..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Hayaller olmasaydı, umutlar dünde kalırdı. - Dolmuş atasözü
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Deneysel > seyfullah ÇALIŞKAN




28 Eylül 2007
Karanlık ve Gece Benim Şiirimdi - 2  
seyfullah ÇALIŞKAN
Seni sürekli biriyle görüyorum. O kadın kim? diye sordu. - Ha o kadın mı? Hiç kimse değil. İş yerinden bir arkadaşım. - Boşuna kıvırma, istemiyorsan ben seni hiç görmemiş gibi davranayım. Sen de yalan söylemek zorunda kalmazsın. İstersen kapatalım gitsin, dedi.


:AIHD:
Tanışmasına tanışmıştık, hatta oturup birlikte kahve de içmiştik ve her şey tam şimdi başlayacak derken pastane, ben, kahve kokusu birden gerçek oluvermiştik. Ama bu gerçek düşlediğim ışıltıdan küçük bir kırıntı kadar bile nasibini almamıştı. Bu hepinizin yakından tanıdığı bir gerçeklikti. Bildik, olağan, sıradan, ilgi çekici pırıltıdan yoksun, gün ışığında nesnelerin çıplak göz okşamayan görünümündeydi. Evet, işte tanışmıştık. Ama hiçbir şey olmamıştı. Masada oturan bir kadın vardı. Güzel, samimi, sıcak ve varlığımı son derece sıradanlığa dönüştüren birisi işte.
“Ben her sabah burada kahvemi içerim. İstediğin zaman gelip bana katılabilirsin.” diyordu. Ama varlığımın bu masayı zenginleştirmeye, başkalaştırmaya gücünün yetmediği de apaçık belliydi. Ben kendi payıma bir şaşkınlık yaratacağımı, durumu başkalaştırabileceğimi, beni tanıdıktan sonra o kadın için vazgeçilmez bir şey olacağımı düşünmüştüm. Kadın masadan kalktıktan sonra ben masada kocaman bir hayal kırıklığı ile baş başa kaldım. Ne halt edeceğimi bilemez bir halde, biraz çaresiz ama daha çok önemsiz biri olduğum hissi ile oturup bir kahve daha içtim. Sonra her gün yaptığım gibi işime gittim.
Haftalar hatta aylar boyunca birkaç günde bir sabahları karşılaşıp birlikte kahve içtik. Arkadaş, komşu, hısım, abla kardeş gibi bir şey olduk. Benim erkekliğim ve onun kadınlığı adeta zamanla silinip gitti. Birlikte bazen gezip dolaşıyor, yemek yiyorduk. Sinemaya gidiyor, kitaplardan, sokaklarda olan bitenden bahsediyorduk. Her şey kendi olağan haliyle sürerken bir gün aniden birlikte aniden bastırıveren bir sağanağa yakalandık. Onun sokağına çok yakındık. Yanımızda bizi yağmurdan koruyacak hiçbir şey yoktu. O birden koşmaya başladı. Ben de onu peşinden… Sağanak bizi hiç aklımızda yokken onun evine attı ve hapsetti. Saatlerce göz açtırmadan yağdı. Saçımı kurulamam için bana bir havlu uzattı. O banyoya girip ıslanan giysileri değiştirdi. Ben de odanın ortasında yabancılık hissi ile aptal aptal duruyordum. Birden oda onun teninin, saçlarının kokusu ile doldu.
Yağmur damlaları balkondaki eşyalara çarparak zıvanadan çıkmışçasına bir şarkı söylüyordu. Sağanak bütün sokakları, kenti ve bizi kollarına aldı. Sonra bütün heybetiyle sokağa bir yıldırım düştü. Bu beklenmedik patlamanın yarattığı irkilme, korku ve üzerimize düşen yoğun aydınlık bizi birbirimize yöneltti. Hiç hesapta yokken o bana ben ona sarıldım. İşte o zaman film koptu, zaman ve mekân silindi. Ne oldu, nasıl oldu? Anlayamadım. Bir ara kendime gelir gibi olduğumda sokak lambalarının yandığını ve kente akşam çöktüğünü fark ettim. Ben evden ayrılırken horozlar ötüyordu. Yağmur ve şimşek ilişkimizi tamamıyla değiştirmiş, bizi yeni ve geri dönüşü mümkün olmayan bambaşka bir yöne sürükleyivermişti.
Sonraki gecelerde sevişmek için yağmurun yağmasını, sokakların derelere dönmesini beklemedik. Sadece çevreden biraz gizlenmeyi istiyorduk. Bakkal, çakkal, kapıcı ve apartman sakinlerinin diline düşmekten çekiniyorduk. Beraber kenti turlamaya çıktığımızda sokağın başına gelmeden onun yanından ayrılıyordum. Karanlık ağaçları, evleri, kedileri, hatta sokağı gizlediğinde sessizce merdivenleri çıkıp kapısını çalıyordum. Zaman geçtikçe komşu kentlere, hatta sahil kasabalarına kaçmaya başladık. Nereye gidersek gidelim her zaman tanıdık birkaç kişiyle karşılaşmaktan kaçamıyorduk. Dünya söylendiği gibi çok küçük bir yerdi ve biz sadece ikimize ait, gözlerden uzak, sığınacak kuytu bir köşe bile bulamıyorduk.
Burası küçük bir kentti. Gözlerden uzak, dedikodulardan korunaklı kuytu bir liman yoktu. Birkaç kez üst üste gidip oturduğumuz yerde hemen tanındık oluveriyorduk. Baktık bu durumla baş etmek mümkün değil, her şeyi kendi haline bırakıverdik. Akşamları istasyona iniyor, çay bahçesinde biraz oturup, karanlık çökünce değirmene gidiyorduk. Suyun sesi ve cümbüş artık bizi tanımlayan, bizi anlatan bir ikili gibi oluvermişti. Biz birbirimizi hep geceleri seviyorduk. Sabahın ilk ışıkları bütün sihri silip süpürüyor, gündelik yaşamımıza geri dönüyorduk.
Aşk gerçekten şairin dediği gibi aylakların işiydi. Bir işte sekiz beş çalışan, aylık taksitleri, faturaları ödemek zorunda olan insanların ilişkileri mesai saatlerine benzemeye başlıyordu. Aklınız bölünüyor, gündelik yaşamınız aşkı aksatıyordu. Ben onunla dünyanın öteki ucunda, yaşamımın her dakikasını, her saniyesini ona ayırarak yaşamak istiyordum. Her zaman birlikte ve sadece bize ait, hiç kimsenin ulaşamayacağı, karışamayacağı bir dünyada olmayı düşlüyordum. Ama hepimiz gibiydim işte, kanatlarım yoktu, uçamıyordum…
O kesinlikle iyi bir kadındı. Sen beni seni sevdiğim kadar çok seviyor musun gibisinden saçma sapan sorgulamaların, kapris ve kaygıların çok uzağındaydı. Benimle birlikte geçirdiği zamanlarda mutluydu ve beni de mutlu görmek yaşamının en büyük amacıydı. Bunu dillendirmese bile rahatlıkla hissedebiliyordum. Bütün yaşamım boyunca İlk defa bütün yaşamımda başıma talih kuşu kondu diye düşünüyordum. Düşlerimin bile ötesinde bir mutluluğa erişmiştim. Yaşamı hiç bu kadar çok sevmemiştim. Uykusuz uyandığım sabahlar bile beni büyülüyordu. Biraz düşte, biraz rüyada, ama her zaman bulutların üzerindeydim. Bu hep bu kadar güzel süremez diye kaygılandığım da oluyordu. Aklımdan kötü şeyler geçirmektense düşünmemeyi tercih ediyordum.
Bir akşam iş dönüşü Arkadaşım Nejat’a rastladım.
-     Seni sürekli biriyle görüyorum. O kadın kim? diye sordu.
-     Ha o kadın mı? Hiç kimse değil. İş yerinden bir arkadaşım.
-     Boşuna kıvırma, istemiyorsan ben seni hiç görmemiş gibi davranayım. Sen de yalan
söylemek zorunda kalmazsın. İstersen kapatalım gitsin, dedi.

Çocukluğumuzdan beri arkadaştık. Aramızda gizli saklı olmazdı. Yıllardır bütün sıkıntılarımı, sevinçlerimi paylaştığım biriydi. Ona kaçamak cevaplar vermek, başımdan savmaya yönelik davranışım hiç hoşuma gitmedi. En iyisi bir yerde oturup her zaman yaptığımız gibi samimiyetle her şeyi ona anlatmaktı. Arkadaşıma rahat konuşabileceğimiz bir yerde oturmayı teklif ettim. Biraz gönülsüz davrandı ama beni kırmadı. Parkın aşağısına doğru yürürken Kırgınlık hali de yüzünden siliniverdi. Koluna girip onu Fatih Parkının aşağısında bir kahveye götürdüm.
Seyfullah
Kasım 2006



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın deneysel kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sokarım Seni Şalvarıma Çıkarırım Tozpembe
Öyle Pat Diye de Ölünmez ki
Daldır Kaşığı Yahniye, Sorma Etini Bahri"ye - 2 (Son)
Gelincikler Ağlar mı?
Yağmur, Kar, Değermen Çöreği ve Orçun Abi
Selver
Rakı Şişesinden Ejderha Olduk –ıı -
Daldır Kaşığı Yahniye, Sorma Etini Bahri"ye - 1
Gökçeada 3
Öyküler Sokaklara Yağar

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Tabanca
Saman Altından Aşk Yürürse
Rakı Şişesine Ejderha Olduk
Gökçeada 3
Ben İşin Kitabını Yazmıştım
Nataşa, Mavra ve Rakı
Güvercinli Yazı - 1
Emekleye Emekleye Emekli
Çaki, Çakmak, Bıcak, Tarak
Acemi Çapkın

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Başka Türlü Bir Şey [Deneme]
Canan [Deneme]
Aşkı Anlatmak Haksızlıktır [Deneme]
Zaman Sen Yalansın [Deneme]
Nisan"ın Şuçu [Deneme]
Bahar, Badem, Çocuk [Deneme]
Sonbaharı Hüznün Rekleri Boyar [Deneme]
Mevsim Türlüsü 2 [Deneme]
Bir Fırtına Tuttu Bizi [Deneme]
Delikanlıyı Bozan Yazılar [Deneme]


seyfullah ÇALIŞKAN kimdir?

Ben yazar falan değilim. Yazma eğilimli biriyim. Durumum henüz tedavi gerektirecek kadar kronik hale gelmedi. .

Etkilendiği Yazarlar:
Bilmiyorum,


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © seyfullah ÇALIŞKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.