..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsanlığı tanımak insanları teker teker tanımaktan kolaydır. -La Rochefoucauld
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Fantastik > Mehmet Ulaş ORAL




18 Şubat 2002
Aziz  
Mehmet Ulaş ORAL
samsun'a gitmeliyim...


:BIFA:
Sırtımdan ittiren bir adamın suretinde yürüdüm arkama bakmadan:
-     Sen misin Jean Paul?
-     Evet, benim.
-     Ne güzel! Birlikteyiz demek bu ağacın tepesinde.
-     Birlikteyiz ama tepede olan sensin.
-     Samsun’a gitmeliyim.
-     Biliyorum.
-     Bu ip niye?
-     İyi bir yolculuğa ihtiyacın var!
İlk defa, evet ilk defa son defa olmayacağını düşündüğümden midir bilinmez ama yeni aşı olmuş gibi hissettim kendimi. Kendim, yani benliğim, yürüdüğüm her yol, attığım her adım ve gölgesinde sabahlanabilecek kadar ağaçlar... Sentez nasıl? Tam bir karmaşa!!! İşte sentez dediğin böyle olur!!! Evin çatısından - ki evim 16 katlı - aşağıya doğru bakmaya bile korkuyorken uçmayı nasıl başarabilirim? Uçmak ne kadar zordur? Yüksekten korkarım, uçaktan zaten tiksinirim ama yolculuk... Yolculuğa bayılırım işte... Trenle ya da otobüsle... Hiç tanımadığın bir adam oturacak yanında ve sen bütün yol boyunca konuşmamaya yeminli olacaksın. Ama adam, tam otururken sevimli bir yüz ifadesiyle “iyi yolculuklar” diyecek; yelkenleri suya indireceksin hemen. Alabildiğine bir yolculuk arkadaşlığı doğacak ama onun indiği durakta bitiverecek “her şey”. (ZİRA BENİ YOLUM SON DURAĞA KADAR) İşte yolları belki bu yüzden seviyorum ben: Hiç kimse, sana bir kötülük yapmadan yanından ayrılıyor. Hiç kimsenin kötü yönlerini göremiyorsun!!!
     Aslında bir borudan içeri girip, tüm uçağın kontrolünü ele geçirebilecek kadar kuvvetli olsam; (yani buradaki kasıt küçük, kemirgen bir yaratıktır) acaba uçağın içindekileri ölüme sürükleyecek kadar cani olabilir miydim? İçimde böyle bir sadistlik, canilik yatıyor olabilir mi? Hep beni yanıtsız bırakıyorsunuz... Size soruyorum!!!!!!! Bana hep yapamazmışım gibi geliyor ama o uçaktaki birisi bana bir şey yapmış olsa, diğerlerini de hiç acımadan yok edebilir miyim? “Her şey” acımasızsa ben de acımasızlaşabilir miyim?
     “kaygısız bir adam olmak mı önemli yoksa her şeyden kaygı duymak mı?” Her ikisi de değil... Sınırları bilen bir adam her ikisi de olmayacağını bilir. Kadın bilmez mi? Evet, kadın da bilir. Bilen iki taraftan da olabilir ama biri diğerinin bildiğini hazmetmelidir!
     Samsun’a giden Ankara ekspresine bindim hiçbir şeye aldırış etmeden. Her şey ve hiçbir şey arasında ince çizgilerim vardır zaten. Nerede kalacağım? Hangi parayla? Ne farkeder... Hiçbir şiir küt diye çıkmıyor insanın karşısına. İstediğin an bir şiir patlatamıyorsun işte. Biraz istem dışı, biraz da akıl dışı düşünmek gerekiyor. Şiire nereden geldiğimiz sizi meraklandırmıyor mu? Her soru yeni bir şiir olabilir; her “ne farkeder” de öyle...
