..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Matematiğe, yalnızca yaratıcı bir sanat olduğu sürece ilgi duyarım. -Godfrey Hardy
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Sanat > Yusuf Sadi Eroğlu




4 Eylül 2005
Kâfiyelerin Birliği  
Kâfiyelerin Vahdeti

Yusuf Sadi Eroğlu


Özel manada şiirler ve genel manada da “kelam” olarak algılanabilecek bütün sözler, onları kendi ruh ve fikir fabrikalarında imal edenlerin değillerdir sadece.


:GAGA:

Özel manada şiirler ve genel manada da “kelam” olarak algılanabilecek bütün sözler, onları kendi ruh ve fikir fabrikalarında imal edenlerin değillerdir sadece.Şiirlerin şâirlerini de aşan “yüce bir ruhtan” aks ettiklerini belli eden pek çok ortak özellikleri mevcuttur.Milliyeti, ideolojisi ne olursa olsun, ne kadar da farklı farklı yüreklerden süzülürse süzülsün, şiirlerin, sözlerin aslında tek ses ve tek nefes olduğunu gösteren ilk insandan bu yana yazılmış bütün şiirler, sözler adedince deliller vardır.Shakespeare’den Mevlana’ya, Necip Fâzıl’dan Nâzım Hikmet’e, Orhun Abidelerinden Yahya Kemal’e aslında şiir ya da söz denilen mefhum, kesreti değil vahdeti işâret eder bizlere.Belki de İncil’de geçen “Başlangıçta “logos”(söz) vardı” ifadesi bizim de iddialarımızı destekleyen bir başka argüman olarak kabul edilebilir.Bizler kesafetli bakış açımızla sözü farklılaşma aracı olarak görsek ve de isti’mal etsek de aslında sözlerin en dinlenilesi olanlarından şiir, o duygusal, o musiki ve şiiri şiir yapan bütün unsurlarıyla; ortak bir hammaddeden imal edilmiş, aynı mecrâdan bu kâinat âlemine süzülüp gelmiş insan denilen bu akıllı ve hisli mahlukun eseridir.O, insan ruhunun kustuğu, kimi zaman zehirli, kimi zaman da şifalı baldır.İnsan ruhu ise bir ruh-u mutlakın-tabir-i caizse- bir parçası konumundadır.Yani özelde şiir, genelde de bütün âsâr-ı beşer, ortak bir kaynaktan gelmiştir.Ve de bütün âsâr-ı beşer ortak bir ummana doğru dökülmektedir.Biz bu çalışmamızda hususi manada şiirin kafiye özelliklerinin âlemşumüllüğü, mebde ve meaddaki vahdeti üzerinde duracağız.Genel manada ise “logos” yani “kelam” kavramı içinde değerlendirilebilecek bütün sözlerin vahdetini okurlarımıza hissettirmeyi gâye olarak kabul ediyoruz.Elbette sınırlarını tüm havsalamızı zorlayarak ve dikkatimizi toparlayarak çizmeye çalıştığımız bu konunun içinde kendi idrakimizi bir nokta olarak da görmüyor değiliz.Bir pergelin sivri ucunun kağıda sabitlenerek, onun etrafında geniş bir dâirenin çizilmesi gibi, ben de “kafiye” noktası üzerine kendi “noktalığımla” birlikte odaklanarak genelde “kelam” üzerine hayali ve fikri bir dâire çizmeyi düşünüyordum.Ancak konunun ağırlığı, neredeyse sonsuzluğa yakın genişliği, zihnime hitaben: “bu terazi bu sıkleti tartmaz” cümlesini sarf etmeme sebep oldu.Ben de kadd-i kâmetim miktarınca nazarımı sâdece “kâfiye” olgusu üzerinde yoğunlaştırdım.Elbette bu çalışma da bir iki sahife ile iktifa edilecek basitlikte bir çalışma değil.Biz işin sadece kafiye boyutuna muhtasar birkaç örnekle değinmeyi düşünüyoruz.Belki de bu değiniş pek çok edebiyatçımıza göre sathi bir nazar olarak da algılanabilecektir ama, bu sathiliği derinleştirmeyi büyük ediplerimize bıraktığımızı da ayrıca ifade etmek istiyoruz.Bu incelemenin mana, vezin, ses sanatları gibi pek çok farklı buudu da vardır araştırılmayı bekleyen.Biz bu çalışmamızla bu geniş konuya bir mukaddeme yapmış oluyoruz sadece.Şimdi meselemizin yani “şiirlerin kafiye sistemindeki ortaklığı” konusunun açıklanmasına yönelik kullanacağımız misallerle sizleri baş başa bırakalım.Öncelikle bizim kültür ve de milli hafızamızın unsurlarından biri olan Orhun Abideleriyle işe başlayalım.Orhun Abidelerindeki yazıların tamamına şiir demek elbette güç.Fakat bu yazılarda şiirlerde de çoklukla kullanılan kafiye yer yer istimal edilmiş.Belki de bu yazılar manzum eserden mensura doğru bir tekamülün de izlerini taşımaktadır.Bu konuya şimdilik değinmeyeceğiz.Sadece ana meselemizi renklendirecek örnekler vereceğiz Orhun Abidelerinden.

