|
• İzEdebiyat > Eleştiri > Günlük Olaylar |
361
|
|
|
|
NOT: Bu yazı; referandum öncesi Temmuz 2010 tarihinde yazılmıştır. Bugün yaşananlara baktığımızda, öngörülerin gerçekleştiğini görebiliriz. Bu nedenle, tekrar yayınlama gereği duyulmuştur.
REFERANDUM
Mevcut kurumun yerine daha gerici bir kurum getirilecekse, mevcut kurumu savunup, ama aynı zamanda daha ileri çözümleri savunmak devrimci bir tavırdır.
Sosyalist solda referanduma bakış üç ana başl
ıkta toplanmıştır. a) “Yetmez ama evet” diyenler b) Boykotçular ve c) Hayırcılar.
Sosyalist solda "evet"çilerin temel gerekçeleri, mücadelenin gerileme dönemlerinde, burjuva partilerinin küçük de olsa yapmak istediği reformları desteklemek.
Sosyalist solda boykotçuların gerekçeleri, burjuvazinin kendi arasındaki kavgada taraf olmamak.
Sosyalist solda hayırcıların değişik gerekçeleri olmakla birlikte evetçilerin tersi açıları var.
Evetçiler, yukarıda değindiğim gibi yapılacak reformlara destek temelinde “evet” diyorlar. Hazırlanan anayasa taslağında var olduğu söylenen reformlara bakalım. Evetçilerin iki dayanağı var: a) 12 Eylül anayasasının değiştirilmesi, darbecilerin yargılanması gibi, özellikle bizim kuşağın (78) tam destek vermesi gereken bir tasarı. b) Anayasa tasarısındaki kısmen de olsa demokratileşmenin getirilmesi,´dayanışma grevi, iki sendikaya üye olabilme vs... Acaba öyle mi, bunun gerçekle ne kadar örtüştüğüne bakmalıyız.
Darbecilerin yargılanmasının mümkün olmadığını, tam da referandumun yapılacağı gün olayın zaman aşımına uğrayacağını bilmemiz gerekiyor. Ayrıca bu iktidarın darbecileri yargılama gibi bir kaygısı olsa ne Kenan Evren’i köşkte ağırlarlardı, ne de kendilerine muhtıra veren genarele şeref madalyası verip, altına trilyonluk araba çekerlerdi. Buna şöyle bir itiraz olabilir. En azından 12 Eylül tartışılmaya açılmıştır, bu da bir şeydir. Ya da sınıf mücadelesi yükseldiğinde yargılamayı işçi sınıfı yapacaktır. Sınıf mücadelesi yükseldiğinde biz onlara “Reformunuzu da alın gidin!” diyeceğiz. Dolayısıyla bu ve benzeri verilerin ciddiye alınacak yanı yoktur.
12 Eylüllere ihtiyacı kalmayan burjuvazinin ve uluslararası emperyalizmin 12 Eylülü tartıştırıp kendi politikalarını fütursuzca uygulayacak AKP iktidarını pekiştirmek için, moda deyimle, yeni vaseyetçi siyaseti uyguluyorlar. Daha açıkçası 12 Eylül’den bu güne oluşturulan yeni vesayet (cemaatlerin vesayeti) rejimine yasal bir zemin hazırlarken, bu durumu olabildiğince yapay gündemlerle gizleme çalışıyorlar.
"Ergenekon" gibi ne idiğü belirsiz bir canavar yaratıp, bu canavarın ağzına iktidara muhalif olan harkesin atılması bu süreci hızlandırdığı gibi, Türkiye'ye, emperyalizm tarafından biçilen rolü (Bölge jandarmalığı, Alt emperyalizm, Mızrak başı) uygulamak için ortam hazırlanmıştır. Korku imparatorluğu yaratmak amaçlanmaktadır.
Anayasa tasarısında olduğu söylenen kısmi demokratik reformlara gelelim:
8 yıllık iktidarı döneminde hangi demokratik reformları yaptığı bir yana, üretimi tamamen taşeronlaştıran, sendikaları etkisizleştiren, en ufak hak arama mücadelesinde en ağır saldırıları yaptıran (Tekel direnişi), sadaka ekonomisi oluştururken ülkeyi talan eden ve ekonomik iyileşmeyi borsanın iniş çıkışlarına bağlayan, 8 yıldır İMF. DB. DTÖ'nün politikalarını uygulamaktan başka bir şey yapmayan bu iktidarın, ne gibi demokratik reform kaygısı olabilir ki?... Dayanışma grevinin yasal anlamda hangi alt yapısı oluşturuldu? Ayrıca dayanışma grevinin yasalaşması için parlementoda yeterli çoğunluğa sahip oldukları gibi muhalefet partilerinden destek alıp yasal düzenlemeyi yapabilirlerdi. Geriye sadece yargının, yürütmenin güdümüne girmesi kalıyor ki, şimdi, onun üzerinde duralım.
En temel burjuva demokratik ilkelerinden biridir; Yürütme, Yasama ve Yargının ayrılığı. Burjuva demokrasisi olan ülkelerde, türlü aşamalardan geçildikten sonra, özellikle Hitler faşizminden sonra bu saç ayağı oturtulmuştur. 12 Eylülcüler bile böyle yapmak durumunda kalmıştır.(En azından anayasada var)
Yürütme zaten parti liderlerinin iki dudağı arasında oluşur, geriye yargının çarpık da olsa bağımsızlığı kalır ki artık ayak bağı olduğu için kaldırılma zamanı gelmiştir. Buradan hareketle, yargının görece bağımsızlığının kaldırılmasıyla birlikte faşist devlet yapılandımasının önü açılacaktır.
Evetçileri tarihe havale ediyorum.
Boykotçular: Burjuvazinin kendi arasındaki kavgada taraf olmamak gibi görüntüde asil, duru olan bu kavram, içi boş, süslü bir cümleden öteye gitmez.
Sosyalistler yaşamdan kopuk hareket edemezler, boykot, maddi temelleri oluşmadıkça (Sınıfın içinde örgütlü olmak,halkın içinde olmak ve en önemlisi devrimci durumun olması) yapılması ya da dillendirilmesi bile siyasi körlükle eş anlamlıdır.
Sosyalistler siyasete müdahele ederler, bu şartlardaki boykot düşüncesiyle, kitlelerle buluşulamayacağından siyasetten kaçılmaktadır.
Hayırcılar: Değişik gerekçeleri olmakla birlikte ortak noktaları, bu anayasa taslağının demokrasi soslu faşist içerik taşıdığıdır.
AKP'nin dayandığı kitleler itibariyle üretimden kopuk, lümpenleşmiş, alt tabaka ve bunların üzerinde yükselen talancı zihniyete sahip yeni burjuvazinin olması ve kendileri gibi düşünmeyen herkesi ötekileştirmeleri de bu düşünceyi haklı kılıyor.
Şurası açıktır ki 12 Eylül Anayasası, zaten aradan geçen zaman sürecinde yamalı bohçaya dönmüştür. Yasalarına, normlarına uygun olması için bir çok yasa değiştirildi. 12 eylülün getirdiği hiç bir hükmü kaldırmayan, örneğin %10 barajı, azınlıkların hakkı, anadilde eğitim, özel yaşama saygı vs. (Bütün bu saydıklarım, burjuva demokratik uygulamalardır) bu ve benzeri yükümlülükler dururken AKP Hükümeti kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırılmasının derdindedir. Bu da en hafif değerlendirmeyle, hesap vermezliği yasallaştıracaktır.
Emperyalizmin Türkiye’ye biçtiği rolü yerine getirebilmek için içeride yükselebilecek sesleri kesmenin yasal kılıfını yaşama geçirme planıdır.
Son söz:
Mevcut kurumun yerine daha gerici bir kurum getirilecekse, mevcut kurumu savunup, ama aynı zamanda daha ileri çözümleri savunmak devrimci bir tavırdır.
Aycan Özkan
Güncülleme: 25.09.2012
Mersin |
|
362
|
|
|
|
belki birileri okur ve sesimize ses verir..sesimizi kısmadan... |
|
363
|
|
|
|
Dilenirsiniz bazen..Hayat emreder bunu.. |
|
364
|
|
|
|
Öğlene doğru telefon çalmaya başladı. Açmak istemedim, çünkü ya birileri kitap satmak için ya internet ve televizyon yayınlarını pazarlamak için ya da market tanıtımı için arıyor olabilirdi. Ayrıca “Telefon, ücretsiz check up v.s kazandınız” gibi vaatlerle dolandırıcılık yapmaya çalışan birinin aramış olabileceğini de düşündüm. Telefon çaldı çaldı, cevap vermeyince kapandı. Biraz sonra aynı numara tekrar arayınca açtım. Telefonun ucundaki ses: |
|
365
|
|
|
|
yazımın bugünkü konusunu ağırlıklı olarak trafik kazalarındaki aşırı ölümlere ayırdım. Bir aile bireyini trafikte kaybetmiş biri olarak. |
|
366
|
|
|
|
Hayatın yüksek basınçlı cenderesinde sıkışıp kalan insanların yaşamına toplumsal baskılar da eklenince doğal olarak çıkmazlara sürükleniyorlar. Bunun yansımalarını hayatın her deminde soluklayabiliyoruz. Yoksa bizler de küreselleşmenin girdabında sürüklenen yığınlara mı dönüştük? Kendini kitle psikolojisinin mağduru olarak görenlerin sayısı hiç de yabana atılacak miktarda değil. Bizler bu hastalıklı çağın, düşük çocukları mıyız acaba?
|
|
367
|
|
|
|
Kavganın tarafları birbirlerine küfür ediyor görünseler de, orada kullanılan küfürler orada bulunan herkesedir. O bakımdan toplumda küfrün ortadan kalkması için herkese görev düşer ama, en büyük görev bireye düşer. Birey düzelmeden toplum düzelmez… |
|
368
|
|
|
|
Farkında olamadığımız o kadar güzellik vardır ki, bakarız ama görmek istemeyiz adeta... her şeyi biz bilirizdir ya; konuşmayı, gülmeyi, sevgiyi.... |
|
369
|
|
|
|
En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim: Ben hayatımda bir kere bile “Bu mesleği çok seviyorum.” Demedim. “Öğretmenliği çok seviyorum, yeniden dünyaya gelsem gene öğretmen olmak isterdim” gibi ifadeleri duyduğumda ise bazen şaşırdım, bazen de kıskandım. |
|
370
|
|
|
|
Bu ülkenin insanları kandırılıyor. Ama benim umudum bitmedi... |
|
371
|
|
|
|
dünya nereye.............
|
|
372
|
|
|
|
Üzeyir Garih cinayeti üzerine. |
|
373
|
|
|
|
Parası olanlar kış hazırlıklarını çoktan bitirdiler. Günlük gereksinimlerin üzerinde hiçbir şey alamayacak durumda olan fakir kesim, ne olacağı bilinmeyen bir beklenti içindeler. |
|
374
|
|
|
|
Çorum
Alaca da Şiarler
Buluştu kaynaştı |
|
375
|
|
|
|
“ Uyuşturucunun verdiği olumsuz etki çocukta davranış bozukluğuna yol açtı. Yemek yiyemiyor, uyku uyuyamıyordu. Bizlerle olan iletişimi koptu. Adeta Dünyası yıkıldı ve Dünyaya küstü. Yapayalnız bir insan gibiydi.
Doktorlara gittik. Şizofren hastalarına verilen ilaçları verdiler. Bu da daha kötü etki yapıyordu. Başka bir doktor “Akıl hastanesine yatıralım” dedi. Bunu kabul etmedik. Oğlumuz akıl hastası değildi ki…” |
|
376
|
|
|
|
Aç yatıp milyoner kalkanlara,filanca partide iken falanca partiye geçip hızlı bir militan olanlara, vatan,millet deyip vatanın-milletin anasını ağlatanlara, yoksullara aş deyip yoksulun sofrasındaki üç zeytine göz dikenlere, herkese sağlık deyip,insanları hastane kapılarında ölüme terkedenlere,anamın başörtüsü üzerinden siyaseten nemalanmaya çalışanlara,TV lerde aynı ses tonuyla aynı şeyleri söyleyen aynı yüzlü yağdanlıklara&. ise (Allah beni affetsin,ama) alışamadım!
|
|
377
|
|
|
|
En bilinen ve en gerçek yalan "doğruları" söylemektir.Daha etkileyici ve inandırıcıdır. |
|
378
|
|
|
|
Belki de gerçekten iyi niyetlidir. |
|
379
|
|
380
|
|
|
|
"Kafamdaki Kova Bana Yakışmış mı Aşkım?" |
|
|
|