|
• İzEdebiyat > Öykü > Deneysel |
261
|
|
|
|
Köşeyi döndü. Bu yolun hiç anlamı yoktu, öylesine geçilirdi meydana kadar. Evin sokağına geldiğinde bir kez daha düşündü bu ölme işini. Ölmeliydi belki de bu aralar. Eve gidecekti, evin önünde bir ambulans, mahalleli kadınlar kapıda, hepsini yarıp usulca geçecekti aralarından, “çekilin” diyecekti, “yol verin, ben kendisiyim” O sırada apartman kapısından çıkartılmakta olan sedyedeki bedenine yaklaşıp alnına dokunacak, saçlarından geriye doğru okşayıp “geçti” diyecek, fısıldayacaktı kulağına “hiçbir şey iyi falan olmayacak” Beden huzur bulacak, geride kalanlara sadece lanet okuyacaktı. Ambulans gitmişti, evin önündeki kalabalık da dağılmıştı. Sonra anahtarını çıkaracaktı, kapıyı açmaya çalışacak, anahtar girmeyecekti, diğerini deneyecek ama o da olmayacaktı. Hemen girişteki dairenin penceresinden biri kadın uzanıp, “yoklar onlar artık, taşındılar buradan” diyecekti. Kız “adres bıraktılar mı” diye soracak, “evet” diyecekti kadın “cehenneme gittiler!” Teşekkür ederek uzaklaşacaktı kız gülümseyerek gördüğü herkese. |
|
262
|
|
|
|
Bu basit öykü denemesi, ilhamını Şükrü Erbaş'ın "Genelev Mektupları" isimli sarsıcı şiirinden aldı. "Tenime yabancılaştım, etime/göğsüme, kollarıma, bacaklarıma" diye başlıyordu o şiir.
Peki ya, yabancılaşma nerede başladı? Onu tetikleyen neydi? |
|
263
|
|
|
|
Sayfayı çevirdi, hala diretiyordu bütün bu aslında onu hiç ilgilendirmeyen konuyu anlamaya çalışmakta. Bunu neden yaptığını bilmiyordu, her zamanki gibi devam ediyordu sadece. Hayır yalan söylüyordu, biliyordu neden yaptığını; yapıyordu, çünkü bir yerlerinde onu yakalayacağını umuyordu hikayenin, ya da kendisinin hikayeyi yakalayacağını düşünüyordu, çok istiyordu. Bekliyordu, umuyordu ve bunu hayatın akışına bırakıp gitmek kisvesi altında yapmaktan başka yolu yoktu, acınacak halde olduğunu düşünüyordu. |
|
264
|
|
|
|
“Kaldırım taşlarının altında kıpırdayan insanlar var! Görmüyor musunuz?!” diyordu titrek sesi. |
|
265
|
|
|
|
Seni sürekli biriyle görüyorum. O kadın kim? diye sordu.
- Ha o kadın mı? Hiç kimse değil. İş yerinden bir arkadaşım.
- Boşuna kıvırma, istemiyorsan ben seni hiç görmemiş gibi davranayım. Sen de yalan
söylemek zorunda kalmazsın. İstersen kapatalım gitsin, dedi.
|
|
266
|
|
|
|
muebbetmuhabbet.com adlı sitenin üyesi olan iki kafadar, site forumlarının dar kalıplarını yırtarcasına, doğaçlama bir hikaye yazmaya karar verirler. Yazarlardan "ben" olanın askere gitmek zorunda kalması ile yazının bitirilmesi, diğerine kalmıştır. |
|
267
|
|
|
|
Zaman; içinde yanmak için kıvranan ateşe kıvılcım, gözlerinden taşmaya susamış düşlere neden, parmaklarından dökülmeye sabırsız cümlelere fırsat olma zamanıdır. |
|
268
|
|
|
|
Öldükten sonra cesedimin çürüyüşü, kurtlarla doluşu geliyor aklıma. 'Neden yaşıyorum?' diye düşünüyorum. Bir hiç olmak için mi? Neden çabalamalı, niye yiyip içmeli, kurda kuşa yem olmak için mi?" bunları söyledikten sonra duyulur duyulmaz bir sesle:
"Yok |
|
269
|
|
|
|
Şimdi bütün kokuları aşkın canlandı yüreğimde, şimdi karıştım bir oldum iste evrenle… Yağmur tanecikleri içindeki yüzüne bakmak ve o baş döndüren dişiliğinin kokusunu almak istesem… ne yani ayıp oluyorsa bırakalım olsun, sen bana bahar gibi geliyorsun…
|
|
270
|
|
271
|
|
|
|
Sevgili dostum hiçbir zaman anlamadı ki MUHTEŞEM GECELER MUHTEŞEM GÜNLER DOĞURUR. Yaşadığım o saatler, gündüzleri de doya doya yaşamamı sağlıyor. |
|
272
|
|
|
|
Bir şair, oysa, beş yıldızlı bir otelde kalıyorsa, şair değildir artık. |
|
273
|
|
|
|
Pencereye doğru yanaştı, kalın perdeyi çekti, içeri ışık girdi, umudu yaptırıyordu bunu ona, biliyordu. Tül perdeyi çekmedi, öyle öğretilmişti. Mahrem hayatlar tül perdelerini hiç açmazdı. Mahrem bir hayatı var mıydı, galiba yoktu ama kimse bundan söz etmek istemiyordu. |
|
274
|
|
|
|
Her şeyi nedenlerinden arındırır, hayatı kemiklerinden ayırır ve nedensizliğe gömebilirdi aklı. İlla bir sebep soruluyorsa tek heceli kelimeleri seviyordu. Dilin en değerli hazineleriydi tek hamlede söylenen kelimeler: yapılandırmadan, çekimlendirmeden, cümleler oluşturmadan kendini anlatmak istiyordu. |
|
275
|
|
|
|
“ Evladım, kalbime istediğinizi yapın; ama Mehlika’mın oturduğu odaya asla girmeyin!” dedi. Cerrahlar birbirlerine baktılar; omuzlar ve kaşlar yukarı kalktı ve indi. İşlerine koyuldular ardından. |
|
276
|
|
|
|
Sana bu hikayemle veda ediyorum Mehlika. Bir gün cennetteki evinde seni ziyaret edip sana okuyabilmek için iyi bir insan olmak için çabalıyorum... |
|
277
|
|
|
|
Sonra beklediğim zarf geldi. Sağ olsunlar maaşımı bağlamışlar. Üstelik bir de bankamatik kartı yollamışlar. O gün işe gitmedim. Ondan sonraki günlerde de. |
|
278
|
|
|
|
Uç uç böceği gibi gerçekten dolaştınmı.
Bir kola kutusunu ayağınla uzaklara fırlattınmı?.
Hiç gerçekten dans ettin mi?. |
|
279
|
|
|
|
-Sen bilirsin, ama kendini aldatıyor olmayasın! Bak, bir düşünür “en kolay şeyin bir insanın kendini aldatması” olduğunu söylüyor;oysa ben aksi kanaatteyim. Çünkü kişi kendini aldatmış gibi görünse bile aldatamadığının farkındadır.
|
|
280
|
|
|
|
Radyoda haber saatiydi, mezat devam ediyordu dünyada, bugün coğrafyaydı konu, geçmişi satmaya devam ediyordu bugün ve yarının da umudu yoktu. Prezervatif kullanıyordu bugün, yarın hiç olmayacaktı. Üremeyi reddeden kadınlar geleceği öldürüyor, bunu da bencil bugünleri adına yapıyordu. Bütün dünya bunu kabullenmiş yarını olmayacak bir yaşamın dününü satıp bugünü yaşamaya çalışıyordu. Kaostu yaşanan, felaket filmlerindeki gibi, göktaşı yola çıkmış herkes ölmeden önceki saatlerini geçiriyordu, satıyor, tüketiyor, korunarak sevişiyor sevişiyor sevişiyordu, sevişmelerin amacı ortadan kalktığından aşk da yoktu, kimse aramıyordu bile. |
|
|
|