     Rayların parlama zamanı geçmiş ve oksitli bir hal almış. Nasıl mı görüyorum? Daha trene binmedim belki de. Ama binmiş de olabilirim ve içinde hayal ettiklerim beni uçurumların kardeşi yapıyor olabilir. İşte burada “her şey”i anlayabiliyorum: Olasılıkları hayal gücüyle paralel yarıştırıp, onları yaşıyormuş gibi hissetmek; “hiçbir şey!” “Her şey” eşittir gerçek! Şu an, nerede olduğumu bilip de bilmemezlikten gelme isteği duyduğumu bilmem. Kendimdeyim, yaşıyorum, düşünüyorum... O halde varım!
      Yanımda bir adam oturuyor. Hayır, oturmanın dışında yaptığı eylemler var: Karşısında oturan kadının bacaklarını dikizliyor! Kadının kocası olduğunu hayallediğim adam uyuyor. Benim karşımdaki kadın ise, yüzü cama dönük, gözyaşlarını tutamıyor. (Gözyaşları bütün yolculuk öykülerinin değişilmezi gibi sanki) Elinde tuttuğu tek bir mendil parçası ve iki parmağının arasında sürekli eklediği sigaralar... Topu topu 5 kişi- ben dahil –
     Kimsesiz bir çocuk gibiyim; kalkıp trenin içinde bir yolculuk yapıyorum. Ama trene binmemiş de olabilirim daha! O zaman bu yolculuğu nerede yapıyorum? Uçakta olabilir mi? Belki de uçaktan korktuğum için bir tren hayali yarattım kafamda ve onu tatbik ediyorum. Bazen, uydurduğu şeylere bile inanabiliyor insan. Ama eğer uydurduğuma inanıyorsam yokum! Ama düşünüyorum... Karmaşa!!! Karmaşıklık!!! Karamsarlık!!! Hepsi birbirinin kardeşi...
     Ellerimi bağladım ve çözemeyeceğim kadar uzakta olduğunu anladım “O”nun. Ama yanında olacağım! O, bunu bilmese bile birkaç metre öteden izleyeceğim “O”nu.
     Tren durdu. Belki de aslında uçak... Ama “kemerelerimizi bağlamamışız”! İnişe geçmedik mi? Belki de çoktan indik de haberim yok. Bu uçağın içinde de kimse yok! Aslında uçak da yok, ben de Samsun’da değilim. Düşlemeye devam ediyorum. Okulun kantinine gidiyorum... Çoktan gitmişim... Ruhum oradaymış meğer. Kaçmış da ben onu bulmak için buralara kadar gelmişim. Yani gelişimin “O”nunla bir alakası yok! Yalanlardan hoşlanmıyorum; dürüst olalım: Ben “O”nun için geldim buraya! Ben, aslında “O”yum çünkü! Bütün bu yazdıklarım sevgili okur; bir karmaşık düşten öteye gidemiyor. Hatta birkaç...
     Kantinde oturuyorum ama kimse beni görmüyor. Sonra “O” geliyor, yanındaki kızın boynuna sarılıyor, ve... “ve”si karmaşık; beni görüyor:
-     Sen burada ne yapıyorsun?
-     Sen beni nasıl görüyorsun; bedenim burada değil ki!!! Sadece ruhum köşebaşında konaklıyor!
-     Benim ruhum da oralarda kalmış herhalde.
-     Ne güzel! Ama bedenin hala ruhuna sahip.
-     Senin kadar çok yere yetişemiyorum; Senin gibi bölünemiyorum ben. İstersen yaparsın!
-     ...
-     ...
-     Artık git buradan, ruhumu daha fazla karıştırma!
-     Hakkım diye düşünüyorum.
-     Hakkın olan hiçbir şeyi almadın benden daha önce.
-     Herşeyin zamanı var! Ama hiçbirşeysek eğer “SEN ve BEN” o zaman iş değişir.
-     Aslında herşeyiz; ama ne olur git şimdi. Gözümden uzaktayken ruhum sana paradoks düşlerde yaşıyor. Seni görünce hiçbirşey olan burası başka bir düşle herşey oluyor.
-     İstiyor musun gitmemi?
-     Ruhunun bir karakteri olmalı...
-     Sen istersen ruhum hiçbirşeydir! Tek bir cevap: herşeyim sensin; git ya da kal?
-     Git ve beni benle başbaşa bırak!
Karmaşanın içine daha bir karmaşa ekleyerek gidiyorum. “Herşey”; aslında bir kadın saçı değil mi adamım? “Hiçbirşey” de bir kadın saçının olmaması... Hepsi olur, geçer, gider; bir tek şey kalır: YAŞAM!!! Hepsini ben yazıyorum; uyduruyorum. Hayatımı kendim yazmam garip değil mi? Korkunç mu? Belki de “herşey” ben’im. Evet evet BENim! “Hiçbirşey” de benim karşımda olan! Adamım? Orda mısın? Herşey BENim dedim; sen hiçbirşeysin! Çok bencil değilim emin ol! Kendime sevgi vermedikçe başka insanlara nasıl verebilirim? Belki, başka insanlar için de hayatımı verebilirim; ama onlar benim için aynı şeyi yapıyorlar mı bakalım? HAYIR!!! Büyük harflerle HAYIR!!! Cevabın “HAYIR” olduğunu bilsem de bunu yaparım; ama senin gölgende değil adamım! O zaman tek bir şey düşlemekten başka çarem yok: ADAM GİBİ YAŞAMAYI...
Sırtımdan ittiren adamın sureti kayboldu avuçlarımın içinden. Sehpayı ayaklarımın altından aldılar; ama ben, darağacına tutundum:
-     Haydi Jean Paul! Kolaysa şimdi öldür beni!!!
-     Nasıl yenebiliyorsun? Nasıl yenebiliyorsun?
-     Sen neden beni öldürmeye çalışıyorsun?
-     O kadar karıştırdım kafanı, o kadar zorladım, sevdiğin kadının yanına götürdüm... ama sen, yenilmedin! Oysa ne kadar kolaydı seni yenmek!
-     Demek sendin beni zorla uçağa bindiren. Onun önünde bir ruh olarak görünmemi sağlayan... hep sendin demek! “O” benim gitmemi istemezdi ama sen bana öyle gösterdin!
-     Uçakta yanında oturan adamı hatırladın mı? Hani kadının bacaklarını dikizleyen...
-     Evet ama trende...
-     Ne treni? Uçaktaydık biz!
-     Evet, uçaktaydık ama ben korkularımı yenmesini çoktan öğrendim Paul.
-     Nasıl?
-     Yeni bir düş... Trende olduğumu düşledim uçak yerine. Yeni bir düşü, korkunun boyutunda kesiyorum ve üzerine yerleştiriyorum! Korkuları örtmeye yetiyor düşler!!!
-     Sen bir aziz olabilirsin ancak, ancak bir AZİZ!!!
-     Sen de Azrail değil mi?
Yaşam sevincimin bir kadın saçından daha değerli olduğunu gördü, ipi kesti, korkuyla uzaklaştı.

“gün gelecek, geri dönecek ve ben daha da güçlü olacağım!”



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
kardiyoloji
Ağır Roman(tik) – 2001
Sigara - 2
(Gar)dolap
Şifreli Konuşkan
Yalnızlığın Aleni Tarihi
Uzun İnce Bir Yol Gibi
Ölümsek
Zamansız Pencereler
Sigara

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Yalnızlık Resimleri [Şiir]
Orta Kat - Peri Masaları [Şiir]
Peri II [Şiir]
Şehirlik Rubai [Şiir]
"Peri" [Şiir]
Mabrahar -IV- [Şiir]
l y d i a [Şiir]
Dantes [Şiir]
Ara Nağmeler Çarşısı [Şiir]
Mabrahar -II- [Şiir]


Mehmet Ulaş ORAL kimdir?

garip bir adamdır. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Cemal Süreya, Küçük İskender, Murathan Mungan, Edip Cansever, Can Yücel, Ferhan Şensoy, Ece Ayhan vs vs vs...


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Ulaş ORAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.