• İzEdebiyat > İnceleme > Sanat ve Sanatçılar |
121
|
|
|
|
Bu neşeli ormanın bir çok yetenekli sakini sırayla sahne alır. Derken, üç iddialı karga yarışmaya dahil olurlar. Biz de varız! “The Crows” rock grubu. İki çılgın gitarist ve iddialı bir bateristten oluşan grup son moda hard rock parçalar seslendirirler. Çok renkli parlak kostümleri, maviye ve parlak kırmızıya boyadıkları saçlarıyla tam rock yıldızı olmuşlar. Bir an kendimizi “uçmuş bunlar abi” dedirten bir rock konserinde zannediyoruz. Çılgın rockçılar sizi. |
|
122
|
|
|
|
“Akın Akıntürk, 1978 yılında Gümüşhane’de doğdu. Gazipaşa İlkokulu’nu, Dumlupınar Ortaokulu’nu ve Gümüşhane Lisesi’ni bitirdi. KTÜ Gümüşhane İnşaat Mühendisliği Bölümü’nün ikinci sınıfından ayrıldı. Bestekâr, yorumcu ve yapımcı olan Akıntürk, ilk kaseti ‘Asi Çocuk’u 1999 yılında Marmara Müzik’ten çıkardı. İkinci kaseti olan ‘Aleyna’(CD) 2007 senesinde Akıntürk Production’tan çıktı. ‘Aleyna’ adlı albümünde besteleri kendine ait olan 11 parçaya yer verdi. 2003 yılında ‘Akıntürk Production’u kurdu.
|
|
123
|
|
|
|
Tiyatronun felsefesine giriş anlamında bilmeniz gerektiğini düşündüğüm özetleyerek yazdığım bir yazıdır.. |
|
124
|
|
|
|
Karagöz ve Ortaoyunu' nda musıki... |
|
125
|
|
|
|
Cesur olmadığınızı düşünüyorsanız, korkaksınızdır. |
|
126
|
|
|
|
Can Yücel şiirleriyle insanı ‘vurur’. Fotoğraf da öyledir. İyi fotoğrafın insanı ‘zınk’ diye yerinde ‘durdurma gücü ’ vardır. O fotoğrafı gördüğünüz anda olduğunuz yerde ‘kalırsınız’. Burada amaç, insanları ‘durdurmak’, ‘sarsmak’, ‘düşündürmek’, ‘bir şeyler anlatmaktır’. Fotoğraf size düşündüklerini, ‘en kısa’ ve ‘en çarpıcı’ yoldan anlatmaya çalışır. Öyle, fotoğrafın karşısında kala kalırsınız. İşte, bu fotoğrafın ‘vurucu’ gücüdür. Aynı ‘vurucu’ gücü, Can Yücel şiirlerinde görebilirsiniz. Ben bir yazar olsam düşüncelerimi anlatmak istediğim zaman 100 sayfalık bir kitap da yazarım ama bunu fotoğrafta bunu tek bir kare ile anlatıyorsunuz. Şiir de ise çok kısa bir dörtlükle de söylemek istediğinizi anlatabilirsiniz. |
|
127
|
|
|
|
Eserin sonunda Selim Paşa’yı oynayan Suhan Arslan “İyilikle kazanamadığın insanları kendinden uzak tut” der. Ve her nedense barbar Türkler olarak bilinen kuralı bir Osmanlı Paşası bozar. Bir zamanlar esir düştüğünde çektiği acıları şimdi esir aldığı düşmanın oğluna yaşatmak istemez. Yüce gönüllülükle onu salıverirken uygar batı dünyasına da bir insanlık dersi verir. “Konstanze’ni de al ve vatanına doğru yelken aç. Elime düştüğünü ve sana özgürlüğünü bağışladığımı babana söyle. Bunu da yapılan bir haksızlığa, iyilikle karşılık vermenin, kötülüğü kötülükle ödemekten çok daha zevk verici bir şey olduğunu göstermek için yaptığımı söyle. Vatanına dön ve babandan daha insancıl ol!”. Nokta.
|
|
128
|
|
|
|
O, hazan sesli bir ‘Deli Düş’...
O, Garbi Yeli’ni özleyen bir ‘Tufan’...
O, Ahır Dağı’nın bir vadisi...
O, büyülü bir sevda... |
|
129
|
|
|
|
Ölüm meleği Azrail, kıymetli kıymetsiz ayrımı yapmadan “Her canlı ölümü tadacaktır” ayeti gereğince canları ötelere taşıyarak ölümsüzleştiriyor. Gün geçmiyor ki sala sesleriyle uyanmayalım. Gerçi son yıllarda şehirlerde sala seslerini pek duymuyoruz. Zira ölümü çağrıştıran bu sesler, insanların moralini bozuyor diye artık şehirlerde yankılanmıyor. Oysa gerçeklerin üstünü örterek onları bertaraf edemeyiz. Ölüm de hayatın vazgeçilmez bir gerçeğidir. O hepimizin tadacağı, bazı kişilere göre acı, bazı kişilere göre tatlı olabilecek bir duygudur. Bu, kişinin sürdüğü ömrün içeriğine göre değişiyor. Kişi cenneti de, cehennemi de dünyadan götürüyor. Kimseyi suçlamaya, boşu boşuna yakınmaya hakkımız yoktur.
|
|
130
|
|
|
|
Tüketim labirentinde kaybolmuş modern zamanlar bireyinin macerası bu. Eksikliklerini, “tüketerek” tamamlamaya çalışan “eksik bırakılmış”, bilerek “değersizleştirilmiş”, “sıradanlaştırılmış”, “kimliksizleştirilmiş”, “tek tip formuna endeksli”, modern zaman bireyleri. Çünkü sistem böyle. Ama sistem soru sormaya engel değil. İşte tiyatro bu anda devreye giriyor. Makas, iğne ve iplik gibi gündelik hayatın en basit elementlerini, en yalın biçimde kullanarak evrensel bir dil yaratıyor.
|
|
131
|
|
|
|
Sevilesi mavi - yeşil kurbağalar gibi hep öpülmeyi bekleyelim. Kimse bizi öpmese bile zararı yok. Biz yine yüzümüzde maskelerimiz, hoplar, zıplar, gerilir, en iyi atlayışlarımızı yaparız, yüzümüzde en iyi gülümsememiz. Hareketler kurgusallaşır. Kurgu bebekler otomata bağlar. Estetik küçük kurbağalara dönüşür. Mavi - yeşil kurbağalar atlar, zıplar, hoplar, döner, sarsılırken müzik hep gümbürder.
|
|
132
|
|
|
|
Biz, iyiliğin ve güzelliğin ölçüsünü, şu an yaşayan insanda arayan bir anlayışın sevdalısıyız. İnsanların yaratıcı güçlerini özgürce geliştirebildikleri, eşit ve eş değer oldukları bir toplumun hayalini kuran; insanın insan tarafından sömürülmesine, baskı altına alınmasına son vermek; insanların özgüvenlerini kazanabilmeleri onur ve hasiyetleri ile yaşamalarını ve bunların önündeki her türlü engelin, her türlü tutsaklığın kaldırılması taraftarıyım.
|
|
133
|
|
|
|
Garcia Lorca gibi önemli yazarların, oyunun atmosferini yakalayabilmek için seçtiği imgeler, sahnede harekete dönüşür. Bu, Anton Çehov’un oyunlarında kendini içsel bir şiir olarak gösteriri. Çehov, oyunun dinamizmini bu içsel şiirle yakalar. Çehov’un oyunlarının içine girdikçe, daha derin ve daha şiirsel bir yapıyla karşılaşılır. Lorca, Çehov, Yeats ve Synge oyunlarında, şiirsel teyatral bir dil yakalamışlardır. Oyunlar, düz yazı olarak kaleme alınmıştır ama şiirsel bir yapı taşır. İçsel dinamizmi, derinleşen bir şiirsellikle birlikte büyülü bir atmosfer yakalarlar. |
|
134
|
|
|
|
Lapa lapa yağan kar, parlak kağıtlara sarılı yılbaşı hediyeleri ve Fındıkkıran Balesi. İşte yeni yılı simgeleyen üç belirgin özellik. Yeni yıl geldiğinde, dünyadaki bütün bale toplulukları normal programlarını askıya alır. Ne yapar eder, Fındıkkıran Balesini sahneye koyarlar ve bu masal balesi kış sezonu boyunca sahnelenir. Neden mi? Çok basit. Fındıkkıran Balesi yeni yılı simgeler de ondan. Hatta klasik, cıvıl cıvıl yapısıyla Fındıkkıran Balesi daha çok çocuklara bir armağan olarak düşünülür ve dünyadaki bütün bale toplulukları tarafından hemen Christmas öncesinde sahneye konur ve Aralık ile Ocak ayları boyunca sahnelenmeye devam eder. Bizde de bu gelenek bozulmadı ve İzmir Devlet Opera ve Balesi, Fındıkkıran’ı çocuklara yeni yıl hediyesi olarak hazırladı.
|
|
135
|
|
|
|
Kendi döngüsü ve kurgusu içinde sıkışan, boğulan, debelenen ruhlara iyi gelecek ruh çatlağı. Ruh çatlağından sızan renkler hayata bir güzelleme. Arada ceee diyen küçük beyaz lekeler. Yaramaz çocuklar gibi siyahların koyu karanlıkların ardından göz kırpışlar, diğer renkleri sobelemeler. Hep şu yaramaz beyaz lekeler. Karanlık ruhlara iyi gelecek ruh çatlakları. Ne kadar çok olurlarsa o kadar iyi. Ne kadar derin açılırsa ağızları ne kadar sızarsa hayata o kadar iyi.
|
|
136
|
|
|
|
Hava soğuk. Rüzgar giderek sertleşir. İhtiyar Adam ayağa kalkar nasıl korunacağım diye düşünür. Çöp kovasının kapağını açar ve içine girer. Avare, ihtiyarı aranır. Nereye gitti bu? Ortalarda yok. Avare çöp kovasını çalar. Tık, tık, tık... Orada kimse var mı? Çöp kovasının kapağı açılır ve ortaya bir tabela daha çıkar. “Özel Mülkiyet”.
|
|
137
|
|
|
|
Oyunda içinde yaşadığımız düzenin yanlış işletilmesi eleştiriliyor. Dönen çarkın nasıl döndüğünü, sağlıksız bir döngünün içinde olduğumuz anlatılıyor. İnsanların zayıflıkları, geçmişteki yaşananlar, insanların görevlerini nasıl kötüye kullandıklarını ve bunun ortaya çıkardığı olumsuz etkiler ele alınıyor. |
|
138
|
|
139
|
|
|
|
Kendileri ‘dış ses kullanmamak’ diye nitelendiriyorlar bu durumu. Film kendisini anlatıyor. Şöyle ki onların belgesellerini izlerken kafamda bir soru işareti oluşuyor. Bir süre sonra bu sorumun cevabını alıyorum. |
|
140
|
|
|
|
Osmanlı Sarayı' nın önemli bölümlerinin başında gelen Harem' deki musıki faaliyetleri... |
|