|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
6 Kasım 2003
Otobüsteki Eski Zaman Romalı'sı
Otobüsteki Eski Zaman Romalı'sı
Arzu Menteşeoğlu
Ben ilginç bir tip bulmanın heyecanıyla, onu incelediğimi fark etmesinden de korkarak arada bir pencereden dışarıya bakıyormuş gibi yapıp incelememi sürdürmekte olayım... |
|
OTOBÜSTEKİ ESKİ ZAMAN ROMALI'SI
Sıkış tepiş belediye otobüsünde bile dikkat çekmeyecek gibi değildi. Şoförün arkasındaki sırada sondan bir önceki ikilide oturuyorduk. Yaz sıcağında iyice bunalmış halde birbirimizle konuşacak halimiz bile yoktu. Hatta sanırım ben biraz uyukladım bile. Ta ki o binene kadar. O andan sonra ikimiz de birbirimizden habersiz inceleyecek ilginç bir tip bulmuş olmaktan mutlu, onu göz hapsine almışız.
Eski Roma Hrstiyanlarını andıran bir tipi vardı. Elbette Eski Roma Hristiyanı görmedim hiç ömrümde, ama neredense onlardan birinin resmini çizmem istense aynı şu önümde duran adam gibi birini çizerdim. Ensesinden hafif sarkan dalgalı koyu renk saçları, fazla uzun olmayan, ağzını belirsiz kılan sık sakalı, dışa fırlak gözleriyle onlardan biri vardı işte karşımda.
Ben ilginç bir tip bulmanın heyecanıyla, onu incelediğimi fark etmesinden de korkarak arada bir pencereden dışarıya bakıyormuş gibi yapıp incelememi sürdürmekte olayım meğer arkadaşım da boş durmuyormuş. O da benim gibi tırnakları uzun bakımlı elleri fark etmiş. Bu tırnaklar mutlaka gitar çalan bir ele ait olmalı. Yaşı konusunda kesinlikle anlaşamadık. Arkadaşım yirmi beşlerinde olduğunu iddia ederken. Ben otuzlarında olduğunu düşünüyordum. Sanırım arkadaşım; elindeki defterlerden, sırt çantasından ve temiz olmakla birlikte hayli spor kaçan kıyafetinden bu fikre kapılmıştı. Ben ise sadece yüzüne bakarak onun tahminlerinden daha yaşlı olduğunu iddia ediyordum.
Bizim yanımızda ayakta duruyordu. Bir süre sonra iki sıra önümüzde oturan orta yaşı aşmış bayan aniden dönerek ikisi arasında ortaklık kuramayan bizleri afallatan bir şey yaparak ona göz kırptı. Fakat daha sonra bayanın yanı boşalıp da bizimki onun yanına oturup gayet dostane konuşmaya başladıklarında ancak ikisinin ana oğul olduklarını kavradık. Dediğim gibi kendimizi onları incelemeye o kadar kaptırmışız ki ben arkadaşımın, arkadaşım da benim onlarla ilgilendiğimi fark etmemiş. Ta ki otobüsten iner inmez ikimiz de onlardan bahsedene kadar.
Her ikimizin de ana oğul arasında çok özel bir ilişki olduğu kanısına varmıştık. Bu da ikimizi de şaşırttı. Nereden mi? Anne, iki durak önce inecek oldu oğlundan ve ayrılmaları hayli duyarlıydı. Anne ayağa kalktı. Oğul aralardan onu görmeye çalıştı, birbirlerini gözleriyle öptüler, kadın indi, asfalttan aralık olan otobüsün kapısından onu görmeye çalıştı, oğul otobüs uzaklaşana kadar annesini pencereden gözledi, son kez işaret ve orta parmağını kullanarak ikimizi de büyüleyen bir jestle annesine öpücük gönderdi ve ayrıldılar. Kimbilir belki akşama kadar, belki de bilinmeyen bir geleceğe kadar. Herikimiz de olağan dışılığı fark etmiş ama adını koyamamıştık.
Bu arada onun hakkında; nerede okuduğu, ne yaptığı, kim olduğu, annesiyle arasındakiler bizler için merak konusu olmakla birlikte sadece annesinin otobüsün kapısından onu görmeye çalışırken seslenmesinden adını öğrenebildik. "Hadi Fatih!" demişti annesi.
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
|
YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bıtkın kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevincler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene
karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
ATAOL BEHRAMOGLU
Etkilendiği Yazarlar:
Dostoyevski,Orhan Pamuk
|
|
bu
yazının yer aldığı
kütüphaneler |
|
|
|