Herkes aynı notayı söylediğinde uyum elde edilmiş olunmuyor. -Doug Floyd |
|
||||||||||
|
Aylardır kalemle kağıda düşman yaşadım. Nicedir insanlara kızıp kendimi zehirleyemiyorum çünkü. Kendimi zehirlerken yüreğime dolan kinin bir parçasını paylaşırdım bembeyaz sayfalarla, beni zehirleyenlere inat bende zehirlerdim bembeyaz sayfaları acımasızca. Kendime sordum hep kimin için ne için bunca gam kader diye.. ve bu içimde büyüttüğüm zehrin nedeni ne? Yüzlerine tükürsen onu bile anlamayacak insanlar için neden kukuman kuşlarıyla arkadaş olup, baykuşları yoldaş tutup sabahladım gecelerce hala anlamış değilim. Ama o kısır döngüler arasında bir çocuun kesilen parmağından tutunda, kolunu makinaya kaptıran bir işçinin acısını yahut Pamuk tarlalarında pamuk dikenlerinin parça parça ettiği kınalı elleri düşünmeden de geçememiştim. Tüm bu olanların tek ve reel bir sorumlusu vardı oda bendim. Çünkü bir devrici yaşadığı müddetçe ve yaşadığı süreçte kendi dünyasını güzelleştirmek için çaba harcamalıydı. Oysa ben bu yaşananlar karşısında küçük bir su damlası olmaktan öteye gidemiyordum. Değiştiremiyordum yaşadığım dünyayı, kurtaramıyordum çıplaklıktan ve soysuzluktan insanları ve öylece baka kalıyordum karanlıklar ardından aydınlatmak isterken karanlığı. Anlamsızca kelime guruplarını toparlayıp satırlara sığdırmaya çalışırken yüreği benim gibi atan insanların varlığından güç aldım beklide… Sancılarını sancım sanıp, yaşadıklarımın gölgesinde birazda olsa kuvvet verebilmekti güçsüz kalan birkaç yüreğe amacım. Şimdi dönüp bakıyorum da sanırım; “Üç beş kişi Kalmış Türkü diyenler, Al üstüne yeşil donu giyenler….” Mısralarındaki gibi üç beşi geçmedi beni anlayanlar yada anlamaya çalışanlar. Yazdıklarımın içinde kaybolmayı seçtiler nedense ya da var olduğum hayat içerisinde onlar yok olup gitmeyi seçtiler… Alçak çıkarların, sıska gecelerin insanı oldular hep… Akıllarındaki üç kuruşluk var olma planına beni de alet edip kandırdılar yok saydılar onuru bağlılığı ve var olma sebebini. Onların beyinlerindeki hesap kendi günahlarını aklamaktı belikli. Yıllar önce bir çarşafa yapışıp kalan masumiyetlerine kılıf arıyorlardı ve o kirli çark içinde beni seçtiler yalancı masumiyetlerinin saf kurbanı. Sevda deyip beni kurban seçenlerin yanında yalancı dostlarla yürünen yollar, çekilen demler ve daha niceleri. Ne akraba kaldı ne arkadaş ne dost… yok olup gittiler kendi karanlıklarına ve beni başka karanlıklara terk ederek. Hep nedenini sorguladım hep anlamsız geldi bu yaşananlar ve sonunda dizlerimdeki tozu ve kanı silerek tekrar ayağa kalkmak oldu bana kalan. Dedik ya üç beş kişi kalmışız. Ha üç ha beş demeyin… “Sayılmayız parmag ile, Tükenmeyiz kırmak ile Taşramızdan sormag ile Kimse bilmez ahvalimiz…” Üç yada beş kişi kalsak bile varlığımız korkutacak sizleri. Sayamayacaksınız cesaret edip çünkü biz onurumuzla bir kere öleceğiz dizlemizdeki sayısı belirsiz yaralarla. Hiç düşündünüzmü bize çelme takanlar ya sizler dizlerinizde bir yara bile olmadan her gün aynaya bakarak kendi onursuzluklarınızla satılmışlıklarınızla ve üstünü örttüğünüz kirli ayıplarınızla yaşadığınız süreçte kaç kere ölüp yeniden dirileceksiniz? Ha sakın Pir Sultan’ın güzel dizelerini pişmişlik ve onursuzluklarınızla kirletmeyin.. sizler bir ölüp bin gelecek cinsten değilsiniz. ;Sizler hayatın saflığı ve temizliği içinde kirlenmişliği ve satılmışlığı seçenlersiniz. Kelimelere ve hayvanlar alemine hakaret etmemek için dikkat ediyorum ne hayvan demeye dilim varıyor nede size yakışmayan küfürleri sıra sıra dizmeye. Sadece yazık diyorum. Sözde temzilikten ve arınmışlıktan bahsedip, mangalda kül bırakmayan sizler. Lafa gelince dağları delen işe gelince yan çizen sizler. Sözde alnının terini toprağa döken köylüyü düşünen sizler daha o sıcakta alnının terini dökmeye cesaret edemeyenler. Lafa gelince soğanla ekmek yiyen daha evde soğanı bile kavuramayan sözde devrimci özde lünpenler. Ve dahası o küçücük beyinlerinizle özgürlük kargaşası yaratıp savunduğunuz halkın değer yargılarını hiçe sayıp kendinizi tüm çıplaklığınızla kaf dağında gören sizler. Dahası mı? O kadar çok ki. Dedim ya ne kelimelere ihanet edebiliyorum nede inceden küfür edebiliyorum artık. Sözlerinizle kendi karanlıklarınızda gökkuşakları yaratıyorsunuz oysa farkında bile bile değilsiniz var oluşunuzla gökkuşağına ihanet ettiğinizin. Sizler kırılan tırnaklarınızın hesabını yaparken nasıl olurda Pamuk tarlasında pamuk dikenlerinin parça parça ettiği kınalı ellerin hesabını sorabilirsiniz? Sizler hayatınızdaki hesap kaygılarınızla yarın kaygılarınızla lüks ve sefa içinde yaşama düşlerinizle sizler yat kat ve bilmem hangi marka hangi model araba hayaliyle düşler kuranlar nasıl olurda sınıfsızlıktan ve eşitlikten bahsedebilirsiniz? Sizler gecelik ilişkilerin kurbanları sizler yüreklerinde sıcaklığı sevda sanan düzenin çocukları yarı çıplaklığınızla nasıl Ferhat’la Şirini kirletebilirsiniz? Sizler küçük hesap peşinde koşup önce kendi refahını düşünüp üçün beşin hesabını yapanlar nasıl gülü gülle tartabileceğini sanırsınız? Anadolu’nun değerlerini kendi pisliğinizde kirletme hakkını kimden alırsınız? O kadar dolu ki yüreğim o kadar şaşkın ve o kadar öfkeli… Dahasını duymak sizi onurlandıracaksa yazayım ama siz kendi pisliklerinizle yüzleşmek yerine hiçbir zaman kendinizi görmez ve başka bataklıkları kurutmaya kalkarsınız. Yazık…. Ve gelelim üç satırı beğenmeyen beş satırda olsa illa da bana bir küfür ette kendimi bulayım diyen kendini ve milletini bilmez şerefini pasifik ötesine ipotek etmiş ağzından çıkanı kulağı duymayan o bıyıları güzel yüzleri sahte nur dolu zavallılara… Daha din bilmeden dindar olan, Koskaca Kuran’ı kendine yontan Emevi saltanatını İslam felsefesiyle karıştırıp yüce İslam devrimini hiçe sayan ve Günde beş vakit yüreklerindeki pisliklere aldırmayıp daha bir gece önce para ile satın aldığı tazanin türlü hayaliyle alnını secdeye götüren zavallılar. Aklınızdaki ihale dosyalarıyla ve cebinize girecek servetin hesabıyla Yüce Allah’a secde etmenin Kuran’daki yerini bana bir gösterin. Her işini Allah Allah diye yapan söze gelince Dinden İmandan Hz. Ömer’den Başlayıp Hz.Osman ve Ebubekir’le övünen Kara çarşafın adlında türlü soysuzluklar çevirip Cennette size bahşedilecek dilberlerle ölmeyi düşleyen zavallılar. Kerbela’da Ehlibeyt soyunu katledenlere duyduğunuz bu sempati