..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bilgi sakalla ölçülmez. -Moliere
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Meslekler & İş Yaşamı > Arzu Menteşeoğlu




10 Temmuz 2003
Üniversite Yılları  
Arzu Menteşeoğlu
Tüm dişhekimliği öğrencilerinde stres alır başını gider, mide kanamaları, tırnıkları kemirilmiş eller,...onlardadır. Diğer fakültelerdeki arkadaşlarımız gibi baharın tadını çıkartamayız biz. Tüm gün pencere kenarında çalışıp da havanın nasıl olduğuyla ilg


:BFJD:
               FAKÜLTE
                    

     Diplomayı ilk defa somut bir şekilde elinde tuttuğu gün hiç de tam beş yıldır hayal ettiği gibi sevinmedi. Ne okuma yazma bilmezden önceden "Büyüyünce doktor olacağım" diyen sesinin, ne de üniversite sınavında neden tıp fakültesini seçeceğini arkadaşıyla tartışırken ki heyecanı yoktu sesinde. Artık kendisinin başkalarının dişlerini oyup doldurabileceğini söyleyen, devletin buna izin verdiğini söyleyen bir kağıt tutuyordu elinde.

     Öyle güç gelen bir eğitimden geçirilmişti ki bunu ancak aynı kaderi paylaşan meslektaşlarının gözünde görebiliyordu. Kime anlatılabilirdi ki, her fakülte zordu, hiç kimse beleşten meslek sahibi olmuyordu. Fakülteye giren herkesi uykusuz geceler bekliyordu, sınav heyecanı, ödev hazırlıkları vardı. Biz müstakbel diş hekimleri ise abartıyorduk artık. Bizler ise bu lafları her zaman büyük bir anlayışla karşıladık. İçinde bulunduğumuz zorluklar çoğunlukla öyle başa çıkılmaz geliyor ve öylesine somuttu ki aynı eğitimi almayanların anlaması olanaksızdı. Eh zorunlu da değildi. Bakışlarımızla anlaşacağımız arkadaşlarımız bize yetiyordu.

     Evet her fakültenin sınavları vardı. Herkes okuyordu. Ama kimse bizim gibi değildi. Diş Hekimliği fakültesinin kapısından adımımı attığım ilk gün, hayatımda ölesiye bir yorgunluk ve stres kapısını kendi isteğimle açtığımı nereden bilecektim. Her yıl okulu bırakan, psikolojik yardım almak zorunda kalan arkadaşlarımızı duydukça hepimiz kaç kere o kapının ipini çekmek üzere olduğumuzu hatırlayıp, arkadaşlarımızı ailelerinden de iyi anlardık. İlk iki yıl ileride ne işime yarayacağını düşünerek def-i bela kabilinden dersleri çalışırken, ilk kez tanıştırıldığım pembe muma canhıraş şekil vermeye çalışırken, ikinci sınıfta plastik dişlerden protez yapmam öğretildiğinde kendimi artık hekim olmuş zannederken...Üçüncü sınıf, diş hekimliği eğitiminin uygulamalar yönünden en bezdirici, teorik dersler olarak ise mesleğe belki de ilk adım attığını hissettiren sınıfı olarak gelmişti bana. Üçüncü sınıfın protez ödevi başında sabaha kadar uykusuz geçen günlerininin beynimden silineceğini hiç zannetmiyorum. Hele bir de sabaha kadar uğraştıktan sonra elinizde uğraştığınıza delil olacak kadar bile bir ödev yoksa. Kibrit kutusu içinde en nadide mücevherler kadar özenle saklanan döküm ödevleri. Sabahın kör karanlığında "belki fark edilmez" umuduyla metalden ayrılan akrili tutturmak için sokak sokak aranan yapıştırıcılar. Okulun kapanmasına yakın içeride unutulmayı göze alarak rica minnet yapmaya çalıştığınız dökümler... Tüm bunlar bir diş hekimliği öğrencisinin yıllar sonra bile acı bir buruklukla hatırlayacağı anılarıdır.

     Derken kendi kendinize ve aynı eğitimi aldığınız arkadaşlarınıza söyleyebildiğiniz "Yahu ben bir şey bilmiyorum." dediğiniz yaz tatilini diken üstünde geçirirsiniz çünkü artık dönüşü olmayan yol sizi tatilin sonunda hasta karşısına dikecektir. Ama içinizi huzursuz eden başka bir şey de asistan fobisidir. Onlara "Bizlere birşeyler öğretmeye çalışan ağabeylerimiz ablalarımız" gözüyle bakmak zorlama bir iyi niyet olur. Çok az asistanımızın bizlere birşeyler öğretmek gibi bir kaygısı vardır. Herkes nasıl öğrendiyse bizler de öyle öğrenmeliyiz onlara göre. Erkek arkadaşlarımıza askerliğin zor gelmeyeceğini sık sık düşünürüz. Burada tecrübe kazanıyorlardır çünkü.

     Dördüncü sınıf kliniklerinin herbiri ölümlerden ölüm gibi gelir insana. En bal olarak kabul edilen cerrahi kliniği bile Bahar Abla sayesinde kabus haline gelebilir. Her klinikte bir yandan göstermelik olarak 'öğrenmek için sorun' mantığı cömertçe ortaya konulurken, soru sorduğunuzda ya cevapsız bırakılma ya da aşağılanma ihtimaliniz olduğundan öğrenmek için soru soran pek bulunmaz. Asistanlarımız bizim hala öğrenme aşamasında olduğumuzu çok çabuk unuturlar ya da işlerine gelmez.

     Asistanlarımızın başlıca işi bizlerle uğraşmaktır. Kendilerince başka işleri varsa bile, bizlerle ilgilenmesi gereken saatlari tamamen bize ayırmasını beklemek fazlaca iyimserlik olur doğrusu. Kendi çalışmalarını, misafir kabullerini, başka kliniklerdeki işlerini hep klinik saatlerinde yaparlar. Öğle tatillerini iple çekerler, öğrencilere tatil yoktur. Dokuz buçuktan üçe sürekli çalışmayı göze almışsınızdır ama, öğle tatilinde kaidenize onay vermesi için gözünüz koridorda hastayla sohbet eder, onun nereli olduğunuz yolundaki klasik sorusuyla başlayan artık tekrarlamaktan gına gelen hayat hikayenizle onu bilgilendirirsiniz. Onun işinden ve çocuklarından bahsederken, aklınızdaki tek fikir sizden istenen fahiş ortalamayı tutturabilmektir. Kliniklerde en yakın arkadaşlarınızı rakip olarak görmeye programlanırsınız, ama üçten sonraki geceleri sizi uyutmayan yorgunlğu da yine sadece onlarla paylaşabilirsiniz. Çünkü başkalarına göre, hayat zordur ve herkes yorulmaktadır... Hıh... Gerçekten öyle mi?

     Diş hekimliği öğrencisinin çilesi okul duvarlarından evine taşar, rüyalarına girer. Hastalara randevuları ayarlamak için didinir durursunuz. Acaba Ahmet Bey'in dişi ağrımış mıdır? Fatma Hanım ne alemdedir. Her şeyin kendi istedikleri gibi olmasını isteyen, rahatsızlıklarının ne olduğunu sizden iyi bilen hastalarla karşılaşırsıız. Ertesi gün doldurmanız gereken kanalın stresiyle huzursuz bir gece geçirirsiniz. Eksik bıraktığınız kanal yüzünden hastanız ölmüş müdür acaba? Tüm dişhekimliği öğrencilerinde stres alır başını gider, mide kanamaları, tırnıkları kemirilmiş eller,...onlardadır. Diğer fakültelerdeki arkadaşlarımız gibi baharın tadını çıkartamayız biz. Tüm gün pencere kenarında çalışıp da havanın nasıl olduğuyla ilgilenecek vaktimiz olmaz bizim. Kampüste top oynayanlara, çimenlere uzananlara için için haset ederiz.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Tasvir (Doğa)
Dostluk Üzerine Bir Çift Laf
Her Sevgi Özen İster
Berrin (- Bıçaklama Olayı - )
Hayat Arkadaşım...Sana....
Otobüsteki Eski Zaman Romalı'sı
Çocukluk Arkadaşım Halil
Bir anneden...'Canım Dilara'm'
Yüzlere Meraklıyım - Sokaktaki Herhangi Biri -
Eğitim - Öğretim

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Hayatın Anlamı [Şiir]
Ölüden Mektup Var [Öykü]
Resme Hapsolan Adam [Öykü]
Özlem [Öykü]
Dön Mehmet [Öykü]
Gerçek Miydi? Rüya Sanmıştım [Öykü]
Melek İnsanlar [Öykü]
Hayran [Öykü]
Labirent - Kayboldum! - [Öykü]
Sadece Bir Gazete İlanı [Öykü]


Arzu Menteşeoğlu kimdir?

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi Sevgilin bıtkın kalmalı öpülmekten Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır Kopmaz kökler salmaktır oraya Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına İnsan balıklama dalmalı içine hayatın Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle Çünkü acılar da, sevincler gibi olgunlaştırır insanı Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana ATAOL BEHRAMOGLU

Etkilendiği Yazarlar:
Dostoyevski,Orhan Pamuk


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Arzu Menteşeoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.