|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
Azmi, Bir Kadın, Bir Çocuk, Bir Bebek
İsa Kantarcı
Öykü > Aşk ve Romantizm
AZM, BİR KADIN, BİR ÇOCUK, BİR BEBEK
41 yaşındaki Azmi, hayvan tüccarıydı mutlu hayatında, sığır üretip satardı, bu işlerin içinde büyümüştü, babasının işi buydu, kurbanlık için da et ve et ürünleri üreten şirketler için. Köyde bir çiftliği vardı, tarlaları vardı. Ondan sığır
satın almak için gelen bir baba ve iki oğlu vardı, kamyonla, dört sığır satın almışlardı, asmanın altında çay kahve içmişlerdi,
Azmi müşterisi şişman adamı ve iki gen
[DEVAMI]
|
|
|
• İzEdebiyat > Öykü > Ortamsal |
1
|
|
|
|
Gözlerim mi doldu, yoksa bana mı öyle geldi, doğrusu ben de bilmiyorum, bildiğim, içim acıyordu; derin acılar, tarifsiz kederler içindeydim. ERDEN ERKİN... |
|
2
|
|
|
|
Kumsala doğru ilerledim. Alacakaranlıkta şezlongun birine oturdum ve denizi seyretmeye başladım. Deniz usulca kumsalı öpüyordu...
ERDEN ERKİN...
|
|
3
|
|
|
|
Gazetede resmin vardı yine. Koyu kestaneye boyanmıştı saçların. Sarı saçların yoktu. Gözlerinin yeşili fersiz bakıyordu. Sanırım yine alkollüydün.
ERDEN ERKİN |
|
4
|
|
|
|
Yaşayarak tecrübe ettim.!
Darwin’in fiziksel anlamda ki dönüşüm manifestosu ‘evrim teorisini’ kökten reddediyorum fakat; İnsanların düşünsel anlamda ki evrimini de görmezden gelemiyorum.
İnsanların maymundan türemediği gerçek ama, maymun iştahlı oldukları kesin. |
|
5
|
|
|
|
Doğduğumuz dünya elbette bu değildir. Bu dünyaya bir meta gibi satılmak için, özelleştirilen taşıma araçlarının arkasından
koşmak için, yıkılan çatılar altında ezilmek, bozulan insan yuvalarının oy uğruna fede edildiğini görmek için gelmedik.
Saygılar. |
|
6
|
|
|
|
Bu yıl sevgililer gününde ben de tek taş istiyorum.
-İki tane alsam olmaz mı?
-Ben çok ciddiyim.
-Ben değilim.
-Herkes sevgililer gününde hediye alıyor.
-Ben de alırdım ama sevgilim yok.
-Ben neciyim? Sevgilin değil miyim?
-Otuz yıllık karımsın.
-Eee
-Sevgilim değilsin. |
|
7
|
|
|
|
Böyle zamanlar da her ne hikmetse yerlerde bezene yapraklar ilgimi çekerler. Oysaki bir zamanlar onlar ağacın, dalın vazgeçilmez zenginlikleriydi.
|
|
8
|
|
|
|
Ancaaak, plânlar boşuna yapıldı! Daha doğrusu yapılan planların uygulanmasına gerek kalmadı. Genel olarak oruçlu cami cemaatinin, ikindi namazından sonra iftar saatine yakın dakikalara kadar uyuması bilinen bir durumdur. O gün de öyle oldu. Ayrıca, akşama yaklaşıldığı saatlerde yemek telaşı nedeniyle de kahveden uzaklaşıldığı bir başka gerçekti… Cami cemaatinin uykuda olduğu sırada bizimkiler kahvehanede karşılaşmasınlar mı? Ortalıkta kimse yoktu. Kahveci de uyumaya gitmiş, oğlu kahvehaneyi öylesine açık tutmak için görevlendirilmişti. Her şey bir anda gelişti! Oyun, ne üzerine oynanacağı bile kararlaştırılmadan kurulmuştu. Taşlar çekildi, en büyük çifteyi Münasip çektiği için İlk taşı oynarken “ dübeş ” dedi! Bahtiyar Mutlu’ nun bildiğimiz engeli olduğu için kurulan bütün oyunlarda Münasip Münasebettar, oynadığı taşı sesli olarak belirtiyor, Bahtiyar da elindeki taşları im parmağı ve başparmağı ile bastırarak belirledikten sonra oynuyordu… |
|
9
|
|
|
|
Bu hikayeyi, bir arkadaşı babama anlatmış. Babam da çok beğenmiş bana anlattı. Hikaye benimde hoşuma gitti. Sizlere anlatmayı uygun buldum. Hikaye bu ya , günün birinde. Diye başlamış..... |
|
10
|
|
|
|
Toprak sevdalısı Cahit Sıtkı’ya “Her doğan günün bir dert olduğunu insan bu yaşa gelince anlarmış.” Dizelerinden sonra “Yeter ki gün eksilmesin penceremden” serzenişlerini yazdıran gün, cüretkâr gülümsemesini göstermişti. |
|
11
|
|
|
|
Çocukluk yıllarında geçirdiği çiçek hastalığı sonucu gözlerini kaybeden Bahtiyar Mutlu ile aynı mahalleden çocukluk arkadaşı Münasip Münasebettar, iflah olmaz iki domino oyuncusuydular. Bahtiyar Mutlu, Münasip’ in çalıştığı fabrikaya engelli kadrosundan girmişti. Aynı mahallenin çocukları olduktan başka bir de mesai arkadaşı olmuşlardı sonradan. İki rakip olarak türlü iddialar ortaya attılar, bahisler tuttular; ara sıra işin içine para mara da girse bile, iki ezeli domino oyuncusunun inatlaşması, parayı gölgede bırakıyordu… Yenilen taraf genel olarak Münasip Münasebettar olmakla birlikte, işin peşini bırakmayı içine sindiremiyordu… Rakibinin görme engelli olması nedeniyle hileye saparak onu kolayca yenmeyi düşünmüyor değildi. Ama, oyun kurulan masanın çevresini meraklı yancıların sarmış olması, hile yapmaya engeldi. Bir de, rakibin zorlu olmasına karşın, görme engelli oluşundan ötürü hileye başvurmayı kendine yediremiyor gibi bir hali vardı… |
|
12
|
|
|
|
Kara deliklerden birine denk gelmiş gibiydim, zaman yoktu, ben de bir fotoğraf karesiydim sanki, kendimi seyrediyordum. Derken muhtemelen tuzla buz olan bir vazodan gelen gürültü yırttı attı o fotoğrafı. |
|
13
|
|
|
|
Balkon küpeştelerine dizilmiş, pembe, vişne çürüğü, beyaz, kırmızı, ebruli sakız sardunyaları, pür dikkat şimdi. Yaprağına elin değmeye görsün, çığlıklar atarlar, buram buram sakız kokarsın.
Bu ıssızlığı giyinip, dinginliği ve erinci kuşanıp, deliliğini saklayıp üstüme üstüme gelme gece… Gelme.
Şaşırırım, yolumu sapıtırım, yiter gider, deliririm ben de… Kışkırtma. İnsanım, zayıfım, güçsüzüm.
|
|
14
|
|
|
|
Malzemeleri okuyunca, ‘ Bu ne boktan çorba böyle , diye burun kıvıranlara bir
çift sözümüz var: Bu çorbanın başına bağdaş kurup kendisinden geçercesine kaşık
sallayanları görmüyor musunuz be kardeşim. Bir kere de ‘ hamdolsun , deyin yahu!...
|
|
15
|
|
|
|
Hasan normal bir çocuk gibi büyüdü. Kendisinde olağanüstü bir durum sezilmiyordu. Ancak arasıra dededen kalma kalın eski kitapları güçlükle raftan indirip, karıştırdığını gören babası merakla ne yaptığını izliyor, onun bu işten büyük keyif alması, hoşuna |
|
16
|
|
|
|
Niye öyle ısırıyorsun, bak suyu benim suratımdan akıyor. Bir annesinin yüzüne bir elindeki domatese baktı. Az önce taze domates kokusu dolu burnu şimdi üzüntü ve biraz da korku ile sızlıyordu. |
|
17
|
|
|
|
Bu saatte denize gelmek için ya sabahları çok sevmek gerekir, ya da ev kaçkını olmak. O hangisiydi bilmiyorum. Onunla dün sabah Kadınlar Denizi’nde karşılaştık. Belki de konuşacak kimsesi yoktu. Ya da benim gibi gevezeydi. Deli deliyi görünce çomağını saklarmış. Ben sustum o anlattı. |
|
18
|
|
|
|
Bir kez olsun hayatta zoru başar.
Pes etme!
Ne çokmuş deyipte cayma.
Bir kez olsun kaçma!
ve sonuna dek oku !!!
yalnızca " sana ait " olanı...
çünkü bu bir öykü değil sana ait olan bir hayatın hikayesidir ey "D R A N A Z" |
|
19
|
|
|
|
Şeyma Hanım’ın tıp fakültesinden arkadaşı Dr. Boğaç Bey’in Çatalca’daki köy evine 40 dakikalık bir yolculuktan sonra nihayet geldik.
Şeyma:
-Sen de gel otur bizimle- dedi.
-Ben seni arabada beklerim abla sen işini hal et gel ama beni de burada çok bekletme!- dedim.
-Olur mu öyle şey, hem Boğaç yabancı değil- dedi.
-Biliyorum ama sen yine de yalnız gitsen iyi olur- dedim.
-Buradan sana yazılacak bir şey çıkmaz- dedi gülerek… |
|
20
|
|
|
|
…. ……… İşin kötü yanı, o zamanlar “ İlla ki de üçten aşağı kalmayın; her haneden en az üç çocuk isterim.” diye direten hükümet büyükleri de yoktu başımızda!... Bu sayılan nedenlerle Abdülrezzak, en kolay bir iş olan üreme gücünü sonuna kadar kullanarak dokuz çocuk babası oldu!...
|
|
|
|