..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Geçmiş ölmedi. Henüz geçmedi bile. -William Faulkner
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Toplum > HAMZA EKİZ




4 Mart 2013
Benden Bu Kadar….  
HAMZA EKİZ
SUSMAK MI DAHA ACI YOKSA ANLAMSIZ CÜMLELER KURMAK MI?


:AAGG:
Uzun zamandır suskunluklardan, konuşamamaktan ve ağızdan çıkan sözlerin ağırlığından bahsedip duruyordum kısa kısa cümleler kurarak. Son olarak uzun bir cümle kurup hayata küsmeyi bir bakıma kendime dönmeyi bildiklerimi unutup unuttuklarımı bilmemeyi öğreneceğim. Nasıl yapacaksın diye sorarsanız işte onu daha kestiremedim. Azim diyelim bunun adına kimilerinde var olan konuşma azminin karşısında susma azmi. Hani demiş ya Atalarımız duvarı azim deler diye bakalım benim hedefim sunta. Neden mi sunta? Belki artık şöyle bir bakınca dünyaya artık insanları sunta gibi görmeye başlamam beklide asıl neden. Üzeri cilalı bir tabaka içine bakarsan sıkıştırılmış talaş parçacıkları. Neyse ya ortalığı fazla pisletmeden susalım gitsin öyle değil mi?
     Bir insan kendi olmaktan neden vazgeçer? Hani o bildiklerinin arkasında durmaktan sürekli doğruları söylemekten yada ne bileyim doğru gördüklerini paylaşıp insanları yanlışlardan kurtarmaktan neden vazgeçer? Aslında vazgeçtiği nokta karşındakinin değersizleşmesidir ve işte bu noktada kelimeler tükenir ve söylenecek söz kalmaz. Susmak istersin ara ara söylersin susacağını susmak senin kendinle olan kavgandır aslında ama bu kavgayı senin değer verdiklerin anlamaz yada anlamak istemez. İşte o yüzden bazı suskunluklar başkalarının hayatını serbest bırakmandır. Senin özünde var olan geçmişin acılarını bir başkasına yaşatmama isteğin son bulur bir noktada bakarsın karşındaki yüze ağzından çıkan kelimelere, sana hak verirken gözlerinden okursun “hayat benim hayatım, yaşadıklarımla ve yaşadıklarımla ve tüm yanlışlarımla ve doğrularımla bu benim” der o gözler anlamazlıktan gelirsin önceleri ve sonra susarsın işte. Hatalar, yanlışlar ve akıp giden zaman içinde bir yer tutma kaygısıdır aslında kimi zaman hayat ve sen bu hayatta var olamadığın yerlerde görmek istersin değerli kıldıklarını tüm çaban tüm amacın azmin hayata tutunuş sebebin budur aslında; bedenindeki son damla enerjiyi bile değer verdiklerin için harcarsın ama işte amalara takılı kalırsın. Kimileri için değerli bir hediyesindir hayatın onlara sunduğu, kimileri için bir abi kardeşsindir hep yanında olan, kimileri için dostsundur arkadaşsındır sırdaşsındır ve seni değerli kılıp yüksek bir yere koyarlar lakin farkına bile varmazlar o değerli saydıklarının zaman içinde tozlandığının unutulduğunun ve bir gün o yükseklerden atarsın kendini aşağıya paramparça olursun bir biblo misali içinde birikmiş ne varsa saçılır etrafa ve hiçbir zaman toparlanamazsın, canı yanar seni yükseğe koyanların hemen üzerindeki tozu silip bir koşu bakkaldan aldıkları Japon yapıştırıcısıyla birleştirmeye çalışırlar seni. Değerini o zaman anlarsın işte 50 kuruşluk bir Japon yapıştırıcısı kadarsındır. Neyse o değer bile güzel gelir yorgunluklar olmasa insana ama dedik ya hayat bu ve zaman işliyor lehimize işte zamana kızar kendine küsersin ve sen, sen olmaktan kaçar aynı bedende bir başkası gibi yaşamak için çırpınırsın.
     Anlamaya çalışırlar seni yahut anlamak isterler lakin ne zamanları yeter hayatın bu koşuşturmasında nede bu yaşadıkları doğrular içinde akıllarına gelirsin. Sen sen değilsindir artık ama bunu senden başkası bilmez olur. Aslında hayatın seni değiştirdiğini itiraf etmek zordur. Akıp giden zaman içindeki çırpınışlarının çaresiz kalması, kendi benliğinle olan ters düşüşlerinin içinde kendini tanıyamaman değişmektir aslında sana zor gelen ve değişimin içinde kendini tanıyamaman. Her geçen dakika her geçen saat ve her kaybolan gün yok oluşlara gebedir. Her gün batımında senden gidenlere bakakalırsın ve her doğan gün artık ısıtmaz olur bedenini. Var oluşlarla yok oluşlar arasındadır bu gebelik ne doğmak istersin ne var olmak çoğu zaman nefes almak bile istemezsin. Sen kendini suçlarsın seni bu hale getirenlerin tuzu kuruluğuna inat. Tek suçlu sensindir ve o suçun tek nedeni yüreğine doldurduğun “güven” denilen lanet olası duygudur aslında. Seni var eden seni sen yapan ve gülümseyişinin hayata tutunuşunun nedeni “ güven”.
     Güvenirsiniz, çevrenizi saran onca insana. Güvenirsiniz ağızlarından çıkan her bir cümleye cümleyi kuran kelimelere ve her harfle. İnanırsınız bir çocuk misali onca büyümenize rağmen inanmak istersiniz bir kere daha diye. Ve sonu gelmez bir kere daha ve bir kere daha. Sen konuştukça vazgeçmiyorsun güvenmekten çünkü anlattıkça, anladıkça karşındakini inanıyorsun. Beyninde insan motifleri oluşturuyorsun senin bildiğin senin inandığın motiflerde, ya sonra o senin emek emek dokuduğun motifler kayboluyor gözden. Sen kendinden utanıyorsun kendi benliğinden, emeklerinin kayıtsız kalışından ve sana söylenen yalanların ortasında yalanlarla dolu bir hayat yaşamaktan. O noktada senin söylediklerin bile yalanlaşıyor, sen doğru söylesen de yalanlar kirletiyor varlığını. Sana verilen vaatlerin sahte cennetinde sen oyalanırken o yalan cennetin şarabıyla sarhoş olanların sahte gülücükleri içinde kalıyorsun. Ve o sahte cennet seni senden koparıp alıyor. Susuyorsun, susmak istiyorsun kendine gelip son bir söz daha söylemek isteyecekken karşına çıkan başkalaşmış yüzler seni tekrar suskunluğun girdabına mahkum ediyor. Sesin kesiliyor. Ve ilmik ilmik dokuduğun motifler yavaşça sahte cennetin Kevser ırmağında kayboluyor. İşte o noktada bedenini temizleyen Tanrının haram kıldığı şerbete bile düşman oluyor bedenin. Sen senden geçiyorsun, sen kendinden geçiyorsun ve sen başkalarının yüzündeki gülümseme ile mutlu olacağına inanan sen o sahte gülümseyişler içinde yok oluyorsun.
     Oysa ne güzel söylemişti Yılmaz GÜNEY;
“Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili,
biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz acısını acımız yaptık çünkü.
Dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığımız bir insanın göz yaşı bile içimizi parçaladı.
Kedilere ağladık, kuşların yasını tuttuk...
Yüreğimizin zayıflığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı. Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili...
Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak. Ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım.
Yaşamak ne güzeldir be sevgili...
Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek...
Ve o vaz geçilmez sancılarını duyarak hayatın...”
Nede güzeldir insanın insana yanması. Anlaşılan insan olamamışız diyorum kendimce. Biz yandığımızı düşünsek de, ya yanamamışız, ya insan olamamışız yada yanacak insanlara denk gelmemişiz. Ha üç beş kişi kaldık türkü diyenler onlar hariç tabi bu kurduğum cümle yumaklarının içinde. Üç beş kişi toplasan bir elin parmakları etmeyiz. “Sayılmayız parmak ile tükenmeyiz kırmak ile taşramızdan sormak ile kimse bilmez ahvalimiz…” ha birde “usludan yeğdir delimiz.” Deli miyiz? Ulu muyuz? İnsan mıyız? Tartışılır. Tartışmakta bize düşmez zaten tartışanlar tartışmakta yalanlarıyla hayatımızı kirletmeyi devam etmekte. Kendi hayatlarının çağlayan şelalesinde bizleri yüreklerimizdeki güveni boğmakta.
     Bizi bizden uzaklaştırıp sonra karşımıza geçip bizi sorgulayan yüzlerle geçen zaman içinde her şeyin sahtesine olan kavgamız artık kendimize dönüyor. Sahteleşiyoruz gün ve gün çevremizdeki sahtecilikler içinde. Sahte merhabalar, sahte dostluklar ve sahte umutlar ve sahte beklentilerle. Kendimizi kandırmaya devam ettikçe sürecek beklide bu kargaşa ve bu kargaşa içinde kaybolacağız her doğan güneşin batışına kadar olan vakitte. Ve güneşin batışıyla kaybolacak tüm yalanlar gecenin karanlığında ve sahte gülücükler belli belirsiz bir sokak lambasının aydınlığında göze çarpacak anlamsızca.
     Tüm bu yok oluş içinde bende geminin dümenini bırakıyorum artık. Ne ilmek ilmek motif dokuyacağım nede azgın dalgaların karşısında dümeni sımsıkı kavrayacağım. Ha bir motif eksik ha bir fırtına fazla. Ha var olmuşsun yalanla kirletilen dünyada ha bağırmışsın kıçın yırtılana dek bir başına. Seni anlayan yoksa ve yüreğindeki değer günden güne sana ağır geliyorsa ha güvenmişsin sunta suratlı varlıklara ha susmuşsun anlamlıca. Seni senden alanlara inat konuşmaktansa bu sefer susmayı dene dedim anlamlıca. Ve son bir cümle kuruyorum anlayanlara anmak isteyenlere son gücümü toplayarak belki bir isyan beklide tanıdıkları son benliğimden kalan bir yakarışla “Benden bu kadar “ diyorum. Ve bu insan kirliliğin inat susuyorum….



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplum kümesinde bulunan diğer yazıları...
Değişim
Şuursuz Bir Yazı…
Unutmadımaklımda!..
Dost Kokan Bir Dem’de….
Âlim Olup Anlayana…...
Benim Halkım
Yeter!..
Birgün Daha Geçti…
Ya Siz?
Temmuz Adın Kalleş Olsun!

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Gülüp Geçin……
Sen Sevmek Nedir Bilirmisin?
Ama Ben Seni Çok Sevdim…….
Biz Kimiz*
Yorulur Mu Bir İnsan?
Tatlı Bir Hayaldir Benim Köyüm……
Nasıl Bir Sevdaya Sevdalıyız Biz?
Sevda
Çocukça Bir Tebessüm…
Bir Dosta İnceden Sitem…...

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Yürek Sızısı [Öykü]
Gökyüzü [Öykü]
Kalemle Aydınlanan Düşler [Öykü]
Hişt Oradakiler…. [Eleştiri]
Gündem [Eleştiri]
Asosyal Bir Paylaşım [Eleştiri]
ve Zaman Durdu…. Konuştu Yürek Pervasızca…… [Eleştiri]
Yeni Türkiye!.. [Eleştiri]
Yoruldum [Eleştiri]
Olacak Tabi O Kadar [Eleştiri]


HAMZA EKİZ kimdir?

İNSAN OLMAYA ÇALIŞAN BİRİ İŞTE.

Etkilendiği Yazarlar:
CAN YÜCEL


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © HAMZA EKİZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.