• İzEdebiyat > İnceleme > Sanat ve Sanatçılar |
61
|
|
|
|
İnsani duygu ve düşüncelerin, estetik biçimde ve ruhu besleyecek tarzda dışa vurulması demek olan sanat, bir diğer ifadeyle hoşa giden bağıntılar yaratma ve çabası ve işi, bugün daha çok insani olmayan duyguların, hayvani çıplaklığın, hayvani yırtınmaların ve hayvani tepinmelerin en adi şekliyle icra edilmesi olarak görülmekte. İlkel cahiliyye çıplaklık ve fuhşunu modernize ederek taklit edebildiği oranda kişi, büyük sanatçı olabilmekte. Herhangi bir özeliğinin, farklılığının, yeteneğinin olmasına gerek yok; eğer 90 – 60 – 90 ölçülerine uyuyorsa bir genç kızın (!) orasını burasını cömertçe göstermesi, cıvıkça, laşkaca kahkahalar atması, dilimizin varmadığı buna benzer bir kaç hareket yapması yetiyor yıldız, güneş, kraliçe, sanatçı vb. olmasına. Medyanın desteğini de aldımı arkasına tüm yolları artık açıktır ve işi de tamamdır madde endeksli dünya da ondan sonra vur patlasın çal oynasın.. |
|
62
|
|
|
|
Ailesi yeni umutlarla Yeni Dünya denilen Amerika’ya göç etmiştir. Yazar, New York’ta dünyaya gelir. Ancak babasının içkiye düşkünlüğünden dolayı iş bulamaması ve çalışamaması yüzünden daha iyi bir yaşam geçirmek düşüncesiyle kendi ana vatanları olan İrlanda'ya geri dönerler. |
|
63
|
|
|
|
Laleyi sümbülü gülü har almış
Zevk u şevk ehlini ah u zar almış
Süleyman tahtını sanki mar almış
Gama tebdil olmuş ülfetin çağı
|
|
64
|
|
|
|
“Niye sen bu zamanda 5 tane çocuk yapıyon?” Cevap hazır “Vatanım, milletim için”. Kahkahalar arasında itirazlar yükselir. “Hadi yaaa, o çocukları yaparken vatanı mı düşündün?” Beş çocuk sahibi vatandaş gevrek gevrek güler kasaba ağzıyla “Allah eksikliğini göstermesin ben de rüşvetimi alıyorum” der. Kahkahalar arasında bir başkası destekler “Alıyor ama adam çalışıyor yani”. Onaylayan bir başkası “Benim memurum işini bilir”. Bu arada matah bir şey yapıyormuşçasına akıl verir. “Alırsan da ayakkabı kutusuna koyma rezil oluyoruz”. Rüşvetçi memur hemen kendini savunur “Ben ihtiyacıma göre alıyorum”. Bir diğeri “Ne demek lan ihtiyacıma göre? Komünist misin sen?” Bu, doyumsuz sohbette gelinen son nokta olur. Gerçekten de benim memurum işini bilir !
|
|
65
|
|
|
|
Önce Türkiye’nin çok tanınmış ve çok sevilen bir şairesi çıktı kürsüye. “Kendini kürsüde politikacı gibi hissettiğini” söylese de okuduğu şiirleriyle bizi edebiyatın cennetine taşıdı. Dizeler, dudaklarından, bir meleğin terennümü gibi dökülüyordu.
|
|
66
|
|
|
|
Ressamın gözlerini kaybetmesi, müzisyenin kulaklarını, şarkıcının sesini kaybetmesi,…ne gibi sorunlarla yüzleştirir ya da ne gibi zorlukları dayatır? Varoluş nedenimizin ya da yaşam biçimimizin başka platformlara evrilmesini neden istemeyiz?. Gibi pek çok soru uçuşacak filmi izledikten sonra kafamızda… |
|
67
|
|
|
|
İzmir Sanat büyük salondayız. Prof Dr. Özdemir Nutku ve Prof. Dr Murat Tuncay’ın Opus Yayınlarından çıkan iki kitabının tanıtımı için hazırlanan özel gecede sanatçılar, akademisyenler, tiyatroyu ve operayı sevenler bir araya gelmişler. Özdemir Hoca ve Murat Hocayı uzun yıllardır tanıyanlar sırayla sahneye çıkıyor ve kitaplar hakkında izlenimlerini paylaşıyorlar. |
|
68
|
|
|
|
Ortaçağ'da en önemli erdem sayılan "sadakat" üzerine Brecht'in bir şiiri dolayısıyla düşünceler. |
|
69
|
|
|
|
Geleneksel Türk Musıkisinin önemli güfte yazarı Mehmet Sadi Bey' in hayatı ve sanatı hakkında bir inceleme |
|
70
|
|
|
|
Ağaçtan yapılmış bir ihtiyar surat. İhtiyar Adam, ilk önce çöp kovası ile ilgilenir. Sonra Avare’nin yanına gider ve onunla arkadaş olmaya çalışır. “Ben Açım” yazısına bakar. Avare’nin yanına oturur. Önüne benzer küçük bir siyah tabela yerleştirir. “Ben de”. Avare ortaya çıkan bu yeni komşudan hiç memnun değil. Onu istemez. Çaresiz ihtiyar çöp kovasının öbür tarafına geçer. Avare onu rahat bırakmaz. Çöp kovasının arkasından ihtiyarı gözler ve ona belli etmeden “Ben de” yazan siyah küçük tabelasını alır. İhtiyar Adam çok üzülmüştür. Tabelasını boş yere arar. Bulamaz. Dövünür. Hava soğuk. Rüzgar giderek sertleşir. İhtiyar Adam ayağa kalkar nasıl korunacağım diye düşünür. Çöp kovasının kapağını açar ve içine girer. Avare, ihtiyarı aranır. Nereye gitti bu? Ortalarda yok. Avare çöp kovasını çalar. Tık, tık, tık... Orada kimse var mı? Çöp kovasının kapağı açılır ve ortaya bir tabela daha çıkar. “Özel Mülkiyet”.
|
|
71
|
|
|
|
“Ey Selim, sözüne sadık ol, vaat ettiğin camiyi buraya yaptıracaksın” |
|
72
|
|
|
|
Küçümseme, baştan savma, değersizleştirme ve dinlememe taktiklerinin ezdiği sıradan vatandaşlar. Yaşarken ya da ölürken kendi hayatları üzerinde söz sahibi olamayan ülkenin gerçek sahipleri. Bu saçma dayatmalara neden katlanmak zorundayız? Kanun adı altındaki dogmaların hayatımızı yönetmesine neden izin verelim?
|
|
73
|
|
|
|
Eski tahta kapılar, bir zamanlar en güzel elbiselerin, bayramlıkların asıldığı ahşap dolaplar, kullanıldığı dönemlerde taze güzellerin karşısında süzüm süzüm süzüldüğü sırları dökülmüş aynalar, çeyizlerin, dantel çamaşırların lavanta kokuları içinde saklandığı şifonyerler hatta merdivenler. Dinleyecek bir izleyici, daha doğrusu yalnızlıklarını paylaşacak, yarenlik edecek birilerini bulduklarında ne hikayeler anlatıyorlar. Artık yaşamını tamamlamış, tüketim dışı kalmış ve geçmişimize tanıklık etmiş bu nesneler, bu çok konuşan, konuşkan tablolarda yeniden hayat buluyor. Metayı ‘tüketim dininin’ esası kabul eden modern zamanlarda, inadına yaşayarak, bu konuşkan tablolarda tekrar hayat buluyor ve dikkatle bakan gözlere çok zengin öyküler anlatıyorlar. |
|
74
|
|
|
|
Nevaî gonce tilap gönlüm ağzın etti heves
Egerçi tapmadı lîkin yanılmadı gönlüm
|
|
75
|
|
|
|
Oyunun bulunma öyküsü, 20. yüzyıl baslarında, Oxford Univesitesinden antik çağ yazını ve papirüs uzmanı Bernard Pyle Grenfell ve Arthur Surridge Hunt’ın bugünkü modern Kahire’nin 100 mil güneyinde Oxyrhynchus kasabasının yıkıntıları ve çöp tepeleri arasında buldukları binlerce papirüsle başlıyor. 1898 ve 1922 yılları arasında yapmış oldukları araştırmalarda buldukları 1800 papirüsü “The Oxyrhynchus Papyri.” adıyla kitap olarak 21 cilt halinde Londra’da Egypt Exploration Fund yayın evinden çıkartıyorlar. 1898-1922 yılları arasında yayınlanan bu papirüslerde antik çağ yazınına dair çok önemli belgeler yer alıyor. |
|
76
|
|
|
|
Bakan ama görmeyen insanlardan farklı olarak, bu üç kadın dünyayı akıl ve gönül gözleriyle görüyorlar. Bu üç kadın, sokakta yürürken bu ağaçlar, bu evler nereye doğru gidiyor; görüyorlar. Gölgeler nereye doğru uzar; biliyorlar. Resmettikleri nesnelerin nereden ışık aldığını yüreklerinde hissediyorlar. Şimdi sokakta yürürken görerek, inceleyerek dolaşıyorlar. Hayatı resmin penceresinden yaşıyorlar.
|
|
77
|
|
|
|
Almanya’nın Fransızlar tarafından işgali karşısında, halkın coşkulu milliyetçi savaşkan havasına katılmadığı gibi savaş ve kahramanlık şiirleri de yazmamış, ayrıca oğlu August’u savaşmaya göndermemiştir. |
|
78
|
|
|
|
Roman, bir aşk romanı. Bir Türk genci olan Mehmet ile
İsagülü, Rum kızı Nitsa’nın yasak aşkı anlatılıyor.
Roman, ilginç bir rastlantı ile başlıyor. Birbirlerini gören gençler önce birbirlerine düşmanca bakıyor. Çünkü farklı iki soyu temsil ediyorlar. Biri Rum kızı, diğeri Türk genci |
|
79
|
|
80
|
|
|
|
Ve onu 14.02. 2018 günü KAYBETTİK...
|
|