"Usun ve deneyimin aksaçlılarınki gibi, ama yüreğin masum çocuklarınki gibi olsun." -Schiller |
|
||||||||||
|
hakan.yozcu@hotmail.com Onlar kader mahkumları. Onlar bir şekilde ceazevine giren ve tutuklulukları boyunca toplumdan soyutlanmış; dışarıya hasret, güne hasret, dosta, arkadaşa, yarenliğe hasret, bir merhabaya hasret, ötekileştirilmiş mahkumlar. Tek istedikleri insan muamelesi görmek, adam yerine alınmak. Başka bir şey istemiyorlar. Onları kaybetmek değil, aksine kazanmak gerekiyor. Sorunlarına, dertlerine eğilmek gerekiyor. Zamanında alamadıkları eğitimleri geç de olsa vermek gerekiyor. Bunu anladıkları an, hissettikleri an, insan olduklarını işte o zaman anlıyorlar. Dün bir ilk yaşandı Kuzey Kıbrıs’ta. Bu ilke şahitlik yapanlardan biri de bendim. İçişleri Bakanlığı çok müthiş bir projeye imza attı. Bir ilki gerçekleştirdi. Merkezi Cezaevinde mahkumlardan oluşan bir tiyatro oyununun sahnelenmesine vesile oldu. Projenin altında tiyatro oyuncusu İzel Seylani imzası vardı aslında. İzel seylani, Eskişehir Konservatuvarı’ndan mezun bir tiyatro oyuncusu. Büyük düşünüyor, büyük oynuyor. İki gün önce elinde davetiye ile Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları Dairesi’ne yanıma geldi. İlk defa o zaman görüştük ve tanıştık. Uzun olmasa da yakından tanıma fırsatını yakaladım. Düşüncelerini öğrendim. Bana göre Kıbrıs Türk Tiyatrosu için ışık veren bir genç. Umut veriyor gelecek için. Kendine olan özgüveni oldukça yüksek. Bu da onu şüphesiz başarıya götürecektir. Cezaevindeki mahkumlara önce tiyatro eğitimi vermek istemiş. Yetkililerle görüşmüş ve bu istek kabul edilmiş. Çalışmalara başlanmış. Mahkumlar bu işi o kadar çok benimsemiş ki bir tiyatro oyunu çıkarmak istediklerini söylemiş. İzel Seylani de gerekli görüşmeleri tekrar yapıp onay aldıktan sonra on beş gün gibi kısa bir süre içinde bu proje hayat bulmuş. Mahkumlar, kendi adlarını da kendileri bulmuş: “GÜNDOĞDU TİYATROSU” Gerçekten anlamlı bir isim. Gün doğmayan bir cezaevinde günün doğması gibi... İzel Seylani broşürde şöyle söylüyor: “Bizim ihtiyacımız olan şey “yaratmak”tı... birlikte yaratmak... Güzel olanı, huzurlu olanı... belki de bir süre gerçekten sahip olamayacağımız gücü ve değerleri bizimmişçesine benimsemek ve içselleştirmek... Çünkü bu değerler o ağır demir kapıdan çıktıktan sonra bizim hayatımızda ihtiyacımız olacak en yüce değerleri içinde barındırıyor olacaktı. Bizim ihtiyacımız, aramızdaki paylaşımı ve saygıyı olabildiğince yüceltmek ve emeğimizi yüreğimizle ortaya koymaktı. İçimizde derinlere bir yere sakladığımız veya üzerinde kürek dolusu toprak atıp gömdüğümüz yaratma güdümüzü çıkardık ve bu tiyatro oyununda yeşerttik. Tiyatro sanatı: Kollektif yaratma ve çalışma disiplinini, uyumu, düzeni ve huzuru, doğal ruhunda barındığı gibi, toplumsal yaşam dinamiklerinden güven, özveri, saygı ve sevgiyi de şüphesiz içerir.” Oyunu izlemeye Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları sanatçısı Yılsay Özbudak ile gittim. Erken gidenlerdendik. Biraz sonra büyük bir basın ordusu ve özel davetliler sardı içeriyi. Salon, dekor aramak boşunaydı. Çünkü cezaevindeydik. Ve salon olmasını düşünmek kuru bir hayalden başka bir şey olmazdı. Önce olumsuz düşünceler vardı kafamda. Şov amaçlı bir gösteridir diyordum. Birilerinin “işte yaptık” demelerine zemin hazırlayacak bir fırsat olarak düşünüyordum. Çünkü on beş gün gibi çok kısa bir sürede bir oyunun hazırlanması pek de düşünülemezdi doğrusu. Hem de belki de ömründe hiç tiyatroya gitmemiş, tiyatro izlememiş kişilerle, mahkumlarla bu iş yapılacaktı. Bir şeyler peklemek safdillikti doğrusu. Ama öyle değilmiş. Oyundan sonra böyle düşündüğüm için önyargılı davranmakla suçladım kendimi. Çünkü ortaya çok ciddi ve çok güzel bir ürün çıkmıştı. Etkilendim doğrusu. Gerçekten etkilendim. Oyunu eleştirecek değilim. Oyuncuları hiç eleştirmeyeceğim. Çünkü onlar kutsal bir olaya imza attılar. Bir ilki başardılar. Cezaevinde tüm olumsuzluklara ve tüm çaresizliklere rağmen bir oyun çıkardılar. Cezaevinin büyükçe bir koridoru salon olarak düşünülmüştü. Burasının ekostiği uygun bulunmuştu yönetmen taraftan. Dekor falan yoktu. Birkaç parça kostümden oluşuyordu tüm aksesuar. İki tane de koltuk vardı. Oyuncular büyük bir uyum içindeydi doğrusu. Verilen hareketler en iyi şekilde uygulanıyordu. Reji onların şartlarına göre düzenlenmişti. Ve oldukça da başarılıydı bana göre. Konu tabii ki barış idi. Zaten oyunun adı da Barış. Çeşitli dönemlerdeki olaylar anlatıldı. Vazgeçilmeyecek tek varlık öğesi barıştı. Ve insanlar barışa dört elle sarılıyordu. Mahkumlar, demir parmaklıklar arkasından dışarıdakilere adeta “Barışa sahip çıkın, ona dört elle sarılın. Sizi kurtaracak tek dostunuz barıştır” diyorlardı. Yaklaşık 35 dakika süren “Barış” oyunundan sonra davetliler, ayakta alkışladı oyuncuları. Oyuncuların gözlerinden ışık yayılıyordu. Orada bulunanlara elektrik veriyorlardı. Başarmanın mutluluğunu, bir ilke imza atmanın sevincini, onurunu yaşıyorlardı. Oyundan sonra İçişleri Bakanı Nazım Çavuşoğlu, böyle bir ilke imza atmalarından dolayı duyduğu mutluluğu dile getirdi. Ceazevindeki yeniliklerden, başlattıkları uygulamalardan bilgiler vererek, burada çok iddialı olduklarını ve bu tür etkinliklerin devam edeceğini söyledi. Mahkumlar da son iki yıldır cezaevinde anlayışın değiştiğini, olumlu, güzel hareketlerin yaşandığını dile getirdiler. İnsan gibi muamele gördüklerini, kendilerine değer verildiğini ve böylece hayata dört elle sarıldıklarını, topluma daha yararlı bireyler olmaya çalıştıklarını söylediler. Beni sevindiren başka bir olay da oyunu izlemeye bir çok siyasinin gelmiş olmasıydı. Çünkü yoğunluklarından dolayı bu tür etkinliklere pek katılamıyorlar. Oyunda Erkut Latif, Özgür Atakerler, Ali Özçakmak, Osman Yeşilyüz, Fırat Başak, Musa Eryener, Hakan Kalkan, Mustafa Alliş, Evren Zorlu ve Hasan Çapan rol aldılar. Yönetmen tabii ki İzel Seylani. Burada Cezaevi Psikoloğu Sayın Sevil Dahlameroğlu’nu da taktir etmek gerekiyor. Çünkü bu projenin gerçekleşmesinde onun da emeği büyük. Özellikle İçişleri Bakanı Sayın Nazım Çavuşoğlu’nu kutluyorum. Cesur kararlar alıyor ve önemli işlere imza atıyor. Bu da toplumumuz açısından önemi büyük olan ve herkes tarafından taktirle karşılanacak bir projeydi. Genç oyuncu İzel Seylani bütün övgüleri hak ediyor. Umarım, tiyatro konusunda Kuzey Kıbrıs’ta daha bir çok projeye imza atar. Bir çok şeyler başarır. Ondan faydalanmak gerekir. Ona sahip çıkmak gerekir. Kendisini kutluyorum.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |