|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
18 Ekim 2003
Berrin (- Bıçaklama Olayı - )
Bıçaklama Olayının Kahramanı
Arzu Menteşeoğlu
"Lisenin önündeki bıçaklama olayını duydunuz mu?"
"Hayır? Ne olmuş?"
"Kızlar kızları bıçaklamış."
...
|
|
"Lisenin önündeki bıçaklama olayını duydunuz mu?"
"Hayır? Ne olmuş?"
"Kızlar kızları bıçaklamış."
Bu olay, son yıllarda Denizli halkının duymaya alıştığı, liseli gençlerin kavgalarından farklıydı. Birincisi işin içinde bıçaklanma vardı, ikincisi de olay kahramanlarının kız öğrenciler olmasıydı. Yıllardır hala hatırlanıyor olmasını da buna borçludur.
Bu olayın benim belleğimden silinmemesinin nedeni ise bıçaklayan öğrencinin uzaktan akrabamız olması. Varlığından haberdar olduğumuzu sadece bahsini duyduğumuzda veya gördüğümüzde hatırladığımız bir akraba.
Onunla ilk yakın ilişkim, bir bayram ziyareti dolayısıyla oldu. Bıçaklama olayının kahramanı olduğundan tamamen habersiz, ev sahibi olarak şuradan buradan konuştuk ve ondan beni ziyaret edeceğine dair söz alarak ayrıldım. Muayenehaneme yakın bir matbaada çalıştığı için bu olasılıklıydı. Şunu belirtmeliyim ki, onunla bu ilk karşılaşmamda fark ettiğim, delikanlı, mert kız tavrı nedeniyledir ki, onu tekrar görmek ve yakından tanıyıp, gözlemimin doğruluğunu ölçmek istedim.
Ziyaretime geldiğinde sevinmiştim, konuşacak ortak konu bulamıyordum ve o da kendiliğinden konuşmaya istekli değildi. Akşamüstü çalıştığı matbaaya, kartvizit siparişi vermek üzere gelip götürmeyi teklif etti.
İşimizi görüp, tekrar bana döndüğümüzde, içimi kemiren soruyu çekine çekine sordum. Üç yıl önce bıçaklama olayına karışan o muydu?...Evet oydu. İkimiz de sustuk, ama ben sorduğuma pişman olmamıştım. Olayı ilk ağızdan duymaya can atıyordum. Anlatı:
Gerçekte arkadaşları olmayan sadece lise çıkışlarında takıldığı iki kız vardı. Bir gün bir erkek yüzünden kavga çıkacağını -bu kısmını fazla anlayamadım- söylemişler. Birilerinin birilerini dövdürmesi söz konusu. Berrin -akrabam olan kız- araya girerek vaz geçmelerini, konuşarak anlaşabileceklerini söylemiş, ve kendi dediğine göre olayı pek de ciddiye almamış.
Ders çıkışında kendilerinden bir ve birkaç yaş büyük, ızbandut gibi üç kızı kendilerini bekler bulmuşlar. Berrin'in tarifiyle, her biri üç kişi iriliğinde koyu tenli, sarıya boyanmış saçlı, tahtacı denenlerden. Bu değimin Aleviler için kullanıldığını açıklamak zorunda kaldı.
Belki, biraz ağız dalaşından sonra asıl olayın kahramanı olan kızlar, erkek arkadaşları tarafından, arabayla ani bir şekilde olay yerinden uzaklaştırılıyorlar. Berrin tek kalıyor ve kendi davası olmadığı, halledeceği bir şey bulunmadığı için yoluna devam ediyor. Fakat darp olayını gerçekleştirmek için gelen kızlar, elleri boş dönmesinler, hevesleri kursaklarında kalmasın diye Berrin'e musallat oluyorlar.
Karşısına geçip, namusuyla ilgili ağza alınmayacak küfürlerden sonra, Berrin Yaradana sığınıp bir yumruk atıyor. Bunun üzerine de kendisine çok uzun gelen, fakat belki de o kadar uzun olmayan dayak faslı başlıyor. Yerlerde tekmeleniyor, başı duvarlara vuruluyor...Anlatırken "Artık dayanamayacağımı ve ölsem de kurtulsam." diye düşündüğünü söyledi -İlginç olan taraf orada bulunan hiç bir polisin ve bulunan kalabalığın olaya müdahale etmemiş olması.- Bir ara reklam borduna yaslayıp, biri bıçak çekiyor 'Şimdi sıra bizde' diyor. Berrin de ne yaptığını planlamadan bıçağı kapıp, gelişi güzel sallıyor.
Bundan sonrasını hatırlamıyordu. Sonradan öğrendiğine göre, bıçak çeken kızın midesi delinmiş, karaciğerine kadar yaralanmış, diğer bir kızın yüzünde, dudağını delip, diş etine varan bir yara, kendisini yatıştırmak isteyen arkadaşlarından birini bacağından, birini de elinden bıçaklamış. Sonunda bir arkadaşı, olay yerinden uzaklaşıp, eve gitmesi için yönlendirmeye çalışmış ki, Berrin tamamen şokta öylece kala kalmış. Sonunda arkadaşı elinden tutup koşmaya başlamış. "Nereye gittiğimizi bilmeden koşuyordum. " dedi. "Bir ara cami avlusunda bana su içirdi. Eve yakın bir yerlerde olduğumuzu anladığımda onu gönderdim."
Olay sadece disiplin cezasıyla kalmıyor. Berrin toplum düzenini bozmak, ölüme neden olabilecek ağır yaralama ve yüzde kalıcı yaralama gibi uzun bir suçlama listesi ve alınan raporlar sonucu iki buçuk ay ceza evinde kalıyor. Cezaevi yaşantısını çok merak etmeme rağmen soramadım. Ancak orada geçen yaşantısının bir parçasını bana açacaktı. Stajyer gardiyanların Alevilerin evlerini bastığını söylediklerini ve bu nedenle görüşme gününde sinir krizi geçirip, annesini gördüğünde bir saat ağlamaktan tek kelime konuşamadıklarını anlattı, aynı şekilde kendi evlerine de kızınız hapishanede intihar etti haberi gittiğini anlattı. İnsanların bunca sadist yönüyle karşılaşmaktan dehşete düşmüştüm. Kısacası benim zannettiğim gibi hapiste geçirdiği iki buçuk ay, sakinlik içinde,tüm gün kitap okuyup, gece erkenden yattığı, sabah geç kalktığı günler değildi.
Her şey iyiydi de, yıllar önce olayı ilk duyuş şeklimi hatırlamamakla birlikte yanında bıçak taşıdığını düşündüğümü anlattım, ya da bana öyle söylenmişti. Bu doğruymuş. Yani yanında bıçak taşıyormuş. Bunu da babasının içki içtiğini ve sarhoş olduğu zamanlar saldırgan olabildiğini, böyle zamanlarda eğer onunla yalnız kalmak zorundaysa yanında bıçak bulundurduğunu anlattı. Bu babasının kendisine zarar vereceği veya kendisinin babasını bıçaklayacağı anlamına gelmiyordu, bıçak onun için anne gibiydi.
Gene de kafama takılan şeyler vardı. Olayı bilinçli olarak değiştirmiyordu belki, ancak yıllar içinde yaşadıklarını kabul edilebilir bir şekle soktuğunu düşünüyorum. Mesela evde ihtiyaç duysa bile okula giderken neden bıçak bulunduruyordu. Bıçak bulunduran insan gerektiğinde kullanacak demektir, neden ben ve tanıdığım birçok kimse hayatlarının hiçbir evresinde bıçak taşıma zorunluluğu hissetmemiştik. Kendimizi tehlikede hissetmediğimizden olmalı, öyleyse Berrin'in en büyük hatası arkadaş seçimindeydi.
İkincisi, bana anlattığı kadar hırpalanmamış olduğunu düşündüm. Başının sağ tarafındaki saçların yolunması dışında, birkaç morluk haricinde bir zararı yoktu evet dokor raporu almayı ihmal etmişlerdi, aslında alsalardı da sonuç değişmezdi. Karşı taraf hastanelikti çünkü.
Neden orada olduklarını söylediği onca polis olaya müdahale etmemişti. Sonuçta da onun ağzından dinlediğime birçok hafifletici neden görmeme rağmen en önemlisi de tamamen bilinçsiz olmasına rağmen, mahkum edilmişti.
Berrin, olayın üzerinden üç yıl geçmiş olmasına rağmen, hala unutulmamış olmasına ve hiç tahmin etmediği yerlerde bire bin katılmış halde karşısına çıkıyor olmasına hayret ediyor. Kendine hayat kurmuş yaşadıklarından ders almış. En önemlisi de kimseye ön yargılı olmamayı öğrenmiş.
:: Geçmiş boynumuzdaki halka... |
Gönderen: Guvercin / Ankara
|
28 Ekim 2003 |
|
| Yazınızı okuyunca aklıma geldi bu. Bazen istemediğimiz olaylarla veya olmaması gereken olaylarla muhattap olmak zorunda oluyoruz. İnsan böyle bir olayın niye kendine başına geldiğini anlmaya çalışıyor ve anlamlandıramıyor ama sonuç olarak iyi veya kötü yaşamamız gerek. Bunu yapabilecek gücün her zaman insanın içinde,kıyıda köşe bulunduğunu düşünürüm. Umarım güzel olaylarla karşılaşır. Nihayetinde hayatta her zaman güzel birşeyler vardır. |
|
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
|
YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bıtkın kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevincler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene
karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
ATAOL BEHRAMOGLU
Etkilendiği Yazarlar:
Dostoyevski,Orhan Pamuk
|
|
bu
yazının yer aldığı
kütüphaneler |
|
|
|