Kül Tigin Kitabesi’nden

İlgerü şantung yazıka teği süledim
Birgerü tokuz ersinke teği süledim


Bu mısraların sonlarında ya da bir başka bakış açısıyla “satırların sonlarında” ayan beyan bir ses benzerliği vardır.Aslında bu cümlelerin birbirine çok benzer vezinde yazılmaları, Eski Dönem Türklerinin de Hece Ölçüsü dışında kulağa dayalı Aruz vezni gibi bir ölçüsü olduğunu düşündürmüyor da değil.Asıl meselemiz bu olmamakla birlikte konumuza dönmek şartıyla bu iddiamızı ortaya koymamıza sebep olan örneklerden bazılarına bakalım.

İlgerü = - . .
Birgerü = - . .

Örneklerde görüldüğü gibi bir kapalı iki açık ses benzerliği iki cümlede de karşımıza çımaktadır.Eğer bu tek bir örnek ise elbette buna tesadüf diyebiliriz.Ancak örnekler arttıkça Türklerin de seslere dayalı bir vezin anlayışı olduğunu açıkça söyleyebiliriz.

Yine bu Kültigin kitabesinden başka bir örnek verelim:

Irak erser yablak ağı birür
Yağuk erser edgü ağı birür.

Irak erser= . - - -
Yağuk erser= . - - -

Bu örneklerde de sese dayalı bir vezin anlayışı göze çarpmıyor mu?Aslında ata sözlerimiz de diğer söz ürünlerimiz de bu bakış açısıyla incelense sese dayalı, Aruz benzeri bir milli veznin varlığı daha âşikar ortaya çıkabilir.Belki böyle bir araştırmanın sonucunda Türklerin milli ölçüsünün sâdece hece ölçüsü olmadığı, aruz ölçüsünün eski dönemlerde çokça kullanılan milli bir veznin şuur altlarındaki hatırasını yaşatmak amacıyla kullanıldığı ortaya çıkabilecektir.Ancak bunu söylemek için daha çok erken olduğu su götürmez bir gerçektir.Bu alanda yapılacak ciddi araştırmalar edebiyatımızın karanlıkta kalmış bazı kısımlarını aydınlatabilecektir.Biz yine esas konumuz olan kafiye meselesine odaklanalım isterseniz..Birinci örnekte sonlardaki “m” sesleri ikinci örnekte de cümle sonlarındaki “r” sesleri ses benzerliğine örnek olarak gösterilebilir….Yine sonu “n” ile biten cümlelerin bulunduğu:

Türük bodun tokurkak sen
Asar tosık ömez sen
Bir todsar açsık ömez sen

örneklerini nazara verelim….Demek ki bundan bin küsur sene evvel de insanlar dünya genelinde kullanılan ortak bazı kafiye seslerini kullanıyorlardı.Şunu da açıkça söyleyelim ki, her ses sona gelebilir ve bir kâfiye oluşturabilir ancak en güzel ses uyumları hangi seslerle olmaktadır?Asıl ortaklık işte bu noktadadır…Şimdi çok farklı bir limana demirleyelim düşünce gemilerimizi. Shakespeare’in Macbeth’ine bir bakalım…Orhun Abidelerinde görülen kafiyelerin benzerleri 1500’lü yıllarda yazılmış olan bu oyunda da mevcut mu?Bir örnekle başlayalım incelemeye:

Fair is foul, and foul is fair
Hover through the fog and filthy air

Elbette bu şiirdeki ses benzerlikleri de çok belirgin.Ayrı zamanlarda, ayrı kültürlere, inançlara sahip insanlar tarafından yazılan bu manzum ifadeler sonlarındaki ses benzerlikleri yönünden ortak bir ruhun yansımaları olarak kabul edilebilirler.Bu manzum eserde de “r” sesi en sonda belirgin olarak kendini gösterir.Şunu da ifade edelim ki biz bu araştırmamızda sadece son sesleri nazara alıyoruz.Yoksa elbette fair ve air kelimeleri arasında “air” benzerliği açıkça görülmektedir.Bu uyağı ya da diğer örneklerdeki kafiyeleri görmediğimiz, sakın düşünülmesin.Ancak biz sadece sondaki seslere hasr-ı nazar ettik.Yani işin biraz kolaycılığına kaçtık tabiri caizse..Daha şumüllü bir çalışmada şiirlerdeki bütün benzerlikler, ortak noktalar araştırma konusu yapılabilir.Şimdi bu Machbet’ten başka bir örneği daha inceleyelim isterseniz.

A drum, a drum
Macbeth doth come

Bu bölümde de “m” seslerinin benzerliği âşikare görülür.Yine başka bir örnekte;

Thrice to thine, and thrice to mine
And thrice again, to make up nine

“n” seslerinin mısra sonlarındaki benzerliği “kafiyelerin vahdeti” tezimizi ispatlayan örneklerden birisi olmaktadır.Shakespeare’in şiirlerini, sözlerini aldığı kaynakla Kültigin’in sözlerinin kaynağı aslında birdir.

Bir de Divan Edebiyatı’mızdan bir örnek verelim..Güvahi’nin birkaç beytini yazalım Pendnâme adlı eserinden alınmış

Üşenmez toğru sözlü ol kahırdan
Eğer kim kovula dokuz şehirden

Eyit akdur yüzüm açık alınum
Kızım sana dirüm dinle gelinim

Niceler gösterüben yahşı hûlar
Yigürdürler saman altından sular

Bu örnekte de az önce göstermeye çalıştığımız “r”, “m”, “n” seslerindeki benzerlik, ortaklık açıkça görülmektedir.Ne Güvahi, Şekspir’i, ne Kültigin Güvahi’yi tanımadığına göre; onların sözlerinin seslerindeki bu benzerlik, bizi ortak bir menba’a götürmektedir.O ortak menba ise Güvahi’yi de, Shakespeare’i de diğer söz söyleyicileri de çok iyi tanımaktadır.Çünkü onların söyledikleri sözler aslında onun kelamının farklı farklı perdelerden süzülmüş, geçirilmiş, halleridirler.Şimdi fazla yoruma girmeden sadece ses benzerliklerinin altını çizerek edebiyatta “kâfiyelerin vahdetini” gözler önüne sermek üzere, bazı ünlü şâirlerimizin şiirlerinden güzel bölümlerle sizleri baş başa bırakalım..
Mevlâna’dan(Divan)
Dide ez helk bebestem çü cemaleş didem
Mest-i behşayiş-i u geştem u can bahşidem

Yâ Rab men bedânemi çist murâd-ı yâr-ı men
Beste reh-i gıriz-i men borde dil-u karar-ı men



Necip Fazıl’dan

Ne azap,ne sitem bu yalnızlıktan
Suç benim, aşılmaz durur bendedir
Süslenmiş gemiler geçse açıktan
Sanırım gittiği diyar bendedir

Yahya Kemal’den

Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan

Ahmet Haşim’den

Akşam yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam

Bütün bu örneklerde görüldüğü gibi bilhassa şiirlerin ya da manzum nesirlerin uyakları kullanım yoğunluğu itibâriyle bir benzerlik arz etmektedir..Başta Kur’an olmak üzere bütün kutsal kitapların müzikal yapısı, şiirsel dokusu ve de kendilerine has üslupları inananlarını ya da o kutsal kitapların vaz ettiği kültür dâiresine girenleri dolaylı ya da dolaysız yönden etkilemiştir.Binlerce yıl öteden seslenen Zerdüşt’ün Avesta’sı, Nietche’nin üslubuna derin tesirler yapabilmiştir.Yine Kur’an Goethe , Dante gibi batılı ediplerin yanı sıra İmam Gazali, İbn-i Sina gibi İslam bilginlerinin de söz anlayışlarını ve söz uygulamalarını derinden etkilemiştir.Belki bu etkileniş dolaylı yönden Aquino’lu Thomas , Martin Luther gibi Hıristiyan teologlarında da değişik yansımalar göstermiştir.Bu da araştırılması gereken ciddi başka bir konu olarak önümüzde durmaktadır.Elbette İncil ve Tevrat’ın söz üsluplarının da başka kutsal kitapların ya da izmlerin kültür dâiresinde bulunanları etkilediği bilinmektedir.Aslında başta Kur’an olmak üzere bütün kutsal kitaplar tüm sözlere kaynaklık eden göksel metinlerdir.Kur’an’ın sahihliğini halen muhafaza etmesi ise insanlığın kâinatın var edicisi ile kuracağı diyaloglarının sağlamlığının da bir teminatı olarak önümüzde durmaktadır.Günümüz İncil’inde de söylendiği gibi “başlangıçta söz vardı”.Bütün sözler ise kelam-ı mutlakın okyanusundan yine onun kelam-ı ezelisine akmaktadırlar.Yani dinler de şiirin ve tüm sözlerin aslında ortak bir kaynaktan geldiğini göstermektedirler.Bizler ise kendi ihtiyarımızla, melekut cihetinde bu denli parlak ve birlik içinde olan sözü, mülk aleminde bütün gücümüzü kullanarak kirletebilmeyi ve de kesretleştirebilmeyi başarabilmişizdir.Bu menfi gelişmede de sık sık şeytanın ve egonun telkinlerine uymamızın büyük rolü vardır.Bu ise ilâhi kelamın “O sizi bir nefisten yaratandır.” (18-Enam) sözünün işaret ettiği manaya ne kadar da mutabıktır.Kimliğimizi ve de şahsiyetimizi muhafaza etmek için elbette farklılıklarımızın farkına varacağız.Ancak bu farkına varış, birlikte yaşama zorunluluğumuzun zora girmesini önlemek amacıyla, birlik unsurlarımızın dışlanmadığı bir farkına varma süreci olmalıdır.Biz insanlığın ortak değerlerinden olan edebiyat deryasından sadece küçücük bir damlada, yani kafiyelerde o “birliği” yakalamaya çalıştık.Elbette damlada takılıp kalmadan bu katrede ayan beyan görünen o yüce güneşe odaklanırsak, o zaman bu çalışma maksadına ulaşacaktır.Ne diyelim artık?Size iye güneşlenmeler.Vesselam..


16.05.2005
Oğuz DÜZGÜN




Kaynaklar:

1-Orhon Yazıtları-Talat TEKİN (Simurg-İstanbul 1998)
2-Divan-ı Kebir-Mevlâna Celaleddin-i Rûmi- (İnkılap-Aka-İstanbul 1974)
3-Macbeth-John Dover WILSON (Cambridge at the University Pres-1958)
4-Resimli Türk Edebiyatı Tarihi-Nihad Sami BANARLI (İstanbul-MEB-2001)
5-Lise Türk Dili ve Edebiyatı 2-Komisyon (MEB-Doğan Ofset-2004)



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın sanat kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kemençe Kimin?
Şiir Düşünceleri
Medeniyet Bestemizin Notaları
Anadolu Hiphop'u Kolbastı
Yeni Bir Roman Türü
Göbeğini Kaşıyan Adamın Piyanisti
Türkçe'den Sonsuzluğa

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Fâtih İstanbul'u Kaç Yaşında Fethetti?
Mevlid Kardeşliği
Baklava'nın Kökeni
Kurân'ın Kökeni Sümerde mi?
Amerika Osmanlı Tarafından Keşfedilseydi?
Evliya Menkıbelerinden Türk Fantastik Edebiyatına
Omoto Dini ve İslamiyet
İnsanı Gelecek Zamanda Çekimlemek
Hz. Muhammed'in Fotoğrafı
Noel Baba Türk Mü?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sen Var Ya Sen! [Şiir]
Çakkıdı Çakkıdı [Şiir]
Bâlibilen Dilinde Şiir [Şiir]
Üç Boyutlu Şiir [Şiir]
Miraciye [Şiir]
Sağanak Sen Yağıyor [Şiir]
Bülbüller Şehri İstanbul [Şiir]
Türkçe Hamile Beyanlara [Şiir]
Burası Sessiz Biraz [Şiir]
New Orleans'lı Siyahi Kirpiklerin [Şiir]


Yusuf Sadi Eroğlu kimdir?

Yazar edebiyatın her alanında çalışmalar yapıyor.

Etkilendiği Yazarlar:
Bütün yazarlardan az çok etkilendi. Zaten insanoğlunun özelliği değil midir iletişimde bulunduğu varlıklardan etkilenmek?


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Yusuf Sadi Eroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.