• İzEdebiyat > Öykü > Soyut |
21
|
|
|
|
Ulu Tanrım, hâlâ esiyordu! |
|
22
|
|
|
|
Etrafta dönüp duran, çocuksu bir anı gibi, mutluluğu önüne getiren sade bir sevgiydi bugünün resmi. " Kaçma " dedi. " Kaçışın korkularının mağdur bir akışa dönüşmesidir bu kez. " Sen en güçlü zamanların yorgun yaratıcısı olmalısın ! Kendini solgun bir durumdan, yeni anlara taşımalısın.. Gördüklerin yeniden canlanan, mutluluk veren hislerin kalıntıları olmalı..
|
|
23
|
|
|
|
Bir yazarın yaratırken yaşadığı sancılar... Başa bela bir H harfi.. |
|
24
|
|
|
|
Günlük yazmak sıkıcıdır. Teknoloji ile kolaylaşacak. |
|
25
|
|
|
|
Zaman, yitirdiğimizi sandığımız anda karşımıza çıkan bir orospudur, o herkese bir tarih yazar.
O herkesle aynı şekilde yatar, önce belleğini karartır ve sonra üzerinden yaşamın esansını çalar.
Bir rengin yoktur artık tekbaşına ve katılırsın bu karanlık |
|
26
|
|
|
|
Ismail´in dudaklari titriyordu, az önce kestigi dananin sol arka bacaginin vuruslarini seyrederken. Hayvan canini verdikten sonra kaskati kesildi. Gözlerini akip giden kan akintilarina dikmis bakiyordu hareketsiz. Sag elinin parmaklarini gevsetmek istedig |
|
27
|
|
28
|
|
|
|
Bütün büyük aşklarda ( Bütün aşklar büyüktür aslında; ve herkesin aşkı da kendisince büyüktür!... Gerçi, Abdülrezzak’ ın içine düştüğü ateş yığınına aşk da denmez ya!... Neyse!..) olduğu gibi bu da karşılıksız bir aşktır aslında… Ve bu aşk yorgun, bitkin, ağır ve can çekişen bir aşktır!... Bütün ağırlığıyla da Abdülrezzak’ ın omuzlarında ve onun yüzsüzlüğü sayesinde ite kaka ve sürünerek yol almaktadır. |
|
29
|
|
|
|
Odamda kulaklarımı dinlendirdiğim bir anda, sabit bir sesle sarsılıyorum. Tak-tak-tak... Sabit aralıklarla devam eden seslere katlanamıyorum. Salt bu sebepten başucumda saat barındıramadım uzun zamanlar. Şimdilerde bu takıntıyı yok etmek için tiktaklarla |
|
30
|
|
|
|
İnsan aklının sesini dinlediğini söyleyenler şeytanın sözlerine kulak vermeye birazcık daha yatkın oluyor. Yine de durumu çok hafife almaya gelmez, meleğin de kafası fena çalışmaz aslında. |
|
31
|
|
|
|
Karşımda panço giymiş bir yerli vardı.bir elinde sustalı bıçak,öbür elinde çıngıraklı yılan tutuyordu. |
|
32
|
|
|
|
“İnsan sayfiye yerine gidince, sıcaktan bunalıp ayaklarını sokabileceği, suya atlayıp serinleyebileceği, mis gibi kokusunu içine çekebileceği bir deniz arıyor” diye düşündü Nermin, kıyıda karla kaplanmış taşların üzerinden yılların eskittiği, rüzgarın tahtalarını uçurduğu iskeleye bakarken . Bir de çocuk sesleri.. Çocuk seslerini arıyor insan: Kız, erkek, mutlu, huzursuz, bağıran, ağlayan, gülen onlarca çocuk sesi. |
|
33
|
|
|
|
İçsel savaşında kişiliklerine yenilip duran biri belki bir deli. Ne demek istiyorum? Herkes içindeki sesle tartışabilir bu hepimizin deli olduğunu mu gösteriyor? Yapma gayet iyi biliyosun, deliliğin övünülecek bir yanı var... |
|
34
|
|
|
|
Elimde içki şişesi, senaryodan bağımsız kusmaya gittiğim sahilde kendime bir maske buldum. Artık roller değişmişti, maskesi olan tek adam bendim. Ve başrolünü üstlendiğim bu film midemi bulandırıyordu. |
|
35
|
|
|
|
Ellerini yüzünden çeken adam...
Alıcı...
Musluğu her su kesintisinde yanlış yöne kapatan adam...
Lacivert yalnızlık...
İntihar... |
|
36
|
|
|
|
Sudan cıkmış küçük kara bir balikti. |
|
37
|
|
|
|
- her yalan önce kendini kandırır, ben işe yalanımı kandırmaktan başladım - |
|
38
|
|
|
|
Adamın eli alnında, hep alnında adamın elleri… |
|
39
|
|
|
|
Yalnızlıkların içinde kaybolmuş bir kişilik ve yabancılaşan benlik. Artık susmuştur dil, sönmüştür gözlerdeki ışık. Artık eşyalar konuşmaya başlar... |
|
40
|
|
|
|
Bir kuzgun var, bahçemdeki yaşlı ağaçta tünüyor her gece. Annemin alınganlığını, babamın öfkesini taşıyor. |
|