"...öyküyü yazan bilge, beşinci ya da altıncı göbekten kral torunu olduğumu ortaya çıkaracak şekilde belirleyebilir soyumu." -Cervantes, Don Quijote |
|
||||||||||
|
Farsça da “Rebab” olarak da anılıyor bu yaylı ve telli alet.Türklerin ise Orta Asya’da yaşadıkları dönemlerde “Iklığ” Oklu olarak anılan ilk Yaylı sazı geliştirdikleri tarihçe bilinen bir gerçek. Kemençe Küçük Keman keman gibi yayla çalınan “Yaylı” bir müzik aleti.Zaten “Keman” kelimesi de Farsça’da “Yaylı” anlamına geliyor.Afganistan kaynakları incelendiğinde Rebab olarak anılan aletin ilk olarak Afganistan, Pakistan ve Keşmir bölgelerinde ortaya çıktığını savunuyorlar.Tabii ki bunun böyle olması bu aletin Türkler tarafından geliştirilmediğini asla ortaya koymuyor.Bölgede binlerce yıldır medeniyetler kuran, hatta Orduca olarak anılan bir dil bile oluşturan Türklerin bu “Rebab” olarak anılan saza kaynaklık etmediğini kimse iddia edemez.Üstelik bu bölgelerde binlerce yıldır yaşayan yerel Türklerin varlığı da bilinen bir gerçek.Orta Asya kavimlerinin devamlı bu bölgelere göçtüğü de biliniyor.İlk telli sazın Türklerden çıktığı savını doğru kabul edersek bu sazın Kemana varana kadar ki gelişimi de Orta AsyaAfganistanİranAnadoluYunanistan şeklinde olmuştur diyebiliriz.Bu daha mantıklı ve de bilimsel verilere daha uygun olan bir tespit. Kemençeden sonra geliştirdiğini düşündüğümüz Keman hakkında da birkaç kelam edelim. Lavignac, Keman`ın Türklerin Kemençe-yi Guz Oğuz Kemençesinden alındığını yazar. Bazı kaynaklarda ise Arapların Rebab`ından geliştirildiği öne sürülmüştür .Ancak hiçbir kaynakta Keman’ın Yunanlılardan geldiğine dair bir rivayete rastlanmaz.Bir yerde Keman, Kemençe’nin Avrupa’da aldığı yeni şekil olarak kabul edilebilir.Zaten Keman’ın Türkiye’de geleneksel olarak bir halk müzik aleti olarak değil de batı müzik aleti olarak kabul edilmesi bunu gösterir.Fakat Keman’ın atasının Kemençe olduğu da oldukça açıktır.Kemençe ve Keman arasındaki ilginç benzerliği küçücük bir çocuk bile fark edebilir.Sonuçta batı Kemanının kökleri de Kemençe’de saklı..Kemençe’nin biraz büyük şekli olarak adlandırabileceğimiz Batı Kemanı belki de Kemençe’nin Yunanlıların Lir, Mısırlıların Arp olarak adlandırdığı müzik aletine benzetilmeğe çalışılmasıyla ortaya çıkmıştır.Tabii ki bütün bunlar birer tahminden ve de olasılıktan ibarettir.Farsça “Rebap” kelimesinden bozma “Rebec” kelimesi Avrupa dillerinde “Kemençe” anlamında halen yaşamaktadır.Bu da bu aletin Avrupa’ya Asya’dan gittiğini gösteren önemli bir delildir. Keman’ın Türklerde çok eskilerde de var olduğunu, Kemençe’nin Kemanlaşarak batıya göçtüğünü gösteren kanıtlar da yok değil.Bir kere Keman+çe Kemancık varsa Kemanın da olması gerekmektedir.Yani Küçük Keman varsa illa ki büyük Keman da var demektir.Yani var olan bir müzik aletinin anlatımıdır “Keman+çe” Kemençe kelimesi.Fakat bu durumda da Keman Kemençe’nin kökeni gibi algılanabilir.Bize göre Kemençe adlı müzik aletinin adı önceleri değişikti.Bu da onun eski adının Rebap ya da Türkçe başka bir kelime olduğunu gösterir.Daha sonra “Rebap” ya da başka bir ismi olan müzik aletinden tekamül ettirilerek oluşturulan “Keman” aleti ortaya çıktı.İşte bundan sonra da “Rebap” olarak anılan Müzik aletine “Kemençe” dendi.Yani “Küçük Keman” . Böylelikle Rebab yeni oluşan Kemana nispet edildi ve Farsça küçültme eki olan +çe ekini alarak Kemancık anlamında kullanıldı.Tabii ki bu durum örneklerde de gösterdiğimiz gibi Kemanın daha önce oluştuğunu ortaya koymuyor.Sonradan Kemençe olarak adlandırılan müzik aletinin daha önce oluştuğu oldukça açık. Rebabın yani Kemençe’nin Araplardan geldiği de söylenmektedir.Bu görüş tarihi delilleri açısından Yunanlıların iddialarından daha tutarlıdır.Yani Rebabın Yunanlılardan çok önce Araplarda olduğu, tüm dünyaca da kabul ediliyor.Bizce de bu böyle olabilir..Ancak bilhassa Hz.Muhammed dönemindeki hadis-i şeriflerde ve de Kur’an-ı Kerim’de böyle bir alete rastlanmıyor.Hz.Muhammed’den rivayet edilen hadislerde Arapların yegane müzik aleti olarak “Def” gösteriliyor.Rebap gibi bir aletten hiç bahsedilmiyor.Bu da Araplarda vurmalı çalgıların daha öncelikli kullanıldığını gösteriyor.Tabii ki bizim göremediğimiz, bulamadığımız bulgular da olabilir.Kemençe’nin Rebap adıyla Araplara, Farslardan geçtiği kabul edilebilir bir iddiadır.Ya da pek çok müzik aletinde olduğu gibi “Kölemenler” döneminde bu müzik aleti doğrudan Türkler vasıtasıyla Araplara ulaşmıştır.Görüldüğü gibi bu tezlerin hiçbirinde Kemençe’nin Yunanlılardan Araplara geçtiği iddia edilmemektedir.Çünkü bu iddia mantıksız bir iddia olacaktır.Kemençe Batıya ise Muhtemelen Haçlı seferleri sonucunda ya da Endülüs İspanya Emevileri yoluyla geçmiştir.Veyahut da daha öncelerde bir geçiş varsa bu da Hunlar gibi Türk kavimlerinin Avrupa’ya yaptıkları akınlar yoluyla olabilir.Sonuçta bu âletin Asya’dan Batıya geçmiş olduğu iddiası daha akıllıca ve tutarlı bir iddiadır. Yunanlıların Lir olarak andıkları aletin Arp adıyla Mısırda çok önceleri var olduğu da bilinen bir gerçek.Arp’ın Mısırdaki geçmişi 5000 yıldan az değil.Bu durumda Yunanlıların kendilerine ait olduğunu savundukları ve de Kemençe ile akraba olduğunu iddia ettikleri Lir de onların değildir. Bu müzik aleti Büyük İskender’in Mısır’a yaptığı seferden sonra Lir adıyla Yunanlılara geçmiş olabilir.Daha sonra da Osmanlı döneminde Türklerle tanışan, onlarla iç içe yaşayan Yunanlılar Lir denilen aleti Türk Kemençesine benzetmiş olabilirler.Zaten Lyra Lir denilen müzik aletinin ilk şekillerinin Mısır Arp’ına benzemesi hatta bu müzik aletiyle aynı denecek derecede benzer olmaları iddialarımızın doğru olduğunu kanıtlıyor.Üstelik Lyra’in hâlen pek çok batı dilinde “Harp” Arp olarak anılması da savımızı ispatlıyor.Muhtemelen Anadolu’da Türk Kemençesi ile karşılaşan Rumlar, bu aleti kendi geleneksel Lir’lerine benzetmişler ve ona bu adı vermeyi uygun bulmuşlardır.Bu gibi adlandırmalar her yerde olabilir.Türkiye’de de başlangıçta bir deterjan markası olan “Mintaks” zamanla bütün bulaşık deterjanları için kullanılmıştır.Anadolu’nun pek çok yöresinde “Çiçek Yağına” hâlâ “Zeytin Yağı” denmektedir.Bu gibi örnekleri çoğaltmak mümkün.Demek ki insanların önceden öğrendikleri ve onları kullanmaya şartlandıkları isimler yeni ürünlere de ad olarak verilebiliyor.Hatta bu ürünler arasında yok denecek kadar az benzerlikler olsa da bu böyle oluyor. Yoksa gerçek Lir aletinin Kemençe ile çok da benzer olmadığı âşikardır.Bu daha olası ve akla uygun.Kemençe ise Arpa bir miktarcık benzese de ondan oldukça farklı bir alet.O aletin küçüklüğü, kolay taşınabilirliği onun göçebe kavimlerce kullanıldığını gösteriyor.Zaten batı kaynakları da Rebabın Kemençe Uygur, Özbek vb. Türk boylarında oldukça yaygın olduğunu açıkça ortaya koymaktadırlar.Arp ve Lir’in ilk şekilleri ise oldukça büyüktür.Hem bu aletler iki üç kişi tarafından zorlukla taşınabilecek büyüklüktedir.Herhalde Mısırlılar ve Yunanlılar gibi şehirleşmiş, yerleşik kavimlere bu alet daha uygundur.Türkler ise göçmek, savaşmak zorunda olmalarının etkisiyle nispeten oldukça küçük olan Kemençe’yi Iklığ-Oklu geliştirmişlerdir geleneksel sazları Kopuzdan yola çıkarak.Bu müzik aleti eşliğinde horon teperek sporlarını da, idmanlarını da yapmış olan Türkler, böylelikle savaşlara daha hazırlıklı bir şekilde gitmişlerdir. Aslında Rebabın da Kemençe’nin de hatta kemanın da olmazsa olmazı olan “Yay” aletine bir bakalım.Hunları, Göktürkleri Uygurları bir hatırlayalım.Yay ve Ok eskiden beri Türklerin ayrılmaz bir parçası.Herhalde “Yayı” sırtından, yanından hiç ayırmayan bir kavim ancak kemençe kullanabilir.Ok atan bir kavim bunu yapabilir.Muhtemelen bu alet ilk olarak “Kopuz” denen aletin savaşta ok atmaya yarayan “yayıyla” çalınması sonucu ortaya çıktı.Devamlı göç eden, savaşmak zorunda olan bir kavim düşünün.Askerlerin eğlence ihtiyacını da unutmayalım.İşte bu askerlerin kopuzu ya da benzeri bir telli müzik aletini “Yay” ile çalmayı denemesinden daha akılcı bir görüş olabilir mi? Bu kavim de tarihin şehâdetiyle ancak Türkler olabilir.Yay ve oklarıyla belirginleşmiş diğer bir kavim olan Kızılderililerde ise böyle bir alet olmadığı biliniyor.Kızılderililerin Yay ve Oku Türklerden, Orta Asya kavimlerinden öğrendiği de biliniyor.Üstelik en eski bulgulardaki Kemençe yaylarının büyüklüğü ve de kemençelerin daha çok Kopuzu andırmaları bu savımızı destekliyor..Şimdi hayal edelim.Hun askeri yanında taşıdığı kopuzu çıkarıyor ve de yayını da kullanarak bu aleti çalıyor.Hayal edilmesi hiç güç olmayan bir durum.Kemençe’nin bilhassa Karadeniz bölgesinde yaygın olması da bizim savımızla açıklanabilir.Orta Asya’dan Karadeniz’e yayılan Kumanlar, Peçenekler ve diğer Türk boyları, yanlarında bu müzik aletini de getirmiş olmalıdırlar.Daha sonra bu bölgeye yerleşen Türk boyları milli sazlarını muhafaza etmeyi başarmışlardır. Kemençe’nin Türkler tarafından en güzel şekline sokulduğunu da ifade edelim.Rebap daha öncesinde de “Yaylı Kopuz” olarak bilinen Kemençe en son halini yine Türk sanatkârlarının elinden almıştır. Kemençe yüzyılın başlarında sadece bir oyun havası sazı olarak kullanılırken büyük müzik dahisi Tanburi Cemil Bey’in hocası Vasıl’ın elinde en güzel şeklini almıştır.Bu sayede Kemençe güzel bir fasıl sazı olmuştur.Kemençe daha da büyütülmüş ve ona yeni teller ilave edilerek onun ses kâbiliyeti daha da güçlendirilmiştir.Daha sonraları da Saadettin Arel tarafından dörder telli ve tel boyları eşitlenmiş Kemençe Beşlemesi geliştirilmiştir.Görüldüğü gibi Türkler milli müzik aletleri olarak gördükleri Kemençeyi geliştirmek için sonuna kadar çalışmışlardır. Bu durumda Kemençe’nin dolayısıyla da Keman’ın ilk olarak Asya’da özelde de Türkler arasında yaygın olduğu, bu müzik aletlerinin bütün dünyaya Orta Asya’dan yayıldığı daha inandırıcı ve akla uygun.Üstelik yüzyıllarca Türklerin hâkimiyetinde kalmış olan Yunanlıların, yaşadıkları bölgelerdeki Türklerden aldıkları bazı özelliklerini kendilerinin olarak kabul etmesi hiç hoş ve inandırıcı değil.Yunanlılar ne kadar yok etmeye ve de millileştirerek asimle etmeye çalışsalar da uzun bir dönem Türklerin etkisinde kalmaları sonucu hayatlarına yerleşen Türk adetlerini, Türk yemeklerini, Türk musikisini silmelerine imkan yoktur.Zira Türkiye Türkleri, köksüz bir millet değildir.Şu anda Türkiye’de olduğu gibi Orta Asya’da yaşayan bütün Türklerin de kendi öz malları kabul ettikleri değerlerini başkalarına kaptırmaya da hiç niyetleri yoktur. Kemençe denilen bu aletin tüm Türk devletlerinde Türk’ün milli müzik aleti olarak kabul edilmesi, bu aletin Türklere genelde de Asyalılara ait olduğunu açıkça ortaya koyar. Yunanistan, Avrupa Birliğine girmiş olmasının avantajıyla Türkleri köksüz, kültürsüz bir gayr-i medeni kavim olarak göstermeye çalışıyor.Aslında o bu politikasıyla topraklarında yaşayan Türklerin de öz güven duygularını sistemli olarak zedelemekte, bilhassa da onları asimle etmeyi amaçlamakta.Ayrıca bu politikanın diğer ucu Kıbrıs Türklerine kadar uzanmaktadır.Hatta Yunanlılar, Kemençeyi sahiplenerek, Karadeniz Türklerinin aslında Rum kökenli olduğunu da ima etmeye çalışıyorlar.Yani diyorlar ki; Kemençe Yunanlılarındır o halde Kemençeyi bütün Türklerden çok sahiplenmiş olan Karadeniz Türkleri de Rum kökenlidir.Bu da Karadeniz Türk’ünün şiddetle reddettiği bilimsellikten uzak saçma bir iddia olarak ortada durmaktadır.Demek ki Kemençe meselesi sadece “basit bir müzik aleti” meselesi değildir.Kemençe meselesi bu gibi yönleriyle Türk milletinin milli meselesi olarak belirginleşmektedir. Bu durumda Türkiye, gözünü açmalı, kendi değerlerini korumak adına elinden gelenleri yapmalı.Bütün güzelliklerimizi tüm dünyaya duyurmak adına yapılacak organizasyonlardan zararlı değil kârlı çıkacağımızı söylememize gerek yok sanırım.Başka milletler değerlerimizi sahiplenmeden önce bizler değerlerimize sahip çıkmalı; onları çocuklarımıza, torunlarımıza ulaştırmanın yollarını aramalıyız. Not: Yakında www.edebigazete.com sitesinde bu konuyu resimli karşılaştırmalarla irdeleyeceğim.Bizi takip edin. KAYNAKLAR: http://www.lyre-of-ur.com/pdf/Turkish.pdf http://www.belly-dance.org/rebab.html http://www.turkmusikisi.com/calgilar/kemence/kemence.htm http://tr.wikipedia.org/wiki/Kemen yüzde C3 yüzde A7e
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |