En güzel özgürlük düşü, hapishanede görülür. -Schiller |
|
||||||||||
|
Telefonum çalmıyor. Dışarıdaki sükunetle anlaşma yapmış gibi, ses çıkarmaktan korkuyor. Bu durumda ben de, her hareketimi uyumu bozmamak için titizlikle planlıyorum. Bardağı masaya tüy gibi yavaş bırakıyorum, parmak ucunda uysal adımlar atıyorum ses çıkarıp birilerini rahatsız etmekten kaçınarak. Ama yalnız yaşadığımı hatırlayınca, kendimi delirmeye yakın bir yerlerde buluyorum. Ve günlük-olağan yaşantıma kaldığım yerden devam etmek için, daktilomun başına geçiyorum. Lanet olsun, daktilo! Dünyada en çok ses çıkaran yazım aracı olmalı. Bu deli saçmalığından önce, yarım bıraktığım öykümü yazmaya devam etmek istiyorum ama bir türlü parmağım H harfine basamıyor. Sanki bastığım anda kocaman bir H, dairemi yıkıp üstüme düşecek ve bu gürültüyle evrenin dengesi bozulacak, bunun sonucunda çıkacak bütün savaşlardan ben sorumlu olacakmışım gibi geliyor. Tedirginlikle karşımdaki canavar daktiloya bakıyorum. ‘Eskiciden aldığımda oldukça masum gelmişti’ diye düşünüyorum. Evet, biraz eski ve pis olabilir ama hiçbir zaman bir canavarmış gibi görünmemişti bana. Şimdi ise, insanların huzurunu kaçıracak, nükleer bir bombanın etkisine eşit desibele sahip bir savaş makinesi gibi duruyor önümde. Ne yapmam gerektiğine karar vermem gerekiyor bir an önce. Yoksa aklımdaki H ile başlayan o güzel cümleyi unutup kaçıracağım. Ne kadar saçmaladığımı fark edip bir şekilde cesaretimi kazanana kadar kendime geçici bir çözüm buluyorum. Bir kağıt alıp aklımdaki cümleyi oraya yazıyorum. Bu paranoyak delilik geçene kadar hikayeme, kağıt üstünde devam edebileceğime karar veriyorum. Ama işte şans o ki, bende de tuhaf bir alışkanlık var. Daktilodan kağıda geçtiğimde, bu tek düze kalem tutma eylemine alışkın olmayan kaprisli parmaklarım, beynime “yazamıyorum” şeklinde sinyal gönderiyor. Bu sinyali algılayıp, maalesef haklı olduğuna karar veren kortex, iletildi ve kabul edildi raporunu parmaklarıma gönderiyor. Ve bu durum karşısında saçmalayan parmaklarım, kalemi yazım aracı olarak kullanmak yerine, hokkabazlık yapıp çevirmeye başlıyor. Beynim buna içten içe gülerken, açıkçası ben hiç de eğlenmiyorum. Şu kahrolası öyküyü bitirmem gerek diye düşünerek konsantre olmaya çalışıyorum. Ama bedenimin benden bağımsız yaptığı tüm hareketler algılarımı karıştırıyor ve konsantre olmak ne kelime, düşünemiyorum bile. En sonunda pes ediyorum ve kalkıyorum. Ayaklarımın, yürümek için sözümü dinlediğine ve el parmaklarımı örnek almadığına seviniyorum. Mutfağa gidiyorum, uzun bir gece olacağı için kendime bir kahve hazırlıyorum. Su ısınırken, camdan dışarı bakıyorum ve bu ölümcül sessizliğin nedenini arıyorum. En azından canlı bir varlık görmek için bakıyorum. Bir dolu kuş görüyorum, çatının üstünden uçuyorlar, sessizce! Nedir bu gezegenin derdi? Ben miyim acaba? Sıcak kahve gibi kokan 'sıcak kahvemi' alıp masama geri dönüyorum. Çünkü sıcak kahve ancak sıcak kahve gibi kokabilir. Yazmak için canavarın karşısına oturuyorum. O sırada caddeden bir kamyon geçiyor, hızlı ve gürültülü bir motor guruldaması duyuluyor. Yazmanın tam sırası. Hey, şuna bakın! İşte uslu bir daktilo diye buna derim! H harfine basacak parmağımı kaldırıyorum ve bir kere de basıyorum. Kesik ve tok bir ses sonrası sayfada öylece bir H beliriyor. Geçen kamyondan ve ilk parmağın hareketinden cesaret alarak, yanımdaki boş sayfaya not ettiğim cümleyi bir kerede daktiloda yazıyorum. Cümle bittiğinde, istemsizce duruyorum ve sanki bir şeyi beklermiş gibi şüpheyle havayı dinliyorum. Tavan hala tepemde. Daha nükleer savaş çıkmamış. Şikayetçi olan yok gibi. Evren hala dengede görünüyor. Paranoyakça saçmaladığımı kendi yüzüme bir kere daha gururla vurduktan sonra yazıma geri dönüyorum. Evcilleştirdiğim daktilo mu, yoksa zihnim mi merak ediyorum. Sanırım asıl canavar olan, hayal gücüm. Küçükken, gece yatağıma uzandığımda, araba farlarının perdenin arasından geçip karşımdaki duvara yansımasını izlerdim. Bir süre sonra, duvardaki gölgelerden hayal ürünü olan şekiller çıkarırdım. Ki bunlar nedense her zaman şirinlikten uzak imgeler olurdu. Mesela yarasalar görürdüm, tabi bu küçük yaratıklar vampirleri çağrıştırdıkları için sabaha kadar boynuma sıkıca çektiğim yorganın içinde terleyerek uyumak zorunda kalırdım. Evde yalnız kaldığım zamanlarda, üst kattaki komşunun sifon sesini olası bir saldırı paniği ile karşılayıp, ekmek bıçağıyla bütün evi dolanırdım. Daha da kötüsü o kocaman bıçağa sarılıp uyurdum. Bir sabah parça parça ve kanlar içinde uyanmadığım için ya da sabaha uyanabildiğim için kendimi şanslı saymalıyım. Belim ağrıyor. Dik oturmak için omurgamı zorluyorum. Sonunda şu hayal gücüyle ilgili zırvalıkları bir kenara bırakmaya karar verip, daktiloma bir bakış atıyorum. Yazmak için parmaklarımı harflerin üstünde gezdiriyorum. O sırada dışarıdan, hızla geçen bir arabanın sesi geliyor. Tanrım, ne şans, işte yazabilmek için ihtiyaç duyulan suni ses, penceremden içeri doluyor ve daktilomun sesini üstüne yukardan bir tente düşermişçesine örtüyor. Kendi kendime gülmeye başlıyorum, ilginç değil mi sanki bütün cümlelerim H harfi ile başlıyor. Örneğin: harf, hayret, haykırmak, hâlâ, hatır, hayat, havlu, hain, hasret, hatun, hayırsız, hata, hamam, haysiyet, hastalanmak, hırsız, hilekâr, hınzır, haham, hitap, hareket, hakaret, hamarat, huysuz, huzurlu, humus, hukukçu vs… Bu harfle ilgili bir iletişim sorunum var sanırım. Parmağımı “H”ye götürüyorum, çünkü yazacağım öykünün cümlesi şöyle başlıyor!: “Haykırmak istedi, bütün gücüyle bağırdığını bilse de ağzından sadece cılız bir inleme çıktı. Hayretin ilk şoku ve hissetmediği bacaklarına rağmen hatırı sayılır bir hareket çabasından sonra ellerini havluya dolayıp kendini küvetten dışarı çekti. Hâlâ hayattaydı.” Cümleler aklımda ardı ardına oturuyor. Tam h harfine basmak üzereyken bir dolu köpek kapının önünde toplanmış, kavga etmeye başlıyor. Ayağa kalkıyorum ve camdan dışarı bakıyorum. Aşağıda birbirine uluyan bir sürü kocaman köpek var ve biraz önceki sessizlikten eser yok. ‘Bu demek oluyor ki, istediğim gibi, gönül rahatlığıyla ses çıkararak yazabilirim’ diye düşünüyorum ve koltuğuma geri dönüyorum. Kahrolası H harfi bana daktilomda durmuş göz kırparken, cümleyi tekrar aklımdan geçiriyorum. Parmaklarım yerlerini alıyorlar ve daha yazmaya başlayamadan bir asker geçirme töreni caddeyi kaplıyor. Ardı ardına korna çalan araba konvoyunun sesi tüm odamı dolduruyor, arabalar bir bir üstümden geçip salondan çıkıyorlar ve ben bu gürültü içinde düşündüklerimi söylesem bile duyamıyorum. Bir kalem kağıt alıp geçici çözümümü uyguluyorum . Gürültünün biteceğini umarak bir süre bekliyorum. Ama hayır! Gezegenimiz benimle dalga geçmekte ısrarlı bugün! Önce yazma yetimi benden çalmak için yarattığı ölümcül sessizlikle beni paranoyak bir deli yapıyor ve sonra yeni bir taktik geliştirip beni üçüncü bir dünya savaşının ortasında gürültüyle baş başa bırakıyor, bir de üstüne bir şeyler yazmamı bekliyor. Sonunda dayanamıyorum ve yenik düşerek hain H harfinden vazgeçiyorum. Onun yerine uyumayı tercih ediyorum ve yatağa uzanıyorum. Sabah olduğunda daktilomun başına oturup bu aptal gezegenden öcümü almak için onu yerin dibine sokacak bir hikaye yazmayı planlayıp kendi kendime zevkle kıkırdayarak, sıcacık yorganın altında, deliliğimi üstüme çekiyorum ve uykuya dalıyorum. 02.10.05
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © güliz dülgeroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |