..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / Ve bir orman gibi kardeşçesine...
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
İzEdebiyat - Yazar Portresi - Meryem Rabia Taşbilek
Meryem Rabia Taşbilek - dilsizmütercim
Site İçi Arama:


Ana Sayfa
  Pencere Önü Düşünce Rutinleri (Meryem Rabia Taşbilek) 9 Mayıs 2009 Deneysel 

Tebbessümüne inşirah içirilmiş çocuklar şaşkınlıkla bakardı bu hale kapı aralıklarından... Fakat şu aşikardı ki, herkesin içindeki karanlık aydınlığını arıyordu. Aranıyorsa bulunacaktı elbet. Bazılarımız pusuda gözlüyorduk aydınlık arayan karanlığımızı. Pütürlü soru işaretleri törpülüyordu hakikatin önündeki duvarı inceden inceye. Yeni anlamlar yumuşak dokuyu geçip, aklın sinir uçlarına dokunup kanatıyordu.

  Dilsiz'in Ben Tercümesi (Meryem Rabia Taşbilek) 9 Mayıs 2009 Bireysel 

Kendinden yana bakmaya yorulduğu pencerelerinin tozunu alırken, sürekli yolculuk yaptığı trenin aynı cephesine oturup ve ne zamandır dikkat kesilse de etrafındaki yolun sadece bir yönüne aşina olduğunu farketti. Ters yönde ve hep baktığı yönün aksi istikametinde bir koltuğa gömüldü. Önce biraz soluklandı. Tüm yorgunluğunu içine yatırdı, düşünce hamaklarında sallandı. Sonra üzerinden geçtiği köprülerden içinin ağırlıklarını akıtırmışcasına dalgın dalgın bakmayı denedi. Akan her neyse daha çok genizine hücüm ediyordu. Manzaranın buğusuna rağmen yeni bir çehre kazanmıştı yollar.

  Yumurtasız Omlet ve Direnişimize Dair (Meryem Rabia Taşbilek) 12 Ocak 2009 Politik Olaylar ve Görüşler 

“Bana dışarı çıkınca karpuz yemeyeceksin deseler onu bile kabul etmem çünkü ben işgal rejimini muhatap almıyorum.” Ahmet Yasin İmam Ebu Hanife'ye zalim Haccac hediyeler sunup ve devlette üzt düzey görevle yanında yer almasını teklif ettiğinde, Ebu Hanife; “Bana şu sarayın direklerini saymamı söyleseniz onu bile saymam!” diye cevap vermiştir. Ve zaten bu erdemli duruşu hasebiyle Haccac tarafından şehid edilmiştir. Oysa şimdilerde bizim mücadelemizde bu vakarlı, kendinden emin duruşa ne kadar da muhtacız! Öfkelerimiz cesaretlerimizden daha büyük. Nedense öfkemiz bile hep uzaklarda yapılan haksızlıklara ve zulümlere dair daha bir hızlı tetiklenebiliyor. Zira uzaklara dair tepkiler bir bedel ödenmeden “gösterilebiliyor” ama yakınlara dair sergilememiz gereken tavıralışlar daha somut bedeller gerektirebildiğinden aynı iştiyakı ve hareketi bu alanlarda gösteremiyoruz. Kanaatimce İsrail(in zulmü) kredi kartı veya paraya yüklenen anlam gibi. Onun yaptığı zülmün beznerini yapanlar yahut İsrail'in yaptığı zulümlere mani olmayanlar, para ve kredi kartının bir yerde birleştiği gibi aynileşiyor.

  Direniş, Sivil İtaatsizlik ve Satyagraha Felsefesi (Meryem Rabia Taşbilek) 4 Ocak 2009 Özgürlük ve Eşitlik 

Kaç gündür Gandhi'nin pasif direniş ve satyagraha feslefesi örnekleri üzerine tefekkür ediyorum. Peygamberimiz'in onca direniş örneklerine şahit ve varis iken biz neden hala Gandhi'nin yapabildiğine ulaşıp, hatta aşıp sağlam, Müslümaanca bir direniş sergileye miyoruz?! Pasif direnişi; kendileri bizzat şiddeti kullanmasalar bile şiddete maruz kalmayı göze alabilen toplulukların mücadele şekli diye tanımlıyorlar. Öte yandan bunları yazarken Malcom X'in özgürlük manifestosundaki "Öfkeni Kullan" ibaresini de göz ardı etmemek gerek. Bir şekilde itidali bulmalı.

  Cinnet Modern ve Truman Şov (Meryem Rabia Taşbilek) 29 Aralık 2008 Post-Modernizm 

Az ya da çok bir Truman Şow (filmine) dönen yahut dönüştürülmeye çalışılan hayatımızı bu aralar ağrı eşiğimi pek çok zamandan daha da fazla hırpalayacak şekilde gözden geçirmeye çalışıyorum. Zaten insanın özelde kendi hayatını ve genelde yaşadığı toplumu, kainatı aklı ağrıyacak şekilde kafa patlatarak tefekkür etmeye çalışması yeterince sarsıcı bir durum olsa da bu konuya dair izlemeyenler için “The Truman Show”dan da bahsetmek istiyorum. Film Truman adında bir insanoğlunun bebekliğinden itibaren bu durumdan kendisinin haberi olmaksızın; bir Tv Şovuna tabir yerindeyse evlatlık olarak verilmesi ve sonrasında kendisi dışında herkesin bu şovu izlemesine dayalı bir hayat serüvenini içeriyor. Çocukluğundan itibaren bir adadadır ve Tv şovu devam ettiği sürece bu programın kaymağını yiyenlerin kazançlarının sona ermemesi için adadan ayrılmaması gerekmektedir. Bu yüzden bilinç altına yapay bazı hatıralarla deniz fobisi yerleştirilmiştir Truman'ın. Bu fobisinden dolayı kaçmak için farklı yolları kullanmaya yeltendiğinde de turizm ajansının duvarlarında araç kazalarının fotoğraflı haberleri yer almaktadır. Böylece adadan kaçış yollarını tıkamaya çalışır şov yönetimi. Çağımızın Psikolojik Savaş silahı medyanın kulaklarını çınlatmadan edemiyoruz haliyle bu noktada. İçinde yaşadığımız sistem(ler)de topluma empoze edilen suni tehlike, korku ve güvenin istemin tekelinde olduğu düşüncesi, düşman ve ötekilerle bizim üzerimizde uygulanmaya çalışılanların biraz daha derinden farkına varabiliyor insan bu film vesilesiyle.

  İmece Dertlerden Devşirilmiş Bir Hikayedir: Hayat (Meryem Rabia Taşbilek) 26 Aralık 2008 İronik 

Gecenin ilerleyen saatlerinde huzursuz bir uykuya dalmışsa da, boğazını sıkan ilmek, aklını ağrıtan bir düşünce gri dumanlara sarmalanmış uykusundan etti yine onu. Önce mutfağa gitti, loş ışıkta bir bardağı her zamanki yerinden alıp yarım bardak su içti. Nicedir halkı içi hakkıyla doldurulamamış bir başarıya odaklayarak, hırs afyonuyla yaraladığını düşündüğü “Kişisel Gelişim” kitapları; bardağın dolu kısmına bakılmasını telkin etse de, o bakmaktan ziyade dolu kısmı içmenin daha makul olacağına inanlardandı. Neyse suyu içmişti işte. Ama içi serinleyemezdi elbette yarım bardak su ile. Yüzünü rahat rahat ekşitmeye bir bahane bulmak istercesine geçen gün ekşiliğinden yiyemediği mandalinalardan birine elini attı. Kabuğunu soyarken, “Soyulur muydu hayatın kabuğu, yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı?” diye mırıldandı, zor da olsa gülümseyerek. Sonra mandalinanın üzerindeki ince zarları gayri ihtiyari ayıklamaya başladığını farketti. Yerken rahatsız etse de bu beyaz zarların faydalı olduğunu hatırlayıp durdu. Mandalina dilimlerinde ufak delikler açıp, damağıyla bastırarak suyunu emerken yakın zamanda aklını ağrıtan konuları irdelemeye koyuldu.

  Özledikçe Irmaklar Doğuran Gözlerim (Meryem Rabia Taşbilek) 9 Aralık 2008 Aşk ve Romantizm 

Dedi ki; Kalbimin kulağımda attığı demlerdi... Kulağımsa hep ayak seslerindeydi... O günler hep birbirine benzerdi. Yıllardan, aylardan ve günlerden neydi hatırlamıyor olmam bu yüzden normaldir. Her sabah şakaklarımda bir kısrak bileklerinin gücünü denerdi. Ve gece şehrin tüm saatleri odama toplanıp geçmek bilmeyen zamanı çoğaltırlardı. Yine de gözlerim uykuyu aramak için çok meşgul olurdu yakaza ürperişlerde... Çok yollar bekledim. Özledikçe ırmaklar doğuran gözlerim hiç yorulmadı ufku gözlemekten. Bir işaret, bir umuda muhtaç değildim yollara teğellemek için kara kirpiklerimi. Sonuçta bir gözlediğim vardı ve geleceğinden emin olmasam da beklemek varlığını perçinliyordu içimde. Esmer bir selam beslerdi ufkumun ferini. Susmanın kaçış olmadığı tek eylemdi belki de beklemek o demde. Sustum ve bekledim. Güneşin doğuşunu bekledim. Nasibime batışı yazılmıştı, bilemedim. Beklediğime değmediğini kimseler söyleyemez yine de. Kalbime bağladığım onca ağırlığa ve içimde çırpınan sayısız geyik sancısına yine de değdi. Yarına kaç gün kaldığını bilerek uyandım bir sabah. Beklediğimden uzundu sadece. Ama gelecek olan geçmiş gibi yazılmıştı bile deftere.

  Bileklerimde Budanmış Gül Dalları (Meryem Rabia Taşbilek) 23 Eylül 2008 Umut 


  Kalbimin İncir Bahçesi Sükûtumun Gizli Lehçesi (Meryem Rabia Taşbilek) 23 Eylül 2008 Özlem Şiirleri 


  Baraka (Meryem Rabia Taşbilek) 3 Eylül 2008 7nci Sanat (Sinema) 

Filmin girişinde gösterilen yüksek dağlar ve akabinde kayan yıldızlar. Önce insana verilen halifeliğin yapabileceği yüce icreatlara rağmen, sonrasında irademizle aşağılara doğru düşüşümüzün hemen girişteki özeti gibi bir şeydi benim için. “De ki: Herkes bulunduğu hal ve niyetine göre iş yapar. Bu durumda kimin en doğru yolda olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir." İsra Suresi 84 İlk dikkatimi çeken üzerine reklam afişi yapıştırılmış, hüzünbaz bir yüz. Üzerindeki afişin yarısı aşağıya düşmüş… İçinde yaşadığımız, yaşatıldığımız çarpık sistem insanoğlunun sorunlarının üzerini suni ve kısa vadeli hazlar, sentetik boyalarla kapatmaya çalışsa da bir şekilde patlak veriyor yine de insanın huzursuzluğu ve mutsuzluğu diye düşündürüyor.

  Kuş Bakışı/bosna/4 (Meryem Rabia Taşbilek) 3 Eylül 2008 Kent 

İnsanlar yine yanılıyor! Kuş bakışını yüksekten bakmak anlamıyla sınırlandırıyorlar. Belki de bunu kasıtlı olarak böyle değerlendiriyorlardır diye düşünmeden edemiyorum. Gerçi benim düşüncemin ne önemimi var! Kimim ki ben? Topal bir “Hüdhüd” belki de... Ara sıra gevezelik eden ama genellikle insanların bakmaya tenezzül etmediği hayatın kör noktalarına kanlı gözlerini dikmiş, sonbaharın karşısında buruşan, yapayalnız bir heykel gibi çoğu zaman hareketsiz, bu meydan çeşmesinin yanına sinmiş, toplu taşıma araçlarının ve çocukların seslerine bekçilik etmek gibi bir göreve kendi kendini atamışcasına bir itinayla çevreye kuş bakışları atan ve topal yalnızlığında kendini avutmaya çalşan bir Hüdhüd... İnsanlar gelmek bilmeyen sabahı sanki sırtlarında bir tufan gibi taşıyorlar! Bu meydan daha tan ağırmadan aklı ağrıyan binlerce topuk tarafından arşınlanıyor her sabah... Birilerinin telkin ettiğinin peşinde bir ömür tüketip, umduğunu bulamayanlar ya da aramaktan yorulanlar, durağan bir hayattan bunalıp başına iş arayanlar, kaybolanlar, ardlarında merak edenleri olanlar ve olmayanlar, bekleyenler, bekletenler, beklediği gelenler... az da olsa aradığını bulanlar, belasını bulanlar, fiyatı olanlar, değeri olanlar... Savaş sonrasında silkelenip kendine gelenler, hepten kaybedenler, kaybedecek bir şeyi kalmadığını düşünenler, yeniden başlayanlar, yarası kabuk bağlayanlar, hala kanayanlar, kaybettiklerinin izini sürenler, aradığını bulmaya çalışanlar, neyi araması gerektiğini arayanlar, aşıklar, maşuklar, yalnızlar, gezginler, bezginler, satıcılar, alıcılar, modern hırsızlar, evsizler... Envai çeşit insanın hikayesi görünmez, duyulmaz bir lisanla yazılıdır bu kaldırımlarda... İnsanoğlu kendi dik başının hizasından başka bir görüş mesafesini keşfe çıkmayalı hayli bir zaman oldu... Bu yüzden kendinden başkasını göremiyor olmasına mazeretler sıralar!

  "Köprüler Üstünde Şaşırdığım Bir An; Yüreğin Arafta Atıyordu" (Meryem Rabia Taşbilek) 3 Eylül 2008 Anı 

-ba ayakları kırılmış bir Albatros gibi uçuyorum kırıldıkça çoğalan çiçeklerle dolu uçurumlardan… acısı hafiflesin diye kanatlarımın… -ba Açık-kapalı bir çok kapı arasına sıkıştığım bir demde alıp başımı gitmek istedim… Hayati kararlar vermem gereken bir arifede… Ve gittim… Tüm kışların kapıya dayandığı bir “Aralık”tan, giderek çoğalan, ruhumun soğuyan ve daralan kanallarından bir inşirahlık nefesin ardına düşerek… Topal bir duaydı benimkisi. Sızılarımın dinmesi ve yüzümde iğreti durmayan bir tebessümle geri dönebilmek için. “Yüreğim arafta atıyordu… Ayaklarıma bakıyordum, dönecekler mi diye…” Yol Düşleri/ Cemal Şakar

  Bir Gül Tohumu Ekmeli Küllerimize/bosna - 1 (Meryem Rabia Taşbilek) 3 Eylül 2008 Yaşam 

O köprüde bir başkalık vardı diye ağlıyor yaşlı adam. O köprüde bir başkalık vardı, bu benim Mostar’ım değil! Teselli sözcükleri aramak içimden gelmiyor. Çünkü biliyorum ki karşımdakinin acısının üzerinde her teselli sözcüğü eğreti duracak. Yeri doldurulamayacak bir çok şeyini yitirmiş, vakarı acısıyla bütünleşmiş, sarsılmış ama yıkılmamış bir çınar gibi karşımda duran adam için ne söylesem yavan. Susuyorum, ağlayarak ve yumruk yaptığım parmaklarımı gizliden gizliye dişleyerek eşlik ediyorum acısına. 12 yakını katledilmişliğin acısını içimde nereye yerleştireceğimi bilemeden. Gariptir ki; saat 15:52 de Mostar yerle bir edildikten sonra; köprüyü yakından gördüğüm, ayak bastığım ilk anda, yani “tamir” edildikten sonra, ben de bu köprüde bir başkalık olduğunu hissetmiştim. Eskiden de bir başkaydı elbet. Fakat artık yalancı bir edayla, hiçbir şey olmamış gibi, akan onca kanın ardından olağanca beyazlığıyla gerçeklikten uzak öylesine bir yeri doldurulmuşluk, kanıma dokunmuştu gördüğümde.

  Lal Muhabbet/ler (Meryem Rabia Taşbilek) 1 Eylül 2007 Yaşam 

Konuşmanın, tanışmanın getirisi olarak aramızda bağlar kurduğumuz insanlar kadar, bir kelime dahi konuşmadığımız bir çok insan ve varlıkla aramızda en az konuştuklarımız kadar sağlam bağlar kurarız. Zaten bazen kelimeler muhabbeti törpüler, sükut da cilalar... Ve yine bazı semtler, camiler, mezarlıklar, bazı binalar vardır ki onları bir bahane bulup ziyaret etmek, sessizce dertleşmek, gün geçtikçe solan, değişen renklerine, çehrelerinin farklı hallerine şahit olmak bazılarımızın hayatında önemli bir yere sahip. Aramızda sessiz diyaloglar yüksek çekim gücüne sahip bağlar vardır... insan kendisini mekanla duygusal bir bağ kurarkan bulur, zamanın bile törpüleyemeyeceği bir bağ... Mekan pörsüse de insan vefa gösterdiğinde bağ baki kalır... Mesela; bizim mutfaktaki çaydanlıkla su götürmez bir dostluğumuz vardır. Kimsenin yanımda olmadığı demlerde kendisi sadık bir dost olarak benimle geceler boyu demlenirdi. Zatı allerini kaçyüz kere ateşte unutup uyuya kaldığımdan; aşıkların yüreklerinden daha fazla yanmışsa da gık bile demeden hayatımdaki yerinde varlığını sürdürmeye devam eder.. Tabi bir de birçoğumuzun yanından hiç ayırmadığı 3 K... Kağıt, kalem, kitap hakkında pek çok şey söylenebilir...

  Kendini İyileştiren Bir Yara Gibi (Meryem Rabia Taşbilek) 1 Eylül 2007 Yüzleşme 

"Bundan önceki hayatımın içinden geçiyorum önceki hayatımdaki çölden geçiyorum şimdi iki yanında yükselen uzun binalara aldırmadan burası çöldü biliyorum o zaman da çöldü bu zamanda binaların örtemediği çölü görüyorum eski bedenimde aldığım öldürücü yaralar yalnızca birer leke şimdiki bedenimde yatağan, saldırma, ok mızrak fal gibi sakli duruyor derinimde kutsal kitaplara dilini veren şiir birer leke dilimde bir zamanlar gördüğüm bir rüya bu şimdi içinden geçiyorum görmüştüm görmüştüm görüyorum" Yanımdan tekerleklerine boncuklar dizildiği için ilginç ritimlerde sesler çıkartan bisikletiyle minik bir çocuk geçiyor. Tekerlek döndükçe kum saati ters düz oluyor. Tekerlek zamanı öğütüyor. Kendimi ritme kaptırıp arkasından bağlanmış bir teneke gibi sürükleniyorum. Bilinç altımın akıntılarından birine, bir kanala giriyorum. Ve orada içime dolan çim kokusunu, hatıra kumbaramın gıcırtılı sesi eşliğinde yüzüme çarpan vernik kokusuna bağlıyorum.

  Oyunuzu Kime Vereceksiniz? (Meryem Rabia Taşbilek) 1 Ağustos 2007 Toplum ve Birey 

-Esbab-ı Nuzülden, Tefsirden, Buhariden, Tırmiziden, Bakaradan, Nisadan, Ahzaptan ıslanmadan; iki salla, bir bağla yaparak Müslüman olduğunu sanan Sen. -Rönesans ve Reformdan, 1789 dan, Tanzimattan, Cumhuriyetten kana kana içmeden; denize girip, bira içmeyi çağdaşlık sanan “elhamdülillah atatürkçüyüm” ya da “Allah laiklikten ayırmasın” diye absürd dualar eden Sen. Sen oyunu kime vereceksin?

  Rus Ruleti ve Türkiyedeki Demokrasi Arasında Yedi Müşterekliği Bulmak! (Meryem Rabia Taşbilek) 1 Ağustos 2007 Politik Olaylar ve Görüşler 

Uzun zamandır gözlerimi tavanda bir noktaya dikerek "Rus Ruleti" ile Türkiye'deki siyaset, seçimler arasındaki benzerlikleri kafamda canlandırmaya çalışıyorum. Tıpkı iki benzer karikatür arasında 7 aynı noktayı bulmak gibi...

  Oyumu Pinokyo'ya Vereceğim! (Meryem Rabia Taşbilek) 1 Ağustos 2007 Politik Olaylar ve Görüşler 

"Türkiye'de oynanan "demokrasicilik oyununu" şu misalle daha güzel anlatabilirim: Ülkeyi bir gemi olarak düşünün, bu geminin biri gizli olmak üzere iki adet kaptan köşkü var, tabiiki iki de dümeni... Herkesin gerçek sandığı sahte dümenin kaptanını yolcularına seçtiriyorlar. Seçilen kaptan ucu boş olan sahte dümenin başına geçiyor ve hep "...miş" gibi yapıyor; görevi bu. Gemi ahalisi, kendilerini istedikleri rotada, ulaşmak istedikleri limana doğru, seçtikleri kaptanın götürdüğünü düşünedursun; gizli kaptan köşkünün seçimle gelip-gitmeyen demirbaş kadrosu gemiyi istediği rotada seyrettiriyor. Eğer sahte dümenin başına "rol" icabı oturtulan "göstemelik kaptan", gemi ahalisinin iradesini geminin rotasına yansıtmaya yeltenirse, 27 Mayıs'ta olduğu gibi, kaptan "rol"ünden alınıp darağacına yollanarak haddi bildiriliyor."

  Kaleme Yemin Olsun (Meryem Rabia Taşbilek) 1 Ağustos 2007 Yazarlar ve Şairler 

O yazıcı üç çeşit yazı yazdı; Birini o okudu başkaları değil, Birini o da okudu başkaları da, Birini o da okumadı başkaları da... Şems-i Tebrizî Her zaman aynı akıcılıkta "özümüzden gürlemez" cümleler. Her daim fikirlerimize tahayyül ettiğimiz beceri ve çeviklikle giydiremeyiz kelimeleri. Sözün özü ya biçilen cümelenin gölgesinde asimile olur veyahut kursağımıza düğümlenenleri kaleme alıncaya kadar hararetini, tesirini yitirir... Zira tesirini yitirmeyen, başka hiçbir kelamın gölgesinde kalmayan tek kelam vardır. Özümüzü, kelamamızı görünen veya görünmeyen şekliyle ne denli o ilahi kelamla yoğurusak elimizdeki kalem de o denli kavi ilerler kağıt üzerinde.

  Sudan Çıkmış Balık Sendromunun Mutlu Versiyonu (Meryem Rabia Taşbilek) 6 Temmuz 2007 Yaşam 

RÛM SÛRESİ(48) "Allah rüzgarları gönderendir. Onlar da bulutları harekete geçirir. Allah onları dilediği gibi, (bazen) yayar ve (bazen) yoğunlaştırır. Nihayet yağmurun onların arasından çıktığını görürsün. Onu kullarından dilediklerine uğrattığı zaman bir de bakarsın sevinirler." "Ben nerede yağmur yağarsa orada şemsiye kırmanın kitabıyım" Mevlana İdris Gözlerimize kurşunlar sıkılıyorken...

 

 



Dünümde, bugünümde ve yarınımda:
Soruların çıkardığı sürtünme sesi pek de kafiyeli sayılmazdı. Bu yüzden dışarıdan duyulduğunda iç gıcıklardı pek çok defa. İnsanlar yüzünde soru işaretleriyle gezen çehrelere tüylü bir şeftaliye dokunmuşcasına ekşiyerek bakarlardı. Soru sorma yoldaşlığı yerine, bulunacak olan yeni cevaplarla, hali hazırda var olan cevaplarını tokuşturma kolaylığını yeğlerlerdi. Bu durum örsünü vuruyordu teraziye. Tebbessümüne inşirah içirilmiş çocuklar şaşkınlıkla bakardı bu hale kapı aralıklarından. Çocuklar ve kuşlar eflatun bir fon gibi uğuldardı şehrin gürültüsüne boğdurulmuş can kulağımızda. Fakat şu aşikardı ki, herkesin içindeki karanlık aydınlığını arıyordu. Aranıyorsa bulunacaktı elbet. Bazılarımız pusuda gözlüyorduk aydınlık arayan karanlığımızı. Pütürlü soru işaretleri törpülüyordu hakikatin önündeki duvarı inceden inceye. Yeni anlamlar yumuşak dokuyu geçip, aklın sinir uçlarına dokunup kanatıyordu.
...
Ayrıca bu adreste de yazılarımı yayınlıyorum;
http://www.dilisizmutercim.blogcu.com



 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Meryem Rabia Taşbilek, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.

 

Bu dosyanın son güncelleme tarihi: 21.11.2024 12:33:01