"Moda denilen şey o kadar çirkindir ki onu her altı ayda bir değiştirirler." -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Film Truman adında bir insanoğlunun bebekliğinden itibaren bu durumdan kendisinin haberi olmaksızın; bir Tv Şovuna tabir yerindeyse evlatlık olarak verilmesi ve sonrasında kendisi dışında herkesin bu şovu izlemesine dayalı bir hayat serüvenini içeriyor. Çocukluğundan itibaren bir adadadır ve Tv şovu devam ettiği sürece bu programın kaymağını yiyenlerin kazançlarının sona ermemesi için adadan ayrılmaması gerekmektedir. Bu yüzden bilinç altına yapay bazı hatıralarla deniz fobisi yerleştirilmiştir Truman'ın. Bu fobisinden dolayı kaçmak için farklı yolları kullanmaya yeltendiğinde de turizm ajansının duvarlarında araç kazalarının fotoğraflı haberleri yer almaktadır. Böylece adadan kaçış yollarını tıkamaya çalışır şov yönetimi. Çağımızın Psikolojik Savaş silahı medyanın kulaklarını çınlatmadan edemiyoruz haliyle bu noktada. İçinde yaşadığımız sistem(ler)de topluma empoze edilen suni tehlike, korku ve güvenin istemin tekelinde olduğu düşüncesi, düşman ve ötekilerle bizim üzerimizde uygulanmaya çalışılanların biraz daha derinden farkına varabiliyor insan bu film vesilesiyle. Truman'ın yaşadığı çevreye ve hayatına sorular yöneltip, “gitmek” fikrini bilincinde tetiklemesine kadar bu uygulamalar sadece bir önlemden ibarettir. Fakat sonrasında kaçmasındansa kendisini öldürmeye kast edecek kadar tehlikeli boyutlara ulaşır. Truman miğde bulandıracak derecede “hijyenik” bir izoleyle kurgulanmış bu yaşama dair bir farkındalık kazanıp isyan ettiğinde ve içinde bulunduğu durumdan kurtuluş yollarını zorladığında da; yönetmen kendisine pek “güvenli” ve “konforlu” bir “cennet yatattığını” söyleyerek onu azat etmeyeceğini vurgular. Akabinde 30 yıl kesintisiz yapılan yayın Truman'ın bu isyan ve kaçış girişimleri nedeniyle “teknik bir sorun nedeniyle lütfen bekleyin” diyerek kesintiye uğrar. İnsanın aklına eş zamanlı olarak; sistemde gerektiğinde ayar çekmek için çalan düdükleri ve bu zihniyetin hayatımıza dayattıklarını getirmiyor değil. Tv programında bir açıdan baş rol oyuncusu, bir açıdan da programın figüranı olmaya zorlanan Truman ve Şov ekibi dışında olayın bir de izleyici boyutu var ki insanı ziyadesiyle ürpertiyor. Truman Şova bağımlı, küvetteyken bile karşısındaki mini Tv den Trumanı izleyen, Truman özgürlüğe doğru adım atmaya çalışıp, sancılar çekerken eylenen, kaçmaya çalıştığında izleyeceği şovdan olacağı için üzülen bir ziniyet. Aynı mantaliteye sahip insanlar reelde de kapitalizmin tüketim tapınaklarında ağzına çaldığı tatlarla kendinden geçmiş, vitrinler önünde bilincini yitiren mutlu köleler yığını olarak da karşımıza çıkıyor. Malcom X'in de ikiye ayırdığı her toplumda var olan ev ve tarla zencilerinden köleliği kanıksamış olan mutlu kölelerden bahsediyorum yani. Arkadaşı kurtulmanın, özgürlüğe kaçışın yollarnı ararve aşındırıken onu efendisine ihbar edecek derecede bilinci kirletilmiş olanlardan, sürekli ihtiyaçmış ve kaçınılmazmış gibi gösterilen şeylere bağımlı hale gelmiş, hayat tasavuru çarpıtılmış olanlardan bahsediyorum! Tüm sermayelerimizi vitrine yatırırsak her şeyimiz bir taşa bakacak diye korkuyorum bazen. Az ya da çok kapıyoruz bu “Kapital Enfeksiyon”dan. Şahsımdan örnek verirsem; geçenlerde tefekkür için dışarıda yürüyüşe çıkmıştım. Mütevazi fotoğraf makinamı yanıma almadığım için gördüklerim boşa gidecekmiş gibi bir an kendimi hayıflanırken yakaladım. Sonra nasıl ürperdim anlatamam. Üzerine titrediğim bilincimle gizliden gizliye oynandığını hissettim. Elbette hoş bir şey fotoğraf çekmek lakin o an ki halim görerceklerimi ıskalayacakmışım gibi bir şeydi. Çabuk atlattım ama kendimi üzerinde yakaladığım hal akabinde hayli yordu beni. Yine burada yılın bir günü özel olarak yapılan indirimlerde sadece bir mağazanın kapısını sabaha doğru dışarıda kuyruk olmuş müşterilere açan 30lu yaşlardaki mağaza görevlisini iterek yere düşürüp ilk önce en ucuz malı alabilmek için üzerine basıp, çiğneyerek ölümüne sebep oldular bu sene. Materyalist savaş, ahlaksız rekabet ve hırs devlet başkanlarını bile arkada bırakıp kapital bir şirket iktidarına doğru gidiyor. İnternet üzerinden Meksika Sınırı Programını izlemeye çalışıyorum. Programın birinde prgram sunucularından Selehaddin Yusuf kardeşimize yan komşusu program esnasında mail attı: “Meksika Sınırı”na izleycilerin neden kaçmak istedikleri sorusuna cevaben; “Selehanddin bile taksitle diz üstü bilgisayar almak için benim kredi kartımı kullanmak zorunda.” diye... Eskiden peşin ödemelerde indirim yapılırdı. Şimdiyese bu avantaj ortadan kaldırılıyor, biz kaldırtıyoruz bir başka açıdan. Kredi kartlarıyla bu doyumsuz sisteme kan pompalıyor insanlarımız o da günden güne semiriyor. Yok yere lüks fakiri haline getirilip ihtiyaçmış gibi gösterilen şeyleri alırken, belki de harcarken alıştığımız üzere somut bir şeye dokunmadığımız için, acımıyor acıması gereken yerlerimiz,. Sistemin kimseye hayrına bir şey verdiği yok. Kaşıkla aldığını kepçeyle geri alıyor. Bir de giden sadece para olsa... Sürekli kendinden daha zenginini burjuva zanneden kendini bilmez "burjuva!"ların sayısı da çoğalıyor günden güne. Bihassa bu alanda kendini son zamanlarda daha da geliştiren "muhafazakar" zümrenin kavramsal boyutta ifadesi bile bendenizde insanın miğdesini bulandıran bir hal almış durumda. Yeşil sermaye veya diğerleri... Nemrudî, Firavunî bir yaklaşımla; Allah'ı ve hükümlerini yaşadıkları alandan soyutlar gibi yapıyor pek çokları. Ki böylece kendilerine Tanrılık taslayacak bir yer açtıklarını düşünüyorlar. İman etmek için bile izin alınmalı bu sisteme göre. Allah'ın kulu olmaklığın üzerine giydirilen; "Emir Kulu" inanışı da bu müşrikliğin civcivi. Mürid kelimesini bile yamultan tahayyülümüz bakalım daha ne cilveler yapacak bize. 30 yıl vadeyle "ev sahibi" olduğunu zannedip kendisini bu sisteme ayağında bir taşla bırakan insanlar hem toplumdan hem de herkes gibi kaygan bir zeminde yaşayan kendimden korkutuyor beni. Bu “Kapital Enfeksiyon”a dair aşılarımı “İlahi kitap”la tazeleyip, sakınmya çalışmaktan ve vahyin inşa ettiği bir düşünce/yaşam tasavvuruna vurgu yapmaktan başka bir şey gelmiyor elimden. Her ne kadar Hollywood yapımı olması filme hayli ironik bir vaziyet kazandırsa da; "Truman Şov" filminin bu konuya dair izlenmeye değer olduğunu tekrar dile getirmek istiyorum. Filmin sonunda Truman tüm vaadlere ve korkutmalara rağmen vicdanın sesini dinleyerek kendisi için hayat biçenlere karşı vermiş olduğu mücadelede başarılı oluyor. Her halukarda umut bu gün de, yarın da varlığımızın ve de sabrımızın can suyu... Çünkü imanın ahlakı olan güvenin beslediği, kırıldıkça çoğalan bir umut bu... Ayrıca N. Haydar Nakvi'nin şu sıra yan yana zikredildiğinde çok ironik duran "Ekonomi ve Ahlak" isimli kitabının ufkumuza ışık tutabileceğini düşünüyorum. *** "De ki: “Herkes kendi yapısına göre davranmaktadır; ve bunun içindir ki Rabbiniz kimin en iyi yolu seçtiğini çok iyi bilmektedir.” İsâ 84 "Şüphesiz bir durumdan diğerine uğratılacaksınız." İnşikak 19
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Meryem Rabia Taşbilek, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |