Hiçbir şey yaşam kadar tatlı değildir. -Euripides |
|
||||||||||
|
Aramızda acayip birşeyler var. Biliyorum, farkındayım ve bizim aramızı dünyadaki tüm aralarla kıyaslamaktan kendimi alamıyorum. Son derece sakinim, gücüm kudretim yerinde bir çatık kaşlı öykü biliyorum bize dair. Anlamadım? Evet bence de düşünülmesi gereken çok şeyimiz var. Ben de biliyorum ama çok net bir şey daha var ki bizim aramızda birşeyler var. Acayip birşeyler... Çok uzun ve hantal bir zamandır çılgınlar gibi kendime soruyorum bu soruları. Ama allahaşkına yardımcı ol biraz da bana. Elbette ki çok işin var ama benimle de uğraşmalısın biraz. Aramızda acayip birşeyler var sonuçta değil mi ya! Karnıma acayip de bir ağrı giriyor, kovalıyorum, peşini bırakmıyorum, her daim onu ters köşeye yatırıyorum ama bulamıyorum. Allahaşkına sen söyle ya; bizim aramızda ne var? E konuşmuyorsun, dilinin altında bir hububat mevcut ve beni sorumlu tutuyorsun. Mavi ipek elbise gibi üzerindeyken gökyüzü, karşıma geçip bişeyler söylüyorsun anlamsızca: - Bırakıp giden dillerin altında bakla yatarmış aslında! Ansızın alıp da mavi bir odanın içine koyma beni! Ben senin anlattıklarının altına yatmış bir çarpım sembolü müyüm sence? - Baklagillere sempati duyarak konuşursan ben de seni anlamak için anlamsız cümleler kurup anlamsızlığı daha da anlamsız kılarım ama sevgilim! - Ben bir solunum organımı yitirmişim, haberin yok. Soluk alıp vermek çok zor geliyor... Derdin günün aramızdaki şeyler... yitirilen organın sebebi sorulmayan sorular mıdır sence? Öyleyse direkt sorayım: Biz ne zaman adamakıllı sevişeceğiz? - Bence sen seni sevdiğimki halinin göğüsleri kadar olamazsın! Demek ki yiten solunum organlarından fazlası! Seni sevdiğimki halinin göğüslerinin biri 20 kilo gelirdi zaten sevgilim! - Kalkıp da karşıma geçip arsız çocuklar gibi beni suçluyorsun şimdi. Acaba senin mastürbasyon düşlerinde bile yer kaplamıyor muyum? - Kapısı şifreli mastürbasyon düşlerinin ne yapacağını ne bileceksin! Ama şu halin ne bir orgazm getirir, ne de tat hayatım... Aramızdaki şeylerden bahsediyorum ben sana... - Demek o kadar fazla kaybım... Gramajı sıfır bir yaralı vatandaş gibi görünüyor demek bedenim! O zaman dal uykuna da düşünme arkanda bıraktığın cinsel öğeleri... İşte aramızdaki şey bu bence, senin anlayış özrün! Bir dokuz canlı zelzele olurken, dokuz katlı binanın dokuzuncu katındaymış gibi görünüyor gözüme aşk! Şifreli konuşuyor bülbüller ki kimse anlamasın! Komşuda pişerken bize hiç bişey düşmüyor! Kadının aklına yerleşmiş, akıl çelen metropol aşkları... şimdi dönüp arkamı kendimi affetirecek miyim yani? - Hadi dön arkanı da affettir kendini! Hadi! Niye duruyorsun! Ufacık bir tartışmayı ben büyütmedim, sen niye büyütüyorsun? Hava almam gerekiyorlu bir kurtuluş cümlesine sığınıyorum birden. Pantolonun düğmelerini iliklerken avuçlarımın içine gelen şeyler... Sinir konuşuyorum durmadan kadına, sinir susuyorum. Şimdi çok sorumsuzum ama ben biliyorum aramızda birşeyler var. Ayrıca bu birşeyler gayet acayip. Anlatamadığım ya da anlaşılamadığım garip bir ilişkimiz var kadınımla. Derdim başımdan geçkin, keyfim nötr. Seks hayatım sıfırın altında. Nedenini sormayın çünkü konuşmaktan sevişemiyoruz ve hatta ikimizin de kendimize has birer ENIGMAsı var ki ikimiz de bu şifreleri çözmek için savaşın bitmesini bekleyeceğiz. Şimdi kayıtsuz şartsız arabaya atlamalıyım, ki atlıyorum zaten. Elimde cep telefonu, karımla kavgalıyım, “dert çekecek bir enayi aranıyor” diye herkese mesaj mı atsam acaba... Yok, onu geçen sefer yaptım. Alper olmaz, o beni dinlemeyip kendi derdini anlatıyor; Okan çok kurnaz, ayrıca karısı karımın arkadaşı... Kankalar eriyip tükeniyor. Sonuç yine bizim Ramiz’e patlayacak: Alo Ramizciğim. Çok kötüyüm be kanka! Bizimkiyle fena girdik! Bilmiyorum ama boşanırız herhalde bu sefer... Anladım Ramizim... Bir Çiçek Pasajı rakısı iyi gelir bana da ama para nerde... Sen de var mı yani... Sağolasın Ramizim; on dakika sonra ordayım. Ramiz, olayı temiz ve de tertipli çözecektir... Bedava rakı kutsal ve de baldan çok daha tatlıdır. Ama kafama takılan hâlâ bir soru var: Yahu bizim aramızda acayip birşey var ama o şey ne? İşte Ramiz geldi... Yahu bekledim birader. Tabii trafik sıkışır arkadaşa gelince mevzu. Neyse boşverelim tabii, rakılar dolsun. Yahu Ramizciğim... En iyi arkadaşım, en hakikatli arkadaşım Ramiz’dir derim hep bilirsin. Kankalığımız baki kalacak. Tabii ki sevgili dostum, dertler masada kalsın, hadi çınçın! Pardon abi çin çin tabii ki... İşte Ramiz’im bizimkine de dedim, biliyorum ki aramızda acayip birşeyler var ama ne ulan bu acayip şeyler... Sen de mi bilmiyorsun. Haklısın, ne bileceksin sen benim aile olayımı ya! Evet... haklısın kanka yaşlandım bu kadın yüzünden... Bilmiyorum ki kaçıncı kadeh. Kafam güzel tabii, uygundur. Devam edelim, boşverelim, güzelleşelim! Eyvallah kardeşim... Sen de git... olur ya, sitemden değil siz de kapışmayın karınla. Görüşürüz, öpüşelim, gidelim. Eyvallah... Hoşgeldin kardeşim. Buyur otur bana da arkadaş gerek. Senle de aramızda birşeyler olabilir değil mi? Vallaha bilmem ki, ne sen sor ne ben söyleyeyim durumumu. Niye bu hale geldiğimizi bilmiyorum. Gerçekten bilsem de söylemem herhalde. Niye söyleyeyim ki? Daha tanışmıyoruz bile. Ama tanışsak bile ben ancak güvendiklerime bir şey söylerim. Sana güveniyor muyum bakalım? Köşeden illa ki seninle beni tanıştırması için Angolie’yi çağırmalıyım. Oysa sen, daha Angolie’yi de tanımıyorsun, ya da bir önceki cümlede tanıştın. “Şimdi” ile başlayan ama sonunu bilemediğim bir cümleyi söyleyecekken komik bir hal aldı herşey ve ben dudaklarımdan “Şimsi” gibi “şemsi” ile “şimdi” arası bir şey çıkarttım ne garip yahu. Yani bir kelime yaratmış kadar mutlu hissediyorum kendimi. Ne güzel, demek senin de adın Şemsi. Tabii tabii memnun oluşalım bakalım. Beyoğlu da bu akşam bayağı bir kalabalık. Yani iğne atsan yer ile teması için mucize gerek. Benim Beyoğlu’nda ne mi işim var? E bir şeyler yazıyorum ya işte şu anda. Canım, tamam anladık; Beyoğlu’nun orta yerinde oturmuş yazmıyorum bir şeyleri elbette, Oturduğum yerden edindiğim izlenimleri iletiyorum sana. Düşünsene savaş muhabirleri de aynı zamanda savaşıyor mu? Bu senin söylediğin onun gibi bir şey. Seni de yazıyorum tabii meraklanma. Neyse, içkiyi fazla kaçırmışım; midemin kanama riskini yükseltmek için Mephisto’da içine bir de kahve ekliyorum. Gastritim var ama bu kez gerçekten kanamaya dönüşecek. Amaan, olsun! Kanayan yalnız midem olsun, boşver!!! Şimdi sen, “niye bu adam kendini böyle koyuverdi” diyorsun değil mi? Boşver hocam ya, gel içelim güzelleşelim!!! Yandaki masada ne içiyolarsa aynısından istiyorum. Hocam, sen söyliyver, benim söyliycek hâlim yok. Nerden mi biliyorum? Neyi? Söyliycek hâlim olmadığını mı? Ya bu vücutta ben yaşıyorum, sen değil! Tabii ki bilicem ne yapıp ne yapamayacağımı. Uzun lafın kısası şu... Bizim hanımla aramızda acayip birşeyler var ama neler onu bilmiyorum. Cevap yok mu? Amaaan! Senin muhabbetine de doyum olmuyo yani. Şimdi ben bu cümleyi yazınca hocam, senin sesli bir tonda bunu tekrar etmenin sebebi neydi yani? Hangi cümleyi mi? Bak yine yapıyorsun aynı şeyi! Ben “hangi cümleyi mi?” diye yazıyorum sen tekrarlıyorsun. Bu ne saçmalık! Lütfen keser misin bu geri zekâlı işlemi tekrarlamayı! Hani yani yazdıktan sonra okusan o da tamam ama tam ben yazarken nasıl becerdiğini merak ediyorum yani. Garson geldi. Ne ısmarlıyım sana? Benim içtiğimin aynısı olsun, Tamam. Bize iki sek viski. Biz kim miyiz? Ben ve arkadaşım. Arkadışımı göremiyor musun? Arkadaşımı nasıl göremezsin ya sen benim! Şakacı makacı değilim kardeşim ben; benim arkadaşımı görmeyen bir garsonla daha fazla muhatap olamam. Hadi hocam; kalk. Burası bize göre değildi zaten. Gidelim çiçeğe içelim güzelleşelim icabında. Gel, hem çiçekte sana niye bu duruma düştüğümü anlatıcam. Niye mi anlatıyorum? E tanıştık ya artık. Sana da güvendik yani. Angolie’yi nereden çıkarttın şimdi? Tamam ya, anlatıyım: Angolie benim öbür dalgam olur... Canım, bebeğim!!! Onunla bir kez sevişsem şehri ateşe veririm. Herşeyimdir yani Angolie. Peki ama sen Angolie’yi nerden tanıyorsun? Karşılaştığımızın 9. cümlesinde mi söyledim? Bakalım... Hah, evet. Lan helal yani, vallaha da tam 9. cümlede söylemişim ne söylediysem. Tamam, ne söylediğime de bakalım. Ama o zaman Angolie’yi daha önceden tanıyor olman lazım senin, bizi o tanıştıracağına göre. Ne? 10. cümleyi de mi okuyayım? Haa... Lan tamam be! Günahını almışız, kusura bakma. Angolie canımızdır da yani, namusuna bir iz, bir leke süreni cehennemin yedi kat dibine yollarız icabında. Tamam da dur bakalım, ben Angolie’yi aradım mı bugün? Aramadım mı? Vallaha yine doğrusun. Ama sen nerden biliyorsun lan aramadığımı? Nasıl bilebiliyorsun bakalım ha? Yoksa sen, onun sevgilisi falan mısın lan? Alıyım mı ayağımın altına, söyle lan! Bu garsonu da sen mi çağırdın lan ha? Öldürücem oğlum seni, öldün sen öldün! Karışmasana be kavgaya. Nasıl? Nasıl yani kendimi tokatlıyorum. Sen kimsin? Angolie ile ne? Ne? Ne diyosun sen ya? Yanlış mı duydum ben, yoksa sen az önce “Biz Angolie ile uzun süredir sevişiyoruz, sen de kimsin” şeklinde bir cümle mi kurdun sen? Ne yani Angolie’yle aranızda acayip birşeyler mi var? Neler peki onlar... beni ilgilendirmeyenler mi? Anlamadım, beni mi öldüreceksin? Tamam, biraz bekle, ben kendimi öldüreyim sıra sana da gelecek!!!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Ulaş ORAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |