"...öyküyü yazan bilge, beşinci ya da altıncı göbekten kral torunu olduğumu ortaya çıkaracak şekilde belirleyebilir soyumu." -Cervantes, Don Quijote |
|
||||||||||
|
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde pireler berber iken develer tellal iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken... Bembeyaz bulutların üzerindeki ülkede periler yaşarmış. Ayrı ülkelerde yaşayan Tema ile Mata birbirlerini görebilmek için hafif bir esinti bekler dururlarmış da bulutları karşılaşsın ve iki arkadaş kavuşsunlar. Çünkü daha çocuk oldukları için tek başlarına bulutlarını terk etmelerine izin verilmiyormuş. Şimşek çakıp gök gürlediği zamanlar mutlu beyaz bulut ülkesine korkulu anlar yaşatan Yıldırımlar Prensi, sahipsiz çocukları kaçırıp, onların iyilikten başka birşey bilmeyen tertemiz ruhlarına kötülük öğretebilirmiş çünkü. Tema ve Mata'nın aileleri de çocukları için çok endişe ediyorlarmış. Evet kendileri saf iyiliğin ancak akılla desteklendiği takdirde kullanılabilir olduğunu biliyorlarmış. Ama Tema ve Mata'nın iyiliğin büyüsüne herkesin inandığını sanacak kadar küçük olduklarının da farkındalarmış. Zaten dünya kuruldu kurulalı, Yıldırımlar Prensi ile aralarında süregelen savaşın nedeni de buymuş. Onlarda kötülüklerin kötülüğünü görecek akıl yokmuş. Her yüzyıl bulutlar ülkesinden biri, Yıldırımlar Prensine ülkesinin ileri gelenlerinin tüm karşı çıkışlarına rağmen, aklı öğretmeye çalışırmış. Her seferinde de bu deliliğe kalkışanlar, hayatlarında varlığından bile haberdar olmadıkları kadar başa çıkılmaz kötülükle karşılaşınca, saflığa hayran ruhları bunu kaldıramayıp, varlıklarını sürdüremezlermiş. * * * Tema ve Mata ise tüm olanlardan habersiz harika bir arkadaşlık yaşıyorlarmış. Bulutların arasında saklambaç oynuyor, yıldızlarla yarışıyor, rüzgarla kendilerinden geçiyor ve ay dede üzerinde kayıyorlarmış. Çocukların büyülü dünyası yaşları ilerleyip, ülkelerindeki tek düzeliği görünce bozulmuş. Aileleri evlenip mutlu olmalarını bekledikleri çocuklarının, büyüdükçe mutsuzlaştıklarını gördükçe çok üzülürlermiş. Mata'nın bir delilik yapıp yıldırımlar prensine gitmesinden korkuyorlarmış. Oysa Tema ve Mata'nın düşündükleri bundan farklıymış. Onlar Yıldırımlar Prensine aklı öğretemeyeceklerini anlayacak kadar akıllılarmış. Bunu anlayabiliyorlarmış çünkü onun yaradılışında akıl olmadığını anlamışlar. Ne için yaradıldıysa onu yapan biri nasıl suçlanabilirmiş ki? Tema ile Meta'nın kendilerine dert ettikleri şey başkaymış. Onlar dünya denen gezegendeki insanların hallerini bir türlü anlayamıyorlarmış. Onlarda akıl varmış, üstelik iyilikle kötülük arasında seçim yapmakta da serbestlermiş. Buna rağmen nasıl oluyormuş da kötülüğü, bozgunculuğu, savaşı, doğayı tahrip etmeyi, düşüncesizliği, riyakarlığı seçebiliyorlarmış? Tema ve Mata dünyaya gittikleri o ilk günü hep hatırlamışlar. Bembeyaz, yumuşak ve nemli bulutlardan, yalçın dağların duvar gibi çevrelediği yemyeşil çayırlıklara indiklerinde yasak olanı yapmanın heyecanın duyup birbirlerinin gözlerinde aynı sırrı paylaşımışlar ve yalçın dağların zirvelerini gölgeleyen ülkelerinin uzaktan görüntüsüyle kendilerinden geçmişler. Denizlerin derinliklerindeki dünyayı keşfederken, kutuplarda çılgınca kartopu oynarken, kulakları sağır edecek gürültülerine