..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
En güzel özgürlük düşü, hapishanede görülür. -Schiller
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Deneysel > Eda Gökmen




7 Mart 2006
Beş  
Eda Gökmen
Köşeyi döndü. Bu yolun hiç anlamı yoktu, öylesine geçilirdi meydana kadar. Evin sokağına geldiğinde bir kez daha düşündü bu ölme işini. Ölmeliydi belki de bu aralar. Eve gidecekti, evin önünde bir ambulans, mahalleli kadınlar kapıda, hepsini yarıp usulca geçecekti aralarından, “çekilin” diyecekti, “yol verin, ben kendisiyim” O sırada apartman kapısından çıkartılmakta olan sedyedeki bedenine yaklaşıp alnına dokunacak, saçlarından geriye doğru okşayıp “geçti” diyecek, fısıldayacaktı kulağına “hiçbir şey iyi falan olmayacak” Beden huzur bulacak, geride kalanlara sadece lanet okuyacaktı. Ambulans gitmişti, evin önündeki kalabalık da dağılmıştı. Sonra anahtarını çıkaracaktı, kapıyı açmaya çalışacak, anahtar girmeyecekti, diğerini deneyecek ama o da olmayacaktı. Hemen girişteki dairenin penceresinden biri kadın uzanıp, “yoklar onlar artık, taşındılar buradan” diyecekti. Kız “adres bıraktılar mı” diye soracak, “evet” diyecekti kadın “cehenneme gittiler!” Teşekkür ederek uzaklaşacaktı kız gülümseyerek gördüğü herkese.


:BAGB:
Hava karasızdı. Ne sıcaklığına ne de ışığına karar veremediği bir anda yakaladı kız havayı, sert bir bakış attı, kimseye atamadığı. Yürümeye devam etti, o yürüdükçe hava serinledi ve kararmaya başladı. Sakinleşti kız, affetti havayı, yolundaydı her şey. Yürümeye devam etti, caddeyi geçti, bir zamanlar hayatında gördüğü en kalabalık, en uzun, en geniş ve en hareketli caddeyi geçti. Cadde de bildikti artık, küçülmüştü, kalabalıklar anlamını yitirmişti. Kız mı kalabalığın içinde, kalabalık mı kızın içinde kaybolmuştu bilemedi. Bedeninin kapladığı hacimden ve koordinattan bağımsız yürüyordu kız. Bedeni yolu biliyordu, kız başka yerlerde gezerken bedeni evi buluyordu her gün. İlk köşeye geldiğinde hep yaptığı gibi yavaşladı, minik ahşap taburelere oturmuş insanlara baktı, hep orda oturuyorlardı sanki, bir kız gördü elinde bir yan flüt. Yan flüt çalan arkadaşını hatırladı, heyecanlı, cesur ama dengesiz arkadaşını. Konuşurken daldan dala atlar, cümlenin ortasındayken söylediğini unutur ama anlattığı şey bir yemek tarifi olsa savaş sırrı verir gibi özenli anlatırdı. Ses tonu hiç değişmez hep ciddiyetini korurdu. Arkadaşı bir beyaz kağıt çıkarıp kağıdı ortadan bölmüştü, “sol” demişti “artıları olsun hayatının” ve “sağ” tarafı “eksileri”. “Yaz bakalım” deyip tutuşturmuştu yeşil renkli sevimli ve kokulu tükenmez kalemi eline. Kendinden emin ama kıza da güvenerek bakıp gülümsemiş, yazmasını beklemişti. Kız çok komik ve anlamsız bulmuş ama arkadaşının kararlılığı karşısında kağıda bakıp sola bir adet “arkadaşlar” yazmıştı. Hemen çizginin sağına bir bakış attı arkadaşı, şimdi sıra oradaydı. “İhanetler” yazdı kız çok düşünmeden, şaşırmıştı. Sonra tekrar sola geçip “sevgili” yazmıştı, karşısına da “eksik” yazmıştı. Bir daha sola geçip “para” yazmış sağa da “iş” yazmıştı. Kağıdın sol ve sağında gördüğü bir listeydi kızın artık. Arkadaşı “evet” dedi, “oku hayatını”. Hain arkadaşlarım eksik sevgilim ve nefret ettiğim işimle kazandığım para dedi kız. Kağıdı ortasındaki çizgiden katladı arkadaşı, örtüştü iyi ve kötü.
Bir tabureye oturdu kız, sigarasını çıkardı. Yıllardır her ama her gün buradan geçip hep burada oturmak istemiş, nedense hiç yapmamıştı. Her ama her gün isteyip de yapamadığı birçok şey gibi. Sigarasını yaktı, bir çay söyledi kendine. Yan flüt çalan kıza bakıyor onu dinlemeye çalıyordu. Kızın yanında iki arkadaşı vardı ve belli ki tekniği bilerek bakıyor ve sesi dinliyorlardı. O sırada gözü hemen yan masadaki yaşlı çifte ilişti. Yaşlı karı koca, öyle olduğunu varsaymıştı, hiç konuşmadan birbirlerine dönüklerdi ama ikisi de birbirlerinin arkasına bakıyorlardı. Peşlerine meraklıydılar hala sanki ya da kollamaktı bunun adı. Hiç konuşmadan sadece çaylarını içip biraz boş biraz da bilge bakıyorlardı birbirlerinin peşine. Film bittikten sonra ekrandaki yazılara bakmak gibiydi bakışları, ne anlayacağını bilmeden sadece bakmak gibi. Kadın fark etti kızın bakışlarını, usulca kafasını çevirdi, göz göze geldiler. “Mutlu musunuz?” dedi kız “evet” dedi kadın; “sevdiniz mi” dedi kız, “hem de çok” dedi kadın; “pişman mısınız” dedi kız “ölesiye” dedi kadın. Kız anladı, çayının parasını ödedi ve kalktı. Köşeyi döndü. Bu yolun hiç anlamı yoktu, öylesine geçilirdi meydana kadar. Evin sokağına geldiğinde bir kez daha düşündü bu ölme işini. Ölmeliydi belki de bu aralar. Eve gidecekti, evin önünde bir ambulans, mahalleli kadınlar kapıda, hepsini yarıp usulca geçecekti aralarından, “çekilin” diyecekti, “yol verin, ben kendisiyim” O sırada apartman kapısından çıkartılmakta olan sedyedeki bedenine yaklaşıp alnına dokunacak, saçlarından geriye doğru okşayıp “geçti” diyecek, fısıldayacaktı kulağına “hiçbir şey iyi falan olmayacak” Beden huzur bulacak, geride kalanlara sadece lanet okuyacaktı. Ambulans gitmişti, evin önündeki kalabalık da dağılmıştı. Sonra anahtarını çıkaracaktı, kapıyı açmaya çalışacak, anahtar girmeyecekti, diğerini deneyecek ama o da olmayacaktı. Hemen girişteki dairenin penceresinden biri kadın uzanıp, “yoklar onlar artık, taşındılar buradan” diyecekti. Kız “adres bıraktılar mı” diye soracak, “evet” diyecekti kadın “cehenneme gittiler!” Teşekkür ederek uzaklaşacaktı kız gülümseyerek gördüğü herkese.
Evin sokağına girdi, bitmeyen yola başlamıştı. Sokakta oynayan veletlere baktı uzun uzun, daha gençken en küçüklerine laf atar, gülümsemesini sağlar da geçerdi. Şimdi hepsi çok küçük göründü gözüne, giderek küçüldüler sonra, gözlerine inanamadı, huzursuzlandı, hızlanarak attı kendini eve. Eve girdiğinde kapının önünde duran bir çift ayakkabıyı fark etti, tanıdıktı ama çıkaramadı bu erkek ayakkabılarını. İlgilenmedi ayakkabılarla, bir ara hatırlamaya karar verdi, salona girdi. Koltuğa oturdu uzattı ayaklarını, pencereye baktı, perdelerin hepsi sonuna kadar açıktı, umursamadı, artık kapatmanın bir anlamı yoktu. Saate baktı, saatinin akrebi yoktu, o yüzden saati bilemedi. Elini kumandaya attı. Televizyonu hala siyah beyazdı, tuhaf geldi, sonra fark etti ki siyah beyaz olan evin içiydi, renkli olan ise televizyon. Üstüne düşünemeyecek kadar yorgundu, yorgunlukları seviyordu. Kalktı mutfağa gitti, buz dolabını açtı, niye buz dolabı dendiğini anlayamadı hiç buzu yoktu, dolabın içi soğuk bile değildi. Askıdan bir bira aldı, ağzını dolabın kapağına vurarak kırdı. Dikti, biranın tadına azında açılan kesikten akan kan karıştı. Kanını içti, sıcak birayla, köpüren bira mıydı yoksa ağzı mı karar veremedi. Çıktı mutfaktan. Hemen sağdaki yatak odasının önünde durdu. Sesleri duydu, ayakkabıyı hatırladı. Odanın kapısına yanaştı. Kafasını kaldırmakta zorlandı, ayağına damlayan kanlara bakıyor ve sesleri dinliyordu. Odanın kapısını araladı, ekranda, yatağında birini gördü, gördüğü bir değil iki kişiydi. Birini tanıyordu diğeri ise az evvel ambulansla götürülen ölü bedeniydi, çok sinirlendi, kurtulamamıştı ondan. Ayakkabıların sahibi şehvetle ölü bedeniyle sevişiyordu, tıpkı az evvel kendisinin yaptığı gibi bir eliyle alnındaki saçları geriye doğru okşuyordu. Çok kızdı ama ses çıkaramadı. Salona döndü. Her şey tekrar siyah beyazdı. Koltuğa uzandı bu kez, açık olan televizyondan izledi biraz da ölü bedeniyle ayakkabıların sahibinin sevişmelerini. Uykusu geldi, uyuyakaldı.

Zilin sesine uyandı, saate bakmak istedi ama artık bir yelkovanı bile yoktu. Kapıya ulaştı, “kim o” diye seslendi, “benim” dedi kapının ardındaki. Kız çok rahatladı, kapıyı açtı. Boynuna sarıldı, o kadar sıkmıştı ki karşısındaki yığılıverdi oracıkta, eve giremeden ölmüştü bile. Ne yapacağını bilemeden onu orada terk etti ve kapıyı kapattı. Yatak odasından gelen sesleri dinledi, ses kesilmişti. Koltuğa döndü hava yine kararsızlaşmaya başlamıştı, kızamadı bu sefer kız havaya, gücü yoktu; hava fark etti, iyice tuhaflaştı, alacakaranlık oldu, ürpertti sıcaklığı. Kız kapıdakinin pencereden çıkışını gördü, seslenemedi, boğazı düğümlendi, ağlayamadı, kapattı gözlerini uykuya sığındı yeniden.

Bu kez telefonun alarmıydı duyduğu, midesindeki her sabahki bulantıyla uyandı, alarmı kapattı gözlerini tam açmadan banyoya attı kendini, yüzünü yıkayacağı kadar ılık suyu istedi, su kristalleşmişti sanki soğuktan, kız direnmedi yıkadı yüzünü. Üstüne bir şeyler geçirip çıktı dışarıya, dolmuşuna kadar hiç düşünmeden, hiç görmeden ve hiç sorgulamadan yürüdü, dolmuşa bindi, işine gitti. İş yerindeki sekreter kız şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı. “Ne olmuş size böyle” diyebildi sadece titreyen sesiyle, aldırmadı kız. Yürümeye devam etti odasına doğru. Sekreter kız arkasından atıldı ama odanın kapısında durdurdu kadın onu. Kadını hatırladı, kadın önceki gece çay bahçesinde kocasıyla oturan kadındı, “sana söylemiştim” dedi, “sevdim ve mutluyum” Kız masasına baktı, masasında gençliği oturuyordu, “üzgünüm” dedi, “böyle olsun istemezdim” Kız anladı ve etrafına bakmadan çıktı iş yerinden. Kapıdaki güvenlik “günaydın” dedi, “nasılsınız”. “Uzak” dedi kız “biraz uzağım bugün” “Kolay gelsin” dedi güler yüzlü güvenlik görevlisi. “Teşekkür etti ve çıktı binadan kız. Bir anda her gün gidip geldiği iş yerinin yolunu tanıyamadı, hatırlayamadı, yolu kaybetti, caddeye nasıl ulaşacağını bilemedi, paniğe kapılmaya başlamıştı. Çantasından telefonunu çıkardı. “Yolumu kaybettim” dedi karşısındaki sese. “Artık çok geç” dedi ses, “hadi bana gel” Bir taksi çevirdi kız ona giderken hep yaptığı gibi. Taksiye bindiğinde gözü aynaya ilişti, sekreter kızı hatırladı. “İzmir’e” dedi, “mezarlıktan gideceğiz”



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın deneysel kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir
İki
Altı
Son
Üç
Dört


Eda Gökmen kimdir?

Kendinden sözetmek çok soylu bir iki yüzlülüktür. F. Nietzsche


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Eda Gökmen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.