..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
En güzel özgürlük düşü, hapishanede görülür. -Schiller
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Sanat ve Sanatçılar > Yûşa Irmak




24 Aralık 2021
Mahşere Uzanan Sevgi: Rüveyda Ya da İkinci Mona Rosa  
Yûşa Irmak
Şarkılarda olduğu gibi şiirde de her yol ‘aşk’a çıkar. Ortak yönleri olsa da ‘yürek’ler kadar çeşitlidir aşklar. Sezai Karakoç’un tabiriyle “kaderin üstünde bir ‘kader’ olduğu” gibi, aşkların da ‘aşkı’ vardır. Kor alevler gibi ruhu sarıp sarmalayan, gözleri çeşme, yüreği rehin, zihni bulutlu yapan ve Leyla ile Mecnun, Mona Rosa ve Rüveyda’yı yeşerten masum aşk’lardır onlar…


:AJBJ:
Şarkılarda olduğu gibi şiirde de her yol ‘aşk’a çıkar. Ortak yönleri olsa da ‘yürek’ler kadar çeşitlidir aşklar. Sezai Karakoç’un tabiriyle “kaderin üstünde bir ‘kader’ olduğu” gibi, aşkların da ‘aşkı’ vardır. Kor alevler gibi ruhu sarıp sarmalayan, gözleri çeşme, yüreği rehin, zihni bulutlu yapan ve Leyla ile Mecnun, Mona Rosa ve Rüveyda’yı yeşerten masum aşk’lardır onlar…

Nurullah Genç’in artık klasikleşen şiiri Rüveyda özellikle sağ cenah edebiyatseverler için ikinci bir Mona Roza olarak kabul edilir. Ama, fakat ve lakin iki şiir arasında gözle çok ciddi farkların olduğunu görmeyenler için birkaç noktaya değinmek istiyorum…

Mona Rosa’da sadece ‘sevgili’ vardır ve şiir tümüyle bu ‘sevgili’ üzerine kurulmuştur. Rüveyda’da ise şair, olmasını arzu ettiği, hayalini kurduğu, bir dünyayı, ‘hayatı’ anlatır: “Beni peşinden koşturan şey nedir? Bir dava mı, bir kadın mı çözemedim. Ve sonunda kıymet verdiğim, peşinde koştuğum her şeyi birleştirdim. Birbirleriyle uyumsuz olanları, daha doğrusu benim ana fikrimle, anlayışımla, idealimle uyumsuz olanları ayıkladım. Bunların hepsini Rüveyda ismi ile yorumlamaya çalıştım. Burada da net bir sevgili var ama o sevgili hâkim unsur değil, o sevgili diğer unsurlarla beraber anlam kazanıyor” diyor bir açıklamasında Nurallah Genç.

Mona Rosa’da olmazsa olmaz olan sevgili, Rüveyda’da pek çok unsurdan biri haline geliyor. “Burada tek başına ‘sevgili’ var derseniz şiiri örtmüş olursunuz. Böyle bir unsur var ama aynı zamanda bir sorgulama ve mahşer de var”. Şiir yazarının diline tercüman olacak sorgulamalarla dolu zaten:

“Sular köpürmemeliydi Rüveyda / kırılmamalıydı ıslak dalları hasret selvilerinin / ben zehire alışkınım, şerbete değil / rüyalar nefret eder avare duruşumdan / kabuslar çeker ancak derdimi yeryüzünde / Sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber / ben her gece bir mehdi türküsüyle çilekeş / yargılamak için zeval kayıtlarını / inkılap bekliyorum” der…

Şair zevale erenin kayıtlarını yargılamak için sihirli bir el veya mehdi, bir kurtuluş beklemektedir.

Rüveyda ‘ağıt’la bütünleşiyor ve onunla anlam ve bütünlük kazanıyor diyebiliriz. Yani Rüveyda’yı tamamlayan ‘Rüveyda’ya ağıt’tır. Bu, şiirin devamından da anlaşılıyor. ‘Rüveyda ben sendeyim, sen bendesin Rüveyda’ sözleri ile değerlendirildiğinde mahşere kadar, hatta öldükten sonra bilinmeyene kadar giden bir ‘sevgi’nin varlığı söz konusu…

Sultan ve dilencisi

Rüveyda’da mecazi anlatımlara da yoğun olarak başvurulmuş. Şiirin başlangıcındaki ‘Bırak da böyle bitsin bu günahkar serüven / bırak da kurtarayım bu emanet sarayı’ mısralarında geçen ’emanet sarayı’, hem beden, hem ülke, hem de dünya anlamında kullanılmış. ‘Emanet’i atıp, ‘saray’ olarak nitelendirerek yola çıkarsak karşımıza ise hiç kuşkusuz ‘beden’ çıkıyor. Onun çağrıştırdıkları ile beraber değerlendirildiğinde özellikle cumhuriyet sonrası değişime ilişkin sorgulamalar göze çarpar diyor Genç ve ekliyor; “Ve yine ‘senin gözlerin dram; oysa ağlatan benim’ mısraı da pek çok anlama geliyor. Asıl sevgi dağıtan ben, sevgi bende var, medeniyet bende var, mutluluk ben de var ama başkaları buna sahip çıkıyor. Ben dilenci pozisyonundayım. Düşünün çok seviyorsunuz. Aslında sevgi sizde, sevgi dağıtan sizsiniz, sizin sevginiz olmasa onun bir anlamı olmayacak, ama yine de siz vuslat dilenen pozisyonundasınız. Ben dilenci; o sultan. Vuslat dilenen benim, oysa sevgi bende, sevgi dağıtan benim, benim sevgim olmasa seni kim tanıyabilir, ben şiir yazmasam kim takar rüveydayı.”

Sevgilinin elleri

Mona Rosa, Sitare, Rüveyda ve diğer pek çok şiirde ‘sevgili’nin ellerinin tarifi var. Peki bunun nedeni nedir? Yani ellerini anlatmaya neden gerek duyuluyor? Nurullah Genç bunu şöyle cevaplıyor; “El, yapılan şeyleri anlatır, bir faaliyeti dile getirir. Ama Rüveyda’daki el Mona Rosa’da tarif edilen el değil. Yani ‘Ellerinden belli olur bir kadın’ değil. Buradaki el çok farklı. ‘Hangi umut çiçeğidir bilmem ellerin.’ Ellerin ne yapıyor, neyi üretiyor, hangi umudu yeşertiyor. Umut yeşertmedir, hangi umuda hizmet ediyor, yoksa umutsuz mu, hiçbir şey yapmıyor mu? Uzanır da gönlüme rüveyda, derinden bir ok saplanır gönlüme. Yani eli bana umutsuzluk veriyor, bağrıma acı veriyor, ama bu ille de başkalarına da acı, umutsuzluk vereceği anlamına gelmiyor, başkalarına umut veriyor olabilir.”

Aşk, acı ve ‘sevgili’nin kayıtsızlığı

Rüveyda da göze çarpan bir özellik de çok da olumlu bir sevgili imajının olmaması. Şair, şiirin sonunda bunu dile getiriyor. “At vuruldu; içim paramparça rüveyda / gölgelerin ardına sakladım kusurumu / sen orda kayıtsızca gülümsüyor gibisin / ben burda damla damla eriyip akıyorum / yine de çiğnetemem kimseye gururumu / istenmediğim yeri sessizce terkederim / hatıra kalsın diye bırakır da ruhumu / mahzun bir derviş gibi boyun büker giderim.” ‘Sevgili’, aşığın çektiği acılar karşısında kayıtsızdır, onu umursamamaktadır. Bu, maşuğun, aşığı görmezlikten gelmesi ile karıştırılmamalı. ‘Sevgili’nin aşığa yüz vermemesi, onu yok sayması aşkın raconudur, ancak burada aşığın çektiği acılara karşı kayıtsızlık vardır. Denebilir ki, acı çekmek aşkın doğasında vardır, aşkın karşılıklısı olmayacağına göre ‘sevgili’ her halükarda aşığı görmezden gelecektir. Aşığın çektiği acıların bitmesi için vuslatın gerçekleşmesi gerekir ki, o zaman aşk diye bir şey kalmaz.

Ahirette kavuşma…

Deliler gibi sevmiştiniz ya hani tüm planları onunla birlikte olma üzerine kurmuş, bir kuş hafifliğinde sokakları, caddeleri arşınlamış, tüm bedeninizi sarıp sarmalayan o sıcaklığının mutluluğunu yaşamışsınız ama beklenen vuslat bir türlü gerçekleşmiyor. Yaşınız ilerliyor, evlenmek zorunda kalıyorsunuz. Onun da kendinizin de başkasıyla birlikte olmasına tahammül edemiyor, bundan büyük ıstırap duyuyorsunuz fakat elinizden de bir şey gelmiyor. Evlendiniz ama unutamadınız, zaten unutmanız da mümkün değil, çünkü can da canan da o ve gerisi yalan sizin için. Canana kavuşmak mümkün mü, bu dünyada kavuşulamayan sevgiliye ahirette kavuşma imkanı var mıdır? Tabii ki en doğrusunu Allah bilir. Bu sorunun endoğru cevabını hep birlikte orada göreceğiz…

Kalın sağlıcakla…




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın sanat ve sanatçılar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Büyük Şairlerin Şiirleri Nasıl Okunur?
Pavese’nin Yaşama Uğraşı
Aydın ve Politikacıların Savaşı Neden Bitmez?
Niçin Yazıyorsunuz?
Şiirin Şifresi Nasıl Çözülür?
Meriç Sağcı Mıydı Solcu Mu? Mütefekkir mi, Mütercim mi?
Sanat Anlayışımız ve Fuhuş Sektörü!

Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yaşadığımız Kaos Türklerin İdrakini Gösterecek
Oyun veya Siyaset
12 Eylül Fermanı
Sefil Tarihçilerimiz!
Tarihimizi Aydınlatan Bir Kitap
"Tufandan Önce" Kitabı Üzerine Notlar
Dilin Düşündürdükleri
Edebiyat Düşüncesi Üzerine…
Hasretin Sebebi: İlham
Sadettin Kaplan’ı Kimler Tanıyor?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Geldim [Şiir]
Bir Hicran Nağmesi [Şiir]
Sakin Bir Acı [Şiir]
Sözün Çiçeği [Şiir]
Sevgiliye Hasretle [Şiir]
Geceye Kâside [Şiir]
Benimle Ölür Müsün? [Şiir]
Gözbebeği Turşusu [Şiir]
Beste-i Nigar [Şiir]
Bilemezsiniz [Şiir]


Yûşa Irmak kimdir?

Felsefe ve edebiyat aşığı! Yayıncı, gazeteci ve kitapsever. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.