..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsandaki gerçek güzelliği ancak yaşlandıkça görebilirsiniz. -Anouk Aimee
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Şiir > Aşk ve Romantizm > Mehmet Ulaş ORAL




23 Aralık 2002
Aşk düştü, konuştu gece  
Mehmet Ulaş ORAL

:BBGF:
A ş k d ü ş t ü , g e c e k o n u ş t u



Avcun avcumda ter biriktirdi birdenbire; sarı yalnızlıkların diyetinin
kare vitrininde kaplanarak, büyüdüğü, serpildiği, mevsimleştiği istanbul vakitlerinde
servi ağaçlarının boylarını düşünerek içime aldım seni, tenine sokuldum.
İçime almanın tüm vulvalarında gergef işleyen kadınlar, ne kadar zamanda
Nasıl olup düzeleceğini yaralarımın, kapanacağını iltihapların,
Tangoların, valslerin, tüm salon danslarının ne zaman biteceğini
Ve ne zaman şişman kadına bağıracağımı: “artık yarım kalmış
Tüm tangolar bitsin” diye, tüm korkularıma rağmen
“seni seviyorum”diyeceğimi beklettim tüm gramafonların iğnelerinde.
Acı boğazıma takıldı, şekilsiz maskaralıklar, fukara madalyonları,
Buhranların son ipliğinde iyiden iyiye karmaşıklaşan bir ilişkide
Mevsimlerin en can alıcılarından kazasızca ve dimdik geçtin.
Her şey birden bire başkalaştı, boğazımda düğümlenen bir telaş oldu,
Telaşlıca yüzüne baktım, utanarak kaçırdım, sanki denizin içinde
Küçük bir yangın çıkmıştı, yangın söndürücü arıyordum.
“Kimse görmesin”ce düşündüğümden miydi bu acaba,
“küçük düşmemeliyim”ce bir paranoya mı yoksa?
Oysa sen mevsimlerin en can alıcılarından kazasızca ve dimdik geçmiştin.
İki cümleyi bir araya getirememenin ağırlık merkezinde,
kendime güvenemememem yatıyordu belli ki. Oysa küçük bir işarettin sen
gerçekle yalanın tam ortasında bütün hayatımı birdenbire kaplayan.
Kaybolmaktan korkan, kurşunkalemle dudaklarıma kazınmış bir işaret!
Hiçbir işaret dudaklarımda yer etmiyordu, hiçbir şey güvenilesi
Görünmüyordu serseri bedenime. Düşlerin kendine yardımı yoktu,
Yıktım gövdemi, kale duvarlarımı, avuttum yalnızlığımı,
Sinsice, yarımgözle baktığın adam yanına sokuldu.
Ona baktın, bekledin, beklemekten yorulmuşçasına gülümsedin.
Parladı gözlerin, parladı dudakların, masken indi aşağıya
gece içinde göründü. Evet, o sendin, sendin! Benden olan,
işte beklediğim,

aşk düştü, konuştu gece...














Geceleyin, ilerleyip büyüyünce metropollerdeki avam şiddeT
Bir anarşistin kayıp özgürlük kitaplarının içine saklanırdım hep.
O kitapların yasaklanmış ciltleriyle ışıl ışıl parlatırdım
Yaşamımın tüm karalanmış yüzeylerini.
Böyle zamanlarda asi bir çocuk gibi yüzüme haykırışın
Gözlerimin önüne gelir hep. Pişman olmak için hatalar yapardın,
Yalnızca büyük bir pişmanlıkla sarsılmak için,
Karmaşık ruhunu karıştırıp bir erkek gibi tuttuğun sigaranı
Daha efkârla çekmek için ciğerlerine. Aşkı gerçekleştiremediğin
Bir ağır rüya gibi görmek isterdin, evet biliyorum,
O zamanlarda da yüzüne haykıramadığım küçük oyununu
Hep biliyordum. Bildim. Metropollerin küçük pencerelerindeki
Kavgalara özendiğini düşünürdüm, metropollerin yalan dünyasından
Kopmamak için uğraştığın tek gözü kör bir oyundu bu kanımca.
Çünkü yaşadığın yerleri inkâr edemeyecek kadar seviyordun oraları.
Kimi zaman da lekelerdin bir yerleri, güçlü olduğun hissiyle
Yürürdün üzerlerine, kendine çok güvenen, almak istediğini alan,
Güçlü biri olmak için lekelerdin karşı yüzleri, karşı hayatları.
Lekelenmiş hayatlar, kopmuş, yarım kalmış, düşmanlık ilkesi
Üzerine kurdurulmuş yalan hayatlara avazın çıktığınca bağırırdın.
Bu bağıran yüzünün en güzel yansıması dudaklarınla
Çıkardığın o küçük şakalaşmalar ve şaka-kavgalarda görülürdü.
Sıyrılırcasına eteklerinden, sıyrılırcasına yalnızlığından,
Önünü sıyırırcasına yalnızlığın üzerine yürürdün kimi zaman,
Benimle yarışırdın. Herkesle yarıştığından çokça fazla
Yarışırdın benimle. Oysa ben tüm gecelerde ve tüm alyuvarlarda
Büyüyeceğe benziyordum, akıbetim o kadar belliydi ki “beni yargılama”
derdim, içinde beslemen gerekirdi beni, sahibimmişçesine

Aşk düştü, konuştu gece...




















Olanı değil, olması gerekeni irdeliyorum şimdi. Böyle geceler bacaklarımdan yukarılara doğru çeşitli titremeler bastırıyor, inlemeler duyuyorum ruhumun derinliklerinden. Bazısı karambole giden cümleler kuruyorum istanbul’da ahmak ıslatan yağmurlar mevsiminde,
Boğazımdan içerilere doğru bir cam parçası giriyor,
Sırtüstü yatarak yutmaya çalışıyorum onu, boğazımdan bir sürü şey geçiyor,
Yutkunuyorum, sen korkuyorsun, saçmalıyorsun, korkularınla yüzleşmelisin,
Bir şişe şarap döküyorsun üzerime omzumdaki melekler gibi,
Acıyorsun bana, ben senin en çok acıyan bakışlarını seviyorum.
Olanı değil, olması gerekeni seviyorum en çok böyle saatlerde.
Akreple yelkovan on ikiye yaklaştığında, pencereden dışarı bakıp şehri geziyorum gözlerimle,
Işıkların arasından küçük masallar buluyorum, yağmurlarla konuşuyorum,
Sana yağmurları anlatıyorum. Böyle saatlerde geniş zaman beni çileden çıkarıyor,
Süslü sözcüklerin ortasında ilerliyorsun, içinde dehşet ve adrenalin
İlerliyorsun alabildiğine korkunç ve kırbaç yemiş bir esir gibi gözlerin.
Senin ikizi olmayan bir bakışın var –üç numaralı- en çok o dokunuyor bana,
Hiç gülmüyorsun, gülümsemeyi unuttun, nedense hep acılanmış,
Hep mayalanmış, karışmış senin yüzün, gülüşün, sırtından içerilere doğru bir yara var,
Cam kırıklarında yürüten bir şeyler var seni, biliyorum.
Kimseye anlatmadığın, hiç anlatamayacağın bir düşünce yumağı duruyor bilincinde,
Anlatmadığın o düşünce gecenin tüm efkârıyla mayalanıyor, hiç anlatamıyorsun.
Gecenin içinde parlaklaşıyor herşey, herşey uzaklaşıyor kendi ayarından nasılsa
Kaçma, içimden geçerek geceliyor seninle özgürlüğüm,

Aşk düşüyor, konuşuyor gece...


























Hiçbir aşkın altına adımı büyük harfle yazamadım bugüne dek.
Elbette benim suçum olduğunu düşünüyorsun bunun; hep arzularımdan,
Kaynaklandığına inanıyorsun. Oysa ayrılmak için çabalayan bir ahmak değilim ben.
Tüm hataları tek başıma yapabilecek biri değilim elbette!
Kendimi yüzyüze asla savunamadığım için kızıyorsun belki de bana;
Çok öfkeyle tekmeliyorsun kendi kendini beni kırmamak için.
Herkese söken o inanılmaz dobralığın benim karşımda kayboluyor:
Tafralarına, güçlü imajına, aniden yol değiştirmelerine, titremene,
Ağlamana, avunmana, yalnızlığınla konuşmana, tartışmalarına,
Kavgalarına, sevip terketmelerine, şiddetten sonra gönül almalarına,
Tutarsızlıklarına, sonunu düşünmediğin cümlelerine,
Aşklarına, aşksızlıklarına... Hepsine geniş ve mahkeme kararı
Olmadan açılmayacak bir mühür vuruluyor karşıma geçince.
Peki, hepsi tamam, bu kadardı bizim hayatımız öyleyse.
Bu kadar yarım ve anlamsız; yalan değil miydik söylesene?
Gövdenden içeri, tüm damarlarına yayılan bir cam parçası vardı bir de değil mi,
Hiç unutmadık, karlı bir kış gecesi siren sesleri arasında çıplak ayakla
Yürümüştün üzerinde. Yürümüştün ve topuklarından içeriye
Doğru kalın bir cam parçası süzülüvermişti. Bizim aşkımız
Sadece çatlak cam kırıklarıydı değil mi sevgilim? Yaşamamış,
Mat, saydam, tuz buz olmuş cam kırıklarına mı bağlıydı yani kaderlerimiz?
İki farklı yaşamdık, evet, iki değişik korkudan doğma yaşam,
Çatlak cam kırıklarından daha fazlasını hakeden iki yaşamdık,
Öyle değil miydik sevgilim? Sence fazlası değil miydik?

Aşk düştü, konuştu gece...
























İçinde bir çok kişilik ve bulantılı hayat kol geziyor ama çok belirgin
Ama değil... Yine de duru bir yol kavşağı var her yanında,
Bütün organlarından, tüm hatlarından dışarıya fışkıran bir yanın var.
Terkedilmiş bir sevgili ne kadar boş şeylerden bahsediyor değil mi?
Sana seni anlatmaya çalışıyor, bir daha görmek istemediğin,
Anımsamadığın, adını hiç anmadığın o adam sana neler diyor böyle?
Haklısın, sonunda gerçeklerle yüzleşecek olan ben olursam haklısın.
Toprağın yağmurdan sonraki cıvık, çamurlaşmış hallerini
Andıran bir yüz ifadesiyle kızıyorsundur şimdi bana, öfkeyle,
Bir tek seni haklı çıkaracağına inandığın hayatın üstüne basa basa,
İçinde durduramadığın şehveti ve şehvete rağmen gecesizliğini
Ve çaresizliğini ve durulmazlığını ve uslanmazlığını
Ve her yanını birilerine göstermek için ucuzca çabalarını
Alarak yanına, kendini haklı çıkartan hikayelerini anlatıyorsundur birilerine.
Sana hiç yakışmayan, hiç sen olmayan, yapmacık yüzlerin geliyor
Şimdi gözümün önüne, karalamaya çalışıyorum o yüzleri,
Unutmaya, hatırlamamaya çalışıyorum. Çünkü aşkın güzel
Köşebaşlarını seviyorum ben öksürürken bile kana karışan.

Aşk düştü, konuştu gece...






























Yolun bitti, başka masallarla doldun, zamanın doldu... Artık
Buhranların son ipliğinden geçeceksin, içinde dehşet ve adrenalin,
Göğsünde oturan yarım kıstaslı bir bakireyle evleneceksin, sarılacaksın,
Dokunuşlarında simsar bakışlı bir masum,
Ellerinde sarı yalnızlıkların diyeti, orospu yüzlü bir mevsimle elele vererek
Gülümsemeyi, tırnaklarınla, dudakların kadar gülümsemeyi öğreneceksin.
İstanbul’da ahmak ıslatan yağmurlar mevsiminde
Göğün içinden deri koparan bulutlar gelecek, bulantılar, çeşmeler,
Köy masallarıyla büyütülen bir çocuksun çünkü içinde dehşet ve adrenalin,
Uzayan sıvılarınla, gök kaplamalarınla ısrarla,
Çantada keklik diye düşündüğün güzel hayatınla birlikte üzüleceksin.
Orasında oturacağım hayatının hep, geniş şarkılar, yarım besteler krallığında,
Gün gelecek, sözcükler yerlerini metalik gri sol anahtarlarına bırakacak,
Beni yuvarlayacaksın dudaklarınla, tüm bedeninle, vuslatlarınla
Bedeninin içinde cam kırıkları, bıçaklar, ölümsavarlar,
İtaat ettiğin tüm kitaplarda orospu yüzlü bir bakire,
Siyahla örttüğün oval organlarında pis bir gecesizlik kokusu,
Geçeceksin buhranların son ipliğinden, yalvaracaksın, beni tanıyacaksın
Tüm tanımazlıklarınla, tüm baştançıkarıcılıklarınla, tüm alyuvarlarınla
Gül kan açacak, siyah saat kurulacak, şişman kadın butona basacak
Bacakların titreyene kadar bekleyeceğim, tüm bedenin aynı şarkıyı seslendirecek
Aynı şarkıda vokal yapacak, belki tambur çalacak
İstanbul’da ahmak ıslatan yağmurlar mevsiminde
Aşkı arayacaksın, aşkı bulamayacaksın, aşk evde olmayacak
Aşk taşınmış olacak bu diyarlardan, içinde dehşet ve adrenalin
Ve bir de pişmanlık... Bir sandık olarak hatırladığın, hep irdelemeye korktuğun
hayatının içini açacaksın en sonunda. Göreceksin. Büyük bir korku kaplayacak içini,
Yüzleşeceksin aynalarınla: büyük bir yokluk, büyük bir hiçlik!!!
Çünkü sandığın içi bomboş olacak, şaşıracaksın,
     Boş bir hayat yaşamışsın, değişemezsin, devam edeceksin.

Aşk evde olmayacak,
Gece konuşacak hep karşında senin.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın aşk ve romantizm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ayarı Düşük Yalnızlıklar
İris II
Sarıldı Melek Maviye
Mahkûmane Şiir
Yazma
Yara
Çığlık
atol
anlatılmıyorsun
eftelya

Yazarın şiir ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yalnızlık Resimleri
Orta Kat - Peri Masaları
Peri II
Şehirlik Rubai
"Peri"
Mabrahar -IV-
l y d i a
Dantes
Ara Nağmeler Çarşısı
Mabrahar -II-

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
kardiyoloji [Öykü]
Ağır Roman(tik) – 2001 [Öykü]
Sigara - 2 [Öykü]
(Gar)dolap [Öykü]
Şifreli Konuşkan [Öykü]
Yalnızlığın Aleni Tarihi [Öykü]
Uzun İnce Bir Yol Gibi [Öykü]
Aziz [Öykü]
Ölümsek [Öykü]
Zamansız Pencereler [Öykü]


Mehmet Ulaş ORAL kimdir?

garip bir adamdır. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Cemal Süreya, Küçük İskender, Murathan Mungan, Edip Cansever, Can Yücel, Ferhan Şensoy, Ece Ayhan vs vs vs...


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Ulaş ORAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.