Hoşça kalın Ferhat Gökmen İstanbul.

:: Hayal gücünüze diyeceğim yok
Gönderen: Mehmet Ali Özler / ,
18 Temmuz 2008
Yazınızı son Avrupa Futbol Şampiyonasına benzettim. Bir yere kadar varıp ama amacımıza ulaşamadığımızda kendimizi avutmasını çok iyi beceriyoruz. Kupayı alamadık ama en iyi takım bizdik (nasıl oluyor bu?). Kupayı alamadık ama sesimizi ve gücümüzü tüm dünyaya duyurup gösterdik (nasıl oluyor bu?). Kupayı alan başkaları ama konuşulan takım biz olduk (Allah aşkına nasıl oluyor bu?). Kupa nerede, kupa kimlerin elinde? Kendimizi yakındırmasını çok seviyoruz millet olarak. Biz düğünümüzde de ağlarız, asker gönderirken de ağlarız, asker dönünce de ağlarız, misafir uğurlarken de ağlarız, bebeğimiz olduğunda da ağlarız, ölmüş birinin ardından kırk sene sonra yine ve tekrar, tekrar ağlarız. Şöyle bir sarsılıp, ne oluyor bizlere yahu diyen yok. Osmanlı: iyi ve güzel. Lakin yok. Ortalık ta Osmanlı diye bir şey yok. Dediğiniz kadar veya dendiği kadar iyi işler yapmış ve becermiş olan bir Osmanlı olsaydı, bugün hâlâ var olurdu. Demek ki yazıldığı ve anlatıldığı kadar değil ki bugün yok. Lütfen geçmiş tarihimize bakarak yakınmayı ve ağlamayı kesip de biraz önümüze bakalım. Yine de kalkıp yok şöyleydi, yok böyleydi diyecek olanlar çıkacaktır. Rica ediyorum yani; kupa nerede, kupa?

:: çok güzel olmuş
Gönderen: osman baydar / edirne/Türkiye
12 Eylül 2007
selam Bu yazarımıza yazın hayatında başırılar diliyorum.Okurken gözlerim doldu.Gerçekten çok güzel bir deneme olmuş

:: İŞTE OSMANLI
Gönderen: Emrah Horozal / Ankara/Türkiye
24 Nisan 2007
Kimilerimizin üstünde hiç düşünmeden, bizi tarihimizden soğuturcasına sürekli tekrarladığı, kimilerimizinse belki küçümsediği, belki önemsemediği için konuşmaktan hep kaçtığı "Osmanlı'nın hoşgörüsü" meselesine çok hoş, çok keyifli bir gözle bakmışsınız.Zaten söylenebilecek yüzlerce şeyi en iyi şekilde özetlediğiniz için birşey eklemeye gerek görmüyorum ve sizi tüm içtenliğimle tebrik ediyorum. Bir düzeltme; yazınızın başında Piri Reis'in haritasını Amerikaya giderek çizdiği anlamı çıkarılabilir. Oysa bu harita o dönem Avrupada kullanılan birkaç haritanın birleştirilmesi ile oluşturulmuştur. Saygılarımla...

:: Elinize sağlık
Gönderen: ismail burak gök / Eskişehir/Türkiye
31 Mart 2007
Ayrıntılar o kadar güzelce düzenlenmiş ki, bir an gerçek zannettim olanları...Keşke gerçek olsaydı diye istemeden edemedim. Ama keşkeler yararsız... Elinize sağlık, kaleminiz keskin, ilhamınız daim olsun... (Artık "Aztekler Avrupayı Fethediyorlar" adlı öyküyü bekliyorum sizin kaleminizden:)

:: Yaşasın OSMANLI
Gönderen: ibrahim arıkan / İzmir/Türkiye
18 Mart 2007
İlk önce belirtmeliyim ki çok güzel yazmışsın.Yüzyıllarca zulum görmeden yaşayanların şimdi haline bir bakın.Arapların,sırpların ve tüm balkanların.Hepsi Osmanlının adaletini ve hoşgörüsünü aramaktadır.Özellikle yazında da belirtiğin gibi BAlkan uluslarının.Kendi diyarına,yani Anadoluya fazla eser bırakmayıp,fehtettiği yerlere yapan Osmanlı yinede yaranamamıştır.Bazen içimden bunları gördükçe keşke asimile etseydide ihaneteuğramasaydık diye geçmyor değil.Ama atalarım en iyisini Allah(CC) yolunda yaptığı için onlarla grur duymamak elde değil.Bu kadar yıl ömrünü sürdüren başka hangi ulus var ki... Son olarak söyleyeceğim YAŞASIN OSMANLI.....




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yaşam kümesinde bulunan diğer yazıları...
Dinleniyoruz
Göğe Bakanlar İmtihan Olurlar Daim
"Su"dan Bir Yazı
Mutluyum, Mutlusun...

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Fâtih İstanbul'u Kaç Yaşında Fethetti?
Mevlid Kardeşliği
Kâfiyelerin Birliği
Kemençe Kimin?
Baklava'nın Kökeni
Kurân'ın Kökeni Sümerde mi?
Şiir Düşünceleri
Medeniyet Bestemizin Notaları
Evliya Menkıbelerinden Türk Fantastik Edebiyatına
Omoto Dini ve İslamiyet

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sen Var Ya Sen! [Şiir]
Çakkıdı Çakkıdı [Şiir]
Bâlibilen Dilinde Şiir [Şiir]
Üç Boyutlu Şiir [Şiir]
Miraciye [Şiir]
Sağanak Sen Yağıyor [Şiir]
Bülbüller Şehri İstanbul [Şiir]
Türkçe Hamile Beyanlara [Şiir]
Burası Sessiz Biraz [Şiir]
New Orleans'lı Siyahi Kirpiklerin [Şiir]


Oğuz Düzgün kimdir?

Yazar edebiyatın her alanında çalışmalar yapıyor.

Etkilendiği Yazarlar:
Bütün yazarlardan az çok etkilendi. Zaten insanoğlunun özelliği değil midir iletişimde bulunduğu varlıklardan etkilenmek?


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.