Bir deliyle aramda tek bir ayrım var. Ben deli değilim. -Salvador Dali |
|
||||||||||
|
Eğer bir gün sende gidersen diye baktı gözlerim ona… Gözyaşlarımı sildi parmaklarının uçlarıyla… Gitmeyeceğim, hep seninle kalacağım demedi öncekiler gibi… Deli kız ikimiz istediğimiz müddetçe beraberiz… Yaşlı gözlerle ona bakıp sustum, teşekkür eden gözlerle, beni kandırmadığı için… Hayatıma gireli iki sene olmuştu. Hayatımda ikinci defa… İkinci defa yılların değil, paylaşılan şeylerin derinliğininin önemini anlamıştım ikinci kez. O hayatıma girdikten sonra. İlk tanışmamızda Batmanlı olduğunu öğrenince ben de Bartın hemşehri sayılırız ilk iki harfimiz tutuyor bak deyip gülüşmüştük… Sonraki zamanlar derinden derinden yalnızlığıma parmaklarının uçlarını süreceğini bilmezdim… Yalnız bir gün… Tanıştıktan çok az bir süre sonra… Sana bir şey söylemek istiyorum. Ama bana bir şey deme tamam mı? İçimde kalmasın istiyorum demiştim… Biliyorum tanışalı çok zaman olmadı ama ben öyle kolay kolay kimseye açılmam… Seni içimde farklı kılan bir şeyler var… Gözlerine bakıp seni seviyorum arkadaşım dediğimde … Ondan karşılık beklememiştim… Ama o aynı şeyleri ben de hissediyorum… Belki zaman o farklılığın adını koymamızı sağlar Çağla demişti… Şimdi adını koyduk belki… Belki… Ama hayır, söyleme… N’olur adını koyma… Fazla güvenmiş, sonra fazlaca kırılmış bir yürek olarak adını koymak istemiyorum ki eğer bir gün gidersen sen de… Hayır, hayır seni suçlayacak hiçbir şeyim olmasın… Sana soracak bir hesabım... Öncekiler gibi olmasın… Adını koyma… Uzun zamandan sonra… Yanında hüngür hüngür ağladığım, başımı omzuna koyup hayata sövebildiğim, kalbimi açıp hadi dokun diyebildiğim, belki yanımda değildi; ama sanki yanımdaymış gibi bütün geçmişimi önüne koyup hadi dokun… Bu benim Tuba… Dokun hadi diyebildiğim, sonra onun da gitme ihtimalini taşıyıp üzüldüğüm biri olmuştu… Ama hayır, yine de adını koyma… ‘’ Hepimiz bazen birileriyle o kadar yakınlaşırız ki dostluğumuzu ya da kardeşliğimizi hiçbir şey engellemiyormuş gibi görünür, bizi ayıran küçücük bir köprü vardır, hepsi o kadar. Ama tam sen bu köprüye adım atacakken sana şu soruyu sorsam: Bu köprüyü geçip bana gelir misin? İşte o anda artık bunu istemeyiverirsin; sorumu tekrarlasam öylece suskun kalırsın. O andan itibaren aramıza dağlar ve azgın nehirler girer; bizi ayıran ve birbirimize yabancılaştıran duvarlar örülüverir önümüzde ve bir araya gelmek istesek de artık yapamayız. Ama o küçücük köprüyü düşündüğünde, sözcüklere sığmayacak kadar büyüyüverir gözünde; yutkunur ve şaşar kalırsın…’’ Nietzsche Demeyeceğim bunu sana… Bu köprüyü geçip bana gelir misin demeyeceğim… Ama o köprünün önünde, bu soruyu sormadan bir saniye önceki zamanda kal sen… Yeniden… Bana yeniden güvenebilmeyi öğreten, kalbimi yeniden açmayı öğreten, gözleri benimle dolan, benimle gülen, sevgili yürek… Hayatımda olduğun için… En çok da… ‘’Yeniden’’leri hayatıma kazandırdığın için minnettarım sana… Yenidenleri öğrenebilmeme sebep giden yüreklere de selam… Çünkü onlar olsalardı hala belki başkalarına merhaba diyemezdim… Seni susup çok şey paylaştığımız zamanlardaki sessizlik kadar çok seviyorum… Ve son kez eğer gidersen bir gün… Gidersen…Ki gideceksin… ( Allah aşkına ne kalıyor ki zaten…) Elini koy elime, usulca al avuçlarının arasına, gözlerime bak… Öyle ‘’veda et’’… Veda etmeden gitme… Seni hatırladığımda avuçlarımdaki sıcaklığını hissedip mutlu olayım… En çok da susarak paylaştığımız acıları… Veda etmeden gitme… Belki o zaman veda etmeden giden bütün yürekleri affederim… Kalbimde bir hançer gibi taşımam affedememenin ağırlığını… Ki bilirsin yirmi yaşımdan beri sevdiklerimi uğurluyorum ben… Yirmi yaşımdan beri hala dünyanın herhangi bir şehrinde nefes alan yüreklerin tabutlarını taşıyorum omuzlarımda… Sevdiklerinin yaşarken ölmeleri ne demek anlar mısın ya da sana anlatabilir miyim bilmiyorum… Ama yaralarım ellerine muhtaç. Omzumdaki tabutlar mı ağırlaşıyor giderek,( yaşayan ölüler ağırlaşır mı? ) yoksa ben mi güçsüzleşiyorum… Yorgunum… Bu dünyanın oksijenini kaldıramayacak kadar yorgunum… Çağla GÖKDENİZ Batman’dayken gönderiyorum bu yazıyı ona. Hiç dokunmadan aynen onun cümlelerini yazıyorum… Tabi biraz sitem de ediyorum. Bir edebiyatçı da harfleri yutar mı, yazım kurallarını bu kadar mı ihlal eder diye? :) Gece yola çıkıyor :) … ‘’… canm çağlam yine gözlerimi dolu dolu ettin benm,biliosn senn gibi duygu dolu yazamıyorm ben o yüzden şimdi dilimn ucunda biriken bütün kelimeleri geriye itiorm sadece şmdi yanmda olsaydnda seni sıkıca bi sarsaydm die geçiriorm içimden ama inşllah yollar armıza gircek olsada yüreklermz hep yakın olur birbirine...seni çooook seviorm.çok çokta öpldn canmmmmmm benm...ondokuzmayıs
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ÇAĞLA GÖKDENİZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |