Öyle yaşamalısın ki ölünce mezarcı bile üzülsün. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Hayati Hoca gülümsedi. Bir şeyler söyleyecekti ama ezan okundu. Sohbetimiz yarım kaldı. “Namazdan sonra devam ederiz” desek de Hayati Hoca ile karşılaşamadık. Ama biz konuşmaya devam ettik. Sanıyorum bundan yaklaşık 2 yıl önce, çok sevdiğim bir arkadaşımla yaptığım yolculukta hem İsmet Özel, hem de Nazım Hikmet’in şiirleri hakkında konuşmalar yaptık. Kendisi tam anlamıyla bir İsmet Özel hayranı olduğu için, bu iki şairin dünya görüşlerine bakmaksızın eserlerini okumak gerektiğini söylemiş, özellikle Nazım’ın şiirini, “komünist şair” olmasıyla zorunlu bir bağımlılık ilişkisi düşünülmeden okumalar yapılmalı demiştim. Evet, Nazım Hikmet komünist bir şairdir. Zaten buna itiraz edecek kimse de yok. Ama bu, Nazım’ın şiirinin zorunlu olarak, sadece Marksizm bağlamında okunması gerektiği anlamını taşımaz. Bütün büyük şairlerde olduğu gibi Nazım Hikmet’in şiirleri de her kesimin okuyabileceği şiirlerdir ve onun şiirleri ile dünya görüşü arasındaki ilişkiden kaynaklı bir eser ortaya çıkartmamışlardır. Şayet bir şiir, eser veya yapıt, propaganda amacıyla yazılmışsa, bir tek o düzlemde okunabilir. Zira şair zaten onu öyle okunması için yazmıştır. Yani yazılan o şiirden amaç, şairin o anlamın çıkarılmasını beklemesidir. Oysa bu anlamda okunabilen şiirlere; “manzume” denir. Ve hiç şüphe yok ki Nazım’ın şiirleri “manzume”den ibaret değildir. Nazım şiirinin yorumu, bu ülkede çokları tarafından ve tam anlamıyla, ideolojik gözaltına alınarak şairin şiirlerini Marksist bağlamın dışında okunmasını sapkınlık haline getirmiştir. Peki neden böyle olmuştur? Onu sevenlerin tek tezi: onun “komünist” olması, dolayısıyla, ideolojisini şiirlerinden ayırmanın imkânsız olmasıdır. Bu gerekçe, bu görüş, adı her ne ise, Nazım şiiri üzerine inşa edilmiş olan tahakkümü meşrulaştırmaktan başka ne işe yarar sizce? Teorik sosyalizmin değil, reel sosyalizmin tekelci estetiği, Nazım’ın şiirinin başka türlü okunmasına izin vermemiş; şiiri, başka türlü de okunabilir olma imkânlarına kapalı tutmaya çalışarak bu zamana kadar ne kazanmıştır? Hiçbir şey elbette! İşte o akşamdan geceye kadar yaptığımız sohbette ben de dostlarımla bu fikirlerimi paylaşınca, bizim Erbakancı tayfadan Sami abi elbette isyan etti. Doğrusu ona da hak vermedim değil. Zira Nazım’ın şiirlerinin bana göre bu şekilde okunması onun şiirini yoksullaştırmış olsa da, Nazım’ın şiirlerinin Marksizm bağlamında okunmasına da hiçbir şey deme hakkına sahip göremiyorum kendimi. Hatta bu bağlamda okunmasına bir itirazda da bulunamam. Dileyen, isteyen her okur sever Nazım Hikmet’in şiirini. İşçi sınıfı ideolojisi açısından okumaya devam edebilir. Ama, fakat ve lakin onun şiirlerini bu okumayla sınırlayan o görünmez, ama kolayca hissedilen hegemonik gözaltının aşılmasına, şiirin üzerindeki mütehakkim okuma tekelinin kırılmasına mâni olur. Bizim gibi insanların yaptığı farklı okuma teknikleri Nazım’ın marksist bir şair olduğu gerçeğini değiştirebilir mi? Hayır değiştirmez. Tersine, marksist bir şairin şiirinin, sadece o yorumla sınırlandırılamaz olan bir çoğulluğa ya da zenginliğe sahip olduğunun görülmesini mümkün kılar belki diye düşünüyorum. Bunu bir örnekle izah etmek isterim. Çokları bugün Sezai Karakoç’un şiiri üzerinde de böyle bir yoksullaştırıcı tahakkümü inşa etme gayreti içindedir. Yine İsmet Özel için de durum aynı. Şunu, artık abilerimizin idrak etmesi gerekir: Usta kalemlerin ve şairlerin yazılarını, şiirlerini, onların ideolojik tercihlerinin belirlediği bağlamda okumak gibi dayatmaların, bu büyük şairleri, sıradan birer “manzumeci” haline getirdiklerinin bilinmesini isterim. Bu taassup, -ister Nazım Hikmet, Sezai Karakoç ve ister İsmet Özel için olsun- bu şairleri önceden verilmiş bir ideolojik bağlamın dışında okunamazlık atfederek küçültür, değersizleştirir. Lütfen artık bunu yapmayın ve bırakın bu şairler her kesim tarafından okunsun… Yapılan bu okumalarda önemli olan, kendi içinde tutarlı olup olmadığına bakmaktır. Yani yapılan okumalarda zihinsel araç (teori) ile o aracın şiire uygulanması (pratik) arasında bir uyuşmazlığın olup olmadığına bakmak yeterlidir. Okumaya yöneltilecek meşru eleştirinin tek ölçütü bu olmalıdır. Aksi halde, bu ölçütün dışına çıkılarak yapılan eleştirilerin, hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur. Çoğunuza belki şaşırtıcı gelebilir ama şairin ideolojik tercihlerinin dışında, bu tercihlerle hiç ilgisi bulunmayan bir teori ile o şairin şiirini okumak, pekâlâ, şairin bilinçli ideolojik tercihi ile örtüşen bir sonuç verebilir diye düşünüyorum. Son tahlilde Türkiye’de belirli bir kesimin okuryazar, muhafazakârlık ile taassubu birbirinden ayırma ferasetinden mahrum kalıyor oluşuna üzülüyorum… İnşallah bu taassuptan Allah hepimizi kurtarır. Sağlıcakla kalın…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |