Bir takım şeyler görürsünüz ve "Niye?" diye sorarsınız. Ben ise bir takım şeyler düşlerim ve "Niye olmasın?" diye sorarım. -George Bernard Shaw |
|
||||||||||
|
Lemon, fon müziği… Ortalama bir akşamın ilk başlangıçları… Tremolo ve Synth birbirinin içine geçmiş, mayışmış… XXI.yy.’ın ilk onluk dilimi… Neredeyiz? XX.yy. sorgulamaların yüzyılıydı aslına bakarsak. Son onu ve ilk onu hariç diyebiliriz tahminen… Toplumların kendi içişlerindeki sorgulamalar ve dünya düzenine dair arayışlarıyla geçen 80 yıllık bir periyodun ardından travmanın ayakizlerini ve mayınlarını temizliyoruz. Savaşlar, soğuk ya da sıcak, yıkımlar, asimilasyonlar, krizler, ekonomik ve sosyoekonomik, hayaller, gerçekleşebilenler ya da gerçekleşemeyenler, darbeler, ayaklanmalar… Herbiri yeryüzünde yaşayan toplumların kültürel fihristlerinde önemli yer teşkil etmiş durumdalar. Yeni yüzyıla doğru “tuhaf”laşan dünya da yavaş yavaş kendini toparlamaya çalışıyor. Giderek yalnızlaşan ve içten içe dolan dünya vatandaşları da bu düzenin içerisindeki kıyıda köşede kalmış düşünceleri ve bir türlü büyüyüp olgunlaşamayan kişilikleriyle boğuşup giderek öncesinden de kayıp bir toplum oluşturmuyorlar mı? Her açıdan… Yine ve her zamanki gibi ve daima olacak olan gibi müzik tarihi de paralel doğruda ilerlemiyor mu? XX. Yüzyıl arayışların ve yapılmamışı yapmanın yüzyılıydı. Peki bundan sonra müziğin evrimini neler bekliyor? XXI.yüzyıl herhalde bunları sorgulayacak olan yüzyıl olacak! Dört küsür dakikalık bir “sus”lar korosu John Cage’in “The Silence”ı… Müzik açısından ne kadar ilham verici olabilir? Haddimize düşmese de sorgulamak gerek. Dört dakikanın üzerinde bir “sus”lar bütününün kaç kişi tarafından dinlenemediğini yada anlaşılamadığını düşünürsek… Ya da Cage’in bunu varolan moda müziklere tepki olarak tasarladığını düşünürsek… Cage’in inandığı, müziğin tek işinin mutlak iyi ve güzel olanı vermek olmaması gerektiği… Yani Felsefe tarihinin en yoruma açık iki kavramı… Belki de herkesin ortak paydada buluştuğu bir mutlak “iyi” ve bir mutlak “güzel”in olmadığının Cage de farkında! Bunu günegelen çağlar içinde tümevarım yöntemiyle uygulamaya çalışanlar olsa da böyle bir genelleme yine de toplumlar için imkansız görünüyor. Ancak toplumların popülerleştirdiği ve “genel iyi” payesini verdiği ürünler olabiliyor: Onlar en sevilenler… Ki genellikle toplumların “koyun”laşması ve eğitimsizlikleriyle doğru orantılı olarak pespaye ürünler oluyorlar onlar. Bir de kendisine “otorite” denilen belirli bir “oligarşik zümre”nin “işte budur” dediği ürünler var, onlar da sanat eseri olarak yorumlanıyorlar. Oysa bütün bu kriterler ve kıstasların yanında her bireyin uzun yıllar, hayatındaki tüm önemli önemsiz detaydan beslenerek çıkardığı bir “güzel” kavramı var; herkesten bağımsız. Tümdengelim neyin nesidir, hiç anlayabilmiş değilim. İstatistik bilimine bir katkıysa; istatistik hep 1-0 galip bir kavram değildir. Kanımca bunların hepsi birer “yasaklama” ikonunun alt başlıkları. Kurallanan ve kısıtlananın müzik olamayacağına dair evrensel tepkileriyle tanınan Cage, XX.yüzyılın ortasındaki tavrıyla XXI.yüzyıla bir köprü dayıyor. Ucu açık, yoruma açık ve müziğin özgürleşmesine dair eserleriyle Modern Zaman’ın en büyüklerinden biri Cage. Yasaklamanın yasaklanması gerektiğini düşünen bir deha. Müziğin önündeki en temel engellere başkaldırmış bir kahraman belki de… Tarih boyunca Müzik ve Politika ve Toplum üçgeni hep birbirleriyle ilintili olmuş ancak müziğin dokusu hiç bu denli alev almamıştı. Cage’in toplumu, yani onun sonrasında yaşananlardan sonra ortaya çıkmış olan bu toplum, şu anda müziği bir başkaldırının amacı olarak kullanıyor. Her yerde. Her tür(?)de. Farklılaşmanın ve aykırılığın temel sembolü müzik! Herkesin kendine dair olanı yanına çektiği bir bireysellik abidesi… Bireyselleşen ve yalnızlaşan dünya insanları için bulunmaz bir nimet müzik! Bugün XXI.yüzyılda müzik türleri ve toplumlar artık birbirleriyle o kadar içiçe ki müziğin belirleyici farklılaşımlarından bahsetmek giderek daha da zorlaşıyor. Rock – Pop – Techno – Jazz ve beşbenzemez çeşitli türler birbirleriyle sentezsel bir aşk yaşıyorlar. Birçok etkeni bu duruma sebep sayabilme hakkımız var ancak en önemlisi dünyanın çizgileri arasındaki mesafenin artık çok daralmasını gösterebiliriz. Dünya son 25 yıldaki kadar hızlı hiç değişmemişti. “Gelişmemişti” dememe sebebim, 25 yılın tarih bilimi için herhangi bir değişimi “gelişim” olarak yorumlamak adına çok kısa bir zaman dilimi olması. İçinde olduğumuz bir dönem hakkında kesin yargılar içinde bulunamayız; ancak küçük satırbaşlarına yorumlar düzebiliriz sadece! Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki dünyanın herhangi bir yanında ortaya çıkan bir müziği aynı anda bir başka noktada dinleyebiliyoruz, ona erişebiliyoruz. Öncelikle uydular ve televizyonlar bizim bu iletişim devinimimize hizmet etti. Şu anda az çok müzik ilgilisiysek hepimizin evinde minimum 3-4 müzik kanalı var ve bu dünyadaki gelişimi “real time” izleyebilme olanağını bize sağlıyor. Ardından “World Wide Web”i icad eden değerli şahsın bu kavramın telifini üzerine almayı ihmal etmesi, “Elma”cılar ve Gates ekibinin yoğun çalışmaları dahilinde Internet’in günlük hayatımızda edindiği yer çok çarpıcı. Bir anda iletişim sektörünü en karlı sektörlerden biri haline getiren önemli değişim Internet! Onun vasıtasıyla albüm alma gereksinimi görmeyen kullanıcılar bir kaç “tık”la istedikleri şarkıların sahipleri oluveriyorlar! Dijital şarkı indirme, telif ve plak şirketlerinin geleceği ayrı bir yazının detayları olabilirler. Bu yazıda önemli olan müziğin ilerleyişi olmalıdır. O sebepten bu geniş parantezi biraz kapatalım… Türlerin kolajının bir diğer sebebi olarak da sözkonusu müzik türlerinin giderek değişime ihtiyaç duyması ve kolajlamanın tarih içinde hep “yenilik” diye nitelendirilmesi sayılabilinir. Miles Davis’in 7 yıl üç fahişeyle eve kapandıktan sonra 70’lerin sonunda dünyaya tanıttığı “Fusion” akımını bu duruma örnek verebilirim. Rock öğelerinin Jazz’la mayışmasından oluşan bir tür gerçekten de bir füzyon! Ve bu doğrultuda kolajlanmış müziğin en güzel örneklerinden. Bir gerçek var! Yadsınamaz! İster kabul ederiz ister etmeyiz; o da şudur ki müziğin belli bir tıkanma eğiliminde olduğudur! Aynı şey diğer sanatlar için de söylenebilinir ancak müziğin XX. Yüzyılda kalıplaşmış, genelgeçer gerçekleri giderek insanları taraflaştırmış ve müritleştirmiştir. Ve bu müritlerin bir çoğu (genelde “ben bilirim”ciler ve sert bir ifade kullanmak istemesem de kullanmak zorundayım “eski kafalılar”) bu sentezlenmiş değişiklikleri çok hazmedememekteler. Şimdi, bu kapıdan geçerken, müzik gibi elastiki bir sanat dalının yorumundayken bile sert bir duvar örenler varken, XXI.yüzyılda müzik, kendi türlerindekileri birleştirip bir füzyon haline getirmekle meşgul! Ve işin ilginci doksanlarda doğan yeni bir nesil var ve onlar “alt” düşünceleri hiç görmeyip sadece “üst” düşünceyi önemsiyorlar genellikle ve, yine ve, eğer onları etkileyebilecek bir “lafını geçiren, role modelleri yoksa!” Elektronik ve bilgisayar tabanlı dünyanın sağladıkları müzik için birçok detayda kolaylık adı altında vuku bulurken birçok konuda da “hümanize”nin yokoluşu olarak yorumlanıyor. Acaba büyük enstrümanistlerin devri yakında dolacak ve bilgisayara hakim dahi kulaklı çocukların devri açılacak mı? Bu çok uzak görünmüyor. Her ne olursa olsun bu bilgisayar tabanlı değişimler olacaklarr, oluyorlar ve ilerliyorlar ve en önemlisi her önemli teknoloji gibi onlar da doğru kullanıldıklarında “gelişim” başlığının içinde yer bulmayı hakediyorlar. Yakında canlı performansların bile bilgisayardan sağlandığı konserler görmeye başlayacağız gibi görünüyor. Hatta bu tarz aktivitelere başladı bile dünya müziği. Yazının başından beri dünya müziği olarak nitelediğim kavram genel bir türe yakınlık içermiyor, klasik müzik dahil tüm türleri içine alıyor. Özetle bir klasik müzik eserini yazan bir sanatçı, şu andaki küçük eksiklerin kısa zamanda kapatılacağını düşünürsek, bir müzik teknolojisi uzmanıyla beraber hiç bir enstrümaniste gerek duymadan o eserin icrasını gerçekleştirebilir. Bu durum gelişim ve evrim süreciyle; ve özellikle büyük toplumsal hareketlerin başarısızlıkla sonuçlanmasından sebeple insanların yalnızlaşması ve güvensizleşmesi sebebiyle makul kabul edilebilinir. Ancak müzikteki tıkanmanın armonik boyutu da detaylarıyla göz önüne serilmelidir. Cage ve benzerlerinin açtığı yoldan ilerleyerek yeni bir müzik arayanların bu durumdan yaptıkları temel çıkarım da armonik düzenin sıkışıklığıdır. Çok uç çalışmalar dışında bu durum, onlara göre bir aynılaşmanın ve bukalemunlaşmanın habercisidir. İşte bu yüzden de “atonal müzik” bir kavram ve bir gerçek olarak hayatımızın tam da ortasında kendine yer edinmektedir. Bu uğurda çalışanlar, “armoni”nin de müziği kısıtladığını düşünmüş ve “armoni dışı” diye nitelendirdiğimiz “ses”leri birbirlerinden ayırma gereği duymamışlar, yanyana kullanmakta sakınca ya da sakıncalar görmemişlerdir. Dünya armonik düzen içinde de çeşitli “farklılık”ları zamanında tespit edebiliyor ve hakettiği değeri verebiliyor. Ancak bu noktada “şarkı sözü” kavramı da çoğu zaman devreye giriyor. Yine de “şarkı sözü”nü bir kenara bırakırsak müzik evreni içerisinde geçmişte büyük hizmetleri olanları büyük bir saygıyla anabiliyor insanlar. Modern Rock müzik çerçevesinde, gelişmeye ve değişmeye çok meyilli, çalışmalarını bu yönde yapmaktan kaçınmayan Pink Floyd örneğindeki gibi… 40 yılı aşkın süredir onlar Rocksevenlerin hayatındalar ve yaptıkları hizmetlerin - her ne amaçla olursa olsun - meyvelerini uzun yıllar topladılar ve hatta hala topluyorlar. Günümüz müziğinde de bu durum örneğin Radiohead için sözkonusu… 40 yıl sonra dünya müziği içerisinde anılacak olanlar listemin hemen başında konaklıyorlar onlar. Ancak Pink Floyd’un yaşadığı saygın çizgi, yıllar geçtikçe yılların süresi de azalıyor çünkü, yeni bir kırk yıllık periyotta da söz konusu olabilir mi? Kimbilir. Süre kısalır ya da kısalmaz ya da öyle kişi/kişiler çıkar ve kendilerini uzun vadede kabul ettirirlerse, onların da sürekli araştıran ve başkaldıranlar olacağı gerçeğini kabul etmek zorundayız. Başkaldıranların da sabit fikirleri vardır ve en iyi ben bilirimcidirler onlar da… Ancak mevcut düzene aykırılıktan kaynaklı haklı bir yetenekleri olduğu gerçeğini yadsıyamayız. Dünya, tarih boyunca hep asilerin başarılarını kahramanlık hikayelerine konu yapmıştır. Her ne kadar tarih, kazananların tarihi olsa da, bu asiler birer mit halinde efsaneleşmiş ve kuşaktan kuşağa anlatılmış, ulaştırılmışlardır. Müzik tarihine hükmedenler arasında da tabii ki sabit kazananlar olmuştur ancak yine her hikayedeki gibi asiler önemli köşebaşlarını kuşatmışlardır. Müziğe devrimi sertçe yaşatan adam, genel kanılara göre, asi ruhlu ve aykırı Beethoven’ken, Dünyaya da Fransız İhtilali bunu yaşatmıştır. Yazının başından beri iddia ettiğim de budur: Sosyokültürel tarihle, Sanat Tarihi her anlamda keskin kardeşlikler içerisindedir ve birbiriyle ilintilidir. Ve tabi Teokratik Tarih ve tabii Ekonomik Tarih… Müzik bir isyan ve anarşinin işi olarak nitelendirilirse çok da yanlış olmaz. Müziğin içaçıları toplamının yüzde sekseni genellikle yüzüne Guy Fawkes maskesi takmaktadır. XXI. yüzyıl show – business ve müziğin iyice kardeşleştiği bir yüzyıl olacak diye tahmin ediyorum. Hatta olmaya başladı bile. Trance ve Techno kültürler giderek her tarafı kaplamaya ve koyulaştırmaya başlayalı epey oluyor. Seksenlerin komik – semi – digital popüler müzik akımlarıyla başlayan furya bilgisayar tabanlı yepyeni bir dünyanın çığlıklarından haberdar etmişti bizi. Şimdi ise bu furya tam gaz bir profesyonellik içerisinde seyrediyor. Son yirmi yılda bilgisayardan da beslenerek yoğunlaşan altyapılar ve müzik de önümüzdeki dönemde seyreltilme çabalarına sahne olacak! Bu yadsınamaz bir gerçek! Görselliğin dünyasında popüler müzik acaba rolünü iyiden iyiye görsellere kaptıracak mı bunu zaman gösterecek? Sanat adına yapılan bir müzikten bahsedersek bunun hala belirli bir zümrenin tekelinde olduğunu söylememiz yanlış olmaz ve bu nedenle yangından kurtarılma önceliklidir denilebilinir. İsyanların yüzyılı yirminci yüzyıldı. Personel devinimlerin ve yalnızlaşan insanların yüzyılında da bir birlikte hareket ve isyandan bahsedebilecek miyiz, bilemiyorum. Bunu bir şekilde zaman gösterecek. Ancak insanoğlu, tahminimce yine müzikten aldığı olağandışı cesaret ve kararlılıkla muhtemelen yepyeni bir insandaşlık ve toplumdaşlık akınıyla çalkalanacak bu yüzyılda. Diğer yüzyıldan farklı bir görüntüyü serecek öyküleri yönetmeye çalışan baronların önüne ve dil, din, ırk farkı gözetmeksizin bir birliktelikle ikiye bölünen dünyanın (yönetenler ve yönetilenler) farkındaları olarak ellerini taşın üzerine koyacaklar. Müzik, artık insanlara bir yaptırım uyguluyor. Müzik insanları bir yol ayrımında oldukları konusunda ve bir taraf seçmeleri konusunda teşvik ediyor. Müzik her dönemki gibi yine öncü ve isyancı kimliğini ön plana çıkarıyor. Yazının sebebi: Neredeyiz? Bütünümüzle… Bedenimiz ve ruhumuz aynı köşede mi? Olması gerek bu… Ya da ruh var mı? Eğer yoksa biz nelerden heyecan duyuyoruz ve neden? Ve duyduğumuz heyecanlar yaşam tecrübelerimiz temelli öğretiler mi? Ve varsa eğer ruh, artık bir taraf seçmenin sırasının geldiğini mi bize mesaj ediyor şu durum… Müziği kirletenlere müziğin ve müzisyenlerin cevabı hep aykırılık ve genelgeçerin dışındalıkla oluyor. Genelgeçeri kullanarak müzik kendi içinde bir eğitim süreci başlatsa ne olur diye düşünüyorum yine… Fon müziği giderek Moonlight Sonata’ya doğru kaydı. Piyano şimdi andante ve yapayalnız… Yalın, katıksız ve müzik işte!!! Bir bütün olarak da yapayalın olarak da en anlamlı… Aklımdaki en net soru: Neredeyiz? Vakit cezir olmalı!!! Gün dönüyor…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Ulaş ORAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |