• İzEdebiyat > Eleştiri > Toplum ve Birey |
261
|
|
|
|
Dörtlü Nagıt diye bir yemek varmış. Sanki bir futbol takımının geri dörtlüsü gibi... Sağ bek Sarı Nagıt, sol bek top geçer adam geçmez Nagıt, ön libero sadece Nagıt, onun yan tarafında fırtına Nagıt... Breh breh breh! Adını bilmediğimiz, bilsek bile ne anlama geldiğini bir türlü çözemediğimiz yemekler bunlar. |
|
262
|
|
|
|
"Ölür ise ten ölür; canlar ölesi değil" |
|
263
|
|
|
|
parçaladım yüreğimi köpeklere attım. salyadan sevgiler aktı duygularıma. ve dedim ki tanrıya suç senin onları insan diye çıkardım karşıma. ve ben kulların arasında bir ayrım yapmadım ondan sonra. yine dedim ki tanrıya: senin de suçun yok, insanlarla köpekleri birbirine benzettin. tanrı da dedi ki bana: yarattıklarım arasından insan iti kendi kişisel hayatının uyuzluğunu insanlığa ve bana mal etmeye çalışır, bir kemiktir dünya bunu unutma. sen insan kal mutlaka.
|
|
264
|
|
|
|
Madem 4.400 adım veya 7.500 altında atılan adım durumu kurtarmaya yetiyormuş da kardeşim bizi niye yıllardır on bin adım on bin adım diye fazla adım atmaya zorluyorsunuz? Bana fazladan attırdığınız adımlar için hakkımı helal etmiyorum sizlere... |
|
265
|
|
|
|
-Yaşlanmak isteriz.ama yaşlılıktan korkarız; bu hayatı ne kadar sevip, ölümden nasıl kaçmak istediğimizi gösterir.
-Belaların en korkuncu sayılan ölüm,bizim için bir hiçtir:Biz var oldukça o yoktur,o varken de artık biz yoğuz,bunun sonucu olarak da o ne dirileri,ne ölüleri ilgilendirir.Çünkü birincilerin olduğu yerde o yoktur,ikincilerin de artık kendileri yoktur.
|
|
266
|
|
|
|
Kimdir bu çevreciler? Ne yer ne içerler? Nelere karşı, nasıl mücadele verirler? Bu bahsi düşünürken Avrupa’nın çevreye bakış açısını ve Türkiye’nin nükleer santral yapmak için çırpındığı şu dönemleri kafamdan film şeridi gibi geçirirken aniden kelimelerin de boğazıma dizim dizim dizildiğini sizlere bilmecburiye söylemek zorundayım… |
|
267
|
|
|
|
Dünden beri sosyal medyada Mursi paylaşımı, ağıtları ve ağlamaları son derece samimi bir hava içinde, adeta birbirini tetiklercesine dolaşıyor. |
|
268
|
|
|
|
Ayrılıklarda insana bir acı vermez mi? Hem de, nasıl verir… Seven ve bir şekilde ayrı düşmüş iki sevgiliyi bir düşünün… Sevdiğinden ayrı olanın çektiği o biber gibi içi yakan acı ölümden beter deği midir? Ya ona kavuşamadan kaybetmek? Bir daha hiç görememek? |
|
269
|
|
|
|
İnsan ilişkilerinde olduğu benzeri, insan-kent ilişkisinde de diyalog önceliklidir. İnsanlar benzeri, kentlerin de insanlardan beklentileri vardır. Kente uygun davranmalarını, özelliklerinin fark edilip, değerinin bilinmesini bekler, kendisini yeğleyen insanlarından. |
|
270
|
|
|
|
Kim sevmez kuzu etinden yapılan bir yemeği de bütçe ile hatçe meselesine geliriz yine eğer ki tartışırsak... Sokaktan geçen bir on kişiye sorun bakalım, ''Kuzu etinin fiyatı kaç para?'' diye, size ''Kuzu eti de nasıl bir et ki acaba?'' diyecek kaç kişi çıkacaktır? Hatta biraz daha ileri gidin ''Siz Mutancana diye bir yemek biliyor musunuz?'' deyin, bakalım ne cevaplar alacaksınız? |
|
271
|
|
|
|
Birisi gelecek sizin kıçınıza burnunu dayayacak ve siz de onun burnuna zaaart zaaart amiyane tabir ile osuracaksınız, kibar tabir ile gaz çıkartacaksınız... Hadi be, hatta bir kere daha hadi be! Argoda da ''Osuruktan tayyare selam söyle o yare.'' diye de bir özlü sözümüz vardır... Bir adı da yellenmedir, gaz çıkartmanın... Geçenlerde bir yerde okumuştum İrlandalılar da gaza çıkartmayı pek sevmezler imiş, gaz çıkaracakları zaman, canlarının azar azar, kıçlarından çıkıp da gideceğini zannederlermiş... |
|
272
|
|
|
|
Ey kader kudurmuş köpek gibi neden peşimdesin. Hayat beni bir deri bir kemik yaptığı için mi? Bazen güzel yüzlü bir kız olarak çıkarsın karşıma. Senin yüzüne aldanmam, sonuçta itsin. Bazen bir çocuk masumiyetindesin. Ağlar gözlere inanmam, kimse göründüğü kadar masum değildir bilirim ey kader. Bazen cillop gibi bir araba gibi çıkarsın karşıma. İçindekiler iki sevgilidir. Aşklarındaki slogan bellidir: Durmak yok yola devam. Ezer geçersin beni ey kader, aşıkların şen kahkahalarıyla. Bu kadar arsız ve yılışıksın. Yakamdan hiç çıkmayan kirsin. |
|
273
|
|
|
|
Ne mutlu ki her seyi bilen bir millete sahibiz. Berberinden bakkalina, manavindan taksicisine kadar hemen hemen hepimiz her sey hakkinda bilgi sahibiyiz. Kendimizce yorumlar, elestirir ve bir sonuca baglariz. Okumayiz bile… Gerek yoktur cunku. |
|
274
|
|
|
|
O geldi...
Ne olduysa ondan sonra oldu...
|
|
275
|
|
|
|
Oysa ki çocuk denen varlık sokağı görecek. Düşe kalka büyüyecek. El bebek gül bebek, hep anne baba himayesinde evde büyüyen bir çocuk, daha ileri ki yaşlarda olgunluk dönemlerinde hayatı es geçip bocalayıp duracaktır... Ne kendi sosyal hayatı ne de ev bark sahibi olur da evlenirse evlilik hayatı, düzenli olmayacak, bocalamalar ile geçecektir... |
|
276
|
|
|
|
Para kazanmak için adileşmek, şerefsizleşmek olabilir mi? |
|
277
|
|
|
|
Elinde mikrofon spiker soruyor. ’’Bize üç tane dünya edebiyatından klasik eser ismi sayar mısınız?’’ Saymaz mı benim vatandaşım, hemen sayıyor. ’’Anna Karenina-1 Anna Karenina-2, Anna Karenina-3’’ Vaaaav ne müthiş cevap gözlerim yaşardı... Sonra tekrar soruyor ’’Magazin programı veya evlilik programı yapan üç isim sayar mısınız?’’ Ondan kolay ne var? Hemen sayıyor ’’Seda Sayan, Esra Erol, Müge Anlı’’ |
|
278
|
|
|
|
Sayın HÜSMÜLLÜ, yine aynı yazısının 27. Bölümünde ‘-Haksızlıkların artması cesur insan sayısının azaldığını gösterir. ‘diyor…Sizce yeterince haksızlıklar artmadı mı?!....
|
|
279
|
|
|
|
İdam cezasının geri getirilmesini istiyorum! |
|
280
|
|
|
|
Onlar kader mahkumları. Onlar bir şekilde ceazevine giren ve tutuklulukları boyunca toplumdan soyutlanmış; dışarıya hasret, güne hasret, dosta, arkadaşa, yarenliğe hasret, bir merhabaya hasret, ötekileştirilmiş mahkumlar. |
|