• İzEdebiyat > Öykü > Bireysel |
81
|
|
|
|
zeytin ağacı ve çocuklarımız arasındaki benzerlik |
|
82
|
|
|
|
Pink Martini çalan...Önce Latin çalarken, sonra caz, sonra da alçak gönüllü bir Japon ezgisi çalışıyor... “Kikuchiyo to Mohshimasu” ezginin adı... |
|
83
|
|
|
|
Üç sarhoş, ıssız bir sahilde, karı koca turistlerin karşısına çıkmışlar. Yere bir çember çizmişler ve erkek turisti içine koyup, bu çemberin dışına çıkma, yoksa seni öldürürüz diye tehdit etmişler. Sonra da, üçü birden kadın turiste tecavüz edip, çekip gitmişler. Zavallı kadıncağız pejmürde bir halde kocasının yanına döndüğünde ne görse beğenirsin? Adam, kıkır kıkır gülmekteymiş… Tabii kadın iyice sinirlenerek, gözlerinin önünde bana tecavüz ettiler, sen ise arsız arsız gülüyorsun, diye azarlamış adamı. Adam ise gayet pişkin, ama karıcığım, bana şu çizginin dışına çıkma, yoksa seni öldürürüz dedikleri halde, tam üç kere çıktım çizgiden de görmediler enayiler, demiş…” |
|
84
|
|
|
|
Yaşam sana bir hediye vermedi desem yalan olur Zézé, yaşam sana bir hüzün hediye etti. Senin payına düşen buydu... |
|
85
|
|
|
|
Bir çilingir sofrası kurmuş ki, değmeyin keyfime. Hoş beşi meze edip, raks içiyorum. Kafam olmuş dört köşe, ölüversem, sırıtarak gideceğim. “Hey Allah’ım,” diyorum; “her günümü böyle keyifli geçirtsen ölür müsün?”
Kalkıyorum, bu keyfin üstüne bir de cilalama yapalım, diyerek başlıyorum soyunmaya.
|
|
86
|
|
|
|
Bende “Sıhhatler olsun” derdim. “Sağ ol delikanlı” der demez elini cebine atar bir on kuruşu elime sıkıştırırdı... |
|
87
|
|
|
|
Sıkıntılı bir gecenin terlemesinde uyandı. Evde kimse yoktu, tıpkı bundan önceki sabahlar gibi. |
|
88
|
|
|
|
Yankıyı sevmiyorsanız, yalnızlıktan uzak durmalısınız. Yalnızlıktan uzak durmak ilginç geldi değil mi? Boşluğa el sallayarak , yalnızlığa veda denemesi yapabilirsiniz. |
|
89
|
|
|
|
"Ruhumuzda iki farklı saksıda, aynı topraklar kullanılarak ekilmiş iki bitki yetiştirdiğimizi varsayalım. Bitkiler ışık, su ve sevgi ile beslenir ve büyürler değil mi? Biz dert çiçeğimizi karanlıkta bırakacağız ve gözyaşlarımızla sulamayacağız. İlgilenmedikçe, üzerinde durmadıkça üzüntümüzün kaynağında ne varsa gün be gün solacak. Belli bir zaman sonra dertlerimizin kuruduğunu ve yok olduğunu göreceğiz. Sevinç ve huzur çiçeğimizi de ruhumuzun en hava alan kısmına koyacağız. Güzel düşüncelerle besleyeceğiz. Her gün el birliği ile mutluluğu filizlendireceğiz. Bir gün gelecek, sevinç çiçeğimizin saksıdan taştığına tanık olacağız. Hatta daha büyük bir saksıya yerleştireceğiz. Ne diyorsun bu işe?" |
|
90
|
|
|
|
Manyetik alanıma yabancıydın. Tanımsızdın. Ve hazırlıksızdım. Nasıl, neyle savaştığımı bilmiyordum. Silahı seçmekte zorluk çeksem de düşünceler hala direniyordu. Bana yanılıyorsun diyordu. Dayanaklar oluşturuyordu. Hayatın ve benim gerçeğimden oluşan daya |
|
91
|
|
|
|
Ben Cennet kokulu sevdama sonunda kavuştum. Ölümün, son olmadığını; vuslatın ve hayallerin bir gün gerçekleceğini gördüm. Ben hayallerimde büyüttüm kızım Elif'le vuslata gidiyorum.Kızımla Ahiretin en güzel köşelerinde zemzem denizlerinde yüzen balıklarına resim yapmaya ve Cennet kokulu sevdalı sevenler için yıldızlardan evler yapmaya gidiyorum. Artık zaman, KAVUŞMA ZAMANI...BEN CANIM KIZIM ELİF'İME KAVUŞMUŞTUM..
|
|
92
|
|
|
|
"Doktor Bey, neden bu ses kulak zarımda infilak etmiyor! İçeride su toplayıp iltihaplanmıyor ya da tıkanmıyor. Of Allah'ım of insanın kulağında aynı cümleyle dolaşması ne kadar da asap bozucu! Hayatımdan çıkardım ama maalesef sesi bende kaldı. Gitmiyor sanki yatıya kaldı."
|
|
93
|
|
|
|
Sonbahar rüzgârları başladığında annesinin sıcak nefesini hissetmek, ona sokulmak mutlu ederdi genç kızı, içi ürpererek daha bir sokulurdu annesine. |
|
94
|
|
|
|
“Gideceğim” dedi kadın, “gideceğim. Dayanamıyorum artık. Bu rüzgâr…” |
|
95
|
|
|
|
bu kısa öyküyü atatürk söylediği sözlerin felsefi değerinin olduğunu ispatlamak |
|
96
|
|
|
|
Her kes onu bahane bulma konusunda meşhur kılmıştı. Abidin Bahane. Aslında O’ bahane yaratmıyordu, her şeye ama her şeye yorum getiriyor, getirebiliyordu. |
|
97
|
|
98
|
|
|
|
Gülbahar'ın korktuğu soru gelmişti. Sanki kelimeler çile olmuş, harfler birbirine dolaşmış gibiydi. Dilinin ucunda çözebilse cevabını verecekti ama bir türlü olmuyordu. Duyguları ıslanmış da düşünceleri ondan okunmuyor gibiydi. |
|
99
|
|
|
|
Masada yayılmış yufkalar hala bekliyordu, peynirli börekiçi ve patatesli, kıymalı börekiçi ile birlikte… İçini çekti. Ama, ama ben oturmak istiyorum. Ama, ben kitap okuyup, yazı yazmak istiyorum. Ben yufka böreği yapmak istemiyorum. Hem, hem güneş b |
|
100
|
|