..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür -Atatürk
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Toplum ve Birey > Yûşa Irmak




7 Nisan 2011
Petra Kelly ve Türkiye’de Ayı Oynatıcıları  
Yûşa Irmak
Kimdir bu çevreciler? Ne yer ne içerler? Nelere karşı, nasıl mücadele verirler? Bu bahsi düşünürken Avrupa’nın çevreye bakış açısını ve Türkiye’nin nükleer santral yapmak için çırpındığı şu dönemleri kafamdan film şeridi gibi geçirirken aniden kelimelerin de boğazıma dizim dizim dizildiğini sizlere bilmecburiye söylemek zorundayım…


:BBDB:
Kimdir bu çevreciler? Ne yer ne içerler? Nelere karşı, nasıl mücadele verirler? Bu bahsi düşünürken Avrupa’nın çevreye bakış açısını ve Türkiye’nin nükleer santral yapmak için çırpındığı şu dönemleri kafamdan film şeridi gibi geçirirken aniden kelimelerin de boğazıma dizim dizim dizildiğini sizlere bilmecburiye söylemek zorundayım…

Birçok kavramın ırzına geçen modern Türk insanının yıprattığı bir yeni kavram daha var ki o da “çevrecilik” oldu. Öyle ki, mana itibariyle adeta cıvıyan, yayvanlık ve kayganlık kazanan bir kavram olup çıktı. Kime sorarsanız sorun, herkes çevreci artık. Hatta köylü Mehmet ağa, Dünya Bankası, IMF, Çevre Genel Müdürlüğü, mühendisler, avukatlar, TRT, işçiler, işverenler, üniversiteler, elitlerin yüzünü kurtarma(!) çabaları için teşkilatlanmış localar, vahşi hayvan hayatı, tosbağayı, kelaynakları sevenler, sahili temizlemekten zevk alanlar, müzeciler, tarihçiler, hayvanat bahçelerinin müdavim seyircileri, hokkabazlar, madrabazlar, ayı oynatıcılarına dost veya düşman olanlar, gül kokusuna bayılanlar, fesleğen kokusuna hasta olanlar, osuruk çiçeğini bağrına basanlar, emperyalistler, sömürgeciler, yarı sömürgeler, gelişmiş sömürgeciler, gelişmeye yüz tutmuşlar, kumsallarda sere serpe uzanmayı, Boğaz’da balıkla rakı yudumlamayı dünyalara değişmeyenler, bilmem hangi kuşu sevenler derneğinin kumarbazları, renklerden yeşile (cennet yeşili hariç) maviye toz kondurmayanlar, kalabalıklardan ve gürültüden sıkılanlar, ona veya buna ya da şuna kızıp öfkesini şehir hayatından çıkartanlar, herkes ama herkes çevreci… Kalpceğizlerinin bir yerlerinde çevre duyarlılığı taşımayan hemen hemen hiç kimse yok desek romantik bir iddiadan ziyade realist bir tespitte bulunmuş oluruz değil mi?

Anlıyorum ki artık dünyanın şu müthiş yerküresinde biz hayatlarını idame ettiren yerliler olarak 2 durum hususunda mütabığızdır. Öylesine ki gören görmeyen aralarımızda hiç su sızmıyor sanacak. Birincisi; Herkese göre Hitler kötü, böööğğ, zalim, haydut ve cani, hatta bütün dünya lisanlarındaki insana ait menfi tüm sıfatlar bu mendebura mal edilse yeridir. İkincisi ise: Çevre iyidir, güzeldir, oohh mistir hoştur, latiftir. Aslan yattığı yerden belli olur, temizdir, çevreni temiz tut, yeşili koru, ayıyı öp. Temiz tut ki, temiz bulasın, Nasıl bulmak istiyorsan öyle bırak! Düşüncesindedir…

Vallahi bu söylediklerimle çevrenin ne ilgisi var da diyebilirsiniz, bende Tillahi, billahi aralarında bana bir bağ varmış gibi geliyor diyebilirim sizler. Evet, sadece “Hitler” öğesini bir daha yazmamak kaydıyla bir kenara bırakarak, esas biz çevreciliğin böylesine Avrupa ve Türkiye’de itibar kazanmasının, yüceltilmesinin diğer yüzüne bakalım diyorum.

Şimdi, çevreci bir söylemin kamçılanması, kışkırtılması, modern dünya sisteminin mutlaka olması icap eden mecburi palyatif (anlık, geçici) bir tedbiridir. En az yapım masrafları kadar tehlikeli bir patlama veya sızıntıyı önlemek için yapılan teşebbüslerede para harcanan nükleer reaktör misali çerçevesinde kurulacak bir model, bu durumu oldukça kolay bir biçimde izah eder gibi geliyor bana. İdeoloji bazında ise tarihin hep ileriye motive olan motorize bir güç olduğu yanılsaması, bu türden izahlara gerekli ve yeterli bir dayanak sağlar bizlere. “Tarihi ilerlemenin önüne geçilemez. Her geçen gün artan bir ivme kazanan ilerleme sürecini, insanın refahı adına sağladığı dev kazançların yanında elbette bazı istenmeyen yan etkileri de olacaktır. Ama bizzat sürecin kendisi ve bu sürecin öznelleri olan gözleri ileriye dönük insanlar, bu yan etkileri bir çırpıda aşacaklardır. Teknolojinin ve geleceğin insanın el ele vermesiyle yeryüzü ve hayat daha da güzelleşecektir.” Çevreci şahlanışın (!) arkasında işte böyle insanın gözünün içine baka baka hiç utanıp sıkılmadan, sırf laf olsun diye konuşulan kocaman bir yalan vardır ülkemde. İşin garip tarafı, modern insanın ezici çoğunluğu, ittifak halinde sistemlerinin uydurduğu bu kendi yalanına ne hikmetse inanmış durumdadır.

İkincisi ve daha da kritiği, çok tanıdık siyasi bir manevranın icabadır bu. Bir sosyal muhalefetin önüne daha mutedil biçimlerini koyarak muhalifliği ılıştırarak geçmeye çalışmak. Aslında şunu da düşünmek lazım, tabiatıyla bu mevzuda sosyal bir olayı, suyun kaynaması cinsinden fiziki bir olaymışçasına anlatmak sonradan pek uygun değilmiş gibi göründü banada. Ne var ki, bu anlatımda gerçekten felsefi bir sır, bir hikmetinde saklı olduğu hissine kapıldığımı söyleyip bu kavramında anasının ağlatılmasına gönlüm razı olmayacağı için kelimenin refleksi olarak korunmasına karar verdim… Bu sırrı, modern dünyada sosyal hayatın ve insanın iç hayatının maddileştirilmesi; manevi olanla bağlantısının koparılması olarak da algılamanızı düşünen beyinlerinize salık vermek isterim.. Diğer taraftan, aynı durum çevre için de söz konusu ise çevrenin insan-dışılılaştırılarak sadece maddi bir süreç haline getirilmesi, gerek çevrenin haldeki varlığının müsebbibi ilerleme ideolojisinin, gerekse çevreci bu karşı çıkışın doğmasına önemli bir yere sahip diyebiliriz..

Bu hareketin öncüllerinden ilk Avrupa’nın Alman Yeşil Hareketi’nin, modernizme karşı koyuşta ki çevrenin merkezi rolünün, çevreci bir temelde kucaklayıcı bir sosyal muhalefet imkânının farkına varmasıyla zuhur etmiş, yeşiller ve bu partinin kurucusu Petra Kelly ve onun izdüşümleri; topyekûn bir dünya sistemini, Batı’nın kültürünü, bilimini, hayat tarzını adeta topa tuttmuşlardı.. Fakat, çevreciliğin hapşırtıcı bir serinliğe sahip hoş bir gribal salgın haline getirilmesi mevzusunu Kelly’nin alternatif militan hareketi dahi mayıştırıverdi. (Safaride vahşi hayvanları da benzer bir şekilde yakalıyorlardı belgesellerde öyle değil mi?) Aslında, ne Alman Yeşilerl Partisi’nin, ne diğer ülkelerdeki yine benzer “Yeşiller” oluşumun oy grafiklerini arttırmalarına karşın ne o eski coşkularını, ne alternatif olma özelliklerini artık taşımayıp, adeta sistemle yeşillenip senkronize oldular.. Böylece bir kere daha akıl ruha, mantık umuda, gerçek hakikate, Realos Fundis’e galebe çalınıverdi bu süreçte…

Yeşiller hareketinin kurucusu Petra Kelly, ilk hallerinde nemenem insanlar olduklarını, coşku ve umutlarını mükemmelen resmettiği için özellikle önem taşıyorlar halen yeşilsevicileri tarafından.. Bayan Kelly, Yeşil Partisi’nin eski ve ilk başkanı. Daha henüz kırk yaşında, ama hayatı da bu uğurda müthiş mücadeleyle doludur. Kendisi Almanya’nın, Bavyera doğumlu, gençliğini de siyasi bilimler okuduğu ABD’de geçirmiş muhalif gruplar içinde yürüttüğü mücadelesini 1970’de döndüğü Almanya’da SPD içinde devam ettirmeye çalışmış bir feministti. O yıllarda sosyal demokrasinin ekolojik bir anti–nükleer harekete dönüşeceğini umut ediyor, bu umutla da kalkıp 79 senesine kadar sabretmeyi bilmiş, hemen akabinde de SPD’den fayda gelmeyeceğini anlayarak Yeşiller Partisi’nin kuruluş çalışmasına katılmıştır.

Kelly 10 yaşındayken kanserden ölen ablasının ölüm acısının çevreci siyasi atılganlığının kaynağını teşkil ettiğini, daha o yaşlarda çocuk kanseriyle sanayi arasında bir ilişki olduğunu fark ettiğini bir çok defa demeçlerinde dile getirip bu yüzdende önderliğindeki ekolojik hareketin 1982’de dünyada ilk defa parlamentoya girerek siyasi bir zaferle bitmez tükenmez enerjisiyle çevreciler arasındaki tutumuyla hatırlanacaklar listesinin “Top one”nında 1. sırasında yerini alacak yerlidir.. Bugün Almanya Yeşiller’i onun savunduğu ve temsil ettiği çizgiden çok uzakta ama Batı’daki yeşil fikirler eğer yeniden neşvünema bulacaklarsa herkes biliyor ki, bu partide şimdi hakim olan Kelly’nin eko-diktatörler dediği Joschka Fischer’in Realos kanadından değil, Kelly’nin dinamik–alternatif çizgisinden güç alarak mücadeleye devam edebileceklerdir..

İşte bayan Kelly’nin ilk dikkati çeken yanı, elbette ki cesareti, militanlığı ve dobra dobralığıdır bu yüzden. Bütün büyük muhaliflerdeki o coşkulu ruh halini nasılsa o da edinmiş, Kelly’e göre, 1983’te başkanı olduğu Yeşil Parti’yi karakterize eden özellikler, börtü-böcek serenatları, dünya batıyor hıçkırıkları değil; tam tersine dört sağlam temel üzerine kurulu yeşil hareket: Ekoloji, saldırganlık karşıtlığı, silahsızlanma ve feminizm olarak pekala sıralayabiliriz.. Üstelik bu özellikler, oldukça insicamlı bir tarzda harmanlanmış, her biri diğeriyle sıkı bağlantılı içerikler ve ayrıntılar taşıyor. Örnek olsun diye size bayan Kelly’nin savunduğu; “Ekolojiye göre nasıl türler ve tabiat kendi iç dinamikleriyle kendini ayarlayan ve sürekli denge haline sahipse, insan da dengeyi muhafaza için neslini ve tabiatını tahribata yönelik her türlü menfi faaliyetten geri durmalıdır.” sözünü serlevha edebilirim. Zaten insan ekelojik dengeyi hesaba katmama noktasında böylesine zalim kılan da bozulmuş güç odağı haline dönüşmüş erkek cinsiyetinin tek başına insanlığa sahip olma isteği değil midir sizce de? Bunun için bayan Kelly, hareketin daha çok doğurganlığı ve sükunet tarafını temsil eden kadınlara, kadının karakterlerine uygun bu harekete kendisine ait bir yapılanma içinde kalması gerektiğini savunmuştur… Yine dikkat edilirse Kelly’nin savunduğu feminizm, ülkemdeki içi boş hurma kütüğü feminist bayanların zıpçıktı bir cinsiyetçilik seçiciliğiyle değil, erkeksi özelliklerin bu dünyayı mahvettiğini düşünen bir dünyada siyasi–kültürel-bilimsel alanlarda kadınsı özellikleri de bir denge halinde yerleştirecek erkeksiliğin zararlarının önüne geçmeye çalışmalarına ön ayak olma mevzusudur..

Elbette kimseden Kelly ile fikir birliği içende olunmasını isteyemeyiz. Ama üzerinde durulası şey çevreci karakterlerde dünyanın bu haldeki gidişine köklü itiraz unsurları bulunduğunu ve uzun vadeli siyasi strateji olarak mevcut medeniyet seviyelerinin üzerine çıkmayı seçmiş ülkemizdeki aydınların, çevrebilimcilerinin, sanatçının, domatescinin, patlıcancının Batı’daki bu alternatif arayışlarını nasıl karşılamaları gerektiğini düşünmeleri üzerinde bir zahmet, Allah rızası için durmaları gerektiği hususudur ki vallahi de can alıcı noktası budur düşüncenin!

Ben Japonya’da halen devam eden nükleer felaketi, çernobili de görmüş bir insan olarak, 1980’lerde temeli atılan bu Yeşil şahlanışın çıkışını coşku ve sempatiyle takip ettim senelerce. Kelly’nin sevgilisi Gert Bastian tarafından öldürülmesini hep yadırgadım. Hem bunu fikir planımda olmasa dahi duygusal planda da onlarla benzer hissiyatta olduğumu ülkemizdeki “yeşilimtırak”çevrecilerin sloganlarını, “nükleere karşı hayır” diyen ruhsuz kadavra olmaya yüz tutmuş insanlarla aynı kefeye koymacağımı söyleyebilirim, söylerim, söyledim…

Son olarak, hiçbir zaman çevreci ideallerimden vazgeçmedim, geçmeyeceğimde, hatta İslam’la derin ekolojistlerin görüşleri arasında bir uyuşum olduğu şeklindeki fikirlerimi her temas ettiğim yeşil hareketi destekleyen insanla paylaşmaya devam edecem. İslam’ın yine yeniden her türlü sorunda modern dünyaya bir alternatif sunabileceğini inancını sonuna karşı taşıyacağım.. Günümüz modern Türkiye’sine alternatif bir şeyler çıkarabileceğinin o naif bir anti-modernizmle de değil, her alanda çok çalışarak, gelenekselci bir yenileşmeyi hayata geçire bilecek ve bu ortamı hazırlayarak “bu işin oluru da bu oğlum” dedirtebilecek, müslümanlara özgün yol bulabileceklerini düşünüyorum. Herkes gibi hem vallahi hem billahi bende her gün hem korkuyla hem de umut arasında ki o ince çizginin üzerinde yaşıyorum. Türkiye’ye kurulacak nükleer santralin ülkemi bir doğal afet sonrası kıyamete doğru sürükleneceğinden korkuyorum; Ülkem, Müslüman bilim insanlarının belki tüm insanlığın bu enerji krizini aşmak için yeni bir alternatif ortaya çıkartabileceğini, hatta kendi kıyametimizi belki biraz daha geciktirebileceklerini umut ediyorum. Şimdilik bu kriz ve kusur müfettişlerinin yapılacak olan nükleer santralin tekerine çomak sokmasına gönlüm razı değil, ama ben yine de her türlü muhalefetin, her türlü yeşil hareketin yaptığı eylemlere canı gönülden destekliyorum. Her türlü çirkinliğe ve rezalete karşı birlikte yürümeye de hazırım zaten böyle bir kaygı taşımasam neden bu makaleyi kaleme alayım? Anlıyorum ki aynı düşünce ve platformda zaten birlikte yürüyoruz fakat biliyorum ki ve sizde bilin ki vallahi, billahi, tillahi “çarebiziz” sevgili dostlarım...



http://twitter.com/yusairmak
https://www.facebook.com/yusairmak
yusairmak@hotmail.com



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplum ve birey kümesinde bulunan diğer yazıları...
Neyimizi Kaybettik
Milletlerin Ruhunu Taklit Öldürür
Sempati ve Antipati
Her İşte Bir Hayır Vardır
No Comment
Ağır ve Hafif Erkekler! Biraz da Adalet
Teknik Yaklaşımı Kullanamayan Erkeklere İthafen…
Affeder Misiniz?
Trafik Bir Aynadır
Maymuna Sahip Olmak mı?

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ben Olsam Ne Yaparım
Kilidi Açmak
Chp, Gerçekten ‘demokrat’ Mıdır?
Sinema Kültürel Meselemiz Haline Ne Zaman Gelecek?
Türk Sinemasının Ezberini Bozan Yönetmen
Seviye
Bir Çatışma Zemini Olarak Kültür
Dikkat Bu Bir Siyasi Yazıdır!
Hizipçi Memur Partisi Chp
Arzu Yeterli Değil

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sakin Bir Acı [Şiir]
Geldim [Şiir]
Sözün Çiçeği [Şiir]
Gözbebeği Turşusu [Şiir]
Bilemezsiniz [Şiir]
Bir Hicran Nağmesi [Şiir]
Geceye Kâside [Şiir]
Sevgiliye Hasretle [Şiir]
Benimle Ölür Müsün? [Şiir]
Beste-i Nigar [Şiir]


Yûşa Irmak kimdir?

Felsefe ve edebiyat aşığı! Yayıncı, gazeteci ve kitapsever. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2025 | © Yûşa Irmak, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.