..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Şiir, tarihten daha felsefidir ve daha yüksekte durur. -Aristoteles
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Fantastik > Arzu Menteşeoğlu




9 Temmuz 2003
Resme Hapsolan Adam  
Arzu Menteşeoğlu
.....Ergun ailesinin salonlarındaki çerçevenin içinde geçirdiği tüm süre boyunca, el ayak çekildikten sonra, bunun neden başına geldiğini düşündü durdu.....


:CCAC:
     RESME HAPSOLAN ADAM

          
Nesrin-Erol Ergun çiftinin kokteylinde, hanımına meyva suyu götürürken, korktuğu geldi başına. Göz kamaştırıcı flaş ışığından sonra, varlığı yavaş yavaş silinirken, bunun böyle olacağını ve birgün mutlak başına geleceğini bildiğini düşünüyordu.

Rasim Bey o gece, karısının yanında masadaki yerine Semra Hanım'ın "Bir tanıdığa rastlamıştır...Tuvalete mi gitti acaba?" diye kendini avutup, sabırla beklemesine rağmen dönmeyecekti. Mantıklı bir beklemeyi biraz da aşan bir süre sonunda Semra Hanım bayağı telaşlanmış, ev sahibine ve tüm tanıdıklara sorup soruşturmasına rağmen, Rasim Bey'i gören birisine rastlamamıştı. İşin ilginç yanı, kapıdaki görevlinin son bir saat içinde kimsenin çıkmadığını söylemesiydi. Her zaman ve ortamda gerektiği şekilde davranan Rasim Bey'in, ev sahiplerine veda etmeden ve kendisine haber vermeden toplantıdan ayrılması fikri, en az bu, birdenbire ortadan kayboluş kadar saçma görünüyordu Semra Hanım'a. Hem, emekli adamın, bu kadar acil ne işi olabilirdi ki? Hem de Rasim Bey'in?

Makul bir bekleme süresinin hayli aşılmasının ardından, gecenin o vakti, eve yalnız dönmesi gerektiğini anladı. Arabalarının bıraktıkları yerde duruyor olması, kocasının almadığını göstermesi açısından daha da şaşrttı kadıncağızı. Park yerinde, işini bitirmiş evine dönmekte olan, toplantıda aralarda dolaşıp fotoğraf çeken fotoğrafçıya rastladı. Son bir umut 'Nereden hatırlayacak ama' ona da sordu Rasim'i

Bu sırada, karısının sesini duyan Rasim Bey, kendine geldi. Gözgözü görmez bir yerde, vücudunu kıpırdatamaz haldeydi. "Semra!" diye seslenmek istedi, sesi çıkmadı. Üç yıl önce, eğer ortadan birden bire kaybolursa, açmasını söyleyerek Semra'ya verdiği mektubu hatırlamasını dileyerek, olacakları kaderine boyun eğip -zaten yapabileceği başka birşey de yoktu- beklemeye başladı. Fotoğrafçının bir an önce filmleri tab etmesi ve makinenin içinden kurtulup gün ışığına çıkmak için sabırsızlanıyordu. Bu 'gün ışığına çıkışın' nasıl bir çıkış olacağını garip bir biçimde biliyordu. İki boyutlu.

Semra Hanım, Rasim Bey'i evde de bulamayınca polise haber vermeyi düşündüyse de, polis açısından olağan üstü bir şeylerin varlığını gösteren deliller bulunmadığından, biraz daha beklemeye karar verdi.

Ertesi gün Pazar olduğu ve fotoğrafçı prensip olarak Pazar günleri çalışmadığından Rasim Bey bir gün daha zifiri karanlıkta iki boyutlu olarak yaşadı. Neden sonra, Salı günü, hanımıyla katıldıkları toplantının ev sahipliğini yapan Ergun ailesinin hanımının, zarif yılan derisi çantası içinde, onların evine gitti ve ertesi gün de misafir odasındaki çerçevenin içinde, kameraya gülümseyerek dans eden mutlu çiftin ardında, uzakta hanımına şeftali suyu götürürken yerini aldı. Fotoğrafı gören tüm yakınları ve en başta da Nihal Hanımın kendisi, arka planda görünen Rasim Bey'in ne kadar 'gerçek gibi' göründüğüne hayret ettiler.

Tüm bunları dinleyen Rasim Bey, böyle söyleyenlerin, kendisinin ne kadar gerçek olduğunu bilselerdi, ne yapacaklarını merak ediyordu. Öte yandan da karısının bir an önce o mektubu hatırlamasını diliyordu.

Yıllardır, bunun başına geleceğini bildiğinden, cepheden ve boydan poz vermekten kaçınmıştı. Bu vehme nereden kapıldığını bilmiyordu. Bir insan, nasıl olur da üç yıl boyunca, gün gelip bir fotoğraf karesine sıkışacağından endişe ederek yaşardı?

Birgün, birden bire ortadan koybolursa, açılmak üzere bıraktığı mektubunu Semra Hanım'a verirken, onun ısrarlı soruşturmasına, zaten kalp hastası olan hanımının daha fazla üzülmesini istemeyerek, 'Eğer boydan ve cepheden fotoğrafı çekilirse, resme hapsolacağından korktuğunu' açıklamıştı. Fakat daha sonra, önce hanımının 'sen delirdin mi' bakışı, ardından da "Şaka yapıyor olmalısın" deyip kahkahalarla gülmesi üzerine, onu endişelendirmemek için, şaka yaptığına inandırmış, gene de birgün aniden ortadan kaybolursa diye mektubu saklamasını rica edip, önemli birşey olmadığına ikna etmişti.

Semra Hanım, polisin de, henüz sonuca varamadığını öğrendiği günden iki gün sonra, Rasim Bey'in, böyle bir durumda açılmak üzere verdiği mektubu hatırlayıp, tüm günü de onu nereye koyduğunu aramakla geçirdi.

Rasim Bey ise, arada geçen, tüm bu bir hafta üç günlük zaman boyunca, resmin içinde, iki boyutlu olarak, Ergun Ailesinin çocuk yetiştirme üzerine tartışmalarına tanık olarak, çocuğun önünde onun yetiştirilmesi konusunda tartışılmaması gerektiğini, istemese de kendi iç disiplinini kazanabilmesi için, bazı şeylerin zorla da olsa yaptırılması gerektiğini, daha serbestçi bir görüşe sahip babaya karşı savunan, anneye hak verdi. Sudan nedenle çıkan, korkunç kavganın ardından, Nihal Hanım'ın kapıyı çarpıp çıkışına, sonra da Erol Ergun'un bir süre odanın ortasında kalakalıp, yavaş çekim bir film gibi en yakın koltuğa çöküşüne, sessiz sessiz ağlamasına, Nihal Hanım'ın aniden geri dönüşü üzerine güçlükle kendini toplayıp, hiçbirşey yokmuş gibi gazete okuyor rolü yapmaya çalışmasına, daha sonra, karı kocanın tutkuyla birbirlerine sarılıp, özür dileyişlerine, orada bulunmaması gerektiği için, pişmanlık duyarak tanık oldu. Akşamüstü çayında, Nihal Hanım odadan ayrılır ayrılmaz, kadınların onun hakkındaki çekemez dedikodularını dinledi. Eve gelen temizlikçinin, evin hanımı ortalarda yokken, nasıl işten kaytardığını gördü.

Ergun ailesinin salonlarındaki çerçevenin içinde geçirdiği tüm süre boyunca, el ayak çekildikten sonra, bunun neden başına geldiğini düşündü durdu. Neden son üç yıldır, bu derece olması imkansız görünen birşeyi, olacağından yüzde yüz emin olarak beklediğini düşündü. Sonra da, buna, bu kadar inandığı için, yani bunu yaşamayı seçtiği için başına geldiğini kavradı. O on gün boyunca, insanların, kendilerinin ne olduğuna, yahut başlarına ne geleceğine kendilerinin karar verdiğini anladı, yaşanılan şeyler önce kafaların içinde, gerçekleşmek üzere tasarlanıyordu. Saçma bir saplantı yüzünden, bir fotoğrafa hapsolacağına nasıl da inanmış ve bu gerşekleşmişti de.

Semra Hanım en nihayet, Rasim Beyin emaneti olan mektubu artık atıldığına, yahut kaybolduğuna inanmaya başladığı bir an, buldu ve kocasının saplantısından haberdar oldu. Her ne kadar, kendisine son derece saçma da görünse, kocasından umut kesmeye henüz hazır olmadığından, son çare olarak Nihal Hanım'lara gelip, -nasıl karşılanacağına aldırmadan- toplantıda çekilen fotoğrafları görmek istediğini söyledi. Albümdekilerin birinde, uzaktaki masada, hem kendisi, hem de Rasim Bey görünüyorlardı, ancak bu kocasının bahsettiği gibi cepheden ve boydan bir resim değildi. Semra Hanım kendisine çok saçma gelmesine rağmen bu olasılığa bel bağladığını anlayıp umutsuzlukla ağladı. Ne olduğuyla gerçekten ilgilenen Nihal Hanım'a da, gerçeklikle bağdaşmayan hikayesini anlatmak zorunda kaldı. Akıl hastası olduğundan şüphelenilmesinden çekinerek, kocasının varlığını bu eve ilk adım attığından beri, yoğun olarak hissettiğini de ekledi. Nihal Hamın zannettiği gibi şüpheyle yaklaşmadı ona, tam tersine, kendisini de rahatsız eden bir belirsizlik aydınlanmıştı sanki. Hiçbirşey söylemeden yavaşça kalkıp, misafir odasındaki çerçeveli resmi getirdi ve garip biçimde, bir süredir, evde bir yabancının varlığını hissettiğinden bahsetti. Semra Hanım, resmi eline alır almaz Rasim Beyin orada olduğunu anladı.

Semra Hanım; fotoğraf, çantasında, gözleri yaşlı, şu dünyada 'olmayacak şey yok' düşüncesiyle, evine geri döndü. Bütün akşam, resmin karşısında endiseyle kocasıyla iletişim kurabilmenin yolunu araştırdı. Koltuğun üzerinde, hem yorgunluktan, hem de umutsuzluktan, sızıp kaldığı bir an, kocasının sesini içinde biryerlerde hissetti. Birbirlerini çok seven, birbirlerine yıllarını vermiş bu iki insan arasında o andan sonra garip bir iletişim doğdu.

Takip eden aylarda, zavallı kadıncağız, kocasını oradan kurtarabilmenin yollarını aradı durdu. Eşden dosttan duyduğu tüm medyumlara gidip, servet harcayarak çare aradı. Her gün, biraz daha, kocasının sonsuza kadar orada hapis kalacağına inanmaya başlıyorlardı.

Aylar sonra bir gün, aynı üç yıl önce bir fotoğrafa hapsolacağına nedensiz olarak tüm benliğiyle inanması gibi, 'eğer resmi yakarlarsa tekrar maddeleşebileceğine' inandığını söyledi Rasim Bey. Onlara bunu bazı medyumlar da söylemişlerdi. Ancak, kocasını, resmin içinde bile olsa yakınında isteyen Semra Hanım, bu riske girmek istemiyordu. Sonunda, Rasim Bey, karısını, buna gerçekten inandığına, zaten de bu şekilde yaşamak istemediğine ikna etti.

Dramatik bir şekilde vedalaşıp, birbirlerine haklarını helal ettikten sonra, Semra Hanım son bir kez daha, bundan emin olup olmadığını sordu kocasına. Rasim Bey, kesin kararlı olduğunu tartışma götürmez bir dille yeniden bildirince, kadıncağız hiç istemeyerek de olsa fotoğrafı yaktı. Ne tip birşey beklediğinden emin değildi, ancak fotoğraf tamamen yanıncaya ve külleri soğuyuncaya kadar, hiçbirşey olmadı. Felç olmuş gibi orada öylece saatlerce küllere bakarak oturdu. Kocasının artık tamamen öldüğüne inandığı bir an, baygınlık geçirmeye yakın durumda kendini yatağına zor attı.

Bütün bir gece, kabus gördü. Kocasıyla geçirdikleri mutlu günleri tekrar tekrar yaşadı, sonunda da hıçkırıklar içinde uyuya kaldı.

Sabah, uyandığında, yanında uzanan birinin varlığını hissetti. O sırada Rasim Bey'de ayılmıştı. Karı-koca bir süre bakıştıktan sonra, birbirleri için ne kadar önemli olduklarının, yaşayarak -gerçekten- bilincine varmış insanlar olarak, hiçbir şey söylemeden sımsıkı sarıldılar.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın fantastik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Gerçek Miydi? Rüya Sanmıştım
Melek İnsanlar
Sadece Bir Gazete İlanı
Işık Adam
Video Mert
Yoksa Öldüm Mü?

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ölüden Mektup Var
Özlem
Dön Mehmet
Hayran
Labirent - Kayboldum! -
Gidelim Köyümüze Hüseyin!
Ölüm Güzel Şey

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Hayatın Anlamı [Şiir]
Günlük - 9 [Roman]
Günlük12 [Roman]
Günlük - 5 [Roman]
Günlük - 7 [Roman]
Zara'nın Dünyası [Roman]
Günlük - 6 [Roman]
Günlük 11 [Roman]
Günlük - 8 [Roman]
Günlük - 10 [Roman]


Arzu Menteşeoğlu kimdir?

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi Sevgilin bıtkın kalmalı öpülmekten Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır Kopmaz kökler salmaktır oraya Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına İnsan balıklama dalmalı içine hayatın Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle Çünkü acılar da, sevincler gibi olgunlaştırır insanı Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana ATAOL BEHRAMOGLU

Etkilendiği Yazarlar:
Dostoyevski,Orhan Pamuk


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Arzu Menteşeoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.