nedendir. İslam bunun neresindedir. Hz.Ali’yi Ve çocuklarını katleden gözlerini kan bürüyen bu özü bozuk soyun yoldaşı olmak nedendir? O örümcek beyinlerinizle hem Türk olduğunuzu iddia edip hem kadınlarınızı kara çarşafın altına sokma merakı acaba yolda gördüğünüz kadınlar için düşündüklerinizden midir? İnsan ne ise karşısındaki için aynı şeyi düşünmez mi? Sizin iç geçirdikleriniz başkalarının içinden geçecek diye midir bu korku? Sorarım size Orta Asya da hangi kadınımız kara bir örtünün altında gizliydi. Kadınlarımız at üstünde yiğidiyle cenk tutardı. Ancak bir sırtını yere getiren Erkekle evlenebilirdi kadınlarımız. Siz o ufacık beyinlerinizle o yüce değerleri küçülterek olmayan beyinleriniz içine hangi hakla hapsedebilirsiniz? Hadi siz hapsettiniz ya bu duruma katlanan sabah akşam evinde makarna pişirmekten makarna beyinli olan kadınlarımız bu nasıl bir inanıştır ki siz buna tereddütsüz evet diyebilirsiniz? Hangi Türk geleneğinde göreneğinde vardır bu? Yazık yazık hem de çok yazık. Şimdide çıkmışlar Dindar gençlik yetiştirme hayaliyle yanıp tutuşmaktalar. Dindar gençlikten önce İnsan yetiştirmenin derdine düşen kalmadı koca yeryüzünde. Ne diyelim.. Dindar gençlikmiş… Siz insan olanını buldunuz sırada dindarı kaldı. Siz yaratılanı önce bir sevmeyi bilin yaradandan ötürü.. Siz yaradılanı yakmayın siz yaradılan çıplaksa bakmayın…Siz yaradılan açsa doruyun.. siz yaradılan ayıp ettiyse üstünü örtün. Siz satılık eti almazsanız siz çıplakalra bakmazsanız siz açları doyurur ayıpları örterseniz İnsan olur insan kalırsınız. Dindar olmuşsunuz dinsiz olmuşsunuz kime ne. İnsanı insan yapak değimlidir asıl Dinlerin görevi. Siz İnsan gıtlığında kendinizi darı ambarında sanıp Dindar arıyorsunuz. Bir atasözü var “Eşek Alim Olmaz Su Taşımakla Tekkeye, İnsan Adam Olmaz Gitmek İle Mekkeye .” demiş atalarımız. Koynları sürün mekkeye sonrada getirin ülkeye ne geçti şimdi elinize birde ben sorarım size…. Önce siz yüreklerinizdeki üstünü örtüğünüz gizli kalmış çıplaklıklarınızı çıkarın o küçük ve makarna ile beslediğiniz beyinlerinizi göreceksiniz aslında giyinik insanlar ve unutmayın asıl çıplaklık beyinlerde başlar öyle olmasaydı giyinik doğardı insanlar….. Ve gelelim bunca kelime kargaşasından dolayı kendimize… Ne kendimi dev aynasında görüp yazdım bunları nede ben bir haltım diyerek aldım kaleme. İnsan olmaya çalışan bir mahlûkatın düşündükleri sadece bunlar. Ha.. Yazdıklarıma gelince illa beğeneceksiniz diye yazmadım hiç neden mi kendim bile beğenmedim yazdıklarımı da ondan. Yarı varsa birilerinin oturur kocunur, kimileride kukuman kuşu gibi sallar başını düşünür kimi kuyruğuna basılmış gibi deli gibi zıplar kimileride önüne bir tutam bonfile atmadım diye kükrer. Kükreyip havlayana, yada kulağına şu kaçıp anırana yahut makarna ile doyup bit kadar beyni ile caka satanlara ondan bundan yakınıp susanlara, sustum deyip alınanlara burada ben yokum deyip avunanlara ve lan bana dedi deyip oturup tatlı tatlı kaşınanlara.. ne sözüm ona nede buna işte ortaya konuştuk lafım Âlim olup anlayana….. Hamza EKİZ
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © HAMZA EKİZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |