..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İçine koyabileceğin bir karanlığın olmadan, bir ışığın olamaz. -Arlo Guthrie
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > Meryem Rabia Taşbilek




1 Eylül 2007
Lal Muhabbet/ler  
Yedikuledeki Sekizinci Kulem

Meryem Rabia Taşbilek


Konuşmanın, tanışmanın getirisi olarak aramızda bağlar kurduğumuz insanlar kadar, bir kelime dahi konuşmadığımız bir çok insan ve varlıkla aramızda en az konuştuklarımız kadar sağlam bağlar kurarız. Zaten bazen kelimeler muhabbeti törpüler, sükut da cilalar... Ve yine bazı semtler, camiler, mezarlıklar, bazı binalar vardır ki onları bir bahane bulup ziyaret etmek, sessizce dertleşmek, gün geçtikçe solan, değişen renklerine, çehrelerinin farklı hallerine şahit olmak bazılarımızın hayatında önemli bir yere sahip. Aramızda sessiz diyaloglar yüksek çekim gücüne sahip bağlar vardır... insan kendisini mekanla duygusal bir bağ kurarkan bulur, zamanın bile törpüleyemeyeceği bir bağ... Mekan pörsüse de insan vefa gösterdiğinde bağ baki kalır... Mesela; bizim mutfaktaki çaydanlıkla su götürmez bir dostluğumuz vardır. Kimsenin yanımda olmadığı demlerde kendisi sadık bir dost olarak benimle geceler boyu demlenirdi. Zatı allerini kaçyüz kere ateşte unutup uyuya kaldığımdan; aşıkların yüreklerinden daha fazla yanmışsa da gık bile demeden hayatımdaki yerinde varlığını sürdürmeye devam eder.. Tabi bir de birçoğumuzun yanından hiç ayırmadığı 3 K... Kağıt, kalem, kitap hakkında pek çok şey söylenebilir...


:BEEE:
Konuşmanın, tanışmanın getirisi olarak aramızda bağlar kurduğumuz insanlar kadar, bir kelime dahi konuşmadığımız bir çok insan ve varlıkla aramızda en az konuştuklarımız kadar sağlam bağlar kurarız. Zaten bazen kelimeler muhabbeti törpüler, sükut da cilalar... Ve yine bazı semtler, camiler, mezarlıklar, bazı binalar vardır ki onları bir bahane bulup ziyaret etmek, sessizce dertleşmek, gün geçtikçe solan, değişen renklerine, çehrelerinin farklı hallerine şahit olmak bazılarımızın hayatında önemli bir yere sahip. Aramızda sessiz diyaloglar yüksek çekim gücüne sahip bağlar vardır... Ben bazen sırf onlar için çok uzak bir semtten hususi yola çıkabilirim. Şehrin farklı yerlerinde kendime has mekanlar bulmayı çok severim. Kimsenin bilemediği veyahut beni yakinen bilenlerin yokluğumda elleriyle koymuş gibi beni bulabilecekleri gözden ırak, ilginç yerler... Aralarından Yedikuledeki sekizinci kulem şimdilerde yolumu gözler...

Mesela; bizim mutfaktaki çaydanlıkla su götürmez bir dostluğumuz vardır. Kimsenin yanımda olmadığı demlerde kendisi sadık bir dost olarak benimle geceler boyu demlenirdi. Zatı allerini kaçyüz kere ateşte unutup uyuya kaldığımdan; aşıkların yüreklerinden daha fazla yanmışsa da gık bile demeden hayatımdaki yerinde varlığını sürdürmeye devam eder... Olayı bireysellikten sıyırıp genele dair virkaç kelam edersek; değinmek istediğim mekanın da insanla bir etkileşimi, iletişimi vardır. Bir açıdan insan mekana rengini giydirir, bir başka açıdan da mekan insana kendi mevsimini yaşatır, kendi rengi kokusuyla sarar. Hal böyle olunca insan kendisini mekanla duygusal bir bağ kurarkan bulur, zamanın bile törpüleyemeyeceği bir bağ... Mekan pörsüse de insan vefa gösterdiğinde bağ baki kalır...

Bir de hiç kelam etmeden bağlandığımız, hayatımızda, zihnimizde yer eden insanlar vardır. Bazen mahallenin çöpçüsü, bazen bir dilenci, bazen de istasyondaki bir memur, sürekli önünden geçtiğimiz bir evin penceresindeki yalnız ihtiyar... Benim yüreğimde herkesinki gibi öyle bereketli ki içine sığan insanları saymakla bitiremeyiz. Aralarından birtanesi apartmanın ikinci katında, camının önünde günün neredeyse tamamını gelen gidenleri seyrederek geçiren, önce hangimizin diğerini farkettiğini hatırlamadığım gibi ismini dahi bilmediğim, yıllar sonra ilk defa evinin önünde gördüğüm teyzeyle olan bağim da ayrı bir gariptir. Kendisinin bütün gün cam önünde gelen gidenlere bakarak yaşıyor olmasına kadar birçok kişi hayatında bir tanıdığına benzetebilir onu. Lakin benim şirinlik abidesi teyzem gözleri sadece kısıtlı bir açıyı gözetlemeye yetişebildiğinden baktığı yönde ikinci katın duvarına bir dikiz aynası monte ettirmiştir. Böylelikle oturduğu yerden Bursa eski Sümerbank aralığının giriş ve çıkış yollarının hepsi zat-ı âllerinin gözlem ve asayişlerine dahil edilmektedir. Oysa şimdi oturduğum mahallede insanlar camlarına perde takmak yerine üzerinde içeri bakarsaniz polisi ararız yazan levhalar satın alıyorlar... Her sabah ve akşam sokağın girişinde Fakir ve Muhtaçlara yardım derneği binasına girip çıkarken birbirimize el sallayıp, tebessüm ederdik. Bu adını dahi bilmediğim mütebessim teyzem benim için aileden biri gibidir. Ona selam vermeyi arkadaşlara da alıştırmıştım. Ve aramızda birçok defa kendisine hemen yukardaki tahtakale pazarından (şimdi otopark yapmışlar!) kahvaltılık birşeyler alıp çat kapı (vardır öyle çatkapı tanrı misafirliklerim:) birlikte yemek için gitmeye niyetlendiysek de bir türlü nasib olmamıştır. Sanki pencerenin önünden ayrıldığıda daha az mutlu olacakmış gibi hissediyorduk belki de... Bazen hiç olmadık bir anda aklıma düşer yalnızlığına üzülürdüm. Fakat sanki kendisinin bu durumu onun şahsi tercihiymiş gibi durudu üzerinde... Böyle daha mutlu olduğunu hissedebilirdiniz...

Şimdi de burada öyle bir bayanla karşılaştım. Fakülteye gitmek için bütün bir kış rüzgarlı şehirde üç vesaitle gidip üç vesaitle dönmüşken şimdilerde farklı bir yoldan tek vesaitle çok daha kısa gidilebildiğini keşfettikten sonra otobüs durağından fakülteye yürümem gereken yolun sonuna doğru sağda çalışmasına ara verilmiş bir şirketin ofislerinin güvenliğini sağladığını sanıyorum. Haftanın beş günü sabah sekiz civari ofisin önünden geçerken tamamı cam olan ön cephesinden onu görür tebessüm ederdim, dudak hareketlerimle iyi sabahlar dileyerek. Daha sonra aynı şekilde devam eden iletişimimize birbirimize tebessüm ederek el sallamamız da eklendi. Bir sabah ya o geç kalmıştı yada ben erkenciydim ki elinde bastonuyla Afrikalı teyzemizle kaldırımda karşılaştık. Ona da bir buket çiçek götürmek istiyorum ama burada böyle samimi davranışlar hep bir menfaate dayandırılıp, kuşkuyla karşılandığından sürekli tehir ediyorum. Yine de en yakın zamanda imkan bulduğumda gözümü karartıp bu hediyeyi kendisine vermeyi düşünüyorum.

Vaktiyle yasaklar ve hak ihlalleri nedeniyle okuldan çok acı olaylar eşliğinde atıldığımızda arkadaşlarımızla birlikte okul önündeki eylemlerden sonra toplanıp Kayışdağındaki Darulacizeye gitmiştik. Oraya düzenli olarak giden bir dostum bize iki yaşlı kadından bahsetmişti. İsimleri hatırlardan silinmiş yaptıkları işlerle anılır olmuşlar hayatlarındayken bile. Biri ören, biri söken teyze diye... Biri gün boyu örermiş biri de onun ördüğünü gün boyu sökmekle vakit geçirirmiş. Can sıkıntısı, yalnızlık ve boş zamana karşı böyle bir yöntem gelirştirmişler kendilerince. Hiç görmeden sevdim bu teyzeleri de...

Darulacize'de aynı gün yine girdiğim bir odada hava almaya çikmış adını dahi bilmediğim yalnız bir şairin daktilosuna birşeyler yazıp üzerine bir karanfil koyduğumuzu hiç unutamam. Kimdir hiç bilemiyorum, zaten öyle birinin varlığından da oraya sığınmış genç bir yürüme engelliden ögrenmiştik. Bize oda arkadaşı şairin, kendisinin ve meşhur birkaç şairin şiirlerinden soluk soluğa heyecanla dizeler okumuştu... O gün ilk defa bir daktiloya dokunmuştum. Ve sonrasında kaç bit pazarı, tuz pazarı, antikacı gezdiğimi tahmin edemezsiniz. Sonunda antika eşyaların hobi olarak el değiştirmesine vesile olan bu nedenle de çok para istemeyen bir ağbimizde tahta çantasıyla harika bir daktiloyu elimde avucumda ne varsa vererek fakat hakkını yemeyelim hak ettiğinin çok da altında bir fiyatla almıştım. İknci el bir daktilo... Kimbilir kimler neler yazdı bu tuşlara dokunarak... Kaç el değiştirdi... Hayli eski olmasına rağmen çok nazik ve temiz kullanıldığı belli oluyordu... Şimdi Bursa'da benim yolumu gözlüyordur tıpki benim onu özlediğim gibi... İlk aldığımda birşeyler yazdığım sayfa benden yadigar olarak bağrında durmaktadır. Tabi bir de birçoğumuzun yanından hiç ayırmadığı 3 K... Kağıt, kalem, kitap hakkında pek çok şey söylenebilir...

Konuyu dağıtıp daldan dala atladığımın farkındayım ve de hayli uzattığımın... Ne yapalım insanın ruh halini sınıflandırmak için beş mevsim bile kafi değil... Mazur göreceğinizi umuyorum. Sizin lal muhabbetlerinizin muhatapları kimlerdir merak ettiğimi belirtip usulca gidiyorum...

dilsizmütercim;
Meryem Rabia Taşbilek



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yaşam kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sudan Çıkmış Balık Sendromunun Mutlu Versiyonu
Bir Gül Tohumu Ekmeli Küllerimize/bosna - 1

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Surda Bir Gedik Açmak
Dün Gece Güneşi İizledim Sabaha Dek
Cinnet Modern ve Truman Şov
Birini Anlamak İçin Onun Ayakkabısıyla Yürümek
Kendini İyileştiren Bir Yara Gibi
Benim Sadık Yarim
Kaleme Yemin Olsun
Tarih & Dünya En Güzel Asrın Tekerrürüyle Taçlanmak İstiyor!

Sızı Peri Padişahının Kızı...

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Bir Gecede Kaç Kişi Bu Şehirde?.. [Şiir]
Kalbimin İncir Bahçesi Sükûtumun Gizli Lehçesi [Şiir]
Bileklerimde Budanmış Gül Dalları [Şiir]
Kork Putlarının Elinde Patlamasından [Şiir]
Özledikçe Irmaklar Doğuran Gözlerim [Öykü]
"Köprüler Üstünde Şaşırdığım Bir An; Yüreğin Arafta Atıyordu" [Öykü]
Pencere Önü Düşünce Rutinleri [Öykü]
Kuş Bakışı/bosna/4 [Öykü]
Otantik Eğitim Metodları [Öykü]
Dilsiz'in Ben Tercümesi [Öykü]


Meryem Rabia Taşbilek kimdir?

Beni çabucak anlamak istemeyin yeter. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Kur'an, Aliya İzzetbegoviç, Ali Ural, İlhami Çiçek, Cahit Zarifoğlu...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Meryem Rabia Taşbilek, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.