Elleri ceplerinde, yüzünde; ne süslü ne de bakimsizim diyen, boynunda onu oldugundan daha derin gösteren fluranin renginde hafif bir makyaji var. Ben onu farkediyorum benim kadar düşünceli, o beni görmüyor ve teğet geçiyoruz birbirimizi. O an icin birbirimizi görmenin ya da konusmamizin anlami olmadiğindan devam ediyorum ben de yurumeye. Düşünüyor ve yürüyordum, bir boşluktaydim ya da farkındasızdım, neredeydim? Ne yapiyordum? Neden hizla yürüyordum? Ya da gerçekten yürüyor muydum? Bu bosluğun yansimasi, kafamdan geçen, anlamlı hale gelmeye çalişan ama bunu bir türlü beceremeyen kelimelere kiziyordum sessizce.. Küçük kara balığın başını sudan cıkardığı onlarca zamandan biriydi... Düşündükçe farkediyordum; yine bir sorgulama zamaniydi.. Küçük kara bir baliktim, sudan çıkmıştım yeniden ama sudan cikmis baligin can havli yoktu uzerimde, bu kisirdonguden cikardigimda basimi nefes almak icin cirpinmiyordum, cozunmus oksijensiz yasayamayan bir balik olmadigimdandir belki, aslında küçük kara bir balık değildim ben.. Yoksa öyle miydim; nereye gidecegini, ne oldugunu, ne olacagini bilmeyen, kucuk saskin kara balik.. Döngüsel bir yaşami vardı her canlinin; bir baslangici ve bitisi.. Yururken aklimdan bunlar geciyor; sokakta binlerce insan, kafelerde, kaldirimlarda, dolmuslarda, kahvehanelerde, kitapcilarda, okul cikislarinda... Hafta ici denilen o her bes günden biri gibi geciriyorlar günlerini.. Gün sona eriyor zaten, mesaisi biten emekçi, okuldan cikan ögrenci, aksam yemeklerini yiyip televizyon izlemek icin paylaştıkları o eve, yarın sabah yeniden cıkmak uzere bir telaşla giriyorlar. Döngüsel yasamlari buydu onlarin da, baliklar gibi camdan bir fanus icinde olmasalar da, kiminin daha genis, kiminin daha dar yasadigi birer fanusu vardi. Hem soyut hem de somut sınırları vardı hepsinin. Hergun ayni eve girmek, ayni odada televizyon izlemek, hep ayni yerde yemek yemek, ve ayni odada uyumak gibi. Sınırlamalarla hareketlerimizin o kadar cok daraltildigi fanuslardaydik ki, kimildayamiyorduk bazen. Erkek olarak dogan bir bebege pembe kiyafetler almiyorduk mesela, ya da mutfakta uyumuyorduk, yasam alanlarimiz coktan etiketlenmisti, hersey sınırlandırılmıstı; yemek yenen yere mutfak denmisti, uyudugmuz tek oda yatak odasi diye isimlendirilmisti, bir oturma odamiz vardi ve bir de her evde hic kullanilmayip kitlenen, temiz kalmasi gereken bir misafir odasi. Her fonksiyon bir isimle eslestirilmisti ve o sınırları aşmamamiz beklenmisti bizden. Aynilastirilmaya calistiriliyorduk, farkindaydik ya da degildik. Nasil ki somut sınırlarımız varsa bir de toplumsal kurallar denilen bizi sınırlayan aynılastiran soyut sinirlarimiz da vardı. Hala kaldirimda yürüyorum, önümde yürüyen bir dolu insan.. Dolmuşlar, arabalar, heryer yiginla insan dolu.. Neden bu kadar cok insan vardi, yasamlarinin amaclari neydi ki, bir telasla yasamalarinin, hizla hareket etmelerinin, yurumelerinin, koşturmacalarinin, varliklarinin amaci neydi? Anlamsizlikti, daha dogrusu anlamlandirma çabasiydi kucuk kara baligin yeniden suyun disina cikmasi. Yasam döngüsünde birseyler farkli ya da ters gittiginde suyun disinda buluyordu kendisini. Ve iste sorguluyordu. Anlam aramaktan nefret ediyordu aslinda cunku her defasinda yeniden kaybediyordu. Kural buydu; bir seylere tutunup o döngünde kalabildigince kalmaliydin ki; ne kadar az suyun disina cikarsan o kadar az tutunca yaratmak zorunda kalirdin kendine. Her bir sudan cikis bir cirpinisti aslinda. . . Yasamaya devam edebilmen icin oksijen suda cozunmeliydi. Sorgulamaktan yorgun düşmüştü küçük kara balik. Nefes almaliydi. Diger baliklar sanki hic fanustan cikmiyorlardi. Birdenbire bunu düşündü şaşkinlikla küçük kara balik. Yoksa kendisi mi gormuyordu? Herkes gibi olmaktan korktugu kadar herkes gibi olmak istiyordu, tutuncasini daha az kaybetmek ve her defasinda bir tutunca yaratmaya calismamak. Peki gercekten bu muydu yasam? Her defasinda kaybettigin bir amaci yeniden bulmak ve yeniden düşmek peşine, böylece kapilip gitmek mi, bu muydu yaşam? Sonra belki bir ayrilik belki bir hayalkirikligi ya da bir kayipla, kapilip gittigi seyin anlamsizligini farkedip, bir gun geldiginde cok anlamsizmis diyecegin baska bir seyi anlamlandirmak mi? Bu muydu yasam? Kucuk kara baligin daha fazla sorgulamamasi gerekiyordu, nefessiz kalmisti. Yuzgeclerini hareket ettirecek gucu kalmamisti. Kucuk Ali'nin fanusuna attigi o renkli geldi birdenbire aklina, ne de guzeldi, rengarenk ve devasa.. Hem belki fanusa donerse, o renkarenk dev bilyeyi hareket bile ettirebilirdi. Evet bunlari dusunup yeniden fanusa döndü kücük kara balik. Artik nefes alabiliyordu.