• İzEdebiyat > Öykü > Ortamsal |
21
|
|
|
|
"Nereye?" diye atıldım düşünmeden. Bunu sorarken nereye olduğundan çok, nasıl olup da gitmeyi düşünebildiğini sorar gibiydim. |
|
22
|
|
|
|
Sen’ aklı baştan eden vasıflara sahip olan vefasız dilber; “ Yaşadıklarını inkar ve anılara ihanetinden mütevellit suçlu bulundun.! Bu günden itibaren unutulup, kalan ömürde asla hatırlanmamaya mahkum oldun”... |
|
23
|
|
|
|
O gün öğleden sonra tam cinlerim tepeme üşüşmüşken seni aradım. Birisiyle konuşmaya çok ihtiyacım vardı. Büyük bir ihtimalle sen o gün, o saatte elmalar almıştın pazardan. Mavi poşetin içinde kırmızıları cam gibi parlıyordu. Satıcı az önce yanından geçtiğin kadına yalan söylüyordu. “Bahçe domatesi bunlar abla. Kestiğim domateslerin içine bak” diyordu. Şaşı satıcının kör alıcısı olurmuş. Aldırmadın.” Domateslerle ilgilenen kadın da Nisan başında daha çayırlar bile yeşermeden domates yetişmeyeceğini biliyordu. Ama kış sebzeleri pişirmekten de usanmıştı. |
|
24
|
|
|
|
günümüz siyasilerinin yaptığı gafları kısaca anlatmak |
|
25
|
|
|
|
Eğer sık sık kollarındaki saatlere bakarak koşarcasına yürüyen bu sokağın meşgul insanları biraz olsun onlara baksalardı adam ve kızın küçücük bir adımla zaman denen çizginin sağına veyahut soluna geçtiklerini orada geniş bir anın içinde olduklarını fark edeceklerdi ve şaşacaklardı |
|
26
|
|
|
|
Gürani’nin hiddeti, gözkapaklarının etrafındaki kırmızılıktan fark edilir olmuştu. Sinirinden oflayıp pufluyor, kah geziniyor, kah oturuyor, yerinde duramıyordu. |
|
27
|
|
|
|
Kastettiklerimiz hayata dair herşey yaşadıklarımız doğup büyüdüğümüz o ev değerlerimiz...
|
|
28
|
|
|
|
Söylentiler birbirini takip etti. Kimileri gece yarıları beyazlar giymiş ak sakallı bir ihtiyarı gördüğünü söylediğinde mahalle sakinleri iyice bir paniğe kapıldı. Hemen herkes bir şeyler söylüyordu. Bazıları bu olayın kıyametin bir habercisi olduğunu iddia ederken , kimileri artık yatırın ayağa kalkma zamanının geldiğini tartışmaya başlamıştı. Bu dedikodular yüzünden hava kararır kararmaz insanların büyük çoğunluğu eve kapanıyordu. |
|
29
|
|
|
|
Boşluksuz yan yana sıralanmış ranzalarımızda üretme çiftliğindeki kafeslerine sıkıştırılmış körpe piliçler gibiyiz. Tepemizdeki ampul gece gündüz yanıyor. Bize özel hazırlanmış yemlerle besleniyoruz. Kireç taşı ihtiyacımızı bile düşünüyorlar. Gerçi mercimeğin içinde vermeseler daha iyi olur; ama olsun. Düşünmeleri yeter. Bizim için: “Kesmeyip de, besleyelim mi?”, deseler yeri.
|
|
30
|
|
|
|
Pastırma yazının bugünlerinde serin ve sakin bir yer bulmuş olması onu mutlu etti.Bu güzel ağacı diken ve yetiştirenleri tanımadığı halde sevgiyle andı.Şöyle bir çevresine bakındı.Karşıdaki narenciyenin duvarı soğuk soğuk yüzüne bakıyormuş gibi geldi,ama aldırış etmedi |
|
31
|
|
|
|
Herkes çılgınca dans edip ezgiler söylüyor, gençler birbirlerine sarılıp kucaklaşıyor, oyunlar oynuyordu. Kimileri çoktan sarhoş olup bir taraflara sızıp kalmış, kimileri şarap küplerinin dibine tünemiş içmeye devam ediyordu. |
|
32
|
|
|
|
Geçim, seçim derken son günlerde cepheden gelen haberler de bir hayli moralleri bozdu. Bir onlar saldırıyor, bir biz saldırıyoruz. Ama hala bir netice elde etmiş değiliz. Hükümet işi sıkı tutuyor. Allaha şükür, şimdilik yiyecek sıkıntısı çekmiyoruz. Fırınlar gece gündüz ekmek üretiyor. Marketlerde reyonlar ağzına kadar dolu. Üstelik ithal et, hayvan bile getiriyorlar durmadan. Kömür yardımları, battaniyeler, çadırlar da cabası. |
|
33
|
|
|
|
Uzaktan deniz göründü… Uzaktan… Çok uzaktan… Hayal meyal… |
|
34
|
|
|
|
Demiye galmaz maymun tabanları yağlar, amma ne yağlama, bi gaçıyo, bi gaçıyo peşinden aslanı yolla dutamaz. Gan ter içinde galır, ayahlarının dermanı kesilir, nefesi tukenir, dil bi garış dışarıda...
Zınk diye durur yerinde ve gendi gendine; ulan lalek gaçıyo yazlığı var, gışlığı var, ayı gaçıyo kürkü var, armıdı var, balı var, ulan sen ne diye gaçıyon.
Senin götün cıplak, garının gotü cıplak, çocukların götü cıplak... Ulan maliyeciler bohunu mu alacak... der, durur ve ferahlar.
Bunu annadı da bi eyice gulüşdük.
Biz böyleyik işde, aalıyacak halımıza gulerik. Sona dedim ki gendi gendime oolum sen manyahmısınnesin, ne gulüyon, bah, başbahan RTE bile ciddiye aldığına gore sen de ciddiye al ve bi çaresi varmı onu araşdır. |
|
35
|
|
|
|
Rıza yine dile gelebilmişti. Mahir ise kendinden iyice geçmiş, elinde tuttuğu plastik bardağı artık ne şekilde görüyor ise, şaşkın bakışlar atıyor, sırıtıyordu. Gecenin ilerleyen zamanında Cavit'in kızı hakkında müstehcen sözler sarfedecek, bir kez daha ağzı burnu kırılacaktı. Şimdilik bardağa bakıp salya akıtıyordu. |
|
36
|
|
|
|
Ahşap binanın alt katı dükkân, üst katı evdi. Merdivenlerden bir kız indi. Yüzünün alı tam al, beyazı kar gibi lekesiz, gözlerinin karası gece gibiydi. Kumaş boyası alamadık. Çünkü kız bu işlerden anlamıyordu. Babası da yarım saate kadar gelecekti. Ama hırdavatçı dükkânında Camcı da saatlerce beklenmezdi. Elimiz boy olarak dükkândan çıkıp gittik. Biz sonra yeniden geliriz dedik. O kızı bir kez daha gördüm. Gökçeada çarşısında postanenin önünden geçip gitmişti. |
|
37
|
|
|
|
Yavaşça kapı kolunu aşağı bastırdı ve hafif itekledi. Henüz bir karış açılmış kapıdan, içerinin bir yatak odası olduğu anlaşılıyordu. Yine de biraz daha açtı kapıyı. Yorganın altında iki kişinin yattığı çok açık şekilde belliydi |
|
38
|
|
|
|
Cennet böyle bir yer olmali diyorum kendi kendime. Her yer yemyesil .Rengarenk çeşit çeşit çiçekler yeşillerin arasına çok yakışmış.Yeni yeni yapraklanmaya başlayan değişik ağaçlar, sarmaşıklar harika. Gölgesinde oturduğum salkımsöğüt son derece zarif. Biraz ilerde küçük yapay göl, kendine özgü bitkileriyle göze çarpıyor. Sağ tarafımda, bahçenin en görkemli ağacı ceviz olmalı. En iri dalına bir salıncak kurulmuş. Bakışlarımı hangi yöne çevirsem bir güzellikle karşılaşıyorum. Kuş cıvıltıları manzaraya ayrı bir güzellik katıyor. Anet in Beni çağıran sesiyle kendime geliyorum. Sesin geldiği yöne doğru gidiyorum.Terasa konulmuş uzun masanın üzeri değişik yiyecek ve içeceklerle dolu. Diğer arkadaşlar da toplanmışlar, masanın çevresindeki banklara oturmaya başlamışlar. Demek yemek yenecek. İki arkadaşın oturduğu bankın bir ucuna da ben oturuyorum. |
|
39
|
|
|
|
Derthane; Derdi olmayanın ne işi var meyhanede! |
|
40
|
|
|
|
Abdülrezzak, içeri adımını attı ve hem oturma odası, hem salon hem de çocukların yatak odası olarak kullanılan odada volta atmaya başladı, ağır ağır!... Aniden durdu ve “ Hele bi’ gelin öğüme.” dedi. Ve sürdürdü konuşmasını: “ Yarından soğna Muhammet, Fatih ve Alpaslan da işe çıkacaklar, haberiğiz ola!... Duymadık!... Ağnamadık, unutduk demeyin!... Yeri gelince ışıklarda araba camı siliğiz, yeri gelince, ‘okula gidiiik kalem defter parası , diye galabalık köşe başlarına durun!...Yeri gelince de, Hacça’ yla İrem abağızın aldıkları sakız, yara bandı, kağat mendil gibi öteberi satacaksız!... Bundan soğna ben de siziyle bereberim; göreceksiğiz babağızı!... |
|