Yazar yazı yazmayı başka insanlara göre daha zor yapan insandır. -Thomas Mann |
|
||||||||||
|
Adam, iki saate yakın yerinden doğrulamadı. Kalktığındaysa başına taş düşmüş gibi ağır ve yorgun hissediyordu kendisini… Dün buluşmanın gerçekleşmediği ikinci gün olması nedeniyle eve keman yayı gibi gergin dönmüştü,… Bu gün daha çok gergin ve deve tekmesi yemiş gibi dönecekti!... Ancak eve dönmeden önce, çarşıda karşılaştığı bir olaydan söz etmeden geçmeyelim. Abdülrezzak’ ın gözünü açan olay kısaca şu şekilde gelişti: Kentin en işlek caddelerinden birinde duvar dibinde boynu bükük iriyarı bir adama rastladı… Adam, ayakta duruyor, gelip geçen insanlar arasından gözüne kestirdiklerine bir şey diyecek olduğunu belli ederek yaklaşmaya çalışıyordu. Kırk - kırk beş yaşlarında, üstü başı kir içinde ve sakallıydı!... Adam, Abdülrezzak’ ı beş on metre ileriden görünce ilgilendi ve kollamaya başladı. Abdülrezzak, adamın tam önü sıra geçerken adamın kendisine doğru uzattığı kirli elinde kibrit kutusuna benzer minicik bir kitap gördü. Adam yalvaran bir ses tonuyla, “ İki evladını Allah bağışlasın beyim!... Allah rızası için, kendin ve çocuklarının hayırlı rızkları için al bunu üzerinde taşı!...” Abdülrezzak aniden duraksadı ve adama dönerek, “ Nasıl biliysen üç evladım odugunu? ” diye sordu. Adam, özgüven dolu bir tavırla, “ İtikadın olursa sen de bilirsin!.. Al bunu, üstünde taşı!... Gönlünden ne koparsa ver! Sevaptır ağam!...” dedi. Abdülrezzak, adama ters ters bakarken “ Has’tir ülen!...” dedi ve yoluna devam etti… Bir yandan yürürken, bir yandan da gün boyu adamın önünden gelip geçen kadınlı erkekli binlerce insandan en az yüzde yirmisinin iki çocuğu olabileceğini düşünüyor ve adamın kazancı hakkında fikir jimnastiği yapmaktan kendini alamıyordu!... Bu fikir jimnastiğini dinlenmek için oturduğu parkta da yoğun bir şekilde sürdürdü… Parkta oturduğu tahta oturakta uygulama aşamalarını da düşünerek, bankın üstünde hesap bile yaptı. Bu işe kendisini öyle kaptırdı ki, ne kadar yürüdüğünün ayırdında bile olmadı. Kafasına taktığı iş, bindiği araçta da devam ederek eve varıncaya dek basbayağı olgunlaşarak uygulanabilir bir projeye bile dönüştü. Bu düşünce yoğunluğu nedeniyle Ümmühan’ dan aldığı dersin etkisinden bile biraz olsun sıyrılmış oldu!... Ev temizliğinden yeni dönmüş olan Hatçe ile İrem dizi izlerken anne Güldane uyukluyordu, Abdülrezzak’ ın geldiğinde… Samet ve Furkan da babalarından sonra girdiler kapıdan. Arkalarından Muhammed, Fatih ve Alpaslan ortaya çıktılar. İkizler; Yıldırım ile Recep zaten içerdeydiler. Ailenin bu denli kısa bir zamanda bir arada olması sıklıkla izlenen bir durum değildir genel olarak. Düzenli tencere kaynatılamadığı için her biri kafasına göre dağınık bir halde olurlar, her biri bulduğuyla yetinirdi. Bu gün öyle olmadı!... Ümmühan, Abdülrezzak’ ın yanından ayrıldıktan sonra bir alışveriş merkezinde iki üç parça gıda paketi hazırlattı. İçinde sekiz on parça giysi olan bir de karton kutu… Ümmühan, Abdülrezzak eve gelmeden bir saat kadar önce bu paketleri bırakıp gitti… Ümmühan, Güldane’ ye bir de zarf verdi. Bu bilgi çocukların arasında bir anda yayılmıştı. Bu nedenle babaları eve geldiğinde her biri bir yerde değillerdi… Ümmühan, İçinde para olan zarfı Güldane ’ ye verirken tokalaştı; bir kaç kelime ile hal hatır etti!... Kızların adlarını öğrendi. Demek sensin, diye Hatçe’ yle ilgilendi!... Çocukların adlarını sordu ama, kendisini gizliyor gibicesine anneyle iki kızı gördükten sonra evden ayrıldı… Abdülrezzak, içeri adımını attı ve hem oturma odası, hem salon hem de çocukların yatak odası olarak kullanılan odada volta atmaya başladı, ağır ağır!... Aniden durdu ve “ Hele bi’ gelin öğüme.” dedi. Ve sürdürdü konuşmasını: “ Yarından soğna Muhammet, Fatih ve Alpaslan da işe çıkacaklar, haberiğiz ola!... Duymadık!... Ağnamadık, unutduk demeyin!... Yeri gelince ışıklarda araba camı siliğiz, yeri gelince, ‘okula gidiiik kalem defter parası , diye galabalık köşe başlarına durun!...Yeri gelince de, Hacça’ yla İrem abağızın aldıkları sakız, yara bandı, kağat mendil gibi öteberi satacaksız!... Bundan soğna ben de siziyle bereberim; göreceksiğiz babağızı!... Gerekirse, Samet ilen Furkan kapkaç, gasp gibi işleri de becermeli! Bakın ne diyem, ( Başını im ederek ) burayı işletirsek anamavradım ossun kine holding sahabı oluruk! Bunuyçin, bu evde sofraya oturup kaşık tutabilen hepiğiz para gazanacak, ağnaşıldı mı? Ben sizler için çabaliyem. Kendim için bir şey istiysem şerefsizim!... ” dedi. ……./…… Devam edecek
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mudi Beya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |