• İzEdebiyat > Öykü > Bireysel |
161
|
|
|
|
Yine sensiz olduğunu bildiğim bir gün daha başlar ve ben yine yüreğime pansuman yapıp devam ederim günü yaşamaya..
|
|
162
|
|
|
|
Hikayemi mi yoksa kahramanını mı tanıtmalıyım acaba? |
|
163
|
|
|
|
Kadim zamanlardan kalma bir ebabil, kafamdan içeri bırakıverdi minik çakıl tanesini ve olacakları izlemek için bir köşeye çekilip bekledi kırk asır. |
|
164
|
|
|
|
Hangi kentin hangi yüreğinde yaşadık, sevda dediğimiz yanlışları? Artık hatırlamıyorum.
Aklıma geldikçe canımı yakan bir şeyler var hâlâ. Neler olduğunu asla öğrenemeyeceğim sorulara eklenen, kime olduğunu çoktan unuttuğum özlemler.
|
|
165
|
|
|
|
Sakki yaşıyordu hala Cariva ölmüştü ama.
Bağları çapalamaktan ve en olmadık zamanlarda deklanşöre basmaktan nasır tutmuş parmaklarıyla bundan tam olarak yirmi iki sene evvel; göç etmişti, içinde tarlaları, sanatkarları ve sanatkarların eserleriyle kendi etrafında dönüp duran bu Dünyadan.
|
|
166
|
|
|
|
Ben tanıtmayayım. Buyrun siz tanıyın... |
|
167
|
|
|
|
Gözün baktığı yerlerin, kişilerin ardında neler yatar? Düz, sıradan insanların hikayeleri de vardır. Bakmak değil görmek gerekir çoğu zaman. |
|
168
|
|
|
|
Neden diye sordu genç adam. Yanit basitti.
- Sarap alacagim…
Genç adam, yanindaki kendinden biraz daha büyük olan hala oglu ile bakistiktan sonra adama döndü ve…
-Veririm ama bir sartim var…
Nedir diye sordu adam…
- Simdi ben sana parayi verecegim, sonra gidip sarap alacaksin sonra hep birlikte içecegiz, anlastik mi?
|
|
169
|
|
|
|
Murat, tavandan insanların suratlarına ölüm sarılığı saran karpuz lambalardan birinin altında durdu. Başını yukarıya kaldırıp lambaların birbirlerine olan yakınlık derecelerine baktı. Her biri ayrı bir bölümdeydi ve aralarında kirişler vardı. İnsanların aralarına ördükleri duvarlar gibiydiler. Bu duvarların ötesinde aynı görevi yapan lambalardı insanlar. Bakışlarını salonda gezdirdi. Hangi gişeye yöneleceğine karar veremedi. Gişe görevlilerine baktı bir bir. Soğuk camın ardında, yuvarlak deliğin önünde duran yüzlerinde büyük bir bıkkınlık seziliyordu. Hiç konuşmadan çalışan bu insanların bir an önce evlerine gitme derdinde oldukları her hallerinden belliydi.
|
|
170
|
|
|
|
haram ve helalin farkına varmak |
|
171
|
|
|
|
bilmem yazıları tanıtmaya gerek var mı? Hele ki bu kadar kısacıkken. |
|
172
|
|
|
|
"Bilgece yap. Yani koruyarak. Yani için titreyerek. Yani yıkılmasın diye. Tutkuyla yap. Sana verilen yaşama gücünü kullan. Yılmadan, bilgece ve tutkuyla. Önce yap, sonra açıklarsın."(İ.Özel) |
|
173
|
|
|
|
- Hu herif ! Bir bak hele bana. Ben, Huri kadına gidiyom. Azcık halleşip gelirim. Merak etme beni. Gelince de, tarhana çorbanı kaynatırım.
- Gene nereye gidiyon be kadın. Heç evde durduğun yok ki zati. İşin gücün elek satmak.
- Aman be, sen de benim gezmemi görüyon. Sen gayfeye giderken ben bişey demiyom.
|
|
174
|
|
|
|
Sevmekten korkmayın hiç bir zaman. Çünkü her canlı başka bir canlının yavrusudur ve her yavru... |
|
175
|
|
|
|
Sanki gözlerinin önünde bir madalyon sallandırılıp hipnoz olmuş bir insan misali ilk bakışta çocuk aynanın içindeyken bir anda avucunda çok iyi bildiği parmakların dokunuşunu hissetti.Elleri hünerli bir düzeneğe sahip çocukla birlikte uğursuz dedesinin sopasının rengindeki koltuğa gittiler. |
|
176
|
|
|
|
Ülkenin genel durumuna baktığımız zaman yanlışları tomarıyla görüyoruz. Geriye dönüp Fatih'ten sonraya
dönmek mümkün olmadığından, özellikle kafa ve ağız yapımızı değiştirmek gerekiyor. Gerici düşüncelerle değil, ilerici eğitimle. Buna ampul değil, ışıldak gerekli. |
|
177
|
|
|
|
Beklentilerini sınırlandırmakta uzmanlaşmıştı. Erekleri çoksa da gerçekleşmesi olanaksız olanlarından hep kaçınmıştı. Düşlerini denetleyebiliyordu. Denetleyebiliyordu. |
|
178
|
|
|
|
Neden bu denli sevmiş ve bağlanmıştım?Tüm hayal gücümü onunla geçireceğim hayatı tasarlamakla harcamıştım, neden? |
|
179
|
|
|
|
Kısa bir an gördüm televizyonun ekranında şeklini, şemalini. Şimdi unuttum gitti neye benzediğini. Unutamadığım yüreğimde bıraktığı görüntüsüydü.
Unutulur gibi de değildi yani! |
|
180
|
|
|
|
İstanbul’da bir iş merkezinin çatısına asılan referandumla ilgili pankart (üzerinde başbakanın resmi bulunuyordu ) fırtına şeklinde esen rüzgardan yırtılmış, bir kısmı kopmuş vaziyette iş merkezinin duvarına hızlı hızlı vurup duruyordu.
Pankartı hazırlayan şirkete bir ihbarla gelmişti bu haber. Vakit gece yarısına yaklaşıyordu, hava kararmıştı, rüzgar şiddetli esmesine devam ediyordu vs. vs. Bunlar önemli değildi müdür için. Fırtınanın etkisiyle ikiye ayrılmış şey, pankart değil sanki bayraktı. Yere düşmüş bayrak nasıl hemen yerden alınıp eski yerine koyulursa bu pankartta her ne güçlük olursa olsun yerine koyulmalıydı.
|
|