aldırmadan dev şelalelerde eylenirken, güneşin doğuşunu ve batışını dünyadan seyrederken neden ailelerinin bu harikulade gezegeni kendilerine yasak ettiklerini bir türlü anlayamamışlar. Bilemezlermiş ki insanoğlunun, Yıldırımlar Prensi ve halkından daha tehlikeli bir yaratık olduğu için büyüklerin böyle davrandığını. Ama zamanla öğrenmişler, yıldırımlar prensi gibi kötülükten başka seçenekleri olmayanlara karşın, bu gezegende, ellerindeki tüm nimetleri hiçe sayarcasına, iyilikten habedar oldukları halde kötülüğü tercih eden daha tehlikeli yaratıkların olduğunu görmüşler ve çok üzülmüşler. * * * İki arkadaş, yaşları iyice büyüyüp doğru ve yanlışı kendi kendilerine ayırd edebilecek çağa geldiklerinde de tıpkı çocukluklarında olduğu gibi yıldırımlar prensi ve halkının kötülüklerine gösterdikleri anlayışı insanoğluna hiç gösterememişler ve nasıl olup da iyilik ve kötülük arasında seçme şansı bulunan bir yaratığın kötülüğü tercih edebildiğini hiç anlayamamışlar. Zamanla bu durum insanları hakir görmeye kadar ulaştığında birgün kendilerini bembeyaz yün yumaklarına benzer ülkeleri altında, duru bir göl kenarında bedenleşmiş olarak bulmuşlar. Bir peri iken insanlarla konuşamazlarmış. Bu nedenle bir insan olarak artık onlara anlatabilecekleri için çılgınlar gibi sevinmişler. İlk işleri gidip evlenmek ve bir ev edinmek olmuş. Mata işe girmiş, Tema da mükemmel bir ev hanımı ve çocuklarının annesi olmaya çalışmış. İlk zamanlar herşey mükemmelmiş. Önlerine çıkan her yol ayrımında iyiyi, hiç zorlanmadan tercih edebilmişler, fakat çok sürmemiş ki insan olmanın peri olmaktan çok daha güç birşey olduğunu ikisi de kabul etmişler. Zamanla sosyal çevreleri büyüyor, insan ilişkileri derinleşiyor, bir peri iken hiç düşünmek zorunda olmadıkları şeylere hesaplamak ve planlamak zorunda kalıyorlarmış. Bu duruma çok fazla dayanamamışlar. Bir periyken asla anlayamadıkları madde hırsı onları da kaplamış. Tema buna kocasından daha çok direnebilmiş. Daha büyük bir ev, daha iyi bir mevki, daha çok para ve konforun gereksizliğini Mata'ya göstermeye çalışmış. Mata ise Tema'nın o iyi yüreğinin nasıl olup da katılaştığını ve nasıl olup da hoşgörüsüzlüğe ve anlayışsızlığa sonsuza kadar kapalı kalmaya yemin etmiş bu yüreğin insanları bu kadar rahat kırabildiğini anlayamamış. Her ne kadar günden güne, geçmişte bir türlü anlayamayıp, hakir gördükleri insanoğluna benzeseler de üzerlerindeki rahmet nedeni ile günlük hayatlarındaki ve kişiliklerindeki tüm değişime rağmen iyiliğin ve saflığın o ışığını ve içlerini dolduran sıcaklığını kaybettikleri için bu boşluğu hiçbir şeyle dolduramamışlar. İnsan olarak da bir peri kadar saf olunamıyormuş. Çünkü bu, insan olmaya tersmiş. Bir insan olarak kötü karşısında iyiyi tercih etmenin, periyken var olan ışık ve sıcaklıktan daha büyük mutuluklara yol açacağını anladıklarında ise geçmişte birer peri olsalar bile bir insan olarak bunu başarmanın zorlağuna dayanamayacaklarını sanmışlar. Bunu anladıkları gün her zorluğa rağmen çocukluklarındaki kadar büyük bir inançla iyiliğin gücüne tekrar inanmışlar ve yaşadıkları sürece herşeye rağmen ideal hayatı yakalamaya çalışmışlar.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Arzu Menteşeoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |