Baba, Sevgili ve Resimler
İnsanın çocukluğunda beynine ve yüreğine ne doldurursanız yaşamının tüm geri kalanını onlar belirler ama her zaman sizin beklediğiniz biçimde değil....
İnsanın çocukluğunda beynine ve yüreğine ne doldurursanız yaşamının tüm geri kalanını onlar belirler ama her zaman sizin beklediğiniz biçimde değil....
" Her şey hakkında yazmak istedim. Her şeyi... Bir zamanlar olduğumuz kişileri, her şeyi! Ve en sonunda her şey birbirine girdi ve ben başaramadım. Başaramadım! Neyle başlarsan başla, sonunda o kadar eksik oluyorsun. Lanet olası, saf kibir ve aptallık!"
The Hours Filminden
ehliyetsizliğimin bilincindeyim.bilinç yüklüyüm.ruhum kılıçlar üretiyor yeni adalar fethediyorum.duygu adacıkları.içinde sevişiyor ama boşalamıyorum.
Okunacak hiçbir şey yoktur.
Yaşanmıştır ve bitmiştir.
Bu kez yaz'ıl'mamıştır!
Milet kentinin sokaklarında yürüyen Thales, evrenin ilk ana maddesi olan Arkhe'yi araştırıyordu. Arkhe'nin su olduğunu düşünüyordu. Çünkü su, her şeyin kaynağı ve evrenin sırrıydı. Ama bu sırrı paylaştığı iki gence, suya saygı duymayan bir gezegenin kaderini de anlattı. Bu gezegen, Arkhe'nin öfkesiyle yok olmuş, yerine yeni bir gezegen
İmdat, ırzıma geçiyorlar. Namusum elden gidiyor. Yetişin…
Ne alakası var şimdi. Aklıma karpuz kabuğu düşürdü salak.
-Şalvarında ne varsa çıkar, şuraya koy, dedim. Masayı gösterdim. Hiç niyeti yok.
O hala bir fırsat kolluyor. Şaşkınlığımdan yararlanıp kaçacak. Pencereler demirli olmasa uçup giderdi zaten.
Bulutlar hızla yer değiştiriyor, şu gri olan küçük bir kıza benziyor, gülümseyen, lüle saçlı, elbiseli, kurdelalı ayakkabılı... Ağaç gibi yakındaki bulutlar, bahçeye girdi şimdi kız, kollarını kaldırdı, ağacın dalını tuttu, tırmandı, oturdu dala. Dut yiyor. Büyüdü kız, ders çalışırken ağlıyor, aşık, o bilmiyor. Kara bulutlar arttı, şimşekler sıklaştı,
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında Amerikan edebiyatına damgasını vuran Kurt Vonnegutun kısa öykü hakkındaki tezi, vakti zamanında Chicago Üniversitesi tarafından kabul edilmemişti. Zaman, üniversitenin yanıldığını gösterdi. İşte Kurt Vonnegutun verdiği derslerde önerdiği sekiz hikâye tüyosu:
Her günkü gibi önce dizlerimin üstünde, ellerimdeki kırışıklıklarda, sol elimin yüzük parmağının altındaki beyazlıkta, kırılgan tırnakların içinde aradım. Yüzümde, göz çukurlarıma birikmiş çapakların altına, yavaşça terliklere götürdüğüm ayaklarımın şekli bozulmuş parmaklarının arasına, baktım. Usulca tuvalete yürürken, lambanın düğmesinin üstündeki izleri de es geçmedim. Lavobada temizlik işini yaparken içim
Selviler neden aklımı dolaştırıp duruyor bu akşam? Hâlbuki ağaç denince aklıma ilk önce Selviler gelmez ki. Ulu çınarlar, köknarlar, ladinler, yabani elmalar, çakal erikleri gelir. Ama illa kirazlar ve onların sonbaharda ateş rengi yaprakları... Dere kenarında dalları sulara doğru sarkan söğütler. Asfalt boyunca uzayıp giden karaağaçlar, çamlar, akasyalar,
Bu öykü, felsefe ve hikmet arasındaki ilişkiyi anlatan bir metni, deneysel bir biçimde sokratik yöntemi kullanarak yeniden yazmaktadır. Sokrates, Atinanın en ünlü filozofu, kendisine hikmetli bir adam diye tanıtılan biriyle karşılaşır. Bu adam, varlık, bilgi ve değer üzerine tam ve bütün bir bilgiye sahip olduğunu iddia etmektedir. Sokrates
12 eylül'ün çalkantılı günleri,Osman'ın gerçeklik duygusunun oluşması,kayıp bir kuşağın Osman'ın kişiliğinde yansıtılması
annecim, pastanın soğumasını bekleyen o eski benden eser kalmadı, senin kadar bile olamadım, ne vasiyet bırakacağım biri var ne de vasiyetime yazabileceğim bir pasta...
Herşey akıyordu,değişiyordu hayat çoğu insanı savuruyordu bu kasabadan,etkilenenler,tutunamayanlar uzun yıllar sonra baktıkları resimlerde ilk bıraktıkları gibi karşılarına resimlerde donmuş olarak çıkıyordu.Çocukken oyun oynadıkları geniş alanlar,sarı güneşin yakıcılığı yeşil alanlardaki su sesleri ...sahip oldukları ve olmadıklarıyla terkettikleri sokaklar...
Gülbahçe hani bu tavuğun bacakları?, dedim.
\- Yahninin içinde.
\- Kemikleri nerde peki?
\- Pişirmeden büyük kemiklerin hepsini çıkardım.
\- Lades kemiğini de görmedim?
İnsanları buraya çeken neydi?Irmağın üstündeki,tahtaların bir adım boyu aralıkla dizildiği bu köprüyü insanlar aşağı bakmadan geçmek çabasındaydı.Köprüden suya tepeden baktıklarında, insanların başı dönüyor,her an suya düşebilecekleri duygusunu uyandırıyordu.İnsanları buraya çeken kaynadığı söylenen günlerdir kurumadan aktığı söylenen kandı.
Son numara kızım henüz 6 yaşında, bana öykünerek “şair olacağım” demiş.
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum; Feyza’nın şair olduğunu ispatlayarak yazdığı şiiri gösterdiler bana…
Şiir; “Vay sözüm vay!” mısrası ile başlıyordu…
Annem “Senin baban var ama nerde, bilmiyorum “ dedikten sonra bana duvarlar boyunca uzanan kitaplığını göstererek “Ama bak bir sürü kitabın var” demişti.